Önden ve arkadan necâset çıkınca, bu yerleri temizlemeğe istincâ denir. Gaz, taş çıkınca temizlemek, ya�nî tahâretlenmek lâzım değildir. İstincâ, ya�nî tahâretlenmek sünnet-i mü�ekkededir. Ya�nî halâda abdest bozuldukdan sonra erkek ve kadının, taş ile veyâ su ile, önünü ve arkasını temizliyerek, idrâr ve pislik bırakılmaması sünnetdir. Kaç kerre yıkamak lâzım olduğu sünnet değildir. Taş ile temizlendikden sonra, ayrıca su ile yıkamak sünnetdir. Fekat, başkasının yanında avret yerini açmadan su ile istincâ yapamıyacaksa, pislik fazla olsa bile, su ile istincâdan vazgeçer. Avret yerini açmaz. Nemâzı öyle kılar. Açarsa fâsık olur. Harâm işlemiş olur. Tenhâ bir yer bulunca su ile istincâ yapar ve nemâzı iâde eder. Abdest bozmak için ve gusl abdesti almak için, zarûret olunca erkek, erkekler arasında ve kadın, kadınlar arasında avret yerini açabilir sözü za�îfdir. Gusl yerine teyemmüm etmek lâzım olur. Çünki, İbni Âbidîn, yüzdördüncü sahîfede buyuruyor ki, (Bir emri yapmak, bir harâm işlemesine sebeb olursa, harâmı işlememek için, o emr [te�hîr edilir veyâ] terk edilir, yapılmaz). [Harâm işlememek için farz terk edilince, harâm işlememek için sünnet elbette terk edilir. (İbni Âbidîn sahîfe: 105). Mekrûh işlememek için bile, sünneti terk etmek lâzım geldiği, (Uyûn-ül-besâir)de yazılıdır.] Kemik, ta�âm, gübre, tuğla, saksı ve cam parçaları, kömür, hayvan yemi ve başkasının malı ile ve muhterem, ya�nî para eder şeyler, meselâ ipek ile, câmi�den atılan şeylerle, zemzem suyu ile, yaprak ile, kâğıd ile istincâ tahrîmen mekrûhdur. Boş kâğıda da saygı lâzımdır. Muhterem olmıyan ismler, dîne yaramıyan yazılar bulunan kâğıd ve gazete ile istincâ câizdir. Fekat, islâm harfleri ile yazılmış hiçbir kâğıdla istincâ edilmez. Menî ve bevli, bez ile temizleyip sonra, bezi yıkamak câizdir. Zevci ve zevcesi olmıyan ağır hastanın istincâ yapması lâzım değildir. Fekat, kendine abdest aldırması lâzımdır. Önü ve arkayı kıbleye dönerek ve ayakda ve özrsüz çıplak abdest bozmak mekrûhdur. İdrâr toplanan yerde gusl câiz değildir. Gusl edilen yere bevl yapmak câiz değildir. Fekat, bevl akar, gider, toplanmazsa, bunlar câiz olur. İstincâda kullanılan su, necs olur. Elbiseye sıçratmamalıdır. Bunun için, istincâ yaparken, avret yerini açmak, tenhâ yerde yapmak lâzımdır. Musluk başında, elini donunun içine sokup, idrâr yerini, avucdaki suya sürerek yıkamakla, istincâ yapılmaz. İdrâr damlası bulaşınca, avucdaki su, necs olur ve damladığı çamaşır pis olur. Bu suyun damladığı yerlerin toplamı avuc içinden fazla olursa, nemâz sahîh olmaz. İmâm ise, arkasında nemâz kılınmaz. İki eli çolak olanın, istincâ yapdıracak mahremi yoksa, istincâ yapması sâkıt olur [Kâdıhân].
