Seyyid Abdülhakim Bilvanisî k.s. Hazretleri, Şeyh Ahmed Haznevî k.s. Hazretleri’nin yanında fıkıh ilminde icazetini aldıktan sonra bir müddet daha tasavvufî terbiyeye devam etti. Henüz halife olmadığı o günlere ait bir anısını şöyle anlatıyor:
“Bir gün Şah-ı Hazne (Şeyh Ahmed Haznevî k.s.) bana:
– İbriği al ve benimle gel, dedi. Ben de denileni yaptım. O önde ben arkada ilerledik. Neredeyse etrafımızda hiç ev kalmamıştı. Bana,
– İbriği yere bırak, dedi. Bıraktım. Herhalde abdest alacak diye düşündüm. Birden her iki kolumu da sıkıca tutarak beni kucakladı ve şöyle dedi:
– Allah’a yemin et! Vallahi billahi de! Sana soracağım soruya doğru cevap vereceğine söz ver, dedi. Ben de ne soracaksa doğru söyleyeceğime dair yemin ettim. Bana şöyle dedi:
– Sen icazetli bir âlimsin. Söyle bana, bende İslâm’a aykırı bir uygulama oldu mu? Benim, Allah’ın emirlerine aykırı bir iş yaptığım oldu mu? Bak yemin ettin, doğruyu söyle, dedi.
Onun bu sözleri üzerine gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Ne diyebilirdim ki? Tekrar o:
– Yemin ettin, doğruyu söyle. Allah için benden gizleme, hak olarak ne biliyorsan onu söyle, dedi. Ben:
– Vallahi billahi senden Allah Tealâ’nın emir ve yasaklarına muhalif hiçbir uygulama görmedim. İslâm’a ters bir işine hiç şahit olmadım, dedim.
Şah-ı Hazne k.s. bu cevap üzerine beni serbest bıraktı.
O her işinde çok titizdi. Kendisini sık sık kontrol ederdi. Allah’ın emirlerine aykırı davranmamak için çok gayretliydi. O bu yüzden sürekli manen ilerliyordu. Müritleri arasından nice halifeler çıkarıyordu. Ümmetin hidayetine vesile oluyordu.”
(Altın Silsile, Semerkand Yay.)