Evlenme

- Efendim, mazur görün. Sözün burasında size çok özel bir sorum olacak? Bu devrede ve daha sonra hiç evlenmeyi düşündünüz mü?

- Edirne'de bulunduğum ilk dönemlerde Hüseyin Top aklıma iyice girdi. Edirne eşrafından, temiz ve zengin bir ailenin benimle ilgili bir taleblerinin olduğunu söyledi. Bir bayram günü ikimiz bu aileyi ziyarete gittik. Ancak ben buram buram terledim. Kaşımı kaldırıp etrafa bakamadım. Sonra da talebteki teknik bir yanlışlıktan dolayı canım çok sıkıldı... Hemen sarfı nazar ettim. Ve daha sonra öyle bir şeye teşebbüs etmeme kararı içimde belirdi. Ondan sonra da bir kere de Yaşar Hoca'nın bir tavsiyesi olmuştu. Kalbimin derinliklerindeki gerçek niyeti ancak Allah bilir. Ama zannı tahminim o ki, hizmetin dışında gözlerimin içine başka bir hayalin girmesini istemedim.

Başka zamanlardaki aynı istekler karşısında, aynı duygu ve aynı düşüncenin ağırlığını hissetmiş olmamın yanında, aşın hassasiyet ve fevkalade titizliğimle kimsenin hayatını zehir etmeme düşüncesinin de ciddi bir tesiri olduğunu söyleyebilirim.

Ayrıca vazife yaptığım caminin arka maksurelerinden birinde otururken, tıpkı Hz. Yusuf' a (as) olduğu gibi, birileri tarafından taarruza uğradığımı ve Rabbimin inayetiyle kendimi pencereden içeri attığımı ve mütearrizenin arzusunu yüzüne çarptığım için, pencerenin dışında "burada öyle perişaniyetinle kal, geber!" diyen birisini de hayal meyal hatırlıyorum.

Esasen bu ailelerin hepsi de iyi ve mazbut insanlardı. Ne var ki ben daha birinci teşebbüste kararımı vermiştim. Kendimi İslamî hizmetlere vakfedecek ve evlenmeyecektim.

Askerden gelmiştim. Babam, annem, ablam ve bir de Enver amcam ısrarla bana evlenmem gerektiğini anlattılar. Annem, "Oğul, hayatta iken senin başını da bağlayalım" dedi. Ben "Ana, benim ayaklarım nurlarla bağlı, siz de başımı bağlayacak olursanız ben nasıl hareket ederim" dedim. Ve ardından kesin kararımı tekrar ettim. Biraz da acı konuştum.

Ben böyle diretince Enver amcam bana "Bak, dedi, şimdi biz ısrar ettik. Bir de sana otuz yaşında böyle ısrarlı bir teklif gelecek ve bir daha da teklif eden olmayacak.."

Kestanepazan'ndaydım. Bir gün Yaşar Hocaefendi İzmir'e teşrifınde birini teklif etti. Çok da ısrar etti. Ancak daha önceki karanmdan dönemeyeceğimi söyledim. Boynuma sanldı. "Sen de beni dinlemezsen kim dinleyecek?" dedi, ağladı. Yaşar Hoca bu teklifle geldiğinde ben tam otuz yaşındaydım. Ve Enver Amcamın dediklerini hatırlamadan yapamadım. Burada son bir hatıramı daha anlatayım.

1978 yıllarındaydı. Çamaşırlarım iyice birikmişti. Akşam yıkarken bayağı canıma tak etti. Bir ara içimden "Acaba evlense miydim?" diye geçti. Katiyyen düşünme şeklinde değil, şimşek süratinde gelip geçen bir fıkir.

Ertesi gün erken vakitlerde bir arkadaş geldi ve bana şunu nakletti: Akşam rüyamda Efendimiz'i gördüm. Size selam söyledi ve "Evlendiği gün ölür ve cenazesine de gelmem" buyurdu. Bu bir rüyaydı. Rüya ile amel edilmeyeceğini de biliyordum ama şahsım adına bu işarete saygılı olmaya çalıştım.

Burada, Nuriye Akman'ın yaptığı röportajdan konu ile ilgili kısmı aynen aktarmakta fayda görüyorum. şöyle deniliyor (L.E.):

- Kur'an'ı hatmettiğiniz gün aileniz köylüye yemek vermiş ve size de demişti ki: "Bu senin düğünün." Çok utanmıştınız. Hiç evlenmemenizde acaba bu utancınızın izleri de var mıydı?

- Arada bir münasebet hatırlamıyorum. Böyle sübjektif şeyleri daha başka karinelerle (ipucu, kaynak) takviye ederek değerlendirdim.