Erkeklerin yürüyerek, öksürerek veyâ sol tarafa yatarak (İstibrâ) etmesi, ya�nî idrâr yolunda damlalar bırakmaması vâcibdir. Kadınlar istibrâ yapmaz. İdrâr damlası kalmadığına kanâ�at gelmeden abdest almamalıdır. Bir damla sızarsa, hem abdest bozulur, hem de elbise kirlenir. Çamaşıra avuç içinden az sızarsa, abdest alıp kıldığı nemâz mekrûh olur. Çok sızarsa, nemâz sahîh olmaz. İstibrâda güçlük çekenler, arpa kadar nebâtî pamuk idrâr deliğine koymalıdır. Sızan idrârı pamuk emer. Hem abdest bozulmaz, hem de don kirlenmez. Yalnız pamuk uzun olup ucunun dışarda kalmaması lâzımdır. Ucu dışarda kalır ve bevl ile ıslanırsa, abdest bozulur. Şâfi�îler, Ramezân-ı şerîfde, pamuk koymamalıdır. Çünki, Şâfi�î mezhebinde orucu bozar. [Abdestde ve nemâzda şâfi�îyi taklîd eden hanefî pamuk koyunca, orucu bozulmaz. İhtiyârlarda ve hastalarda, zeker küçülüp, üzerine sarılı bez çıkıyor. Böyle kimseler, küçük naylon torbaya, mendil kadar bez yerleşdirip, zeker ve husyeleri torbaya koyar. Torbanın ağzını bağlar. Beze dirhemden fazla idrâr sızar ise, abdest alırken, bez değişdirilir. İdrâr kaçıran, fekat özr sâhibi olmıyan kimse, temiz olarak bağladığı bezde yaşlık görür, ne vakt damladığını bilmezse, yüzotuzsekizinci sahîfede yazılı, hayz kanında olduğu gibi, gördüğü anda damladı sayılır. Şübhe eden kimse, nemâza dururken beze bakar. Yaşlık görür ise, yeniden abdest alır. Nemâzda iken şübhelenirse, selâm verince hemen bakıp, damlamış görür ise, nemâzını iâde eder. Selâmdan birkaç dakîka sonra bakıp görürse, nemâzını abdestli kılmış sayılır.] İstibrâdan sonra istincâ yapılır. Su ile istincâdan sonra bez ile kurulanır. Her kadın, her zemân, önüne (Kürsüf) denilen bez veyâ pamuk koymalıdır. Ellidördüncü maddeye bakınız!
[İdrâr, kan kaçıranların ve necâset temizlemekde zahmet çekenlerin Mâlikî mezhebini taklîd etmeleri, (Ma�füvât) şerhinde yazılıdır. (El-fıkh-u alel-mezâhib-il erbe�a)da diyor ki, (Mâlikî mezhebinde, sağlam insandan çıkan bevl, menî, mezî, vedî, istihâza kanı, gâit ve yel abdesti bozar. Mak�atdan ve bedenden taş, solucan, cerâhat, sarı su, kan çıkınca bozulmaz. Abdesti bozanlar, hastalık ile çıkarsa ve çıkması men� olunamazsa, iki kavl vardır. Birinci kavlde bevl, bir nemâz vaktinin yarısından çok devâm eder ve çıkma zemânı belli olmazsa, abdesti bozmaz. İkinci kavle göre, bu üç şart olmasa da, hastanın abdestini bozmaz. Çıkmadığı zemân abdest alması müstehab olur. Hastaların, ihtiyârların, abdest almakda harac ve meşakkat olduğu zemân, bu kavli taklîd etmeleri sahîh olur. Bevlin kesildiği zemânı belli ise, bu zemânda abdest alması iyi olur. İstibrâ zemânı uzun süren veyâ sonraları damlayan ve bir nemâz vakti devâmlı akmadığı için özrlü olamıyan hanefî ve şâfi�îler, mâlikî mezhebini taklîd eder. İbni Âbidîn, Talâk-ı ric�îde buyuruyor ki, (Âlimlerimiz, zarûret olunca, mâlikîye göre fetvâ verdi. Bir mes�ele hanefîde bildirilmemiş ise, mâlikî taklîd olunur.) Kulaklar üstündeki cild, baş demekdir. Mesh edilmesi farzdır. Bu cildin, yüz sayılarak gasl edilmesi, hanefî kitâblarında yazılı değildir. Lezzet kasd ederek, nikâhlamak câiz olan kadının cildine, saçına dokunmak bozar. Guslde ağzı ve burnu yıkamak farz değil, sünnetdir. Her nemâz vakti için ayrı teyemmüm yapılır. Kelb [köpek] ve hınzır [domuz] necs değildir. Fekat, yinilmeleri harâmdır. Balığın dahî kanı necsdir. Necâsetden tahâret bir kavle göre farz, diğer kavle göre sünnetdir. Bâsûr, idrâr, gâita damlaları bedene, çamaşıra bulaşırsa afv olur. İnsanın ve hayvanın kanının, yara, çiban suyunun avuç içi kadarı afv olur. Nemâzda her rek�atde Fâtiha okumak ve rükü�da, secdelerde tumânînet [sâkin durmak] farzdır. İmâmın gizli okuduğu rek�atlerde cemâ�atin Fâtiha okumaları müstehab, âşikâre okuduğu zemân cemâ�atin de okuması mekrûhdur. Kıyâmda, sağ el sol elin üstünde olarak, göğüs ile göbek arasına koymak veyâ iki eli iki yana salıvermek müstehabdır. Farzlarda (E�ûzü...) okumak mekrûhdur. Fâtihayı rükü�da temâmlamak nemâzı bozar.)
(Ez-Zehîre lil Kurâfî) Mâlikî fıkh kitâbının ikinci baskısı, 1402 [m. 1982] de Mısrda yapılmışdır. Buyuruyor ki, (İmâm-ı Mâlik, avâmın müctehidleri taklîd etmeleri vâcibdir buyurdu. Mezhebler, Cennete götüren yollardır. Bunlardan birinde ilerliyen Cennete gider.)
