Sayfa 2/2 İlkİlk 12
14 sonuçtan 11 ile 14 arası

Konu: Kara Sevdalılar

  1. #11
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Kara Sevdalılar

    UZAYAN BİR ŞAFAK SONRASI

    Ufuklar sisli, yıldızlar süzgün, ay buğulu,
    Ölgün bakıyor muhteşem kehkeşan öteden.
    Gözlerim birkaç asırlık hicranla dopdolu,
    Kulaklarımda hasret nağmeleri her telden.

    Her gece bin bir duyguyla etrafı süzerken,
    Ümit-inkisar arası ve hep yapayalnız;
    Ne çığlıklar duyarım böyle yalnız gezerken,
    Çevre alaca karanlık, dört bir yan ıpıssız...
    Düşer gönlümün enginliklerine hep hüzün,
    İçerim bazen gözyaşlarımı sessiz sessiz;
    Peltekleşir hislerim, dili tutulur sözün,
    Sesler dinlerim rûhumdan güftesiz, bestesiz.
    Bir de kalbimin ritmi inkisarla vurunca,
    Salarım kendimi en uzun ağlamalara..
    Ve ne hafakanlar yaşarım gece boyunca,
    Dökerken içimi kapkaranlık kuytulara.
    Söyleyin güneş ne zaman doğacak acaba!.
    Gece sürüp gidemez şafak söktükten sonra.!
    Bir deyin, yağmur ne zaman yağacak acaba!.
    Kar-buz böyle kalamaz cemre düştükten sonra..! (Kırık Mızrap, s. 430)

  2. #12
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Kara Sevdalılar


    ...iman ve imanın vadettikleriyle donanımını tamamlamış bir rûhun, artık başka herhangi bir şeye ihtiyacı kalmamıştır. Allah’a intisabı sayesinde o, aczi içinde Hakk’ın kudretiyle güçlü, fakirliğiyle beraber O’nun servetiyle zengin ve küçüklüğüne rağmen de ululardan bir uludur. Çünkü o, ihtiyar ve iradesinin yetersiz kaldığı noktada, Efendisinin sonsuz iradesine dayanır. Üstesinden gelemeyeceği konularda O’nun kudretine itimat eder.. dünyevî hayatı itibarıyla sarsıldığında, ebedî hayatının bağ ve bahçelerine sığınır.. ufkunu ölüm endişeleri sardığında, kendini ebedî hayatın ferah-feza iklimlerine atar.. akıl ve idrakiyle çözemediği problemler karşısında da, Kur’ân’ın “hall ü fasl” eden aydınlık iklimine müracaat eder.. ve hiçbir zaman yeis yaşamaz, boşluk hissetmez; karanlığın mütemadî olanıyla karşılaşmaz; hayatını bir zevk zemzemesi şeklinde duyar, yaşar ve ömrünü Yaradan’a şükürlerle yedi-yetmiş-yedi yüz veren başaklara çevirir. (IGU, s. 261, Husûsi Bir Açıdan İman, Mayıs-2000)
    فَخَرَجَ عَلَى قَوْمِهِ فِي زِينَتِهِ قَالَ الَّذِينَ يُرِيدُونَ الْحَيَاةَ الدُّنيَا يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَا أُوتِيَ قَارُونُ إِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظِيمٍ * وَقَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللَّهِ خَيْرٌ لِّمَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً وَلَا يُلَقَّاهَا إِلَّا الصَّابِرُونَ
    Karun bir gün, yine bütün ihtişam ve şatafatıyla halkının karşısına çıktı. Dünya hayatına çok düşkün olanlar: “Keşke bizim de Karun’unki gibi servetimiz olsaydı. Adamın amma da şansı varmış, keyfine diyecek yok!” dediler. * Âhirete dair ilimden nasibi olanlar ise: “Yazıklar olsun size! Bu dünyalıkların böylesine peşine düşmeye değer mi? Oysa iman edip güzel ve makbul işler yapanlara Allah’ın cennette hazırladığı mükâfat elbette daha hayırlıdır. Buna da ancak sabredenler nail olur.” (Kasas sûresi, 28/79-80)
    Göklerin ve yerlerin nuru O’ndandır; dünya ve ukbâ hazinelerine açılan menfezler, O’nun sultanlık kapısının anahtar deliği bile olamaz. O’nun nezdindeki gerçek değerlere nisbeten, heveslerimizin ağında sürekli mıncıklayıp durduğumuz dünyanın bir sinek kanadı kadar bile kıymeti yoktur. O’nun kıymet esaslarına göre belli bir değere ulaşmış.. ve aslında bütünüyle masal olan şu cihânın bir zerresi ise ebediyetleri peylemeye yetecek bir sermâyedir. (YD, s. 3, Bir Yakarış, Temmuz-1993)

