***
DIŞARDA
Points: 155.310, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


Gaziantep Antik Kentleri
Anthp (Ayıntap, Antep, Gaziantep)
Click this bar to view the full image.
Anthp’ın, ilk uygarlıkların doğup geliştiği Mezopotamya ve Akdeniz arasında bulunması, ayrıca güneyden ve Akdeniz’den gelip doğuya, kuzeye ve batıya giden yolların kavşağında oluşu kentin tarih öncesi çağlardan beri önemli bir yerleşim yeri olmasını sağlamıştır.
Ayrıca Tarihi İpek Yolu üzerinde bulunması, Gaziantep’in önemini artırmış ve canlılığının sürekli olmasını sağlamıştır. Gaziantep yöresinde bilinen ilk yerleşim merkezi, Dolike ( Doliche - Dolikhe ) kentidir.
Gaziantep’in 10 km. kuzeyinde, Dülük köyü yakınlarındaki bu yerleşim yerinin adı, Bizans kaynaklarında Diba ( Daluk ) olarak geçmektedir. Dülük adının da bu sözcükten kaynaklandığı belirtilmektedir.

Gaziantep bölgesinde M.Ö. 1800’de Hititler ile başlayan tarihi devirleri M.Ö.85O- 612 yılları arasında Asurlular, M.Ö. 612-333 yılları arasında Medler ve Persler, M.Ö.333- M.S.395 yılları arasında Helenler, M.S. 395-638 yılları arasında ise Bizanslılar dönemi olarak devam etmiştir. Bunları Beylikler ve Osmanlı dönemleri izlemiştir.
Gaziantep’te yapılan kazı çalışmaları sonucunda bu bölgede tarih Öncesi devirlere ait kültür izlerine rastlanılmıştır. Bu kazı çalışmaları ile birlikte, bölge tarihinin Alt Paleolitik (Eski taş) dönemine kadar uzandığı ortaya çıkmıştır. Geçimlerini avcılık ve balıkçılıkla sağlayabilen dönemin insanları, araç ve gereçlerini taştan yapmışlardır. Kullanım amacına göre çeşitli biçimlerde geliştirilen bu araçların çoğu el baltalarıdır. Taşın yanı sıra bakırın da kullanılmaya başlamasıyla Kalkolitik dönemin en önemli merkezi Sakcagözü’dür.
Mezopotomya’nın “ Tel Halal “ ve “ El Obeyd “ boyalı çanak çömlekleri burada karşımıza çıkmaktadır.

Gaziantep yöresinde Kalkolitik döneme oranla çok daha ileri düzeydeki İlk Tunç Çağ kalıntı ve buluntuları, Gedikli, Tilmen Höyük, Sakçagözü, ve Zincirli’de yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Özellikle Tilmen Höyükteki kazı çalışmaları sonucu bulunan ev ve yapı kalıntıları, Tilmen Höyük’ün M.Ö. 3000’in sonlarında yoğun nüfuslu bir yerleşim yeri, belki de bir krallık merkezi olduğunu göstermektedir.
Nitekim Boğazköy’de ( Hattuşaş ) bulunan Naram Sin tabletlerinde Amanos bölgesindeki bir kraldan söz edilmektedir. “ Sedir ormanlarıyla kaplı dağların kralı İskippi “ diye tanımlanan kişi, İslahiye bölgesinin kralı olup, Tilmen Höyüğün de bu krallığın kentlerinden biri veya başkenti olması olasıdır.
Sakçagözü, Tilmen Höyük, Zincirli, Yesemek ve Karkamış’ta yapılan kazı ve araştırmalar, Gaziantep Bölgesinde M.Ö.1800-1700 yılları arasında 20 küçük krallığın oluşturduğu büyük bir devletin varlığını ortaya koymuştur. Aynı zamanda Hititler döneminde Gaziantep yöresinde önemli kültür merkezleri de oluşmuştur. Bunların en önemlileri Karkamış, Zincirli ve Sakçagözü’dür.
Gaziantep Kalesi

