Kendini efendi değil, hizmetçi gören idareci

Sırası gelince “Köylü milletin efendisidir” derler. Ama iş ciddiye binince, halkın çoğunluğunu teşkil eden bu tabaka halkla birlikte yok sayılıverir.

Bir taraftan yüksek perdeden çalınır; haktan, hukuktan, eşitlikten, insaniyetten söz edilir; ama vakıa hiç de böyle olmaz.

Evet, bu memlekette bazıları öteden beri kendilerini milletin üstünde görmeye, milleti hiçe saymaya alışagelmiş, ateş bacayı sarınca da milletin yüceliğinden, büyüklüğünden söz edegelmişlerdir.

Vatandaş, birilerini vekâleten halkı idare etsin diye meclise gönderir. Halkın temsilcileri olan bu insanlar kendilerini asilin yerine koyamadıkları gibi onlara tepeden de bakma hakkına sahip değillerdir. Vatandaş oraya onları hizmet versinler diye göndermiştir. Mânevî bir şahsiyet olan devletin görevi de vatandaşına hizmet götürmekten başka ne olabilir ki?

Bu teoride böyle oladursun, Asrı Saadette bunun tamamen uygulama imkânı bulduğunu görürüz. Ve bugün özleyegeldiğimiz bu anlayışın yüzyıllar önce uygulandığını hayret ve takdirlerle öğreniriz.

İslâmın nuru ülkesini aydınlatınca gözleri kamaşan, o nura pervane olup halifeyle tanışmak için yollara düşüen Iraklı Temim Oğullarından kabile reisi Ahnef bin Kays’ın karşılaştıkları gözler kamaştırıcıdır.

Zamanın halifesi Hz. Ömer'le tanışmak için can atıyordu. Acaba nasıl birisiydi? Onu görme aşkı içine düştü. Onu görünce Hz. Peygamberi az da olsa anlayabileceğini düşündü. Resûlullaha olan hasretini, mü’minlerin halifesini görmekle gidermeye çalışacaktı.

Medine’nin yolunu tuttu. Yanına kabile ileri gelenlerini de aldı. Havaların serinlemesini bile bekleyemedi. Yazın kavurucu sıcağında yollara düştü.

Medine’ye varınca halifenin makamını sordu. Gösterdiler. Az ilerde bir adama rastladı. Develeri tımar ediyordu. “Halife Ömer’i arıyoruz, nerede bulabiliriz acaba?” diye sordular. Karşılarındaki Hz. Ömer’den başkası değildi. Ama nerden bilebilirlerdi? Kendilerini tanıtıp niçin geldiklerini anlattılar. Muhakkak Halifeyi görmek istediklerini söylediler.

Hz. Ömer gülümsedi, “Aradığınız benim,” dedi. “Buyrun, ne soracaksanız sorun!” Ahnef afallamıştı. İç dünyası allak bullak oldu. Bir Halife deve mi tımarlardı?

Onun şaşkınlığını gören Hz. Ömer, “Bu develerde yetimlerin, yoksulların, dul kadınların hakkı vardır,” dedi ve ekledi: “Gel ey Ahnef, sen de bana yardım et!”

Oradakilerden birisi, “Ey mü’minlerin halifesi,” dedi. “Kölelerinizden birisine emretseydiniz de bu işi yapsaydı daha iyi olmaz mıydı?”

Hz. Ömer şu cevabı verdi: “Ben ve Kays’tan daha iyi köle mi olur? Bu iş için biçilmiş kaftanız biz. Müslümanların idaresini üstlenenler, onların kölesidir. Köleye yaraşan da devletine, milletine hizmette bulunmak, emanet edilenlere hıyanet etmemektir.”

Ahnef’e güzel bir ders olmuştu bu. Anlamıştı ki makam yükseldikçe sorumluluklar da artıyordu. İdareci milletin efendisi değil, hizmetçisiydi.


Şaban Döğen, Yeni Asya, 6 Ekim 1997.

--------------------------------------------------------------------------------