    حدثنا عبد الله بن عبد الرحمن أخبرنا الأسود بن عامر حدثنا أبو بكر بن عياش عن الأعمش عن سعيد بن عبد الله بن جريج عن أبي برزة الأسلمي قال قال رسول الله صلى الله عليه وسلم لا تزول قدما عبد يوم القيامة حتى يسأل عن عمره فيما أفناه وعن علمه فيم فعل وعن ماله من أين اكتسبه وفيم أنفقه وعن جسمه فيم أبلاه Tirmizi, Sıfatu’l-kıyame, 1,

    أخبرني الحسن بن حكيم المروزي أنبأ أبو الموجه أنبأ عبدان أنبأ عبد الله بن أبي هند عن أبيه عن بن عباس رضي الله عنهما قال قال رسول الله صلى الله عليه وسلم لرجل وهو يعظه اغتنم خمسا قبل خمس شبابك قبل هرمك وصحتك قبل سقمك وغناءك قبل فقرك وفراغك قبل شغلك وحياتك قبل موتك (Hakim, Müstedrek, 4/134)

    حدثنا المكي بن إبراهيم أخبرنا عبد الله بن سعيد هو بن أبي هند عن أبيه عن بن عباس رضي الله عنهما قال قال النبي صلى الله عليه وسلم نعمتان مغبون فيهما كثير من الناس الصحة والفراغ Buhârî, Rikak, 1
    ***
    İnsan vardır, zamanı kendi hesabına yontar; insan da vardır, bir ömür boyu zaman onu yontar durur...(Ölçü, s. 117)
    ***

  3. #13
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Kara Sevdalılar


    Ömrün bereketli olanı; En uzun ömürlüler, en çok yaşayanlar değil; evirip çevirip, hayatlarından en çok semere almasını bilenlerdir. Bu ölçüye göre, yüz yaşında kısa ömürlüler olabileceği gibi, on beş yaşında iken, ancak, binlerce yılda elde edilebilecek bereket ve feyizlerle, başı göklere ulaşmış olanlar da bulunabilecektir. (Ölçü, s. 128)

