Bediüzzaman’dan hikmetli nasihatler
“Nasihat istersen ölüm yeter. Evet, ölümü düşünen, dünya
sevgisinden kurtulur ve ahiretine ciddî çalışır.”
Eğer insan nefsini ıslâh etmek istiyorsa, bunun için ölümü düşünmesi
yeterlidir. Çünkü ölümü düşünmek insanı dünya hayatının nefsanî
çekiciliklerinden, hırsını yaptığı zevklerden, mal sevgisinden ve dünya
hayatını kendine tek hedef edinmekten uzaklaştırır. Ölümü düşünen
insan dünya hayatının ne kadar kısa olduğunu, birkaç on sene içinde
gençliğin verdiği tüm nimetlerin kendisinden uzaklaşacağını hatırlar.
Dünya hayatı insan için kısacık bir deneme süresidir ve insan tüm yapıp
ettikleriyle ahirette hesaba çekilecektir. Ve dünya hayatında geride
bırakılan her dakika, her saat, her yıl insanı büyük bir hızla ölüme
yaklaştırmaktadır. Hiçkimsenin Allah katında belirlenmiş bu zamanı
ertelemesi, engellemesi, durdurması mümkün değildir. İnsan ölümü
aklına getirdiğinde, bu kadar değer verdiği bedeninin, yüzünün, ellerinin
ölümün hemen ardından hızla nasıl renk değiştirip tazeliğini ve
yumuşaklığını yitireceğini, daha sonra da toprağa karışacağını düşünür ve
dünya sevgisinin ne kadar büyük bir aldatmaca olduğunu anlar. O an
geldiğinde artık dünyaya ait herşey değerini yitirmiştir.
Ölümü düşünmek, insana dünya hayatında değer verdiği, sevdiği,
bağlandığı, peşine düştüğü herşeyin bir gün mutlaka yokolacağını
hatırlatır. Her insan bu dünyayı bir daha geri gelmemek üzere terk
edecek ve dünyaya ait her şeyi arkasında bırakacaktır. İşte bu nedenle
ölümü düşünmek bin türlü nasihatten daha iyidir ve insanı her türlü
hayasızlıktan alıkoyar. Cansız bir et yığını halini alan bedeni toprağın
altına atıldığında, insanın yanında hiçbir dostu, yardımcısı ve şefaatçisi
olmayacaktır. Tek ve mutlak varlık Allah’tır. Hayatı da ölümü de yaratan
Allah’tır. İnsanı yoktan var eden, ölüm anında hayatını alacak olan
Allah’tır. İnsanın tek yapması gereken ise Rabbine teslim olmak ve
samîmî bir kalple O’na yönelmektir. Çünkü insan Allah’a muhtaçtır.
“Dost istersen Allah yeter. Evet o dost ise, herşey dosttur.”
İnsan dünya hayatı boyunca hep yanında samimiyetine, aklına,
sevgisine, kendisine olan bağlılığına güvenebileceği ve zor günlerinde
kendisini bırakmayacak, destek olacak bir dost arar. Ancak iman
etmediği sürece bu dostu bir türlü bulamaz. Çünkü insanlar için gerçek
dost ve veli Allah’tır. Allah insanı yoktan var etmiş, tüm hayatı boyunca
sayısız nimetler sunmuş ve güzel ahlâkı karşılığı sonsuz ahiret hayatıyla
ödüllendireceğini müjdelemiştir. İnsana hidayeti, iyiliği kötülükten
ayırabilecek bir anlayışı veren, hastalandığı zaman ona şifa veren, duâ
ettiği zaman duâsına icabet eden, yediren, içiren ve barındıran Allah’tır.
Zor anlarında onu meleklerle ve iman edenlerle destekleyen, zayıfken
güçlendiren yine Allah’tır. Bu nedenle insanın kendine dost ve veli olarak
sadece Allah’ı bilmesi gerekir. Eğer insan sadece Rabbine rağbet eder
ve gönülden teslim olursa O’nun dostluğunu ve sevgisini kazanır,
Cennetine kabul edilmeye lâyık olur.
İnsan dostluğu yalnız ve yalnız Rabbinde ararsa, o zaman Allah ona
diğer insanları da dost kılar, iman edenlerle arasında güçlü bir sevgi bağı
kılar. Onun için birçok yardımcı kılar, Müslümanlarla destekler. Çünkü
kalpler Allah’ın elindedir ve O dilemedikçe hiç kimsenin bir insana karşı
muhabbet duyması mümkün değildir. Sevgiyi ilham eden ancak Allah’tır.
“Düşman istersen nefis yeter. Evet kendini beğenen, belâyı bulur
zahmete düşer; kendini beğenmeyen, safayı bulur, rahmete gider.”
İnsanın yeryüzündeki en büyük düşmanı, kendisine en çok tahribat
ve zarar veren, kötülüğünü isteyen güç kendi içindeki nefsidir. Nefis
vicdanın, yani insanı doğruya yönelten ilhamın karşısında yer alan negatif
sestir, şeytanın sesidir. İnsana kötülüğü, günahı, isyanı, yalanı kısaca
doğru olan herşeyin tam aksini ilham eder. Bu nedenle de kişinin
nefsinin kötülüklerine uyması için öncelikle vicdanının sesini bastırması
gerekir. Bunun ardından ise ortaya Kur’ân’da bildirilen “Vicdanları kabul
ettiği halde zulüm ve büyüklenme dolayısıyla inkâr eden” (Neml
Suresi,14) insan modeli çıkar. İşte insanların ahlâklarındaki fark
doğruyu ilham eden vicdan ile kötülüğü emreden nefsin hangisinin baskın
çıktığıyla belirlenir. Vicdanının sesini dinleyen her zaman güzel bir ahlâk
üzereyken, nefsinin sesini dinleyenler iyi olan herşeyin karşısında
olurlar. Nefsin en büyük özelliği olan kibir, bu insanların en önemli ahlâk
özelliği olur. Ancak nefsini tercih eden ve gururu, kibiri, bencilliği
kendine yol edinen insan hem dünyada hem de ahirette çok büyük bir
kayba uğramıştır. Dünya hayatı sıkıntılarla, belâlarla, üzüntülerle geçer.
Güvenebileceği tek bir dostu olmaz. İnsanlara karşı merhamet, şefkat
duyamayacağı için mânevî olarak çok şiddetli bir yıkıma uğrar. Ama her
daim nefsini yener, vicdanını yüceltirse o zaman da ahirete kadar
imtihanında kolaylıklar bulur. Hem dünya hayatında huzuru, neşeyi, zevki
ve rahatı bulur, hem de ahiret hayatında sonsuz nimetlerle ve “selâm”
sözleriyle ile karşılanır. Allah Haşr Sûresinde nefsini kendine düşman
edinen Müslümanları şu şekilde müjdelemektedir:
‘...Kim nefsinin ‘cimri ve bencil tutkularından’ korunmuşsa, işte
onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.’ (Haşr Sûresi, 9)
Serap Akıncıoğlu, Yeni Asya, Kasım 2000.
--------------------------------------------------------------------------------