- Karineniz rüyalar mıydı yoksa? Çünkü evlenme fikrinin aklınızdan şimşek gibi geçtiği bir günün ertesinde bir arkadaşınız, rüyasında peygamberimizin size selam söylediğini ve eğer evlenirseniz cenazenize gelmeyeceğini söylediğini nakledince çok etkilendiniz. Hz. Muhammed Müslümanlara evlenmeyi salık verirken, kendisi de buna uymuşken siz bu rüyanın sahihliğine nasıl inandınız?

- Beni yön1endiren, bağlı bulunduğum prensipler vardı. Bun1arın tesirinde kalarak rüya ile amel esas olmadığı halde onu sadece tercih ettirici bir faktör olarak ele aldım. Kendi fıkıh telakkim içinde, bir insan kendisi şüpheli şeyleri yese içse bile başkasına, ikinci şahsa şüpheli şeyleri yedirmeye hakkı yoktur. Çünkü ben çok düşük gelirli bir memurdum, maaşım ancak bana yetiyordu. Bir başkasına bakmak çok zordur. Kendi kendime; "Acaba gayri meşru bir dairede bir kazanca tevessül eder miyim? Esas vazifemi bırakıp dünyaya talip ve ragıp (istekli) olur muyum" dedim.

Biraz Hassasım

- Peygamberimizin bu endişelerle bir kimseye "evlenme" dediği hiç vaki mi ki?


- Hayır aksine "evlenin" diyor. Bir ikinci meselede biraz hassasım, yani "Acaba bir başkasının başına dert mi olurum" diye düşündüm. "Hakkım var mı benim aileme zulüm etmeye" gibi mülahazalar da ruhumu sardı. Kendi saffetim içinde beni bilmeyen bunu anlamaz. Fakat şu benimle en yakın olan arkadaşları, bunca zamanlık yalnızlığımın verdiği hassasiyetle, bazen rencide ederim ama bana çok pahalıya mâl olur. Bazen yanımda çayımı yapan, kaderim gibi olan bu insanların elini öper gibi adeta özür dilerim. "Hakkınızı helal edin, canımı size vereyim" derim. Bir fırtına gibi böyle içimde kopsa bile bazı çamları deviririm de sonra bunu tamir benim için daha ağır olur. Yani bu mantıkla hareket ettim.

- Anneniz sizin başınızı bağlamak istediğinde demişsiniz ki: "Benim ayaklarım nurla bağlı. Siz de başımı bağlarsanız nasıl hareket ederim?" Acaba bu "kendini topluma feda edişte", gerçek tevazuyu yaralayıcı bir yön de yok mu?

- Şimdi bilmem ki, hakikaten iman ve Kur' an hizmetinde Bediüzzaman'ı anlama, yorumlama benim için hayatımda çok önemli. Türkiye devletinin kuruluşunda ve istiklal mücadelesinde önemli misyon yüklenmiş bu büyük insanı acaba tanıtabildim mi? Bazı kimseler kendilerini bütün bütün topluma feda etmezlerse, maddi manevi füyuzat hislerinden fedakarlıkta bulunmazlarsa, herhalde yapılması gereken bazı şeyler zor olur. Bu mülahazam, benim ruh haletimde böyle kalmak tahribat yapsa bile, eğer milletin tamiri adına onun tutup bazı yanlarını tamir etmeye muvaffak olunabilecek ise, aileden gelecek mutluluğun üstünde bir saadet vereceğine inandığımdan dolayıdır.

Candan Dostlarım Oldu

- Peki mücadeleniz ailenin yerini doldurabildi mi?


- Yanımdaki arkadaşlarım, talabelerim bana aile fertlerinin yokluğunu hiç hissettirmediler: (Burada, Hocaefendi'nin gözleri nemleniyor; dudakları titriyor.) Çok teşekkür ederim. Çok yakın çok candan dostlarım oldu. (Ağlıyor.) Allah razı olsun, sıkıldığım zaman evlerini, çocuklarını terk edip yanımda kaldılar. Zaten insanın bir aileyle geçirebileceği şeyler sürekli değildir. Ama dava düşüncesi ve mefkureye gelince ben hep büyük devlet düşüncesine hasret ve eski günlerin hasretiyle yanan bir insan olarak, bu yönde hizmet hülyalarıyla yaşadım. Bazıları ütopik bulabilirler. Asya haritasının son durumuna bir bakın. On beş sene evvel yanıma gelen bir arkadaşım, şu haritaya bakınca "Galiba hocam dua ediyor" demişti. İki sene evvel gelince "Galiba duanız kabul olmuş" dedi. şimdi böyle düşlerle yaşayan bir insan olarak, o türlü şeyleri düşünmeye vakit bulamadım.

İşte benim evlenmeme kararımın vak'alara ait serüveni.