    Suheyb er-Rûmi, ربح البيع يا أبى يحيى (Ebû Nuaym, Hilye, 1/152)
    إِنَّ اللّهَ اشْتَرَى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ أَنفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُم بِأَنَّ لَهُمُ الجَنَّةَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْداً عَلَيْهِ حَقّاً فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنجِيلِ وَالْقُرْآنِ وَمَنْ أَوْفَى بِعَهْدِهِ مِنَ اللّهِ فَاسْتَبْشِرُواْ بِبَيْعِكُمُ الَّذِي بَايَعْتُم بِهِ وَذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
    Allah, karşılık olarak cenneti verip müminlerden canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda mücadele ederler, öldürürler ve öldürülürler. Bu Allah’ın Tevratta da, İncîl’de de, Kur’ân’da da üstlendiği gerçek bir vaaddir. Verdiği sözde Allah’tan daha sadık kim olabilir? O halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinin ey müminler! Müjdeler olsun size, işte en büyük mutluluk, işte en büyük başarı! (Tevbe sûresi, 9/111)
    فَمَا رَبِحَت تِّجَارَتُهُمْ وَمَا كَانُواْ مُهْتَدِينَ İşte onlar hidâyeti alacaklarına, dalâlete müşteri oldular. Ama bu, kârlı bir ticaret olmadı. Çünkü kâr yolunu tutmadılar. (Bakara sûresi, 2/16)
    ***
    Hakk’a dilbeste olmuş bir gönül için, âhiret yolundaki hizmetlerin mükâfatını dünyada istemek görgüsüzce bir davranış değil mi? Hem, dünya ve içindekiler fâni; âhiret ise, akıllara durgunluk veren o güzellik ve ihtişamıyla bâki değil mi...? Öyleyse gel! Hak yolundaki cehdinin karşılığını istemekten vazgeç! Öteler ve ötelerin ötesi bir dünyaya bedeldir. (Ölçü, s. 200)
    Nice kendini bilmez ve fıtrat tanımaz kimseler vardır ki; yıllar yılı dolu dizgin gitmiş, fakat bir çuvaldız boyu mesafe alamamışlardır. Ve nice sessiz, gürültüsüz kimseler de vardır ki, derin nehirler gibi durgun ve hareketsiz görünmelerine rağmen, durmadan yürümüş; adım adım ilerlemiş önünü kesen karanlıkları teker teker tepelemiş ve karşısına çıkan engelleri en sezilmedik şekilde toz duman etmişlerdir. Sessiz, gürültüsüz; gösterişsiz ve âlâyişsiz... Tıpkı mercan gibi. Deniz derinliklerinde ızdırap görmüş; ızdırap yaşamış; kanda boğulmuş ve zeberced ufkuna ulaşmış mercan...(Çağ ve Nesil, s. 135, Sabır, Kasım-1981)
    قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنَّ أَخْوَفَ مَا أَخَافُ عَلَيْكُمْ الشِّرْكُ الْأَصْغَرُ قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا الشِّرْكُ الْأَصْغَرُ قَالَ الرِّيَاءُ إِنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى يَقُولُ يَوْمَ تُجَازَى الْعِبَادُ بِأَعْمَالِهِمْ اذْهَبُوا إِلَى الَّذِينَ كُنْتُمْ تُرَاءُونَ بِأَعْمَالِكُمْ فِي الدُّنْيَا فَانْظُرُوا هَلْ تَجِدُونَ عِنْدَهُمْ جَزَاءً
    Sakın tohum atmayı hasat mevsimine bırakma; iki mevsimdeki gayretin de boşa gider! (Ölçü, 4.cilt, Muhtelif)
    يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ آمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ Nisâ, 4/136
    Allah’ım, sana ve dualara itimadımı artır; sebeplere riayeti de bir vazife şuuru olarak vicdanıma duyur! (Ölçü, s. 225)
    ...İşte bu çerçevedeki bir sadakat erinin sevda ölçüsünde tek bir derdi vardır; o da, herkesin Allah'ı bulup O'na yönelmesi, değişik kulluklardan kurtulup sadece O'nun bendesi olması.. dur-durak bilmeden dolaşır çarşı-pazar ve sesi-soluğu gönlüne tercüman, bozulmamış her vicdanın kabulüne açık bir üslûpla sürekli inler durur; inler durur ve önüne gelen herkese: "Vatandaşlarım, gelin yalnız Allah'a ibadet edin; edin ki sizin O'ndan başka ilâhınız yoktur. Bunu yapmazsanız müthiş bir günün azabının gelip tepenize ineceğinden korkarım." (A'râf sûresi, 7/56) (Bu iniltiler Nuh Nebi'ye ait nevhalardan sadece bazıları..); "Ey kavmim, sadece ve sadece Allah'a kullukta bulunun; sizin O'ndan başka bir mâbudunuz yoktur. Hâlâ O'na kar-şı gelmekten sakınmayacak mısınız?" (A'râf sûresi, 7/65) (Bunlar da Hûd Peygamber'in çığlıkları..); "Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; şimdi Allah'a karşı gelmekten sakının da beni dinleyin! Ben bu hizmetimden ötürü de sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan Rabbü'l-âlemin'dir." (Şuarâ sûresi, 26/107-109) (Bu samimî