Kardelen, lâle ve gül
Kardelenin beyaz zarif yapraklari, hafifçe boynunu büküsü, soganli menekse diye adlandirilisi ile sizi aldatmasin. O çok cesur ve güçlü bir çiçektir. Subat’ta karin içinden filiz verir. Uygun sartlar olursa suda bile yeserir.
Kardelenler bembeyaz rengi, yeryüzünde kisin ortasinda yigitçe durusu ile bana Hz. Musa’yi hatirlatirlar. Onun yüreginden çikardigi bembeyaz eli gibidir kardan çikan kardelen filizi. Kisin en zor sartlarinin hüküm sürdügü, insanlarin hayaline bile baharin dokunmadigi, firtinanin ve donun ortaligi kasip kavurdugu, Firavun maddeciliginin alip yürüdügü bir günde, tam da karin ayazin, zemheririn göbeginden, firavun sarayindan filizlenen, ‘suyla gelen’ anlamindaki adini bile kardelen gibi suda hayatta kalmasina borçlu olan Yüce Resûl. Kardelenin çikmasiyla cesaret kazanir tüm nebatat; meydan okumaya cüret ederler amansiz soguga. Kardelen öncüdür. Bütün öncüler gibi, bir kahraman…
Kar biter kutlu yagmurlar gelmeye baslar ardi ardina. Vahiy düser her gün insanlarin yüreklerine yagmur gibi. Yagar Benî Israil peygamberleri damla damla. Ilk kardelenin çiktigi yagmur duasina lâle devam eder. Yagmurlar kat kat artar onunla. Utangaçtir lâle, çekingendir, dikensizdir. Kardelenin zerafetine ve cesaretine, asaleti, letafeti, büyüleyici güzelligi ve nezaketi ekler lâle. Masumiyeti ve güzelligi tek silahidir. Ehl-i vicdan, ehl-i insaf kimse kiyamaz lâleye dokunmaya. Pek çok ismi vardir. Cücemoru, Sahipkiran, Narçiçegi, Pabuççu, Altinsarisi, Ibrahim Bey ali, Asçimoru, Gülcübasi, Kizilbiyikli, Keresteci, Pençe, Erikdibi, Kalayci Bey, Hokka, Cennetçocugu, Kesretbâdesi. Lâle Anadolu çiçegidir. Ilk hakimiyetini burada kurmus, ilk kez Istanbul’u fethetmis, oradan henüz kendisini tanimayan Frenklerin memleketine göç etmistir.
Lâle bana Hz. Isa’yi hatirlatir. Onun o kirkikindi yagmurlarinda tüm ihtisamiyla boy gösterisini, kiliçsiz dikensiz, dövene elsiz sövene dilsiz halini, tek bir sogandan ortaya çikisi ile tek bir valideden dogusunu, eliyle çamur içinden hayat çikarisini, dininin evvela Anadolu’da filizlenisini, Istanbul’un ona ilk baskent olma serefine nail olusunu, Frenklerin elinde çogalmasina karsin degerini yitirisini, kendisine doyulamadan ortadan kaybolusunu hatirlatir. Lâle müjde içindir. Onun görevi sicak yaz mevsimini, ve çiçeklerin sultani gülü müjdelemektir. Nisan’da arz-i endam eder. Hayalleri yaza yöneltir, nazarlari güle tevcih eder ve veda etmeden gider.
Gül, âh ki o güzeller güzeli gül! Ben gülü tariften acizim, zira benim varligimi tarif eden güldür. Gül Haziran’da sicaklarla beraber hayatimiza girer. Günes gül için parlar, çocuklar gülün kokusuyla gülümser. Gül için hava isinir. Vahiy gülle beraber içimizi isitan, en derin kuytularimizi aydinlatan, en karanlik taraflarimizi sualariyla ortaya çikaran bir hal alir. Gül boyunduruklarimizi çözer, yükümüzü hafifletir, bizden ancak yapabilecegimiz kadarini ister. Mevsim gülle tamamlanir. Vahiy gülle mühürlenir. Gül Hâtemü’z-Zehra’dir. Çiçeklerin mührü ve sonuncusudur. Gül her yerdedir. Basinizi nereye çevirseniz onun saltanatini görürsünüz. Narin degildir, haddinizi bilmezseniz, dikenlerini size batirir. Gülle konusmanin, bulusmanin adabi vardir. Gül sultandir. Hersey onun için olan sultana ne hediye verilir? Adi övgü olan nasil övülür? Gülün memleketi tüm yeryüzüdür. Onun giremedigi yer yoktur. Evler, bahçeler onunla doludur. O muhabbetin ve ondan gayri birsey olmayan Habibullah’in isaretidir.
Ben her gül kokladigimda Resulullah’in eline bir öpücük kondurdugumu hayal ederim. Onun hatiralarini kurutup en kiymetli kitabin arasinda saklarim. Sesim olsa da, bülbül gibi kasideler döseneyim isterim. Hayran kalirim, dilim tutulur. Benim güle diyecek sözüm yoktur. Ben ancak onun sözünü dinlerim. O en fasihidir insanligin, onun sözünün üstüne söz söylenmez. O sözün bittigi, vahyin basladigi, insanin sustugu Rabbü’l-âlemînin konustugu yerdedir.
Hayallerin söndügü umudun bittigi, küfre teslim-i silah edildigi, tüm ceberutluguyla kafir medeniyetin karlari altinda insanligin titredigi zamanlarda çikar kardelen. Bediüzzaman da öyle çikmistir. Musa aleyhisselam gibi. Firavunlarin topuklari altinda ezilen bir halkin prensidir o. Tek basina meydan okumustur dünyaya. Bizi alip va’dedilmis topraklara götürmüs, içinden süt ve bal akan diyarlari göstermis, “secde ederek ve günahlarinizin affini dileyerek girin bu beldeye” demistir. Risale-i Nur vaad edilmis topraklarin yol haritasidir. Bembeyaz narin ellerine, zulmün hiçbir türlüsünü leke etmemistir. Rabbinin hediyesi asâsindan baskasina dayanmamistir. Bize bahari müjdelemistir. Lâle soganlarini tek tek elleriyle dikmis, nazarimiza Hz. Isa’yi takrib etmistir.
Simdi lâle zamanidir. Soganlar çatlamistir. Toprak yarilmistir. Kirkikindi yagmurlari yagmaktadir. Lâle basini yeryüzüne uzatmistir. Zuhur-u Isa zamanidir.
Ve elbette, gül daima imamdir... Mona Islam