Hürriyet nutkundan günümüze

Ömrü boyunca hakkı ve hakikati savunan Bediüzzaman'ın, ülkenin içinde bulunduğu sıkıntıları ve bundan kurtuluş çarelerini her meclis ve mahfilde cesaretle dile getirdiğini görüyoruz. O her faydalı, güzel ve yeni şeye sahip çıkmış, onları geniş kesimlere ulaştırma gayreti içerisinde olmuştur.

Onun bu maksatla hürriyeti alkışladığını, yerleşmesi için gayretler içerisine girdiğini de biliyoruz. Ancak o hürriyete İslâm hesabına sahip çıkmış, milletin kalkınmasının buna bağlı olduğuna inanmıştı. 23 Temmuz 1908'de hürriyet ilân edilince, o da üzerine düşeni yapmak istemiş, üç gün sonra Selânik Hürriyet Meydanında Hürriyete hitaben tarihî bir konuşma yapmıştı. Onun o gün savunduklarıyla bugün hürriyet adına savunulanlar arasında önemli benzerlikler vardır.

Bediüzzaman 1910 yılında Nutuk isimli eserinde Hürriyete Hitap başlığıyla yayınlanan bu hitabesine, "Ey hürriyet-i şer'î! Öyle müthiş ve fakat güzel ve müjdeli bir sadâ ile bağırıyorsun. Benim gibi bir Şarklıyı tabakât-ı gaflet (gaflet tabakaları) altında yatmışken uyandırıyorsun. Sen olmasa idin, ben umum millet, zindan-ı esarette kalacaktık. Seni ömr-ü ebedî ile tebşir ediyorum (müjdeliyorum.)

"Eğer aynü'l hayat (hayat kaynağı) Şeriatı menba-ı hayat yapsan ve o Cennette neşv-ü nemâ bulsan, bu millet-i mazlûmenin de eski zamana nisbeten bin derece terakki edeceğini müjde veriyorum" diye başlıyordu.

Bu harika nutuktan bazı bölümleri önemine binâen buraya alalım:

"Ey mazlum ihvan-ı vatan! Gidelim, dahil olalım. Birinci kapısı, Şeriat dairesinde ittihad-ı kulub; ikincisi muhabbet-i milliye; üçüncüsü, maarif; dördüncüsü, sa'y-i insanî; beşincisi, terk-i sefahettir. Ötekileri sizin zihninize havale ediyorum..."

Bu satırları okuyunca, dün orada savunulanlarla bugün ülkemizin ihtiyaç duyduğu meseleler arasında pek fark olmadığını görüyoruz. Bugünkü ifadeyle bunlar:

1. Birlik ve beraberliğin temeli olan gönül ve duygu birliği.

2. Millet fertlerinin birbirlerini sevmesi.

3. Eğitim.

4. Çalışma imkânı bulma ve emeğin değerlendirilmesi.

5. Sefahetin terki.

Zaman zaman dış düşmanların da tahrikiyle meydana gelen kutuplaşmaların nelere mal olduğunu yaşayarak bugünlere geldik. Düşmanlarımız bizi her zaman bu ince karnımızdan vurmaya çalıştılar, hâlâ da vurmak istemektedirler. Öyleyse oyunlara gelmemek, birlik ve bütünlüğü bozmamakla mükellefiz. Bu da millet fertlerinin birbirini sevmesiyle olur.

Eğitimi henüz emeklemekten kurtarıp istenilen ufka ulaştıramadık. Dün olduğu gibi bugün de gerçek mânâda ne millileştirebildik, ne de modern ve çağdaş ülkelerin seviyelerine ulaştarabildik. Ciddi bir revizyon gerekli.

Milyonlarca insanın işsiz kaldığı ülkemizde yeni iş sahaları açma, insanımıza iş, aş imkânı bulma yolunda da önemli adımlar atmak zorundayız. Sefahet ise bedeni, aklı, zihni yıpratmakla kalmamakta, iş gücüne de darbe indirmektedir. Sefahete düşkün milletlerin gelişmeleri de mümkün değildir.

Demek hürriyet nutkunu bugün de okumak ve orada ele alınan meselelere yeni baştan eğilmekle başbaşayız.


Şaban Döğen, Yeni Asya, 1 Haziran 1998.
--------------------------------------------------------------------------------