ifadeler de o adanmış ruhların müşterek beyanı..) der, her zaman gönlünün nağmelerini duyurur ya da duyuranların yardımına koşar; koşar da: "Ey kavmim, uyun o elçilere, uyun ki, hizmetleri karşılığında sizden bir ücret istemiyorlar ve kendileri de dosdoğru bir yoldalar. Hem ne oluyor ki bana? İbadet etmeyeyim o beni yaratana? Ve zaten hepimizin dönüşü de O'na. Ben, Cenâb-ı Hak dilemeyince, hiçbir zarar vermeyecek olan ve şefaatleri de bir işe yaramayan, nihayet beni kurtaramayan kimseleri mâbut edinir miyim?. Edinirsem, o zaman apaçık bir sapıklık içindeyim demektir. Şimdi iyi dinleyin; ben o herkesin Rabbi Rabbimize iman ediyorum." der ve ardından ona "Haydi buyur Cennet'e." fermanı gelir (şehit edilir). O ise (derin bir civanmertlik hissiyle) "Âh keşke halkım, Rabbimin beni affedip ikramlara mazhar kıldığını bilselerdi!" (Yâsin sûresi, 36/20-26) şeklinde mırıldanarak, Allah ve onlar karşısında tavır ve duruşunu ortaya koyar (Gökte meleklerin soluklarına denk bu gönül çığlıkları da, menkıbelerin "Habibüneccâr" diye naklettiği koçyiğite ait). Bir de firavun hanedanı içinde meçhul mü'min vardır ki, ben onun o gürül gürül sesini ne zaman duysam yüreğim hoplar. Bu aslan yürekli yiğit: "Ne o, yoksa bir insan (Musa Aleyhisselâm) Rabbim Allah'tır dediği için onu öldürecek misiniz?" (Mü'min sûresi, 40/28) diye söze başlar.. en beliğ nasihatlarla insanî duygu ve düşünceler üzerinde sûr sesi gibi tesir icra edecek beyanlarda bulunur.. sînelere haşyet salar.. bazı ruhlar üzerinde korkunç bir ürperti, bazıları üzerinde de inşirah hasıl eder.. ve sonra da söylemesi gerekli en önemli hususu yiğitçe haykırır: "Şüphesiz, sizin beni tapmaya çağırdığınız putların, böyle bir çağrıya değer hiçbir yanları yoktur. Hepimizin dönüşü Allah'adır (ve o gün) haddi aşan mütecavizler cehennemi boylayacaktır. Zamanı gelince benim bu söylediklerimi hatırlayacaksınız. Artık ben şimdilik işimi Allah'a havale ediyorum; şüphesiz Allah kullarını görüp gözetendir." (Mü'min sûresi, 40/43-44) ifadeleriyle de sözlerini noktalar. (Allah ve Hadiseler Karşısında Peygamberâne Duruş, Yeni Ümit, Ekim-Kasım-Aralık 2000)
    ***
    عن عبد الرحمن بن أبي بكرة عن أبيه قال ثم سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم وآله وسلم يقول اغد عالما أو متعلما أو مستمعا أو محبا ولا تكن الخامس فتهلك
    Taberâni, el-Mu’cemu’s-sağir, 2/63
    Keşke sevdiği sevse kamu halk-ı cihan
    sözümüz cümle heman kıssâ-i cânân olsa...! (KZT, 2/ 55)
    ***
    Aslında bu sohbetlerde en önemli gaye, imanın mârifet uf¬kuna ulaştırılması, mârifetin “yakîn”in değişik mertebeleri süre¬cine bağlanması, Hakikat-ı Ahmediye vesayetinde kalb ve ruhun hayat mertebelerinde seyahatler gerçekleştirilmesi ve bu se¬yahatlerin de şuurlu temâşâ ile değerlendirilmesidir. Böyle bir seyahat ve temâşâda gönül erlerinin en önemli sermaye ve a¬zıkları da, zikr ü fikir gibi kalb ve lisan amelleriyle letâifi hare-kete geçirmek, şevk ü şükürle de ilâhî mevhibelere karşı liyaka¬tını ortaya koymaktır. Bu türlü mevhibelere mazhariyet umûmi¬yet itibarıyla Hazreti Rûh-u Seyyidi’l-Enâm’ın risâlet ve siyâdeti¬ne baktığından, dahası, bu siyâdet ve risâletin şâhitleri ve bür¬hanları olduklarından, zılliyet plânındaki memerri ol¬maktan da¬ha çok, asliyyet çerçevesindeki mazharı bulunan Hazreti Sahib-i Kur’ân’ın hakkaniyetine birer hüccet sayılırlar. Bu, biraz da, mu¬vakkat mümessillerin mahviyet ve tevâzularına, ayrıca “nefs-i emmâre”den sıyrılmalarına bağlıdır. Aksine, soh¬bet erleri, tabir-i diğerle, hakikat yolcuları eğer nefs-i emmârelerinden bütün bü¬tün sıyrılamamış; sıyrılıp, hevâ ve he¬veslerinin yerine Hak rızâsı¬nı tam ikame edememiş iseler, deği¬şik mevhibelere mazhariyeti veya bazı letâifin inkişafını kendile¬rinden bilme gafletine düşe¬rek, şükür makamında fahre girebilir ve gölgeyi asıl zannederek iltibaslar yaşayabilirler. Hele bir de, bazı ikram veya cezb ü inci-zâblara memer iseler –bilhassa mazhar demiyorum– şatahat vâ¬dîlerine yuvarlanarak; aslında bu kabîl başarı kulvarlarında iç içe kazançlar söz konusu olduğu hâlde onlar üst üste hasaretler yaşayabilirler. (Kalbin Zümrüt Tepeleri, 2/252)

    مَثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فِي كُلِّ سُنبُلَةٍ مِّئَةُ حَبَّةٍ وَاللّهُ يُضَاعِفُ لِمَن يَشَاءُ وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
    Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak verip her birinde yüz tane bulunan bir başağın haline benzer. Allah dilediğine kat kat fazlasını da verir. Allah’ın lütfu geniştir, ilmi her şeyi kaplar. (Bakara sûresi, 2/261)
    ***
    ذَلِكَ الَّذِي يُبَشِّرُ اللَّهُ عِبَادَهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ قُل لَّا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْراً إِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبَى وَمَن يَقْتَرِفْ حَسَنَةً نَّزِدْ لَهُ فِيهَا حُسْناً إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ شَكُورٌ
    İşte bu, Allah’ın iman edip makbul ve güzel işler yapan kullarına verdiği mutluluk müjdesidir. De ki: Ben bu risalet ve irşad hizmetinden ötürü, sizden akrabalık sevgisinden başka beklediğim hiçbir karşılık yoktur. İşte kim böyle bir sevgi olsun, başka iyi işler olsun gerçekleştirirse, Biz de onun o iyiliğinin sevap ve mükâfatını kat kat artırırız. Çünkü Allah gafurdur, şekûrdur (çok affedicidir, kullarının az işlerini fazlasıyla ödüllendirir) (Şûrâ sûresi, 42/23)
    عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِيمَا يَرْوِي عَنْ رَبِّهِ عَزَّ وَجَلَّ قَالَ قَالَ إِنَّ اللَّهَ كَتَبَ الْحَسَنَاتِ وَالسَّيِّئَاتِ ثُمَّ بَيَّنَ ذَلِكَ فَمَنْ هَمَّ بِحَسَنَةٍ فَلَمْ يَعْمَلْهَا كَتَبَهَا اللَّهُ لَهُ عِنْدَهُ حَسَنَةً كَامِلَةً فَإِنْ هُوَ هَمَّ بِهَا فَعَمِلَهَا كَتَبَهَا اللَّهُ لَهُ عِنْدَهُ عَشْرَ حَسَنَاتٍ إِلَى سَبْعِ مِائَةِ ضِعْفٍ إِلَى أَضْعَافٍ كَثِيرَةٍ وَمَنْ هَمَّ بِسَيِّئَةٍ فَلَمْ يَعْمَلْهَا كَتَبَهَا اللَّهُ لَهُ عِنْدَهُ حَسَنَةً كَامِلَةً فَإِنْ هُوَ هَمَّ بِهَا فَعَمِلَهَا كَتَبَهَا اللَّهُ لَهُ سَيِّئَةً وَاحِدَةً
    İbn-i Abbas’dan o da Rabb-i teâlâdan rivayet ettiği şeyler meyanında Resûlullah (s.a.s.)’den naklen rivaeyet etti: Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır. “Şüphesiz ki Allah iyilikleri ve kötülükleri yazmış sonra onları beyan eylemiştir. İmdi kim bir iyilik yapmak ister de yapamazsa Allah onu nezd-i ulûhiyetinde tam bir hasene olarak yazar. O hayırlı işi yapmaya niyet eder de yaparsa Allah (c.c.) onu nezd-i ulûhiyetinde on kattan yediyüz kata ve daha pekçok katlayarak hasenat yazar. Şayet bir kötülük yapmak ister de yapmazsa Allah onu nezd-i ulûhiyetinde tam bir hasene olarak yazar. O kötülüğü yapmak ister de yaparsa Allah onu bir tek seyyie olarak yazar.” (Buhârî, Rikak, 31; Müslim, İman, 207)


