İbâdetlerin Gâyesi
"islam Dîni, kulun huzûr, sürür ve sükûnunu kalb sarayında aramasını ister. Çünkü bütün güzellikler kalp cevherindedir. Bu da Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in kalbî husûsiyetlerini, derinlik ve inceliklerini duyarak, hissederek ve yaşayarak mümkündür." (Rahmet Peygamberinden Rahmet Esintileri, Genişletilmiş baskı s: 69-70)
İbâdetlerin hedefi de kulun bu mânevî dünyasını tanzîm ederek, kalbî hayâtını Peygamberimizin kalp sarayına; amelî ve ahlakî hayatını da onun sünnetine benzetmeye çalışması ve böylece onu Hakkın istediği kul olma kıvâmına ulaştırmasıdır.
Bu ikisi, yâni kalbî ve zâhirî terakkî birlikte gitmelidir. İbâdelerimizin şekline dikkat ettiğimiz kadar, muhtevâ ve mânevî bu-uduna da itinâ göstermeliyiz. Zîrâ âyet-i kerîmede:
"Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir; Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler.." (Mü'minûn 23/1-2) buyurularak, namazın şeklî ve zâhirî şartlarının yanısıra; gerçek müminin namazının vasıflarından biri olarak huşûnun önemine dikkat çekilmiştir.
Başka bir âyet-i kerîmede de:
"Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar (değerini bilip, ona önem vermezler). Onlar gösteriş (için ibâdet) yaparlar; en ufak yardımı dahî esirgerler." (Mâûn 107/4-7) buyurulmuş ve namazların gaflet ve samimiyetsizlikten arındırılması istenmiştir.
Bu âyetlerde geçmekte olan huşû, ihlâs ve teyakkuz halleri, kalbin amelleri cümlesindendir. Kişi vücûdunu ibâdetlere hazırladığı, onun tahâretine özen gösterdiği gibi, belki daha büyük bir itinâyla rûhunu ve kalbini de paklamalı, namaza ve sâir ibâdetlere hazırlamalıdır.
Tam anlamıyla namaza hazır olan ve gerektiği gibi onu îfâ eden birisi ile namazın hakkına riâyet etmeyen iki kişinin durumları hakkında, Peygamber Efendimizin işaret ve îkâzı ne kadar şâyân-ı dikkatdir:
"İki kişi, aynı zaman ve mekânda iki rekat namaz kılarlar, (ancak) aralarındaki fark, yer ile gök arası kadardır" (Rahmet Peygamberinden Rahmet Esintileri, Genişletilmiş baskı s: 70)