10. Madde: “Vela tezîğu bihilehvâ = O, kendine uyanları hevalarına uymaktan korur.”
Kur’ân-ı Kerim, her zaman kendisine gönül verenlere -bir rehber, bir pusula gibi- hedeflerini gösterir ve onları sapmaktan korur. Bir kere bu Kur’ân, habl-i metindir; insan o ipe tutunmuşsa artık sapıtmaz. O, bizi çekip göğe yükseltecek bir ip olarak görülebileceği gibi, inananları hayat bâdirelerinden, berzâh gâilelerinden öbür taraftaki bütün dâhiyelerden kurtaran bir köprü olarak da görülebilir. Öyle ki eğer bu ipe tutunur ve bu köprüye ulaşırsak kurtuluruz. Aksine hevâ ve heveslerimizin seliyle şuraya-buraya sürüklenir dururuz.
Bu itibarla, eğer insanlar bu kitaba sımsıkı sarılırlarsa, istikamete, itidale ulaşır, sırat-ı müstakîmi bulur, ifrât ve tefritin dengesizliklerinden kurtulur; fert ve aile plânında kendileri olur; devletler muvazenesinde yerlerini alır ve cihan çapında bir muvazene unsuru haline gelirler. Tıpkı seleflerimizde olduğu gibi. Onlar bu coğrafyada dengeyi temsil ediyorlardı, onlardan sonra bölgede ne denge kaldı ne de huzur.
İşte sırat-ı müstakîmi yaşayan ve temsil eden bir devlet, devletlerarası dengede ne ise böyle bir duygunun kahramanı bir fert de kendi toplumu içinde aynı şeydir.
Kur’ân’da yine aynı kelimeler kullanılarak “Rabbena lâ tuziğ kulûbena=Rabbimiz, kalblerimizi kaydırma”[11] şeklinde bir dua vardır.
Şimdi ister Kur’ân-ı Kerim serası, ister atmosferi diyelim; O’nunla Allah’a teveccüh edenler bir koruyucu kalkan altına girmiş olurlar. O’nun koruyucu sistemleri her yönüyle bir kısım dalalet cereyanlarına karşı sığınılacak en sağlam sığınaklardır. Biz ona sımsıkı sarıldığımız sürece, kaymalardan, sapmalardan aşırılıklara girmeden, ifrâta-tefrite düşmeden kurtulmuş olur ve selâmetle yolumuza devam ederiz. Ne korku ne telâş, huzur ve itminan içinde yaşar ve gider, O’na ulaşırız.
Ayrıca burada bir de Allah bize sika (güven) ve ondan biraz beri, istikamette tefvîz (her şeyi Allah’a havâle etme), daha beride bazılarımıza teslim, bir kadem daha aşağıdakilere de tevekkül telkin ediyor; ediyor ve “Allah’a itimat edin.” diyor. Acaba ne kadar itimat edeceğiz?
Bana göre asgarî, nasıl ki, tehlikeli bir yerde çocuğunu kucağına alan anne ve baba, onu yalnız bıraktıkları zaman bile çocuk gayet emindir; çünkü onların kendisini uçuruma atmayacaklarına inanır. Onu havaya atıp eğlendirirken bile sürekli güler. Hatta aşağıya doğru düşerken dahi kahkaha atar; çünkü emindir annesinin, babasının onu yere bırakmayacaklarından.. evet işte burada böyle bir sika telkin edilmekte, böyle bir tefvîz vurgulanmakta ve böyle bir teslim ve tevekkül hatırlatılmaktadır.