Pazarlıkda peşin veyâ veresiye denilmezse, peşin demekdir. Fekat bu semen, âdete göre, gelecek hafta veyâ ay başında da verilebilir.
Bâyı�in, sözleşme yerindeki malı veyâ adamı göstererek, bunu rehn veyâ kefîl isterim demesi câizdir. Müşterî kabûl etmezse, bey� sahîh olmaz.
Semenin teslîmi ve satış senedleri masrafları, müşterîye âiddir. Topdan olmıyan satışlarda, mebî�in ölçülmesi ve teslîmi masrafları bâyı�a âid ise de, topdan satışda mebî�in teslîm masrafları da müşterîye âiddir. Meselâ, bir mavna buğday veyâ odun satıldıkda, bunları mavnadan boşaltmak ve taşımak müşterîye âiddir.
Mebî�in mikdârının bilinmesi bakımından, dört nev� satış vardır:
1 � Hacm ile, vezn ile, metre ile ve sayarak ölçülen mislî malın ölçü biriminin fiyâtı ile mebî�in mikdârı bildirilir. Âdet olan satışlar hep böyledir.
2 � Mebî� ile semen aynı cinsden değilseler, ölçmeden (Götürü) olarak, (Topdan) gösterilip verilebilir. Paket, kutu içinde, ölçmeden alınan şeyler, mikdârı yazılı olsa bile, söylenmedikce topdan satış demekdir. Hacm ve vezn, belli olmıyan herhangi bir ölçek veyâ taşla ölçülebilir. Selemde semeni böyle ölçmek câiz olmaz.
3 � Bir teneke zeytinyağının bir litresinin fiyâtı söylenip, kaç litre olduğu söylenmezse, İmâm-ı a�zama göre, yalnız bir litresi satılmış olur. Sözleşme yerinde söylemekle veyâ ölçmekle mikdârı anlaşılırsa, hepsi satılmış olur. İmameyne göre, hiç ölçmeden sahîh olur. Fetvâ da böyledir. Koyun sürüsünde ise, sürü de ve bir koyun da satılmış olmaz. Çünki koyunlar birbirine benzemez. Kumaşda da olmaz. Karpuz gibi sayı ile satılan ve birbirinden farklı kıyemî şeyler de böyledir. (İmâmeyn) [ya�nî imâm-ı Ebû Yûsüf ile imâm-ı Muhammedin ikisi], bunlar da zeytinyağı gibidir buyurdular. Fetvâ da böyledir. Bağ, arsa, tarla satışları da böyledir.
4 � Ölçü birimi kadar mikdârının fiyâtı bildirilmeyip temâmının mikdârı ve fiyâtı bildirilince, temâmı satılmış olur. Ölçülmesi lâzım olmaz. Birinci ve dördüncü nev� satışlarda müşterî, mebî�i teslîm alınca ölçüp, noksân bulursa, dilerse fesh eder. Dilerse semenin farkını geri alır. Mebî�in farkını istiyemez. Çok fazla çıkarsa, farkını bâyı�a geri verir. Çünki, dâimâ söz kesilirken söylenen mikdâr mu�teber olur. Fark, binde beş dirhem gümüş veyâ bir habbe altın kıymetinden az ise, geri vermez. Dördüncü nev� satışda vezn ile satılan ma�mûl eşyânın, meselâ bakır tencerenin ve uzunluk ile ölçülen şeylerin, meselâ kumaşın, arsanın farkı ayrılamıyacağı için, noksân çıkınca, müşterî muhayyer olup, dilerse fesh eder. Dilerse söz kesilen fiyât ile kabûl eder. Fazla çıkarsa bey� lâzım olup, fazlası müşterînin olur. Birinci nev� satışda, fazla çıkınca da müşterî muhayyer olur. Kıyemî mal dördüncü nev� üzere satışında fazla veya noksan çıkarsa bey� fâsid olur. Bu