İmâm-ı Mâlikden İbnül-Kâsım �radıyallahü anhümâ� yolu ile gelen rivâyetleri hâvî (El-müdevvene) kitâbının son baskısı Beyrutda yapılmışdır. Burada buyuruyor ki, (Kadının el ayası, fercine dokununca abdesti bozulmaz. Soğukdan, hastalıkdan devâmlı mezî sızarsa abdest bozulmaz. Şehvetle, düşündükçe sızarsa bozulur. İstihâza kanı, idrar sızarsa, bir kavle göre bozulmaz ise de, her nemâz için abdest alması müstehab olur. Abdestde sakal hilâllanmaz. Ehl-i bid�at arkasında nemâz kılınmaz). Kaş, kirpik ve seyrek sakalın altını ıslatmak, sık sakalın üstünü yıkamak farzdır. Ayak parmakları arasını hilâllamak müstehabdır. Abdestden sonra, bez ile kurulanmak câizdir. Abdestin farzları yedidir. Guslün farzları beşdir. Hayâtın, malın gitmesi, hasta olmak, hastalığın artması, şifânın gecikmesi korkusu varsa teyemmüm câiz olur. Müslimân tabîb bulamazsa, kâfir tabîbe ve tecribelere i�timâd olunur.] El ile yıkanan birşey temiz olunca, el de temiz olur.
(Dürr-ül-muhtâr) beşinci cildde, altın ve gümüş kullanmağı anlatırken diyor ki, insanların birbirleri arasında olan işlere (Mu�âmelât) denir. Mu�âmelâtda bir fâsıkın veyâ kâfirin sözü de kabûl edilir. Akllı olan çocuk ve kadın da erkek gibidir. Bunlardan biri, bu eti kitâblı kâfirden aldım derse, yimesi halâl olur. [Çünki, eskiden eti, hayvanı kesen satardı.] Bir kişinin haber vermesi ile mülk yok olmaz. Bir müslimân, et satın alsa, sâlih bir müslimân (bu eti, kitâbsız kâfir kesdi) dese, bu et, satın alınan kimseye geri verilemez ve satın alanın, parasını ödemesi lâzım olur. Çünki, etin leş olduğunu bilmeden satın alınca, mülkü olmuşdur. Bir mülkü giderecek haberi iki erkeğin veyâ bir erkekle iki kadının bildirmeleri lâzımdır. Mu�âmelât üçe ayrılır: Birincisi, ikisinin de yapmağa mecbûr olmadığı mu�âmeledir. Vekîl, mudârib ve iznli olmak böyledir. İkincisi, ikisinin de yapması lâzım olan işlerdir. Da�vâ konusu olan haklar böyledir. Üçüncüsü, birisinin yapması lâzım olur. Diğerinin lâzım olmaz. Vekîli azl etmek, izni geri almak böyledir. Burada, vekîl ve me�zûn artık iş yapamazlar. Azl eden ve izni geri alan ise, kendi hakkını kullanmakda serbestdir. İkincisinde, haber verende şâhidlik şartlarının bulunması lâzımdır. Üçüncüsünde, haber verenlerin sayılarına ve adâlet sâhibi olmalarına bakılır.
Allah ile kul arasında olan işlere (Diyânât) denir. Diyânâtda âdil ve bâlig bir müslimânın sözüne inanılır. Bir kadın da, bir erkek gibidir. Suyun pis olduğunu söylerse, bu su ile abdest alınmaz. Teyemmüm edilir. Fâsık [kötü kimse] veyâ hâli belli olmıyan bir müslimân söylerse, kendi araşdırır. Gâlib zannına göre hareket eder. Kâfir veyâ çocuk, suya pis derse ve inanırsa, dökmeli, sonra teyemmüm etmelidir. Hediyyede ve izn vermekde, bir çocuk sözü de kabûl edilir. İçeri buyurun deyince girilir. Çocuğun satın almak için iznli olup olmadığı satanın çok zan ile anlamasına bağlıdır.
Diyânâtda da, mülkü giderecek haberi, iki müslimân erkeğin veyâ bir erkekle iki kadının bildirmeleri lâzımdır. Meselâ, zevc ile zevcenin süt kardeşi olduklarını âdil bir müslimân söylerse, kabûl edilmez. Nikâhları bozulmaz.
İbni Âbidîn, istincâ faslı sonunda diyor ki, âdil bir kimse, bir etin leş olduğunu söylese, meselâ mürted kesdi dese, bir başka âdil de, leş değil dese, meselâ müslimân kesdi dese, leş kabûl edilir. Su ve her çeşid şerbet için ve ta�âm pis dese, öteki de pis değil dese, temiz kabûl edilir. Haber verenler çok ise, sayısı fazla olanların dedikleri kabûl edilir. Temiz ve pis kumaşlar karışmış ve temizleri az ise ve kaplar karışınca temizleri çok ise, temizlerini araşdırıp, temiz zan etdiklerini kullanır. Kapların temizleri eşit veyâ az ise, hepsi pis kabûl edilir.