Bediüzzaman'ı nasıl tanıyorlardı?


Bediüzzaman’ın, Ankara’da kendisine yapılan câzip tekliflere rağmen, ısrarlara rağmen Ankara’yı terk edip Van’ın Erek Dağında bir mağaraya çekildiğini biliyoruz. Farklı bir döneme adım atan Bediüzzaman buradayken kendini bütün bütün ilim, ibadet ve tefekküre veriyor. Geceleri mutlaka teheccüde kalkıyor, namaz kılıyor, bolca dua ediyor. Yazın burada, kışın da Van’da kardeşi Abdülmecid’in yanında ve Nurşin Camiinde kalıyor. Böylece iki yıl geçiyor. Bu esnada bir kısım da talebeler yetiştiriyor. Yetişmiş elemana çok büyük önem veren Bediüzzaman bir gün talebelerine Van gölündeki Akdamar adasını kastederek şöyle dediğini görüyoruz:

“Bu adada on sene kalarak elli tane talebe yetiştirsem, o talebelerle İslâmı bütün dünyaya yayıp, dünyayı feth edebilirim.”(1)

1925 yılında Şeyh Said’in isyanı üzerine, isyana katılmadıkları, hatta karşı oldukları halde ihtiyaten birçok nüfuzlu şeyh ve ağayla birlikte Bediüzzaman da Batı Anadolu’ya sürülüyor.

Onun sürgünü söz konusu olunca, Üstadı seven meşhur âlimler, özellikle yakın dostu Şeyh Enver Efendi, Üstada zarar gelmemesi için ısrarla emin yerlere götürülmesini istiyor. Savaş arkadaşı ve talebesi Ali Çavuş, “Efendim! Biz Seydayı nasıl olsa koruruz. Nihayet bir kişidir. Siz başınızın çaresine bakınız” deyince hiddetlenen Şeyh Enver Efendi, “Bin tane Şeyh Enver onun tırnağı olamaz. Sen nasıl üstadı Şeyh Enver’le mukayese edersin?” diye karşılık veriyor.(2)

Bir yüzbaşı üç askerle birlikte onu alıp Anadolu’ya götürürlerken, “Aman efendi Hazretleri, bizi bırakıp gitme. Müsaade buyur, sizi göndermeyelim. Arzu ederseniz Arabistan’a götürelim” diyen silâhlı grup, ileri gelen zâtlara ve ahaliye, “Ben Anadolu’ya gideceğim, onları istiyorum” diyor. (3)

Bediüzzaman, meseleye mânevî yönüyle bakıyor, orada hizmet olduğunu düşünüyor, böyle diyordu. Nitekim, yıllar sonra bir dostunun Şam ve Hicaz’a götürmek maksadıyla hükümete müracaatı söz konusu olunca şöyle diyecekti: “Îmanı kurtarmak ve Kur’ân’a hizmet için, Mekke’de olsam da buraya gelmem lâzımdı. Çünkü, en ziyade burada ihtiyaç var. Binler ruhum olsa, binler hastalıklara mübtelâ olsam ve zahmetler çeksem, yine bu milletin îmanına ve saadetine hizmet için burada kalmaya Kur’ân’dan aldığım dersle karar verdim ve vermişiz.”(4)

Yirmi sekiz sene sürecek sürgün, zindan ve mahkeme hayatı böylece başlamış oluyordu. Milletin mânevî imdadına yetişen Risâle-i Nur Külliyatı da bu zor şartlar altında ortaya çıkacaktı.



--------------------------------------------------------------------------------

1. Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî, s. 251.
2. Şahiner, A.g.e., s. 257.
3. Tarihçe-i Hayat, s. 136.
4. Emirdağ Lâhikası, s. 169.



Şaban Döğen, Yeni Asya, 2 Ekim 1997.

--------------------------------------------------------------------------------