satış birinci nev� üzere olsaydı, noksan olunca, müşterî muhayyer olup, dilerse bey�i fesh eder. Dilerse, noksanın kıymetini, bâyı�den geri alır. Fazla çıkarsa, bey� fâsid olur. Yüz kile buğday yüz liraya satılsa câizdir. Fekat, müşterî ölçünce noksân çıksa, isterse noksân fiyâtı ile alır. İsterse hepsinden vaz geçebilir. Fazla çıkarsa, fazlası satanın olur. Vezn ile ve sayı ile ölçülen misilli şeyler ve ucuz kumaşlar da böyledir. Kıymetli kumaşda noksân çıkarsa, isterse fiyâtdan düşmeden alır. İsterse vaz geçer. Fazla çıkarsa müşterînin olur ve bâyı� vaz geçemez. Kumaşın her metresinin değeri de söylendi ise, müşterî, noksân çıkarsa da, fazla çıkarsa da isterse fiyât farkı ile alır. İsterse vaz geçer. Tarla da böyledir. Yüz hisseli bir arsanın meselâ on hissesi satılabilir. Müşterî istediği tarafdan alır. Yüz dönüm arsanın, meselâ on dönümünü satmak câiz değildir. İmâmeyn ise, câiz olur buyurdu. Mislî olmayan şeyin adedi söylenerek topdan satılsa, meselâ, bir denk elbise, on elbise olarak hepsi bin liraya satılsa, noksân veyâ fazla çıksa, bey� fâsid olur. Çünki mislî olmıyan şeyler birbirine benzemediği için, satılan şeyin herbiri başka değerde olur.
Bir arsa satılınca, içindeki binâlar, anahtarlar da satılmış olur. Bir bağçe satılınca, içindeki ağaclar da satılmış olur. Tarla satılınca, içindeki ekini, ağac satılınca meyvesi, ev satılınca eşyâsı satılmış olmaz. Bâyı� ekini ve meyveyi, eşyâyı toplayıp tahliye etmeğe mecbûr olur. Ekini ile, meyvesi ile derse, böylece satılmış olur. Bir ağacın tâm belirmiş meyvesini yiyecek hâlde olmasa bile satmak câizdir. Müşterî hemen toplar. Ağacda kalmasını isterse, bey� fâsid olur. Müşterî istemez, fekat bâyı� izn verirse, iyi olur. Meyveyi satın aldıkdan sonra, toplamayıp ağacı kirâlasa, kirâlamak fâsid olup meyvenin büyümesi halâl olur. Satın aldığı ekini biçmemek için tarlayı kirâlamak da fâsid olur. Bu ekinin büyümesi, müşterîye iyi olmaz. Meyvesi satılan ağac meyve toplamadan, yeniden meyve verse, bey� fâsid olur. Eğer topladıkdan sonra verirse, yeni meyvede, bâyı� ile müşterî ortak olur. Yalnız başına satılması câiz olan birşeyi, mebî�den ayırıp satmamak veyâ bu şeyi kendine bırakıp, geri kalanı satmak câizdir. Yalnız başına satılamıyan şey, mebî�den ayrılamaz. Ağacda olan veyâ toplanmış olan meyvenin belli bir mikdârını bâyı�a bırakıp, geri kalanı topdan satmak câizdir. Buğdayı başağında iken, başka birşey karşılığı satmak câizdir. Bakla, pirinc ve susamı da, böylece, ya�nî başka şey karşılığı satmak câizdir. Bâdemi, fıstığı, cevizi, iç kabuğu ile satmak da böyledir. Kovandaki arıyı, ipek böceğini ve tohmunu, sülüğü, av köpeğini, avcı kediyi, kuşu, fili ve fâidesi olan her hayvânı satmak sahîhdir. (Hisse-i şâyı�a) ortağından izn almadan satılabilir.