Gaziantep Kalesinin ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı hususunda kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte Kalenin, ilk olarak Roma döneminde bir gözetleme kulesi olarak yapıldığı ve zaman içerisinde genişletildiği anlaşılmıştır.Bugünkü biçimini ise Bizans İmparatoru Justinyanus döneminde M.S. VI. yüzyılda almıştır.
Kale daire planlı olup, çevre uzunluğu 1200 m.dir. Büyük taşlardan örülmüş duvarlar 12 kule ve burçla desteklenmiştir. Kale çevresinde eni 30 m. derinliği 10 m. olan bir hendek bulunmaktaydı ve kaleye geçişi içe doğru açılan bir köprü ile sağlamaktaydı. Kalenin kuzey burçlarından bir tanesinin Roma eseri olduğu söylenmektedir.
Batıdaki burçların ise Memlüklü döneminde yapıldıkları kitabeden anlaşılmaktadır. Yine kitabelerden anlaşıldığına göre kale köprüsünün iki yanındaki iki kule de Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaptırılmıştır.Kalenin üzerinde hamam kalıntıları, sarnıçlar, mescit ve çeşitli yapı kalıntıları bulunmaktadır. Kalenin alt bölümlerinde ise üst yapıya destek sağlamak üzere yapılmış büyük odalar, galeriler ve dehlizler, ana kütle altında ise bir su kaynağı bulunmaktadır.
Rumkale

Gaziantep İli, Yavuzeli İlçesi, Kasaba köyünün yakınında bulunmaktadır. Yavuzeli’nden 25km. uzaklıktadır. Rumkale’ye Kasaba köyünden ve Halfeti’den teknelerle ulaşılmaktadır.
Antik dönemden günümüze kadar Şitamrat, Kal-a Rhomayta, Hromklay, Ranculat, Kal-at el Rum, Kal-at el Müslimin, Kale-i Zerrin (Altın Kale) ve Rumkale gibi bir çok isimle adlandırılmıştır.
Rumkale Fırat ve Merzimen kıyılarından itibaren sarp kayalıklarla çevrili yüksek bir tepe üstüne kurulmuştur. 1838’de Rumkale’yi ziyaret eden Moltke’ye “kayalığın nerede bittiğini, insan eserinin nerede başladığını söyleyebilmek çok zor” dedirtecek kadar doğayla uyumlu mimari özelliğe sahiptir.
Kale iki beden halindedir. Birinci beden; kalenin doğu, kuzey ve batıda doğal kayalığın dik olarak yontulmasıyla, doğal sur meydana getirilerek oluşturulmuştur. İkinci beden ise bu doğal surun üstüne sert kalker kesme taşlarla sur duvarı olarak yapılmıştır. Kuzey ve doğu surlarında dikdörtgen planlı 7 burç ile kuzeyde çok sayıda mazgal pencere yer almaktadır. Kalenin güney yöndeki kayalık uzantısı 12. yüzyılda 30m. derinliğinde ve 20m. genişliğinde oyularak uçurum (hendek) haline getirilmiştir. Böylece, savunmaya yönelik olarak karayla kalenin direkt ilişkisi kesilmiştir. Kale 120m. genişliğinde ve 200m. uzunluğunda bir alanı kaplamaktadır.
Rumkale, Halfeti (Şanlıurfa) ile Gaziantep arasında sınır oluşturan Fırat ırmağı kıyısında yer almaktaydı. Merzimen çayının suyu Rumkale dibinde, derin ve sarp vadi içinde akan Fırat nehrine karışırdı.Günümüzde üç yanı Baraj gölüyle çevrilmiş olup, yarım ada görünümündedir.
Rumkale’nin doğu ve batıdan olmak üzere iki ana giriş kapısı mevcuttur. Doğu girişi Fırat nehriyle, batı girişi ise Merzimen çayı üzerine kurulmuştur. Bugün sadece ayaklarının kalıntısı günümüze kadar gelebilen köprü, kara ile irtibatı sağlamaktaydı. Buradan patika yolla kalenin giriş kapısına çıkılmaktadır.

