Kendi kendinin doktoru olabilmek
Kişi hastalanınca doktor doktor dolaşıp derdine derman arar. Hastalığına teşhis konulduğunda da ilacını alır, biiznillah kurtulur.
Ancak asıl olan hastalığa yakalandıktan sonra ilaçlar kullanarak tedavîye çalışmak değil, hastalığa yakalanmamak için tedbirli olmak, ne doktora, ne de ilaca ihtiyaç hissetmemektir.
İşte koruyucu hekimliğin hedefi de budur. Bu hekimlik insanları hastalıklardan korur, onlara karşı hazırlıklı ve dirençli tutar.
İnsan sağlam bir bünyeye sahip olur, sağlığına dikkat eder, temiz hava ve temiz gıdayla beslenir, zararlı alışkanlıklardan sakınırsa hastalığa yakalanma oranı düşer, dolayısıyla hastane ve eczaneden de kurtulmuş olur.
Mânevî bünye için de aynı durum söz konusudur. Mânen sağlam bir bünyeye sahip olan, yani îman, ibadet ve ahlâk vitaminleriyle beslenen bir bünye mânevî mikroplara, hastalıklara karşı dayanıklı olur. Ondaki îman setini hiçbir şüphe seli yıkamaz. Hadise dalgaları onun îman dolu sarp göğsü karşısında geri çekilmek zorunda kalır.
Hele kendini kudsî bir dâvâya adamış, onun yoluna can baş koymuşsa asla moralini bozmaz, şevkini kırmaz, yılmaz, yıkılmaz, sıradağlar gibi dim dik ayakta kalır.
Bediüzzaman Hazretleri, “aziz, sıddık, gayyûr” diye hitap ettiği bir talebesine yazdığı bir mektupta onun bazı müşkilâtlarla karşı karşıya kaldığını öğrendiğini belirttikten sonra, “Sizin gibi metin insanlara sabır tavsiyesi zâiddir” der. Çünkü mânen güçlüdür. Nasıl bir dâvâya hizmet ettiğinin şuuru içerisindedir. Emsalsiz bir hakikatin kara sevdalısıdır. Sonra Bediüzzaman, hizmetin kudsiyeti ve o hizmetteki zevk ve gayretindeki şevkin, o acı hususî müşkilâta karşı geleceği ve galabe edeceğini tahmin ettiğini belirtmekte ve “Mümkün olduğu kadar aldırmamalısın” tavsiyesinde bulunmaktadır.
“Amellerin en hayırlısı en zor olanıdır” hadis-i şerifini de hatırlatan Bediüzzaman, büyük hayırların müşkilâtının, zorluklarının çok olduğunu belirtmekte ve şu hatırlatmaya yapmaktadır:
“Müşkilât çoğaldıkça ehl-i himmet fütûr değil, gayret ve sebatını ziyadeleştirir.”
Evet, metin ve sebatkâr insanlar bu gücü îmanlarından alırlar.
Görüldüğü gibi güçlü bir îman, insanı kendi kendinin doktoru haline getirmekte, hadiseler karşısında dim dik ayakta kalmasını, yıkılmamasını, çökmemesini sağlamaktadır.
Böylesi güçlü bir îmandan mahrum kalanların ise en küçük bir hadise karşısında yıkılıp çökmeleri işten bile değildir. Çünkü bu zorluk ve sıkıntılara dayanabilecek güçten mahrumdurlar.
Şaban Döğen, Yeni Asya, 09 Ekim 1997.
--------------------------------------------------------------------------------