Kibrit-i Ahmer
Anlamlar:
[1] Kırmızı kibrit.
[2] Cisimleri altun hâline koyacak derecede te'sirli olduğu söylenen şey. İksir. [3] Tas: Mürşid. Kıymeti çok yüksek olan.
Sözlük anlamı olarak kırmızı kibrit anlamına gelen, en değersiz eşyayı bile altın yapabildiği söylenmiş tılsımlı şeydir. mutassavıflara göre ise bu tanımın çok yüzeysel olduğu, aslında kibrit i ahmer'in kamil mürşid elinde pişmek için yüz sürmüş ham bünyeyi pişirmeye yarayan ve altına çevirmenin bu manada olduğu iddia edilir.
Risâle-i Kibrit-i Ahmer: Süleyman Hilmi Tunahan hazretlerinin,
Seyr-u sülûk için bâzı ehemmiyetli mevzuları ihtiva eden bir risâlesidir.Manevi makamları anlatır. Ehillerinin ziyâdesi ile müstefid olabileceği bir eserdir.
SÜLEYMAN EFENDİ (K.S.) HAZRETLERİNİN ESERLERİ
A) Kur’an Harf Ve Harekeleri: Kur’an-ı Kerimi öğrenmede yepyeni bir tertip ve usül olan bu Elif cüzü altı sahifeden oluşmaktadır. Efendi Hazretleri bu eseriyle kubbeyi habbe yapmış, yani hazmı, yutulması zor olan şeyi küçültmüş ve hazmı yutulması kolay hâle getirmiştir. Böylece Kur’an-ı Kerim-i öğrenmeyi birkaç güne hatta saate sığdıran bir iksir olmuştur.
Diğer Elif cüzleri ile uzun zaman, hatta bazıları aylarca okuduktan sonra Kur’an-ı Kerim-i okumayı öğrenebilirken bu elif cüzü ile birkaç günde Kur’an-ı Kerim-i okumak mümkündür. Bu elif cüzünün de kendine has bir okutma usulü vardır. İnanılmayacak bir şey değildir. Kendimiz öğrendiğimiz gibi yaz tatillerinde, sıbyan mekteplerinde, küçücük yavrulara dahi bir haftada öğretiyoruz.
B) Risâle-i Kibrit-i Ahmer: Seyr-u sülûk için bâzı ehemmiyetli mevzuları ihtiva eden bir risâledir. Ehillerinin ziyâdesi ile müstefid olabileceği bir eserdir.
C) Mektuplar Risâlesi: (Bazı mesâil-i mühimme): Yine bunda da tarikat erbâbının hallerinden, sohbet ve âdâbından tarikat ehlinin ictinâb etmesi gereken şeylerden bahseden, hacimli bir kitaptır. İçindeki mâlumatlar hakikaten sadra şifadır. Okuyan kimseyi derin derin düşündürecek olan fâideli bir eserdir.
D) Hepsinden önemli olan “CANLI ESER” diye hitap ettiği talebeleridir. “Eser müessirine delâlet eder.” Kaidesince talebelerine bakarak Süleyman efendi ‘nin zâhiri ve bâtınî cephesini bir nebze olsun anlama imkanı buluruz.
Bin bir sıkıntılarla yetiştirilen bu iman nesli bugün aynı saflığı, aynı kararlılığı muhafaza etmektedir.
Tasavvufi inançları gereği; sanki efendi hazretleri aralarındaymış gibi daima onun rûhâni terbiyesindedirler.
Bu anlayış onları hizmet hususunda hep dinamik tutuyor. Onun en büyük kerâmetlerinden birisi ,öyle bir devirde tek başına o kadar talebe yetiştirmesi ve kalıcı bir kuruluş olan Kur’an Kurslarını tesis etmesidir.
Onun yetiştirmiş olduğu talebeleri, yıllarca bu milletin mânevi susuzluklarını gidermiş ve geçmişlerinden ve dinlerinden kopmalarını önlemişlerdir.
Süleyman Efendi de oturup ciltler dolusu eser yazabilirdi, bunu yapmaya kapasitesi yok değildi. Bilakis muâsırlarından daha yetenekliydi. Ancak o, bazı sebeplerden dolayı eser yazmaktan kaçınmıştır. Kendisine niçin eser yazmadığını soranlara bir defasında şöyle cevap vermişti. “Biz kitap yazıp eserlerimizin raflarda çürümesini arzu etmedik. İlmimizi yaşayan nesillere aktarıyoruz ki, onlar eser yazarlar, biz eser yazacak eserleri yetiştirdik. Böylece ilmimizi gelecek nesillere miras bıraktık. Selefin mum ışığında yazdığı paha biçilmez, hazine gibi eserlerin bir kısmının toprağa gömülerek çürüdüğünü, bir kısmının da kütüphane raflarında tozlanmaya terkedildiğini gördüm. Medreseleri kapanmış, yazısı değiştirilmiş, dini, ilmi ve kültürü yok olmaya yüz tutmuş zamanımızda, kitap yazmaktansa, yazılmış olan ilmi eserleri anlayacak ve anlatacak, ilmi, satırdan sadır’a intikal ettirecek, yaşatacak talebe yetiştirmeyi daha lüzumlu bulduğumdan kitap yazmadım” buyurmuştur.