Mikdârı ile bir ölçüsünün fiyâtı bildirilerek satın alınan, kile ile veyâ vezn ederek veyâ sayarak ölçülen birşeyi [satın alırken veyâ sonra] ölçmeden yimek veyâ satmak câiz değildir. Pazarlıkdan sonra, satıcının, müşterî önünde ölçmesi kâfîdir. [Çocukla veyâ telefonla haber göndererek, bakkaldan ba�zı şeyler ve kassâbdan et istenip, çırak eve getirdiği zemân bunları evde dartmak güç olursa, her paketin üstünde fiyâtı yazılmış olmalı, her paketin ağırlığı düşünülmeyip, her biri götürü satın alınmalıdır. Böylece, ikinci bir akd, ya�nî sözleşme yapılmış, birinci akd fesh edilmiş olur. Evde dartmadan yimesi câiz olur.] Ağırlıkla ölçülen şeyleri, dara ile dartınca, daranın ağırlığını düşmek lâzımdır. Bunun için, darayı doldurmadan önce veyâ boşalınca dartmalıdır. Kese kâğıdı ve benzerleri ile dartılan şeyden, kâğıdın darasını anlayıp düşmek güç olduğundan, harâm yimemek için, dartmadan önce sözleşme, ya�nî îcâb ve kabûl yapmamalıdır. Dartdıkdan sonra, (Buna ne vereceğim?) veyâ (Bu, kaç liradır?) deyip, o parayı verip topdan ya�nî götürü olarak satın almalıdır. Yâhud, fiyâtını sormadan, meselâ, (Şu kadar liralık peynir ver) demeli. Dartınca parasını verip almalıdır. Metre ile ölçülen şeyler böyle değildir. Müşterî bunları ölçmeden kullanabilir ve satabilir. Peşin veyâ veresiye satılan herhangi bir malı teslîm etdikden sonra, semeni almadan önce, bu malı bu müşterîden, dahâ ucuz veyâ dahâ uzun müddetle veresiye olarak, aynı cins semenle satın almak fâsiddir. Bu müşterî bu malı başkasına satmış veyâ hediyye etmiş ise, ondan satın almak câiz olur. Bâyı� semenin hepsini aldıkdan sonra veyâ satdığı fiyâta veyâ başka cins semenle farklı fiyâtla satın alması da câizdir.
Nakl edilebilen birşey satın alındığı zemân, müşterînin veyâ vekîlinin bunu teslîm almadan önce, hiç kimseye, ya�nî ne bâyı�a, ne de başkasına satması câiz değildir. Fekat hediyye, sadaka veyâ ödünc vermesi câizdir. Bununla borc ödenmez. Peşin olan semeni ödenen binâyı teslîm almadan önce, ancak başkasına hediyye etmesi, satması câizdir. Fekat kirâya veremez. Her dürlü alacak, teslîm almadan, kimseye, veresiye satılamaz. Ya�nî deyn, deyn karşılığı satılamaz.
Bâyı�, mislî olan her çeşid semeni, teslîm almadan ve ölçmeden evvel, semen ayn ise, dilediğine peşin satabilir, hediyye, vasıyyet edebilir. Kirâya verebilir. Deyn ise, yalnız müşterîye veyâ vekîline peşin olarak satabilir. Ya�nî müşterîden semen yerine başka mal peşin alabilir. Ona hediyye ve sadaka verebilir veyâ evini kirâlıyabilir. Yâhud semeni bir mikdâr azaltabilir ve müşterî kabûl ederse artdırabilir. Bâyı�ın semenden bir mikdârını müşterîye hibe etmesi şartı ile bey� fâsiddir. Semen deyn ise, bâyı� dilediği alacaklısını müşterîye havâle ve müşterîdeki alacağını vasıyyet edebilir. Satın alınan mebî�den ve sarf ve selemden başka, herhangi bir alacak, ayn ise, borcluya veyâ başkasına peşin olarak satılabilir. Deyn ise, teslîm almadan önce, peşin olarak, yalnız borcluya satabilir. Veyâ bununla borclusundan birşey satın alabilir. Başkasına satılamaz ve semen olarak verilemez. Deyni veresiye, ya�nî deyn karşılığı olarak borcluya da satmak bâtıldır. Ya�nî, alacağı yerine başka birşeyi ileride alması bâtıldır. Senedler, bonolar, alınacak deyni gösterdikleri için, para gibi kullanılmaz. Bunlarla, senedi verenden başka kimseden peşin dahî birşey satın alınamaz. Bu bonoyu bankaya kırdırmak da, deyni başkasına satmakdır. Yalnız havâle edilebilirler.
