Tebliğ cesaret ister

İnsanlar vardır, inandıkları doğruları gerektiği zaman, gerektiği yerde söyleme cesareti gösteremezler. Oysa öyle an gelir ki o doğrunun mutlaka söylenmesi gerekir. Tâ ki hakkın üstünlüğü bilinsin, yanlışlıklar ortaya çıksın, yanlışçılar yanlışlarından vazgeçsin veya onu yayma, uygulama cesareti bulamasınlar. Bilhassa kalabalıkları sürükleyebilecek insanlara bir “Dur!” mahiyetinde olan bu tip hatırlatmalara büyük ihtiyaç vardır. Hadis-i şerifte, “En büyük bir cihadın, zalim bir devlet başkanına karşı doğruyu söylemek”(1) olarak gösterilmesi bu açıdan büyük bir önem arz eder.

Hakkı tebliğle görevli peygamberlerin özelliklerinden biri de tebliğdir. Onlar Allah’tan aldıkları emirleri eksiksizce tebliğ ederler. Bunun için korkusuz olmak gerekir. Çünkü söylenilen hakikatler, doğrular bazılarını rahatsız edebilir. Çekinme, korku duygusu olursa, doğruların, gerçeklerin tebliği söz konusu olamaz. Dolayısıyla hakkın, hakikatin ve doğrunun hakimiyetinden de söz edilemez.

Ancak bu cesaret, “kör kadı” kabilinden doğruları söylemeyi gerektirmez. Hakka ısındırma, onu sevdirme her zaman için esas olmalıdır. Usûlüne uygun, nâzikâne, yerine göre sert şekilde tebliğ gerekebilir.

Onun içindir ki Cenâb-ı Hak manen görevlendirdiği bu büyük insanların hakkı hakkıyla tebliğ edebilmeleri için cesaretle donatmış, korkusuzca hakkı tebliğ etmelerini sağlamıştır. Peygamberler de, onları takip eden İslâm büyükleri bu cesareti daima kendilerinde bulabilmiş, o dünya büyüklerinin yanlışlıklarına set gerebilmişlerdir.

Büyük müçtehid Ahmed bin Hanbel’e, “Tehdit altındasın. Kalbindeki îman sabit kalmak şartıyla dilinle, istediklerini söylesen olmaz mı?” diye sorduklarında o, “Olmaz, demişti. Âlimler hakkı söylemekten kaçınırlar ve özre kaçarlarsa, cahiller ne yapar? Böyle olmazsa hak nasıl yerleşir?”(2)

Bediüzzaman’da böyleydi. “Bütün sergüzeşt-i hayatım şahittir ki, hak gördüğüm meslekte gitmeye karşı korku elimi tutup menedememiş ve edemiyor”(3) şeklindeki ifadeleri kadar, hayatı da bu gerçeği bütünüyle tasdik etmektedir.



--------------------------------------------------------------------------------

1. İbni Mâce, Fiten: 20.
2. Hakkın Müdafaası, s. 51.
3. Mektûbât, s. 52.


Şaban Döğen, Yeni Asya, 3 Ekim 1997.

--------------------------------------------------------------------------------