Batı cephesinde yol üzerine 20m. aralıklarla 4 tane kule şeklinde kapı yapılarak savunma açısından büyük kolaylık sağlanmıştır. Batı surları da kuzeyden itibaren birinci kapı dikdörtgen planlıdır. Nöldeke birinci kapının olduğu yerde bir türbe ve bir iskele olduğundan bahsetmiştir. İkinci kapı kareye yakın dikdörtgen planlı yarım daire şeklindedir. Üçüncü kapı çok tahrip olarak günümüze gelebilmiştir. Dördüncü kapı kare planlı haç tonozludur. Beşinci kapı kalenin Fırat’a bakan doğu cephesindedir. Dikdörtgen biçimli bu kapı, içte biri yuvarlak, diğeri sivri kemerli iki niş içine alınmıştır.
Kalede beden duvarları ve burçlardan başka, bugün görülebilen kalıntılar arasında Şair Aziz Nerses kilisesi, Barşavma manastırı, su sarnıçları ve su kuyusu sayılabilir. Kuyu basamaklarla Fırat nehrinin seviyesine kadar inen 8m. genişliğinde ve yaklaşık 75m. derinliğindedir. Fırat nehrinden su temin etmek için yapılmış olan bu kuyunun gizli bir geçit olduğu da söylenmektedir. Kuyunun silindirik iç yüzünde kayanın oyulmasıyla helozonik bir merdiven meydana getirilmiştir.

Bunlardan başka kale içinde işlevi tespit edilemeyen çok sayıda yapı kalıntısı bulunmaktadır. Kaledeki yapıların bir çok bölümü ana kayanın oyulması ve düzleştirilmesiyle yapılmıştır.
Surlarda ve burçlarda örgü malzemesi moloz taş, kaplama malzemesi olarak büyük boyutlu düzgün kesme taşlar, kemerlerde ise tuğla görünümü verilmiş kesme taşlar kullanılmıştır.
Sakçagözü
Click this bar to view the full image.
Nurdağı ilçesi, Sakçagözü Bucağı’nın 3 km. kuzeyindedir. İlk olarak 1883 yılında yeri saptanmıştır. Klasik dönem kalıntılarının altında İ.Ö. I.bin yıllarına tarihlenen bir kent kalıntısı bulunmuştur.
Kentin Geç Hitit döneminde kurulduğu sanılmaktadır. Kenti çevreleyen surlar, saray kalıntısı ve yapıları süsleyen kabartmalı ortostatlar kazılar sırasında ortaya çıkarılmıştır. Prof. J.Garstang’ın çalışmaları sonucu Kalkeolitik Dönemden Bizans Dönemine kadar uzanan bir yerleşim yeri olduğu belirlenmiştir. Buluntular arasında Tel Halaf ve El Obeyd türü çanak çömlekler yer almaktadır. Büyük saray kalıntısı, tepeyi bütünüyle kaplamaktadır. Yapı, bir surla çevrilidir. Ön avlu, neo-Hitit üslubunda heykellerle süslüdür. Yapıların temelini süsleyen kabartmalı ortostatlar Arami-Hitit üslubundadır.
Sakçagözü, Gedikli-Karahöyük ve büyük bir olasılıkla da Tilmen Höyük’teki İ.Ö. II. bin yıldaki yaşam hakkında, Asur ve Hitit yazılı kaynakları bilgi vermektedir. Özellikle, İ.Ö. 1525 yılına tarihlenen Telepinu metni, Hitit Kralı I.Hattusil’in Toros geçitleri ve Kilikya üzerinden gelerek Alalakh/Tel Açana’yı yakıp yıktığını ve Karkamış’a kadar olan bölgeyi Hitit egemenliği altına soktuğunu, Kral Mursil’in de Halpa/Halep’i aldığını göstermektedir.
Yine Halep ve yakın çevresi Büyük Hitit İmparatorluğu döneminde II.Tudhaliya (İ.Ö.1490), II.Hattusil (İ.Ö.1420) ve I.Suppiluliuma (İ.Ö.1370) tarafından Hitit-Mitanni çekişmeleri sırasında Hitit İmparatorluğu topraklarına katılmıştır. Bölge, Asur Kralı I.Tiglatplaser’in İ.Ö.1100 yılında Karkamış’ı almasıyla Asur Krallığının egemenliği altına girmiştir. Bu kral döneminde tarihlenen ve Kuyucuk-Ninive’de ele geçirilen Asur çivi yazılı bir mektupta “ Ki-li-zi kenti...dan (Asur) krala” hitaben bir mesaj yer almaktadır. “Ki-li-zi” kentinin bu günkü Kilis olduğu düşünülmektedir. Kuzey Suriye İ.Ö. I.bin yılda Karkamış başta olmak üzere Asur krallığının eline geçmiştir.
Yine aynı dönemde Güneydoğu Anadolu-Kuzey Suriye kent devletlerinin etkisi Gaziantep Müzesinde sergilenen bazalt kabartmalarda görülmektedir.
Dülük
Click this bar to view the full image.
Dülük, Gaziantep ilinin 10 km kuzeyinde yer almaktadır. Antik dönemde güney, kuzey,doğu ve batıdan uzanan ticaret yollarının kesiştiği kavşak noktasındaydı. Asurlular döneminde Mezopotomya’dan Kilikya’ya uzanan yolun; Helenistik ve Roma döneminde ise, Antakya ve Kilikya’dan Zeugma’ya uzanan İpek Yolunun güzergahında bulunmaktaydı.
Dülük, antik kent ve kutsal alan olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Antik kent bugün Dülük köyünün kuzey bitişiğindeki Keber Tepesi ve çevresinde toprak altındadır. Kutsal alan ise Dülük Köyü’nün yaklaşık 3 km. kuzeyinde, sedir ve çam ağaçlarıyla kaplı, 1.020 rakımlı Dülük Baba tepesinde yer almaktadır.
Dülük’te Keber Tepesinde yapılan kazılarda Alt Paleotik çakmaktaşı aletler ve bu aletlerin yapıldığı atölyeler bulunmuştur. Bu taş aletler özgün bir karakter kazandığından litaratürde “Dülükien” olarak adlandırılmıştır. Bu dönemde barınma için kullanılan bir mağara (Şarklı mağara) da ele geçmiştir. Bu kalıntılara dayanılarak Dülük M.Ö. 600.000 yıllarına tarihlendirilmekte ve dünyanın en eski yerleşimlerinden biri olarak gösterilmektedir.