    ...Geceler bu vâridâta açık yamaçlar gibidir. Kalbini Hakk tecellîleri karşısında pırıl pırıl bir ayna haline getiren hakikate uyanmış ruhlar, gecenin gelişiyle seccadelerinde pusuya yatar ve tecellî avına çıkarlar. Sen de yapayalnız kaldığın zamanlarda gecenin yamaçlarını kolla! Oraların Dost’a halvet yeri ve gurbet dakikaları da halvet zamanı olduğunu bil; bütün hissiyatınla O’nun huzuruna gir ve kalbinin sırlarını bir bir O’na say, dök! Dertlerini sadece O’na aç; O’nun huzurunda inle ve başını O’na giden yollarda ilk eşik sayılan secdegâha koy ve bekle..! Gönül dünyâna doğru içiçe kapıların açıldığını duyacak, O’nun varlığının ışıkları altında eridiğini hissedecek ve deryâya düşen bir damla gibi kendi hesabına kaybolup gidecek, sonra da hesaplar üstü bir kuşakta okyanusların dev dalgaları ile bütünleşeceksin...(ZAD, s. Dua ve Yakarıştaki Güç, Temmuz-1988)

    مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلَى Ey Resulüm! Rabbin seni terk etmedi, sana darılmadı da. (Duha sûresi, 93/3)
    UFUK GÖRÜNDÜ (Kırık Mızrap 2/440)
    Yolculuk son bulmak üzere, ufuk göründü,
    Sapsarı neyi varsa o yemyeşil baharın.
    Rûh uçup gitmeye âmâde bir yaprak gibi,
    Son noktayı koyacak kaleme kalmış karar.
    Birden renk renk her şey uhrevîliğe büründü,
    Meltemleri duyuluyor öteki diyarın;
    Bir bir göründü yalancı hülyâların dibi,
    Sırtımda koskoca dağ, ümitlerimde bahar...

    Titriyor ağaç yaprakları gibi her yanım,
    Âdeta bir ızdırap terazisiyim şu an;
    Bir kefede endişe, öbüründe tam güven,
    Sevinçleri sarıyor dalga dalga kederler;
    Bazen tam mesrûr, bazen de nâlân u giryanım,
    Gördüğüm ihsanlara denk her günkü imtihan..
    Tıpkı kar karışımı yağmur, ufkuma inen;
    Her gün bir başka türde kapanmakta perdeler...

    Mîad tamam gibi ufukta yeni bir şafak,
    Her zaman başucumda ötelerin gölgesi;
    Görmüştüm o tulûu gönlümde perde perde,
    İlk günümün ışıklarından daha da rengin,
    Hizmet varsa şayet değer az daha yaşamak;
    Şimdilerde göz ağrım sırf O'nun bilinmesi.
    Bir şey diyemem, belki birkaç adım ilerde,
    Tam biliniverir beklediğimden de engin...