Alış verişde şâhid bulunması veyâ sened yazılması lâzım değildir. Fekat her ikisi de câizdir ve iyi olur. Sened ücreti müşterîye âiddir.
Birisi, bir kimseye, bu malını bana bin liraya sat deyip, o da binyediyüz liradan aşağıya satmam dese, bir başkası da o kimseye, bin liraya ona sat, semeninden yediyüz lirasını ben veririm dese, satarsa, yediyüz lirayı, o başkasından alır.
Allahü teâlâ, her insanın ve her hayvânın rızkını ezelde takdîr etmiş, ayırmışdır. İnsanların ve hayvânların ecelleri ve nefeslerinin sayısı belli olduğu gibi, her insanın bedeninin ve rûhunun rızkları da bellidir. Rızk hiç değişmez. Azalmaz ve çoğalmaz. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Kimse kendi rızkını yimeden, bitirmeden ölmez. Bir kimse, Allahü teâlâ emr etdiği için çalışır, rızkını halâl yoldan ararsa, ezelde belli olan rızkına kavuşur. Bu rızk, ona bereketli olur. Bu çalışmaları için de sevâb kazanır. Eğer, rızkını Allahü teâlânın yasak etdiği yerlerde ararsa, yine ezelde ayrılmış olan o belli rızka kavuşur. Fekat, bu rızk ona hayrsız, bereketsiz olur. Rızkına kavuşmak için kazandığı günâhlar da, onu felâketlere sürükler.
Şimdi, zemâna, modaya uymadan olmuyor diyerek, çocuklarını ve hele kızlarını, para kazanmak için harâm yerlere gönderenler çoğalmakdadır. Aç kalmalarından korkarak, onlara dinlerini öğretmiyor, Kur�ân-ı kerîm okutmuyor, yavrularını câhillerin ellerine bırakıyorlar. Çocukları dinsiz, îmânsız yetişiyor. İstikbâllerini kazansınlar diyerek, nâmûsları, hayâları yok edilmesine hangi vicdan râzı olur? Sıkıntılar çekerek, ezelde ayrılmış olan rızklarına kavuşuyorlar. (Nemâz karın doyurmuyor, kızların ev işlerini öğrenmesi, ekmek parası getirmiyor. Zemâna uymazsak, dîne bağlı kalırsak sürünürüz) gibi çılgınca konuşanlar da oluyor. Hâlbuki, oğullarına, küçük iken dinleri, îmânları öğretilir. Kur�ân-ı kerîm okutulur. Bundan sonra da, Allahü teâlânın emrlerine uygun olarak para kazanmağa çalışdırılırsa, yine aynı rızka, hem de kolayca, râhatca kavuşurlar. Anaları, babaları ve çocuklar hem sevâb kazanır, hem de kazanclarının hayrını görürler. Dünyâda ve âhıretde mes�ûd olurlar. Aklımızı başımıza toplıyalım! Rızklarımızı halâl yoldan arıyalım!
Biz Allahı severiz, her emrini dinleriz,
Beş vakt nemâz kılar, Ona ısyân etmeyiz.
Mü�min iyi huyludur, herkes ondan memnûndur.
Kimseye zulm eylemez, kendi de huzûrludur.