Dülük; Teşup, Zeus ve Jüpiter Dolikhenos inançlarının kült merkezidir. Burada Hitit imparatorluk döneminde (M.Ö. 2.bin) gök ve fırtına tanrısı Teşup’un tapınağı mevcuttu. Teşup sol elinde şimşek demetiyle, sağ elinde çift ağızlı baltayla boğa üstünde durur halde taş üzerine kabartmaları işlenmiş, bronz heykelcikleri yapılmıştır. Helenistik ve Roma döneminde Teşup’un işlevi aynı, fakat sadece adı Zeus, ve Jüpiter olarak değişmiştir. Roma’lı askerler tarafından Jüpiter Dolikhenos kültü sevilip büyük saygı görmüştür. Kendilerine güç versin diye, Jüpiter Dolikhenos’un küçük heykelciklerini kolye olarak boyunlarına takan askerler, bu dini Roma’ya kadar yaymışlardır.
Dülük’de Mitra inancı da yaygındır. Dünyada bilinen yer altına inşa edilen Mitras tapınaklarının (Mithraeum) en büyüğü, Dülük’te Keber Tepesinin güney eteğinde bulunmuştur. İki salonludur. Yer altı Tapınağının mihrabı konumundaki merkezi nişte, Tauroktoni adı verilen boğa öldürme sahnesi kabartma halinde işlenmiştir. Tanrı Mitras, gezegenleri simgeleyen yıldızlar, takım yıldızlarını simgeleyen akrep, yılan ve köpek gibi figürlerin de eşliğinde bir boğayı öldürürken resmedilmiştir.
Astrolojiye göre Yunan ve Roma döneminden önce ekinos boğada idi. M.Ö. 4000-3000 de gerçekleşen Boğa çağının sonu, boğa öldürme sahnesiyle ifade edilmiştir. Perseus takım yıldızının tam boğa üzerindeki konumu, boğayı Perseus’un öldürdüğü kavramını yaratmıştır. Bu sahnede Perseus’un yerine geçen Mitras boğanın gücünü yok etmekte, bahar ekinoksunu boğa burcundan çıkarıp, koç burcuna sokmaktadır. Bu sahne, Boğa çağının sona erdiğini, yeni bir çağın başladığını simgelemektedir.
M.S.1. yüzyılda Tarsus’dan yayılmaya başlayan Mitras kültü, 3. yüzyılda İskoçya ve Büyük Sahra’ya kadar ulaşmıştır. Mitras ayinlerinde kurban edilen boğanın kanıyla hem yıkanılır hem de içilirdi. Böylece yok olan bir çağı simgeleyen boğanın temsil ettiği tanrının gücüne ve ölümsüzlüğüne kavuşulacağına inanılırdı. Dülük Mitras tapınağı 1997 ve 1998 yıllarında yapılan kazılarda bulunmuş olup, Anadolu’da bulunan Mitras yer altı tapınağının ilkidir. Bizans döneminde de Dülük kenti Hititlerden beri süregelen kutsal şehir konumunu başpiskoposlukla devam ettirmiştir.