    سبعةٌ يُظِلُّهم اللهُ في ظِلِّه يومَ لا ظِلّ إلا ظِلّه: الإمام العادل، وشابّ نَشَأَ بعبادة الله تعالى، ورجل قلبُه معلَّق في المساجد ورجلان تَحابَّا في الله اجتمعا عليه وتَفرَّقا عليه، ورجل دعته امرأةٌ ذات منصب وجمال فقال إني أخاف الله، ورجل تَصَدَّق بصدقة فأخفاها حتى لا تَعلم يمينُه ما تنفق شمالُه، ورجل ذكر الله خالياً ففاضت عيناه
    “Allah yedi kimseyi, kendi zıllinden başka sığınak olmayan (kıyamet) gününde, zılli altında himaye buyuracaktır.” Bunlardan biri de “Allah için sevişip, Allah için bir araya gelen ve Allah için birbirinden ayrılan iki insandan herbiri” (Buhârî, Ezân, 36; Müslim, Zekat, 91)

    إِذْ تَسْتَغِيثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ أَنِّي مُمِدُّكُم بِأَلْفٍ مِّنَ الْمَلآئِكَةِ مُرْدِفِينَ
    O vakit siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da: “Ben size peş peşe gelecek bin melaike ile imdat edeceğim” diye duanızı kabul buyurdu. (Enfal sûresi, 8/9)
    إِذْ يُوحِي رَبُّكَ إِلَى الْمَلآئِكَةِ أَنِّي مَعَكُمْ فَثَبِّتُواْ الَّذِينَ آمَنُواْ سَأُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُواْ الرَّعْبَ فَاضْرِبُواْ فَوْقَ الأَعْنَاقِ وَاضْرِبُواْ مِنْهُمْ كُلَّ بَنَانٍ
    Rabbin meleklere vahyediyordu ki: “Muhakkak Ben sizinle beraberim, haydi siz de müminlere sebat ve cesaret verin. Kâfirlerin kalplerine korku salacağım. Haydi vurun onların boyunlarına, vurun onların parmaklarına!” (Enfal sûresi, 8/12)
    هُوَ الَّذِي يُصَلِّي عَلَيْكُمْ وَمَلَائِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيماً
    O’dur ki sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için feyiz ve rahmet indirir, melaikesi de sizler için dua ederler. O, müminlere gerçekten pek merhametlidir. (Ahzab sûresi, 33/43)
    إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ
    “Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra da istikamet üzere, doğru yolda yürüyenler yok mu, işte onların üzerine melekler inip: “Hiç endişe etmeyin, hiç üzülmeyin ve size vâd edilen cennetle sevinin!” derler. (Fussilet sûresi, 41/30)

    عن أبي هريرة أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال ثم ملائكة بالليل وملائكة بالنهار ويجتمعون في صلاة الفجر وصلاة العصر ثم يعرج الذين فيسألهم ربهم وهو أعلم بهم كيف تركتم عبادي فيقولون تركناهم وهم يصلون وأتيناهم وهم يصلون * عن أبي هريرة عن النبي صلى الله عليه وسلم قال والملائكة يتعاقبون فيكم (مسلم، المساجد،610

    وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَداً لَّهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ وَنُدْخِلُهُمْ ظِـلاًّ ظَلِيلاً
    Fakat iman edip güzel ve makbul işler yapanları ise, ebedî kalmak üzere içinden ırmaklar akan cennetlere yerleştireceğiz. Onların orada tertemiz eşleri olacak. Hem onları nimetlerle sâyebân edecek bir gölgeliğe yerleştireceğiz.


