Karda Açan Bahar Çiçekleri
Güneşin yüzünü göstermeyip de sıcaklığıyla bizi saramadığı bir ikindi vakti ...
Havada zemherir soğuğu var , lapa lapa kar yağıyor. Yerdeki kar ipekten bir tülbente benziyor veya ilmik ilmik , nakış nakış işlenmiş bir danteli andırıyordu .
Kar tanelerinin sessiz çığlıklarına bırakılmış bir çocuk parkında tek başına ihtiyar bir adam dolaşıyordu , sanki hayatı boyunca aradığı huzuru bu parkta buluyor gibiydi . Karın yağışı ona mutluluk veriyordu ama içinde garip bir boşluk vardı . Bir ara eğildi ve yerden bir avuç kar aldı . Kar , titrek ellerinde yavaş yavaş erimeye başlayınca , her mevcud gibi onunda eridiğini gören ihtiyar adamın gözleri doldu , hayatının kışına geldiğini hatırladı . Yılların beyazlaştırdığı saçlarına kar taneleri dokunuyor , çocukluğu , gençliği ve bütün hayatı eriyip giden kar taneleri gibi göz pınarlarında eriyordu . Simsiyah ve biraz parlaklığını kaybetmiş gözlerinden iki damla yaş süzülüp karın üstüne düşüyor , gözyaşlarıyla kar taneleri iki sevgilinin buluşması gibi birbirinde fani olup kaybolup gidiyordu . İhtiyar adam iyice kederlendi , vücudu biraz daha ağırlaştı , kalbi artık bu yok olup gitme korkusunu kaldıramaz hale geldi . Niçin yaşamıştı hayatı boyunca , çocukluğunda okula gitmek için , liseyi bitirdiğinde üniversite için , üniversiteden sonra iyi bir hayat kurmak için , sonra çoluk çocuk torun için derken , "için”ler kalmamıştı . Kendini sanki sonsuz bir boşluğa yuvarlanır gibi hisseti . Bastonundan destek alıp banklardan birine oturdu . Karın soğukluğula beraber ölümün soğukluğunu da hissedince , artık o beyaz renk ihtiyar adama manevi bir karanlık gibi geliyor , ruhu sıkılıyor , kalbi sıkışıyordu . Kendini yok olmanın eşiğinde hissediyor , bütün kainatı “umumi bir matemhane “gibi görüyordu . Sonra gözü bankın kenarında duran bir kağıt parçasına takıldı . Yerden alıp üstündeki karı temizledi , kağıdın iki yüzünde düzgün bir el yazısıyla yazılmış cümleler vardı . Zor gören gözleri ile ilk cümleyi zar zor okudu , sonra bir defa daha okudu ve bir daha . Biraz önce durmuş olan gözyaşları tekrar akmaya başladı ama bunlar sıcacık ümit dolu gözyaşlarıydı . Kelimeler karla kaplanmış gönül bahçesine bir bahar güneşi gibi süzüldü ve ufacık bir ümit çiçeğinin yeşermesine sebep oldu . Kalbinin soğumuş toprağını bu kelimelerle ısıtmaya çalışıyor ve içinden cümleyi tekrarlıyordu “Madem cismen faniyim bu fanilerden bana ne hayır gelebilir , benim derdime çare bulacak bir Baki-i Sermedi , bir Kadir-i Ezeli lazım” diyor ve ihtiyar adam ümitle ağlıyordu , kalbindeki yılların dolduramadığı boşluğu bu cümleler dolduruyordu . Sonra kağıdın öbür yüzünü çevirip diğer cümleyi okudu , o anda ümidi sevince dönüştü. Çünkü boş ve anlamsız gelen kainattaki olaylar birden anlam kazanmış , çevresindeki bütün mevcutlar , kuru ağaç dalları , dallarda ötüşen serçeler , pırıl pırıl parlayan kar taneleri ona birşey söylemek istiyor gibiydi. Daha önceden “bir matemhane-i umumi” olarak algıladığı kainat birden değişti ve “Zikirhane-i Rahmani” oldu. Sonra bu cümle ile de kalbinin boş kalan yerlerini doldurmaya , gönül toprağını yeşertmeye çalışarak “Her bir zerre bir mektub-u Samedaniye , birer Antika-i Sanat-ı Rabbaniye , birer Mucize-i Kudret , birer Harika-i Hikmettir.” dedi. Birden küçüklüğünde anaokuluna gittiği yaşlarda rahmetli annesinin öğrettiği kısa bir ayet aklına geldi , “Hiçbirşey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin” O anda genç bir delikanlı çevikliğiyle doğruldu ve gözlerini kapayıp mütebessim bir şekilde derin bir nefes aldı, kendini hiç bu kadar mutlu hissetmemişti . Kağıdın köşesinde kalan en son cümleyi de okudu ve sanki idam edilecek bir mahkumun asılacağı sırada birden “kurtuldun” müjdesini aldığında sevindiği gibi sevinmeye başladı. En son cümlede “mevt ; idam değil , hiçlik değil , fena değil , inkıraz değil , sönmek değil , firak-ı ebedi değil , adem değil , tesadüf değil , failsiz bir in’idam değil... belki bir Fail-i Hakim-i Rahim tarafından bir terhistir bir tebdil-i mekandır . Saadet-i ebediye tarafına , vatan-ı aslilerine bir sevkiyattır . yüzde doksandokuz ahbabın mecma’ı olan alem-i berzaha bir visal kapısıdır.” diye yazıyordu . Sürur içinde ayağa kalktı ve gökyüzüne baktı , güneşin bulutlar arasından güzel yüzünü gösterdiğini gördü , sonra , kafasını eğdi ve karlara baktı ,her bir kar kristali pırıl pırıl parlıyordu .Tekrar yerden bir avuç kar aldı ve kar kristallerini seyretmeye başladı ama bu sefer bir farklılık vardı. Gözüne “iman” gözlüğünü takarak seyrediyordu . Her bir kristal mahir bir mücevher ustasının kudret ve hikmet tezgahında işlediği göz alıcı elmaslara benziyorlardı . ihtiyar adam okuduğu cümlelerin etkisiyle kar kristallerine bakarak konuşmasını sürdürdü “bu kar taneleri elmas bir zarfı andıran , içinde kainatın haşmetli ve şefkatli padişahının ezeli fermanının yazılı olduğu ve vahdet mührünün basılı olduğu bir mektup olabilir mi acaba?” dedi. Sonra da kağıtta yazılı olan kelimeler ve cümlelerin arasından bulduğu iman anahtarıyla o samedani ve şefkat yüklü kar mektubunu zihin dünyasında açmaya başladı . Çok heyecanlanmış ve kalbi ilk defa bu kadar hızlı atmaya başlamıştı . Düşündükçe , tefekkür ettikçe , o mektubun her kelimesi kalbine yazılmaya başlandı ve işte ilk cümle ; ...
“KAİNATIN EN MÜNEVVER ZERRESİ OLAN İNSANIN ŞÜKRÜ ALEMLERİN RABBİ OLAN ALLAH’ADIR...’’
Evren Teke
--------------------------------------------------------------------------------