Bu dönemde “Telukh” adıyla bir eyalet merkezi olmuştur. Arap akınları sırasında Dülük kenti oldukça tahrip olmuş, Başpiskoposluğun 7. yüzyılda Zeugma’ya taşınmasıyla birlikte dini merkez konumunu kaybetmiştir.
Bu tarihten itibaren Gaziantep kalesi çevresinde kurulan yeni bir şehir olan “Ayıntap” Dülük kentinin yerini almaya başlamış ve günden güne küçülen Dülük, Ayıntap’a bağlı bir köy haline gelmiştir.Dülük kutsal alanı ise, evliya Dülükbaba’ (Ejder) nın türbesiyle “kutsal alan” kimliğini günümüze kadar taşımıştır.
Dülük’te geçmişten günümüze gelebilen en eski yerleşim, Keber Tepesinin güneyindeki prehistorik mağaradır. Ayrıca Keber Tepesinin karşı sırtlarında nekropol alanı vardır. Burada çok sayıda kayaya oyulmuş oda mezarları bulunmaktadır. Bu kaya mezarların bazılarının ön odasına taş basamaklarla (Dramos) inilerek ulaşılmaktadır.
Mezar içerisinde lahitler bulunmaktadır. Bazısında dini mitolojik konulu kabartmalar mevcuttur. Bunların birinde ruh anlamına gelen Psikhe’ye Hermes ölünün ruhunu yer altı dünyasına (Hades) götürmesi için yol göstermektedir.Kimi mezarlarda ise baktığını taşa çeviren Medusa başı kabartma olarak işlenmiştir.
Nekropolün doğusunda Mar-Slemun Manastırı’na ait olduğu tahmin edilen iki kaya kilisesi bulunmaktadır. Ayrıca Dülük Köyü’nün doğusunda antik taş ocakları bulunmaktadır. Mühür baskılarını içeren Dülük arşivi kaçakçılar tarafından yağmalanmıştır. Çok sayıda mühür baskısı yurt dışına kaçırılmıştır. Mühür baskıları yüzük taşı ve mühürlerin kil çamuruna basılmasıyla yapılan mühür baskıları üzerinde tanrı, tanrıça, kişiler ve hayvanlar gibi çeşitli resimler mevcuttur. Resmi ve özel mektuplarda, belgelerde, para torbaları ve balyaların mühürlenmesinde kullanılmış olup, mühürlenilen eşyanın güvenliğini sağlamıştır. Bu mühür baskılarından bir gurubu Gaziantep müzesinde teşhir edilmektedir.

Dülükbaba tepesinde, Jüpiter Dolikhenos tapınağının arşitrav parçaları ve taban döşemesine ait yassı blok taşlar az sayıda da olsa toprak üstüne yayılmıştır. Ayrıca burada Jupiter Dolikhenos tapınağındaki görevlilere ait kaya mezarları da bulunmuştur. Taş basamaklarla inilen mezar girişlerinde dairevi biçimli kapak taşları, mezar içlerinde ise girlantlı lahitler mevcuttur. Bunların 17 adedi Gaziantep müzesi tarafından temizliği yapılarak ziyarete açılmıştır.
Tilmen Höyük

Tilmen Höyük, İslahiye İlçesinin l0 km doğusundadır. Bölgenin en büyük höyüklerinden olup, 24 m. yüksekliktedir.
Yapılan kazılardan buranın M.Ö.III.bin yılının son döneminde büyük bir şehir olduğu ortaya çıkmıştır. Şehir iç ve dış kaleden oluşmaktadır. Kalenin surları büyük ve düzgün kesme taşlardan yapılmıştır.
Kazılar sonucu höyükten pek çok araç-gereç, çanak çömlek, takılar ve süs eşyaları çıkarılmıştır.