    لَكِنِ الَّذِينَ اتَّقَوْاْ رَبَّهُمْ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا نُزُلاً مِّنْ عِندِ اللّهِ وَمَا عِندَ اللّهِ خَيْرٌ لِّلأَبْرَارِ
    Lâkin Rabbine karşı gelmekten sakınanlara Allah tarafından bir ikram olarak İçinden ırmaklar akan cennetler var. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Allah’ın yanında olan mükâfatlar, elbette o hayırlı ve iyi insanlar için daha hayırlıdır. (Al-i İmrân sûresi, 3/198)
    إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَانَتْ لَهُمْ جَنَّاتُ الْفِرْدَوْسِ نُزُلاً * خَالِدِينَ فِيهَا لَا يَبْغُونَ عَنْهَا حِوَلاً
    İman edip makbul ve güzel işler yapanlara gelince, onlara da konak olarak Firdevs cennetleri hazırlandı. * Onlar orada devamlı kalacak, usanmadıklarından ötürü, başka tarafa geçmeyi arzu etmeyeceklerdir. (Kehf sûresi, 18/107-108)
    نَحْنُ أَوْلِيَاؤُكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَشْتَهِي أَنفُسُكُمْ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَدَّعُونَ * نُزُلاً مِّنْ غَفُورٍ رَّحِيمٍ
    Dünya hayatında da, âhirette de biz sizin dostunuzuz. Orada sizin canınızın çektiği her şey gafur ve rahîm’den (affı, merhamet ve ihsanı bol olan Allah tarafından) bir ikram olarak sizindir. Hem orada siz bütün istediklerinize kavuşacaksınız. (Fussilet sûresi, 41/31-32)


    عن أبي سعيد الخدري أن النبي صلى الله عليه وسلم قال إن الله يقول لأهل الجنة يا أهل الجنة فيقولون لبيك ربنا وسعديك والخير في يديك فيقول هل رضيتم فيقولون وما لنا لا نرضى يا رب وقد أعطيتنا ما لم تعط أحدا من خلقك فيقول ألا أعطيكم أفضل من ذلك فيقولون يا رب وأي شيء أفضل من ذلك؟ فيقول أحل عليكم رضواني فلا أسخط عليكم بعده أبدا
    Ebu Sa'id el-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah Teâla hazretleri cennet ehline; "Ey cennet ahalisi!" diye seslenir. Onlar: "Ey Rabbimiz, buyur! Emrine âmâdeyiz! Hayır senin elindedir!" derler. Rab Teâla: "Razı oldunuz mu? diye sorar. Onlar: "Ey Rabbimiz! Razı olmamak ne haddimize! Sen bize mahlûkatından bir başkasına vermediğin nimetler verdin!" derler. Rab Teâla: "Ben sizlere bundan daha fazlasını vereyim mi?" der. Onlar: "Bu verdiklerinden daha üstün ne olabilir?" derler. Rab Teâla: "Size rızamı helal kıldım. Artık, size ebediyen gadab etmeyeceğim!" buyururlar." (Müslim, Cennet, 9)


  4. #14
    ***
    DIŞARDA
    Points: 6.398, Level: 52
    Points: 6.398, Level: 52
    Level completed: 24%,
    Points required for next Level: 152
    Level completed: 24%, Points required for next Level: 152
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    SuSkuN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Mesajlar
    717
    Points
    6.398
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    17

    Standart Cevap: Kara Sevdalılar

    Allah (c.c) razı olsun. Emeğinize sağlık.
    Sus gönlüm.
    Bütün bu susmalarına karşılık her şeyin hayırlısının olacağına inanarak sus.

    Her susuşun bir cevap olsun.

    Her susuşun sabrın olsun

    Her susuşun ''Dua''n olsun..

Sayfa 2/2 İlkİlk 12

Benzer Konular

  1. Abbas Mehmed Kara
    By BaRLa in forum Bediüzzaman Talebeleri
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 14.06.09, 12:23
  2. Kara Avı
    By SiLa in forum Kütübi Sitte
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 17.09.08, 09:03
  3. Kara Borsa
    By SiLa in forum Doğruların Öyküsü
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 04.07.08, 13:22
  4. Hastalıklara Karşı Kara Üzüm
    By Kartal__13 in forum Alternatif Tıp
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 18.06.08, 14:36

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •