Sayfa 3/4 İlkİlk 1234 SonSon
34 sonuçtan 21 ile 30 arası

Konu: Düzceli Mehmet

  1. #21
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Düzceli Mehmet

    MEHMET HIZLA DEĞİŞİYORDU

    Mehmetle yaptığımız o uzun sohbetin üstünden tam bir hafta geçmişti. İçimde heyecanla karışık,bir ümit vardı. Mehmet ten yana güzel gelişmeler ve güzel haberler bekliyordum.
    Bu bir hafta süresi içinde birkaç kez karşılaşıp el sıkıştık ve ayak üstü hal hatır sordum.

    Atılgan girişken pervasız ve içinden geldiği gibi konuşan mehmet ,durağanlaşmış sessizleşmiş ,sanki kalabalıklar içinde kaybolmak ister gibi ,özel bir gayretin içine girmişti.

    Mehmetin bu hali beni endişelendirmişti. Güzel ve ümit dolu haberler beklerken ,bilinmeyen ve çetin bir psikolojik havaya bürünmüş olabilme ihtimalinden dolayı da bir korku içindeydim.

    Mehmet tek başına bir evde kaldığı için ,onun neler yaptığını ,sorma veya bilme şansım da yoktu. Kendisini çağırıp,durum hakkında konuşmayı da erken veya fazlaca üzerine gitme olarak görüyordum.

    O günlerde ,bir manava sebze almak için girmiştim. Manav tanıdık bir dosttu. Mehmet de manavı kiracısıydı.

    Ben tam mehmeti soracakken manav benden önce davranarak :

    Hocam senin şu öğrencine ne oldu bu günlerde dedi.

    Hayır mı diye endişeyle atıldım.

    Vallahi bu gence bir şey olmuş. Önceden oturduğu daire ,gürültü ve şamatadan yıkılırdı. Birkaç gündür derin bir sessizliğe büründü. Sabaha kadar da elektriği yanıyor. Herhalde sessiz sedasız bir işler çeviriyor.

    Oohhhhhh rahatlamıştım. İnşallah herşey umduğum gibiydi.

    Ortada birşeyler vardı. Bunu ben de hissediyordum. Ama herhangi bir yorum yapmadan ayrıldım. İçime hissedilir bir rahatlık dolmuştu.

    Mehmette çok önemli gelişmeler olduğu belliydi. Ama yine de hangi yönde olduğu konusu içimi kemiriyordu. İşte bütün endişem ve bekleyişim bu noktada düğümleniyordu.

    Beni yeniden sık sık ziyaret etmeye başladı. Soruları merak dolu araştırması arayışları hızla devam ediyordu. Onun için çok şey hala bilinmezdi.

    Mehmetle ilgili acele ettiğimi anladım. Mehmetin çok geniş bir alemi vardı. Ağır ağır,hazmede hazmede gitmeliydi.

    Verdiğim kitapları okuyor ve her kitaptan sonra da kafasına takılan soruları merak ettiği konuları konuşuyorduk.

    Hızla değişmekteydi.

    Davranışları ,tavırları,görüşleri ve yorumları fevkaleydi.

    Çok zekiydi. Çok çabuk kavrıyordu.

    Çok iyi anlıyor,olayları ve püf noktaları çok rahat yakalayıp önemli noktalarını çıkarıp alıyordu.

    Çevresindeki başıboş arkadaş grubunu terketmişti. Artık kendi aleminde kendi kendi içindeki fırtınayı dindirmeye bulanık dünyasını aydınlatmaya hayatına yeni bir düzen vermeye çalışıyordu.

    Düzceli mehmetin mücadelesi tam sekiz ay sürmüştü.


  2. #22
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Düzceli Mehmet

    ARTIK ONDAN BİR MÜJDE BEKLİYORDUM

    İnceleyen araştıran soran ve hazmederek ilerleyen bir yapısı vardı.

    Bu süre içinde yüzlerce defa birlikte olduk sohbet ettik,defalarca sabahladık.

    Artık ondan bir müjde bekliyordum. Ama bu müjde bir türlü gelmiyordu.

    Yaz tatili için memleketine dönmeden önce yine bir akşam telefonla aradı.

    Hocam yarın bana yine bir zaman ayırın sizinle konuşmam lazım dedi.

    Kendisiyle odamda buluştuk.

    Karşıma oturdu. Şöyle baştan aşağı süzdüm. Ne kadar değişmişti. O yerinde durmayan,pervasız ,açık sözlü,darmadağın mehmet gitmiş,yerine olgun ,oturaklı,ağırbaşlı,ve tam bir beyefendi gelmişti.

    İçimden:

    Ya Rabbi diyordum.Bu gence hidayet nasip et. Çok kabiliyetli ve çok zeki bir genç zayi olmasın.

    Eğer bazı hakikatleri anlayamazsa,topluma çok zararlı bir hale gelecekti.

    Bir ara göz göze geldik. Yüzünde durgun buğulu ve nemli ifadeler vardı. Göz parıltılarında bazı hisli ve hüzünlü bulutların oynaştığı belliydi.

    Hocam dedi,titrek ve ağlamaklı bir ses tonuyla. Bugün namaz başladım ve seccademin başında saatlerce ağladım. Beni bir kuvvet kendine çekti,içimdeki elemi kederi ve sıkıntıyı sanki ağlaya ağlaya döktüm.

    Hem konuşuyor,hem de bulutlu gözlerden yaşlar boşalıyordu. Benim içim de yerinden oynadı. Ağlamamak için kendimi zor kontrol ediyordum.

    Hocam bu namaz ne tatlı ne kadar ulu ne kadar haz veren bir ibadettir. Allah ile karşı karşıya olmak ,ona istekleri bizzat takdim etmek halini arz etmek yalvarmak af dilemek insanı ne kadar rahatlatıyor. Ve ne kadar huzura kavuşturuyor.

    Artık Allah a söz verdim. Bundan sonra O na layık kul olacağım. Ama benim o kadar günahlarım var ki,acaba Allah bunları affeder mi?

    Son cümleyi zor tamamlamıştı. Nasıl ağlıyordu,sarsıla sarsıla... dayanmak mümkünmüydü?

    Ele,avuca sığmaz,kontrolsüz ve darmadağın bir delikanlının ,masum bir çocuk gibi oturup ağlayışı ,içimi yakmıştı. Gözyaşlarımı göstermemek için kendimi sıktıkça sıkıyordum.

    Sen ne büyüksün Allah ım? Sen hidayet nasip edince ,kimler önünde diz çökmüyor ki? Kimler secdeye kapanıp afdilemiyor ki? Bunların sayısını artır..

    Kim derdi ki düzceli mehmet ,o dillere destan boş verilmişliğini bırakıp ,namaza başlayacak,Allah a tam kul olmak için söz verecek ve gözyaşı dökecek?

    Karşımda hışkırıklara boğulan mehmet i teselli etmeye çalıştım. Cenab-ı Hakkın ne kadar mağfiret sahibi olduğunu,kullarını ne kadar sevdiğini ifade ettim. Kendisini kucakladım,öptüm.. ve tebrik ettim.

    Düzceli mehmetin ilk halini bilenler,değiştiğine birtürlü inanmıyorlardı.

    O yine rol yapıyor deyip geçiyorlardı.

    Evet o bir rol yapıyordu. Ama bu sefer gerçek bir kulluk rolüydü. Bu rolü öylesine benimsemişti ki,sanki bütün zerrelerine sindirmişti. Bu rol düzceli mehmete çok yakışıyordu.

    Mehmet Düzce ye ,ailesine kavuşunca ,anne ve babası bayram etmişlerdi.

    Mehmet in ailesi bir Bulgar göçmeniydi. Bulgaristan ın ,Müslüman Türklerin dillerini ve dinlerini değiştirmeleri için dayanılmaz baskılar yaptığı 1989 yılında merhum Turgut Özal ın girişimleriyle Türkiyeye gelen binlerce aileden birisiydi. Ailenin reisi Salih Amca ve eşi Bayse Teyze üç çocuğunu alarak ,Türk sınırına çok yakın,küçük bir yerleşim yeri olan Kırcaali den Türkiyeye sığınmışlardı. Mehmet,1978 yılında Kırcaali de doğmuş,Türkiyeye geldiği zaman onbir yaşındaydı. Aile bir müddet Çorlu ve İstanbul da kalarak bal ticareti ile uğraşmışlar, ve bu ticarette başarılı olup ,orta halin üzerinde bir ekonomik seviyeye gelmişlerdi. 1996 yılından beri de,yazları Düzce de,kışları da Çorlu da yaşamaya başlamışlardı. Çok çalışkan ve misafirperver bir aileydi.

    Babası Salih Amca,Mehmetle ilgili ailenin duyduğu bu sevinci,bana uzun bir mektup yazarak anlatmıştı. Sevinç huzur ve gözyaşı dolu bu mektupta şöyle diyordu:

    Mehmeti yola getirmek için neler yapmadık ki... bu çocukla ne maceralar yaşadık. Onun yüzünden,ne kendisinin ,ne de bizim başımız beladan kurtulmamıştı.

    Mehmetin namaza başladığını ve güzel bir dönüş yaptığını görünce inanamadık. Bizlere şaka yapıyor zannettik. Şaka değil de,doğru olduğunu anlayınca,annesiyle birlikte ne kadar sevindik anlatamam. Dünyalar bizim oldu. İnanın günlerce sevinç gözyaşları döktük. Büyük allah bizlere bugünleri de gösterdi.

    Şimdi evimize huzur geldi mutluluk geldi. Namazları bütün hane halkı cemaatle kılıyoruz.

    Kendisi gece teheccüt namazına kalkıyor,bol bol Kuran tefsiri okuyor. Her akşam kardeşlerini toplayıp,Risale-i Nurdan sohbet yapıyor. Büyük Allah bu sevincimizi daim etsin.

    Babasının mutluluğu,heyecanı ve gözyaşları ,adeta içime akarak ,beni çok duygulandırmıştı. Mehmet in bu iman yolunda daim ve muvaffak olması için ,Yüce Rabbime dualar ettim.

    Bu duyguyu öğretmen olmayanlar bilemez. Bir öğretmenin yaramaz ve zararlı bir öğrencisi onu çok üzdüğü gibi,başarılı ve hele Mehmet gibi,bir ömür tazeleyen bir öğrencisi de,kendi çocuğu gibi sevindirip,onu mutlu edecektir.


  3. #23
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Düzceli Mehmet

    MEHMET İN GEÇİRDİĞİ KAZA VE ESRARENGİZ BİR MİSAFİR

    Yaz tatilinde mehmet,Düzce den Ankaraya gelirken, Ankara yakınlarında bir kaza geçiriyor. Otobüsteki yolcuların bir kızmı ölüyor.,büyük bir kısmı da yaralanıyor. Yaralılar arasında mehmet de var. O da ağır yaralı bir şekilde,Ankara Numune Hastanesine getiriliyor.

    İşte, mehmetin hayatında bir dönüm noktası olan o ibretli hadise bu hastanede devam ediyor.

    Gerçekten de çok ibretli çok anlamlı ve çok duygulu bir hadisedir.

    Mehmet hastanede on gün komada kalıyor. Daha sonra da şuuru açılıp kendine geliyor. Ama gözlerini açamıyor,konuşamıyor. Kafasından aldığı darbe gözlerini kör ediyor ve konuşma yeteneğini silip götürüyor. Yani mehmet,gözsüz ve dilsiz olarak yeniden dünyaya geliyor. Bu çok müthiş ve dayanılmaz bir haldir. Bu durum karşısında etrafındakiler kahroluyor. Bu genç yaşta bir insanın kör olması ve konuşamaması çevresini çok üzüyor.

    Ama mehmeti n zihni açık olduğu için bu durumu kendisine asla dert etmiyor. Sürekli olarak,işaretlerle çevresindekileri teselli etmeye çalışıyor.

    Herşeyi veren gören ve düşünen Yüce Allah a karşı büyük bir şükür ve teslimiyet içinde bulunuyor. Çünkü veren de o alan da.sağlığı da o veriyor hastalığı da.. her verdiği birşeyde mutlaka büyük bir hikmet ve büyük bir hayır vardır.. sabırla sonunu beklemek gerekiyor.

    Mehmet şuuru açık,ama gözleri kapalı bir şekilde sürekli olarak Allah a dualar ediyor yalvarıyor af diliyor ve şükrediyor. Bir müddet sonra da,harika bir şekilde gözleri ve dili açılıyor.

    İşte olanlar o gece oluyor .. yani bir Cuma gecesi...

    O gece mehmet yine büyük bir tefekkür ve büyük bir hamd içinde yatıyor. Allah ın büyüklüğünü ve rahmetini kul olmanın faziletini,imanın hazzını,ahireti ve hesap gününü düşünüyor. Eksik,noksan ve günahlardan dolayı,Allah ın merhametine sığınıp ,gözyaşlarıyla

    bağışlama ve af istiyor.

    Öyle bir alemde ,öyle müthiş hislerle dolu ve öyle bir samimiyetle kendini manevi bir iklime atıyor ki,saatlerce ağlayarak,Allah a yakarıyor. Bu şekilde dalıp gidiyor.

    Odasında yalnız,elektrikler hafif karartılmış,sessizliğin bütün odalara ve koridorlara yayıldığı bir anda ,kapı açılıp üzerinde doktor gömleği olan nurani ve parlak birisi giriyor.

    Toparlan diyor.Şimdi odaya çok mühim bir misafir gelecek. Seninle görüşecek. Toparlan da onu karşıla.

    Mehmet yattığı yerde heyecanla toparlanıyor.

    Aradan çok geçmeden kapı yeniden açılıyor. İçeriye beklenen misafir geliyor. Sarıklı,cübbeli çok ciddi bir zat...

    Gelen misafir,mehmetin yanına oturup,ellerini tutuyor ve başını okşuyor.

    Kardeşim seni tebrik ederim diyor. Bu kaza senin günahlarına keffaret oldu. Allah birşeyi murda ederse onda mutlaka bir hayır vardır. Sen ölümden döndün. Beni sana Resullah Efendimiz(a.s.m) gönderdi. Ben seni talebeliğime kabul ettim. Senin bütün günahlarını üzerime aldım. Korkma daha ömrün var. Ama ,çok kısadır. Senin samimiyetin ve jalisiyetin Peygamber Efendimizin(a.s.m) şefaatini celbetti.

    Sana söyleyeceklerimi unutma,aynen yerine getir. Bunları yaparsan korkma kurtulacaksın.

    Mehmet,müthiş bir halete girmiştir. Duydukları karşısında adeta kalbi duracaktır. Heyecandan terler boşalmış ve sırılsıklam olmuştur. Bu çok ciddi zatın,çok ciddi sözlerini dinleyen mehmet,heyecanla soruyor:

    Efendim siz kimsiniz?

    Ben Bediüzzaman Said Nursi yim. Yanımdaki zat da benim talebem Zübeyr dir. Seni de talebeliğime kabul ettim.

    Mehmet telaşla atılıyor:

    Efendim,diyor. Ben sizin eserleriniz sayesinde kurtuldum. Bana yardım edin. Madem ömrüm az,bu ömrü nasıl değerlendireyim? Diyor ve şu cevabı alıyor:

    Kaza namazlarını ve kaza oruçlarını bitir. İbadetleri aksatma.. hergün bir cüz Kuran ve cevşen oku. Günde 50 sayfa da Risale-i Nur oku. Eğer okursan bütün alemden,Adem Peygamberden kıyamete kadar meydanda gelen hasenetlardan hisse alırsın. Haydi Allah a emanet ol.

    Kapı örtülüyor. Mehmet de can havliyle,sanki arkalarından yetişmek için kendini yere atıyor.

    Mehmet bu heyecan bu lütuf ve ikram karşısında başını yere koyuyor saatlerce ağlayıp Allah a şükrediyor.

    Bu hadiseyi mehmet hastaneden çıkınca dinlemiştim. Bu olayı anlatırken,hem kendisi saatlerce ağlamıştı hem de beni ağlatmıştı.

    Çok ibretli bir hadiseydi..


  4. #24
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Düzceli Mehmet



    DÜZCELİ MEHMET BAMBAŞKA İNSAN OLMUŞTU


    Düzceli mehmetin kaza geçirmesi,onun hayatını değiştirmişti. Sanki,o yerinde duramayan,atik ,girişken ,yırtıcı ve pervasız mehmet gitmiş yerine bambaşka bir mehmet gelmişti. Adeta dünyadan kopmuş,bir melek hayatı yaşamaya başlamıştı.
    Bütün günü,Allaha ibadet etmekle ,tövbe ve istiğfarla geçiyordu. Mehmetin eski hayatını bilenler buna inanamıyordu.

    Siması,bakışları,hareketi,konu şması,ve her hali insana ders veriyordu. Sanki,her şeyiyle ,yakında gideceği ölüme hazırlanıyordu.

    Çevresindeki insanlardan sıkılıyor ve onların ölçüsüz başıboş davranışlarından rahatsız oluyordu. Hayata ve hadiselere bakış şekli öylesine değişmişti ki,inanın ahiret hayatına ters olan bir fikir,bir görüş, ve bir davranış onu son derece sıkıp ,rahatsızlık veriyordu. Çünkü,mehmet bazı gerçeklere inanmakla kalmamış adeta onları hissetmiş ve yaşamıştı. Zaten başka türlü davranması da beklenemezdi.

    O yaz kendisini davet ettim. Bir müddet beraber olduk.

    Mehmet gerçekten erişilmez ,tertemiz ve pırıl pırıl bir genç haline gelmişti. Bütün günü Allah ve ahiret için planlamıştı. Zaman zaman kendisini frenlemek istediğim zaman :

    Hocam daha fazlasını yapmalıyım. Benim günahlarım çok. Bunu için duramam,yatmamam ve uyumamam lazımdır. yoksa ebedi hayat tehlikeye girecekt. Bu imtihanda dostluklar imtihan kapısına kadardır. Münker ve Nekir meleklerine hesabını ben vereceğim. Başkasının dostluğu ve arkadaşlığı orada geçersizdir. Öyleyse ben nasıl durabilirim? Beni kurtaracak olan yine benim ibadetlerim olacaktır.

    Cenneti kazanmak,ebedi bir huzura ve mutluluğa ermek çok heyecanlandırıyor. Ama asıl heyecanlandıran şey uğruna milyarlarca hayatımı feda etmeye hazır olduğum Peygamberimize (a.s.m) kavuşmaktır. Ve yine,benim gerçek bir dönüş yapmama ve iman hakikatlerine erişmeme vesile olan Risale-i Nur eserlerinin müellifi Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerini görmek ,onun ellerini öpmek,tarifsiz haz veriyor... bu mübarek insanlar olmadan Cennet bile insanı doyurmuyor sanki..

    Müthiş bir sırra ermişti.. sanki önünde imtihan perdeleri kalkmış bilerek ve hissederek konuşuyordu.

    Düzceli Mehmetin ölümle ilgili şu tespitleri,kendisinin manen geldiği noktayı çok iyi özetlemekteydi:

    Hocam benönceleri ölümden cenazeden mezardan saladan ve ölümü hatırlatacak herşeyden çok korkardım. Ölümden korktuğum için,Allah,Peygamber Kuran ve ahiret gibi hususları(haşa) inkar ederek kurtulmak isterdim. Sanki inanmamakla,ölümün ve ahirete dair sorumluluğun yakamı bırakacağını zannederdim.

    Gece yatınca en çok rahatsız olduğum şey,karanlıktı. Karanlık bana ölümü ve mezarı hatırlatırdı.

    Hayata boşvermekle,düzensiz,kuralsız, yaşamakla ve inanmamakla ,sanki kendimin dünyadaki varlığını da inkar edip, unutulmak ve bu ölüm hesabına dahil olmamak istedim. Bu bir anlamda ,kulluktan kaçıştı. Yani Allah a ve ahirete inanmamak ölmeye maniymiş gibi geliyordu. Halbuki inanmamanın ölmeye değil,Cennete girmeye mani olduğunu sonra anladım.

    Allah a şükür,artık ölmeden önce,ölümü sevmeye başladım. Ölüm,ecel,mezar ve ahiret ;dostlarıma,sevdiklerime ve ebedi rahata ,huzura kavuşmak için bir menzil,bir vesile bir bilet imiş. İnsanın en sevdiği dostuna kavuşturacak ölümden kaçılır mı? Ölüm beni Allah a,Peygambere ve nice muhterem insanlara kavuşturacak. Bunu için ölümü çok seviyorum ve asla korkmuyorum.

    Risale-i Nur kitaplarından ÖLÜM le ilgili şu tespitleri okuyunca,ölüme karşı bakışım değişti. Adeta ölümü sevmeye başladım. Ölümle ilgili ezberlediğim metinler şöyleydi:

    Ey biçareler,mezaristana göçtüğünüz zaman,eyvah! Malımız harap olup,çalışmamız heba oldu,şu güzel ve geniş dünyada gidip,dar bir toprağa girdik demeyiniz.,feryat edip meyus olmayıız. Çünkü sizin herşeyiniz muhafaza ediliyor. Her ameliniz yazılmıştır. Her hizmetiniz kaydedilmiştir. Hizmetinizin mükafatını verecek ve hayır elinde ve her hayrı yapabilcek bir Zat-ı Zülcelal sizi celp edip yer altında geçici olarak durdurur. Sonra huzuruna aldırır. Ne mutlu sizlere ki,hizmetinizi ve vazifenizi bitirdiniz. Zahmetiniz bitti,rahata ve rahmete gidiyorsunuz. Hizmet meşakkat bitti,ücret almaya gidiyorsunuz.(Mektubat)
    Ey insan! Yaptığın hizmet,ettiğin kulluk boşuna gitmez.. senin şu fani dünyaya bedel,baki bir cennet bekler. İbadet ettiğin ve tanıdığın Halik-i Zülcelal in vadine iman ve itimat et.(Mektubat)

    Ey insan! Ölünce fenaya ademe hiçliğe zulümata (sonsuz karanlığa) ,nisyana,çürümeye,dağılmaya ve kesrette boğulmaya gittiğinizi tevehhüm edip,düşünmeyiniz. Sizi fani olmaya değil,bekaya gidiyorsunuz. Yok olmaya değil,daimi varlığa sevk oluyorsunuz. Karanlığa değil,nur alemine gidiyorsunuz. Ayrılığa değil,kavuşmaya yönelmişsiniz.( Mektubat)

    Ölümle ilgili şu son tespitler beni çok rahatlatmıştı.

    Ölüm idam değil,ayrılık değil,ebedi hayat mukaddimesi başlangıcıdır. Ve vazife-i hayat külfetinden bir paydostur,bir terhistir,bir tebdili mekandır. Berzah alemine göçmüş,ahbaplar kafilesine kavuşmaktır.( Mektubat)

    İşte hakiki iman mükemmel iman görerek okuyarak hissederek ve anlayarak iman bu olsa gerek...

    Mehmet bu imanın ve bu inancın heyecanıyla öyle bir aleme girmiştiki,kendisine gıptayla baktığımızın farkında değildi. Başka bir ifadeyle,imrenilcek bir manevi makamı vardı. Bunu gördüğü rüyaları anlatınca anlamıştım.

    Öyle rüyalar görüyor,öyle şeyler hissediyor ve imanın öylesine hazzını ve huzurunu yaşıyordu ki,çevresindeki dünyayı insanları ve olayları görmüyordu.

    Önceleri talebemiz olan mehmeti,artık bir talebem olarak değil,onun tespitlerini ve sohbetlerini dinlemekten büyük zevk aldığım,yetişkin ve olgun bir insan olarak görüyordum. Şimdi o bizim talebemiz değil,biz onun talebesi hükmüne geçmiştik.

    Uzun saçlı,boynu ve kolları aksesuarla dolu garip bir elbise ve anormal denecek kadar dikkat çeken davranışlar ,pervasız ve kuralsız kişiliği ile ün yapan mehmet ,oturuşuyla kalkışıyla konuşmasıyla fevkalede önemli ve etkili tespitleri ve görüşleriyle çevresindekilere dersler veriyordu.


  5. #25
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Düzceli Mehmet



    DİN ADINA KATLİAM YAPILIR MI?

    Bunlardan birisi şöyle cereyan etmişti.

    Mehmet,ben ve başka bir misafirimle çay içiyorduk.

    Konuştuğumuz konuyla ilgili olarak misafirimiz şöyle bir soru sormuştu:

    Peki din ve dini duygular insanı son derece olgunlaştırıp,mükemmel bir insan haline getiriyorsa,din adına birçok katliam yapıp,terör estiren İslamcı teröristlere ne demeli?

    Muhatabım çok önemli bir konuya gelmişti. Bu ve buna benzer birçok soru,birçok insanın aklını kurcalamaktaydı.

    İslam ile terörün ,din ile katliamın ne ilgisi olabilirdi?

    Ortada son derece yanlış anlatılan veya yanlış anlaşılan bir husu var dedi . mehmet benden izin alarak:

    Bunu ben iki açıdan ele almak isterim:

    Birincisi: Kuran ın bütün ayetleri ve Peygamberimizi(a.s.m) bütün hadisleri incelendiğinde ,insanı öldürmenin ve insana zarar vermenin en büyük günahlardan birisi olduğu görülecektir.

    Bir insan İslam ın emirlerini ne kadar okuyup uygularsa;o kadar dini bütün,olgun davranışlı hak ve hukuka riayet eden ,insanların kötüsü bile olsa ona zarar vermeyip onu kurtarmaya çalışan bir anlayışa kavuşur.

    O zaman gerçek bir müslüman asla terörist olmaz ve bir cana kıymaz. Bunun Allah indinde çok ağır bir suç olduğunu bilmektedir.

    Eğer bir insan din adına bir suç işleyip bir insan öldürüyorsa,ya onun gerçekten bir müslüman olmadığı veya İslam ın emirlerinden hiç etkilenmediği anlaşılır.

    İkincisi: devlet ,yüzde yüze yaklaşan bir oranda müslüman olan vatandaşının ,dini eğitimini düzenli ve sistemli olarak karşılamalıdır.

    Eğer devlet vatandaşının dini eğitimini karşılamazsa veya göz ardı ederse,o boşluğu dolduran ehliyetsiz kişi veya kişiler çıkacaktır. Veya devlete şu veya bu şekilde zarar vermek isteyen kişi veya gruplar ,devletin dine olan soğukluk ve uzaklığını istismar etmeye başlayacaktır. Devlet buna fırsat vermemelidir.

    Düşünün ki,bu memlekette tıp fakülteleri kapatılsa ve doktor devlet eliyle yetiştirilmezse,bu boşluğu dolduran birçok ehliyetsiz insanlar çıkıp,insanların canını ve malını istismar edeceklerdir. Bunu çaresi ve bu istismarcı insanları ortadan kaldırmanın yolu ,tıp fakültelerini açıp ,doktoru bilimsel metotlarla yetiştirmektir.

    Dini eğitim konusu da böyledir. Vatandaş dinini hem öğrenmek,hem de çocuğuna öğretmek isteyecektir. Bu istek okullar yoluyla düzenli ve sürekli şekilde yapılmazsa,ehliyetli kimselere bu yaptırılmazsa bu konuyla ilgili istekler karşılanmazsa bu boşluğu dolduran art niyetli insanlar kendini gösterecektir.

    Konuyu özetlersek,bir müslüman asla din adına bir adam öldürmez,eğer öldürüyorsa ben müslümanım diyemez.

    Devlet müslüman vatandaşının dini eğitimini başkalarına bırakmamalı kendisi karşılamalıdır. O zaman bu tür istismarların önü büyük ölçüde alınacaktır. Bunu yaparken de,asrın hastalığını çok iyi teşhis eden ve çok etkili çareler sunan Risale-i Nur kitaplarının sunduğu hakikatlere de dikkat etmelidir. Çünkü Risale-i Nur kitapları bu zamanın manevi problemlerine çözüm sunan bir Kuran tefsiridir. Benim ve benim gibi binlerce zararlı gençler bu hakikatler sayesinde vatanına faydalı bir vatandaş haline gelmişlerdir.

    Mehmet,sözü bana bırakmayıp,kendisi almanın ve cevabı da kendisi vermenin biraz mahcupluğu içinde:

    Ne dersiniz hocam diye fikrimi sordu.

    Ben de:

    Aynen öyle.. tespitlere katılıyorum. Çok güzel özetlediniz ,dedim.

    Mehmetin soruya verdiği cevap ve Risale-i Nur kitaplarıyla ilgili tespitleri son derece çarpıcıydı. Olayların içinde yaşamöış,farklı görüşleri ve farklı açıları yakalamış bir insanın tespitleri de isabetli ve doyurucu oluyordu. Çünkü yaşayan bilir bilen konuşur kaidesince mehmet gördüğünü hissettiğini ve yaşadığını anlatıyordu.

    Mehmet le olan kısa beraberliğimdeiona yakın olmanın ve onun dostluğunu kazanmanın büyük bir hazzını yaşamıştık.

    Giderken bana bir şiir vermişti.

    Hocam bunu gittikten sonra oku demişti. Ben de öyle yaptım.


  6. #26
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Düzceli Mehmet



    MEHMETİN BİR GÜNLÜK PROGRAMI

    Trafik kazası mehmetin hayatında çok derin,çok önemli ve çok ibretli izler bırakmıştı. Adeta,bütün hayatını yeniden planlamasına yeniden yorumlamasına ve yeni bir bakış açısıyla yeniden tanzim etmesine vesile olmuştu. Öyle tahmin ediyorum ki,hastanede gördüğü o ibretli olayın hepsi,bana anlattığı kada değildi. Bana anlatmadığı ve kendisine bir sır olarak kalan çok önemli konular ve çarpıcı hususlar vardı.

    Birlikte olduğum günlerde bir günlük programında şunlar vardı:

    1.günde 4 saat uyku.

    2. hergün kaza namazları ve haftada 5 gün kaza orucu.

    3.günde 2 vakit yemek.

    4. her gün bir cüz Kuran-ı Kerim okuma

    5. iki günde bir,Büyük Cevşeni hatim etme

    6. günde 100 sayfa Kuran tefsiri okuma ve fıkıh bilgileri elde etme çalışması.

    Her insanın kaldıramayacağı ağır bir program. Sanki,ölüme,ahirete acelesi varmış gibi bütün zamanını kulluk ve yapamadığı ibadetlere ayırmıştı. Belki de o bu aceleyi çok iyi görmüş ve hissetmişti. Aslında her insanın ölüme ve ahirete acelesi vardı. Çünkü,heran karşılaşma ihtimali olan ölüm ve ecelle iç içe yaşıyoruz işte mehmet bunu çok iyi anlamıştı.

    Mehmetle temaslarımız sürüyordu. Sık sık telefonlaşarak,birbirimizden haberdar oluyorduk. Bu telefonlarla mehmet kendine has ulvi ve temiz duygularını ifade eder,sanki bana kulluk görevlerimle ilgili dersler verirdi. Özellikle de Cuma günleri ,Cuma namazından önce beni arayıp cumamı tebrik etmeyi ve çok samimi dileklerde bulunmayı bir adet haline getirmişti.

    Mehmetle telefonlaşırken onun ifadesinden ses tonundan nezaketinden ve hitap şeklinden sonsuz haz alırdım. Hani bazı konuşma üslupları insanı rahatlatır ve derin bir huzur verir ya,işte mehmetin de öyle bir konuşma tarzı vardı.


  7. #27
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Düzceli Mehmet



    MEHMETİN DEPREM GÜNÜ,CUMA NAMAZINDA YAŞADIĞI MÜTHİŞ OLAYLAR


    Mehmetle son telefon konuşmamızı 12 kasım 1999 Cuma günü ,Cuma namazında hemen sonra yapmıştık. Beni Düzce den aramıştı. Ben de o esnada, Tokat ın Turhal ilçesinde ,değerli eğitimci meslektaşlarım Nurettin Pala ve Hakkı Kalaycı beylerin misafiriydim.
    Mehmetle telefon görüşmemiz uzun sürmüştü.

    Mehmet:

    Ben Düzceye geldim hocam diyordu. Sıla-yı rahim edeyim ve ailemi göreyim diye...

    Beni cep telefonumdan aradığı için,konuşmanın fazla uzamaması açısından,Cuma gününü ve Cuma namazını tebrik edip ,kalbi dileklerimi ve temennilerimi sunduktan sonra ,ben de teşekür ettim ve konuşmayı bitirmek istedim.

    Ama telefonu kapamıyor ve ayrılmak istemiyordu. Çok önemli bir şey söylemk istediğini anlamıştım.

    Hocam dedi.bu Cuma namazı başka bir namaz oldu. Hayatımda böyle bir namaz kılmadım.

    Nasıl diye merakla sordum.

    O hizli ,dokunaklı ve nezaket dolu ses tonuyla derin ve içli bir nefes alarak:

    Bambaşka bir namazdı diye tekrar etti.

    Bir anda sesinin titrediğini,kelimelerin bölünüp bittiğini anladım.Müthiş bir heyecan içindeydi.

    Ağlamamak ve hıçkırığını bastırmak için sık sık yutkunuyordu. Çok merak etmiştim. Mehmeti bu kadar heyecanlandıran ve duygulandıran Cuma namazında neler olmuştu?

    Mehmet diye atıldım. Kendini toparla hadi.. Beni de heyecanlandırdın. Allah kabul etsin,Cuma namazını merak ettim. Anlat seni dinliyorum.

    Yine derin bir soluk alıp,sakinleşmeye çalıştıktan sonra devam etti:

    Hocam her gördüğümü anlatmak nasıl bir şey bilmiyorum. Acaba mesul duruma düşermiyim?

    Benim şaşkınlığım gittikçe artıyordu.

    Ne demek dedim. Her gördüğünü anlatmak? Neler gördün de anlatmaya tereddüt ediyorsun?

    Neler değil ki? Diye bir anda hıçkırmaya başladı. Hocam neler oldu bu Cuma namazında neler... sanki bir başka aleme gittim. Ben bir başka alemi yaşadım.

    Hıçkırıkları gittikçe artıyordu.

    Telefonun bir ucundan ben diğer ucundan mehmet,karşılıklı gözyaşı döküyorduk. Çok önemli şeylerin olduğunu anlamıştım. Yine mehmet beni şaşırtmaya beni heyecanlandırmaya ve çok ibaretli bir hadiseyle bana önemli dersler vermeye hazırlanıyordu.

    Mehmetin o temiz kalbi ve tertemiz duygularıyla gözlerin göremeyeceği ulvi şeyleri gördüğünü tahmin etmiştim. Çünkü mehmet öyle bir manevi makam yakalamıştı ki,o makamda çok şeyler görülebilirdi. Ama kendisi kendisinin nerelerde olduğunu bilmiyordu.

    Hıçkırıkları biraz hafifleyince:

    Mehmet seni dinliyorum diye üsteledim. Bana anlatmalısın. Çünkü senin yaşadıklarından ibret alcak birçok insan var. Hatta anlatmazsan mesul olursun.

    Kendisine has tatlı ve dokunaklı bir ses tonuyla anlatmaya başladı.

    Cuma namazı için camiye gittim. Caminin sol tarafında boş bir yer bularak oturdum. Vaiz efendi güzel şeyler anlatıyordu. O anlattıkça ben kendi alemime dalıp gittim.

    Mehmet tekrar anlatıp anlatmamakla tereddüt edince :

    Sonra diye ikaz ettim.

    Sonra kendi dünyamda bir yolculuk başladı. Bu yolculuğu nasıl anlatsam hocam ?

    Yine sesi titremeye başlamıştı.

    Nasıl olduğunu bilemediğim ve anlayamadığım bu yolculukta karşıma bütün ihtişamıyla KABE çıkmıştı ,diye devam etti:

    Kendimi o muhteşem kalabalıkta buldum. Orada kılınan Cuma namazında saf tuttum. O heyecanımı size anlatamam. Namazdan sonra baktım Kabenin içine bir kapı açılmış,bazı insanlar oraya gidiyorlar. Ama oraya her insanı almıyorlar. Ben de şansımı deneyeyim,orada ne var diye kapıya yöneldim. Kapıya kavuşunca baktım,benim çok sevdiğim ve çok iyi bir insan kapıda bekliyor. Onu görünce kucaklaştık. İçeri gir mehmet bak neler görceksin dedi.

    Heyecanla içeri girdim. Baktım ki muhteşem saray gibi bir yer. Tam karşıda bir kalabalık,kalabalığın önünde de bir kürsü kurulmuş,başta peygamberimiz (a.s.m) Hz Ebubekir,Hz Ömer, ve diğer bazı zatlar ve Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri...

    Ben içeri girince, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri bana işaret etti ve beni yanına çağırdı. Hoş geldin ,kardaşım mehmet diyerek kolumdan tuttu. Peygamber Efendimizin (a.s.m) önüne getirdi. Ya Resulallah işte mehmet budur dedi.

    Peygamber Efendimiz saçımı okşadı,ben de mübarek ellerinden öptüm.

    Peygamber Efendimiz yüzüme şefkatle bakarak yalnızca maşallah dedi.

    O esnada camide müezzin sesini duydum ve kendime geldim,baktım ki ,Düzce de camideyim.

    Bu yolculuk bir hayalmiydi bilmiyorum hocam. Ama oradaki mübarek havanın ciğerlerime işlediğini hissettim.

    Mehmetim seni tebrik ederim diyebildim. Ve yine karşılıklı ağlamaya başladık.

    Bir müddet sonra da:

    Camide de bambaşka bir cemaat vardı hocam,diye mehmet içini çeke çeke konuşmasını sürdürdü.

    Nasıl bir cemaat diye sordum.

    Bambaşka bir cemaat vardı. Bugüne kadar böyle camii cemaati görmedim. Özellikle de caminin sağ tarafını doldurmuşlardı. Tek tip elbiseli,son derece namaz adabına uygun oturuşları ciddiyetleri ile dikkat çekiyorlardı.

    İlk anda bu insanların bir tarikata mensup bir cemaat olduklarını tahmin etmiştim. Ama değildi. Sanki insan üstü bir görüntü ve çok mükemmel bir davranış içindeydiler.

    O namazda aldığım hazzı ve lezzeti anlatamam . içime tarifsiz bir huzur dolmuştu. Namaz boyunca ağladım durdum.

    Ben böyle bir namaz böyle bir cemaat görmemiştim. Böyle bir manevi havayı solumamıştım.

    Mehmet kendini bilmiyordu ama,onun iç dünyasında ve gönül ikliminde çok kutsal ve çok ulvi hadiseler cereyan ediyordu. Bütün bunlar,mehmetin katettiği manevi yüceliğin işaretleriydi. Artık inanmıştım ki,o meleklerle velilerle ve şehitlerle namaz kılıyordu.

    Mehmeti fazla hislendirip duygulandırmamak için tekrar telefon konuşmasını kesmek istedim.

    Mehmetin bana son cümleleri şunlar olmuştu:

    Hocam dün size bir mektup yazıp gönderdim. Ömür kısa,belki de görüşmeyebiliriz. Hakkınızı helal edin.ellerinizden öpüyorum.

    Ben de kalbi dualarımı ve iyi dileklerimi ifade ettim.

    Karşılıklı gözyaşları ve gönül ıslaklığıyla telefonu kapattık. Bu karşılıklı konuşma mehmet için adeta bir veda gibi olmuştu.


  8. #28
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Düzceli Mehmet



    DÜZCE DEPREMİNİN HABERİ,EVİN İÇİNE BİR BOMBA GİBİ DÜŞMÜŞTÜ

    Bu telefon konuşmasının üstünden 5 veya 6 saat gibi bir zaman geçmişti.

    Turhal da kendilerini ziyarete gittiğim Nurettin Pala ve Hakkı Kalaycı Beylerle birlikte akşam yemeğini yiyorduk.

    O esnada saat da 20.00 olmuş haberler veriliyordu.

    İlk haber sanki evin içine bir bomba gibi düşmüştü. Düzce de 7.4 şiddetinde bir deprem olduğu haberiyle adeta oturduğum yerde buz kestim,şok oldum.

    Tabii ilk aklıma gelen 5-6 saat önce,uzun bir telefon konuşmasıyla dertleştiğim ağlaştığım ve hatta vedalaştığımız mehmet oldu.

    Ani bir reaksiyonla mehmet!!! Diye atıldım.

    Birlikte aynı sofrayı paylaştığımız arkadaşlar şaşırdılar. Haberin etkisinden dolayı konuyu açamadım ve bütün heyecan ve korkuyla haberi izledim.

    Ah mehmetim! Ah sen aylardan beri bir yere doğru koşar adım gidiyordun. Ölüm ve kabir.. Her hareketin ,her sözün,her heyecanın ve her gözyaşın bu gerçeğe işaret ediyordu. Sanki etrafına bunu duyurmak için çırpınıyordun.

    Derhal telefona sarıldım. Ama ne mümkün.. Bir türlü mehmete ulaşamadım. Bu çabam tam iki gün sürdü. Netice alamayınca ,depremin üçüncü günü Düzceye gittim.

    Çok iyi bildiğim ve tanıdığım Düzce tam bir mahşeri kaynaşmayı ve keşmekeşi andırıyordu. Kimin ne yaptığı belli değildi. Can pazarı tabirinin ne manaya geldiğini kelimenin tam manasıyla Düzce de görmüştüm.

    Yıkılan evler,bozulan cadde ve sokaklar,etrafa saçılmış eşyalar,birbirlerini kaybetmiş insanlar,feryatlar,figanlar...

    Dayanmak, ne mümkün...

    O insanlara yardım etmeye ve onlara bir çare sunmaya giden insanlar bile çaresiz kalıyor ve kendisi yardıma muhtaç hale geliyor. Çünkü manzara o kadar yıkıcı ve yandırıcı ki,insanın kendisini ayakta tutması adeta imkansız..

    O feryatların arasında bir yaşlının şu cümleleriyle teselli buluyorum:

    Allah verdi,Allah aldı. Biz kuluz,imtihan dünyasındayız. İnşallah mükafatı ahirette alacağız.

    İnşallah ...

    Yıkıntılar arasından geçip, mehmetin evine ulaşıyorum. O ana kadar sakladığım ümit ,apartmanın yerle bir olduğunu görünce bitiyor,tükeniyor.

    Bu apartmandan sağ çıkmak ne mümkün . oraya adeta yığılıp kalıyorum.


  9. #29
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Düzceli Mehmet

    DEPREM OLURKEN MEHMET NAMAZ KILIYORMUŞ

    Sağa sola bakınarak apartman sakinlerine ne olduğunu öğrenmek istiyordum.

    Adının Kamil olduğunu öğrendiğim yaşlı bir amcaya soruyorum.

    Bu evde benim talebem vardı,adı mehmetti. Acaba kendisinin ve ailesinin akibeti ne oldu?

    Yaşlı bey derin bir ah çekerek:

    Sorma hocam dedi. O aile bizleri yaktı geçti.

    Yakıcı bu haber,beni de yakmıştı. Bir anda kafama giren bir şimşek,sanki bütün alemim alt üst etti ve beni adeta ezdi geçti. Belki de ilk defa kötü bir haberin insanı bu kadar hırpaladığına şahit oldum. Bütün vücudum,bir anda sırılsıklam terle doldu. Demek ki,kötü haber böyle terletiyormuş insanı...

    Yaşlı bey devam etti:

    Ben o aileyi iyi tanırım. Bize uzaktan akraba da sayılırlar. Yaklaşık beş yıldır da komşuyduk. Çok iyi bir aileydi. Hele mehmet tam melek olmuştu melek.. Ama hepsi de bu enkazın altında can verdi. Cesetler çıkarılırken,ben de başlarındaydım. Yaşlı beyin gözleri bir anda parladı ve olduğu yere çöktü.

    Ah evladım dedi. Bu yaşa geldim böyle şeyle karşılaşmadım

    Ne oldu der gibi yaşlı gözlerine baktım.

    Yaşlı bey devam etti:

    Cesetlere kavuştuk ki ne görelim. Yerde seccadeler serili. Bütün ev halkı namaz başında ve Allah ın huzurunda... son nefeslerini seccadelerin üzerindeyken vermişler.

    Yaşlı amca dayanamadı ağlamaya başladı:

    Böyle güzel bir ölüm görmedim. Böyle şey görülmüş değil. Böyle ölüm,sıradan insanlara nasip olmaz. O aile başkaydı,o ailede mehmet vardı,mehmet,o bir melekti,ben böyle bir genç görmedim.

    Yaşlı amca gözyaşlarını silerek devam etti:

    Mehmet önde,imam olmuş. Sırtında cübbesi,başında sarığı.. anne baba kız ve erkek kardeşi de arkada cemaat olmuş. Mehmetin elinde Bediüzzaman Said Nursinin Kuran tefsiri olan SÖZLER isimli kitap.. herhalde namazı bitirmişler,seccadelerinden kalkmadan Kuran tefsiri okuyorlarmış...

    Yaşlı amcanın anlatttığına göre ;mehmetin elindeki kitap açık,mehmet de kitabın üstüne düşmüş. Çok enterasandır ki,kitabın açık olduğu kısımın adı,Haşir Risalesi,yani ölümü,eceli ve ahireti anlatan Kuran tefsiriyle gitmişler...

    Müthiş bir durum,ibretli bir hal...

    Yaşlı adam anlatmaya devam etti:

    Cesetlere ulaşıp bu hallerini görünce,işçiler yanaşmadılar. Bunlar düpedüz şehid,biz bunlara,bu kirli elimiz ve abdestsiz halimizle dokunmayız dediler.

    Sonra abdestli birisini,bir din adamını çağırdılar. Geldi,cesetleri o kucaklayıp kaldırdı,kitabı da mehmetin kolları arasından çekip aldı.

    Duyduklarım karşısında adeta şok olmuştum. Adeta eridim,tükendim.

    Ya Rabbi Senin mağfiretin,Senin inayetin ve Senin merhametin ne kadar yüce.. seni çok seven bir kuluna ,en yüce makamı,şehitlik makamını nasip ettin. Bizi de,mağfiretine ve rahmetine mazhar et! Amin!

    Allah ı çok seven bir kulun,hayata veda edişi,ölümle ecelle buluşması,ahirete gidişi tam bir ibret belgesiydi.

    Allah ı sevmek ve ona kul olmak,adeta her problemin çaresi,her sıkıntının ilacı ve her çıkmazın çıkış yoluydu.

    Devlete isyan etmek,kanunlara uymamak,toplumu karıştırmak,insanlara sıkıntı vermek ve daha birçok zararlı davranışların Allah ı bilme ve Ona kul olma anlayışı ve inancıyla çözüleceğinin en ibretli ve en çarpıcı misali düzceli mehmetti...

    Hayata küsmüş düzene ve kurallara isyan etmiş,topluma baş kaldıran bir gencin,nasıl ıslah olduğu konusu,günümüzün toplumsal problemleriyle ilgilenen her insan için ibretti ve çarpıcı bir husustu.

    İnsanların birbirleriyle kenetlenmesi,devlet-millet bütünleşmesi,hoşgörü ortamının oluşması,silahtan,kandan ,kavgadan uzaklaşması için,kafa,kalp ve gönül eğitimine,ıslahına önem verilmesi gerekmektedir. Bunu yerleşmesinde ve insanın kendi içindeki oto kontrolün oluşmasında allah ve ahiret inancının önemli rolü vardır. İşte bunun en canlı örneği Düzceli Mehmetti.

    Düzceden ayrılırken,arkada yalnız bir mehmeti değil,onun umman gibi geniş,hayal kadar derin,Arş-ı Ala kadar yüksek ve nur gibi parlak dünyasını ve hatırasını da orada bırakmıştım.

    Onun yaşadıkları ve gördükleri benim dünyamda fırtınalar estirmişti. Artık o benim talebem değil,ben onun talebesiydim. Çünkü onun ulaştığı makamlar çok ulvi ve çok yüceydi.

    Cenab-ı Hak mekanını cennet etsin. Bizlere ahirette ve cennette buluşmayı nasip etsin.


  10. #30
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Düzceli Mehmet

    MEHMETİN DEPREMDEN BİRGÜN ÖNCE GÖNDERDİĞİ MEKTUP

    Beni ümitlendiren,sevindiren ve irazcık üzüntümü unutturan,bana yazıp gönderdiği mektup olmuştu.

    Evime geldim ki,rahmetli mehmetin mektubu ulaşmış. Sanki karşımda çok sevdiğim mehmeti görmek istercesine mektubu açtım.

    Titiz ve temiz bir yazıyla kaleme alınmış. Selam ve dualarla başlayan bir yazı.

    Bu mektubu bir ibret belgesi olarak sunmak istiyorum:

    Aziz,muhterem ve çok kıymetli hocam,

    En samimi ve kalbi dualarımla ellerinizden öpüp,çok iyi bildiğiniz bir talebenizden uzunca bir mektup takdim etmek istiyorum. Zaten siz de,çoktan beri böyle bir mektup yazıp kendi hayatımı ,kendi kalemimle anlatmamı istiyordunuz.

    Hocam kim bilir,belki de son konuşmamız olacak veya sonun başlangıcı olacak. Onun için,içimi döküp,biraz rahatlamak istiyorum. Bu şekilde çok iyi tanıdığın bu öğrencini,daha iyi tanımış olursunuz. Bu şekilde de isteğinizi yerine getirmiş olurum.

    Daha önce de sizlere söylediğim gibi,bizler bir bulgar göçmeniydik. Bulgaristanda kırcaali de yaşıyorduk. Bulgaristan komünist partisi,türklerin isimlerini değiştirmek için 1985 yılından itibaren çok baskı yapmaya başlamıştı. Türk asıllı vatandaşlar işkence altındaydı. Halk buna dayanamadı. Rahmetli Turgut Özal ın sayesinde 1989 yılında ana yurdumuza gelmiştik. Ben o zaman on bir yaşındaydım. Daha önce türkçe eğitim aldığım için beni ilkokul 4.sınıftan başlattılar. Babam iyi bir balcıdır ve bal ticaretiyle uğraşır.. Bunun için daha çok Çorlu ve İstanbulda kaldık. Son dört yıldır da yazları Düzce de kalıyoruz. Ama ben burada çok kalmamakla birlikte,düzceyi çok sevmiştim. Her yaz düzce de bir iki ay kalıyordum ve bu kısa tatilde büyük bir huzur buluyordum. Bunun için kendime Düzceli Mehmet demekten çok hoşlanıyorum. Ben ortaokulu Çorlu da,liseyi de İstanbulda okumuştum. Gerek çorlu da gerekse istanbulda kaldığımız yer bir zengin muhitiydi. Çevremdeki arkadaşlar herşeye boşvermiş,sıradışı,asi ve her kurala karşı çıkan çocuklardı. İmkanları geniş olduğu için herşeyi elde etmeleri kolaydı. Her dedikleri de yerine gelince,sorumsuz ve haylaz bir hayat anlayışı oluşuyordu.

    Özellikle ortaokuldayken bazı öğretmenler,din ve dindarların aleyhinde sürekli konuşup dururlardı.

    Dinin modası geçmiş bir inanç olduğunu,ahiret ve hesap gibi birşeyin olmadığını ,insanın bu hayatta istediği gibi yaşaması ve özgürce bir ömür sürmesi gerektiğini anlatırlardı. O zaman din dersine gelen öğretmenimiz vardı ama,çok yetersiz ve cılız kalıyordu. Sorduğumuz sorulara cevap veremiyor,diğer hocaların inkarla ilgili ileri sürdükleri iddiaları da cevaplayamıyordu. Belki de o ortamda baskı altında korkuyordu.

    Bu şekilde ruhumda bir boşluk ve bir inançsızlık oluşmaya başladı. Annem babam bu duruma karşı çıkıyorlardı ama,kim dinler,öğretmenimiz daha iyi bilir diye geçiştiriyorduk. Ailem bulgaristandan geldiği için,dini duygular açısından kuvvetli bir geçmişimiz de yoktu. Bizler din ve dini değerlerle ilgili bomboştuk.

    Liseye geldiğimizde bu durum daha da ilerledi. Çevremizde kuralsız gençlik diye bir grup vardı. Bu grup,entel,hayata kafa tutan ,kurallara uymayan ,ciddi şeylere boş vermiş,inkarcı ve elit kesimin çocuklarıydı.

    Giyimleri,tavırları,konuşmalar ı,ilişkileri tamamen sıra dışı ve dikkat çekiciydi.

    Benim ailem çok varlıklı olmamasına rağmen,ben de bunlar gibi yaşıyordum. Bu yüzden anne ve babamla sürekli kavgalıydık. Benim bu halime annem çok üzülür ve ağlardı. Babamla bütün köprüleri atmıştık. Beni defalarca evden kovdu,harçlık vermedi. Ama kuralsız gençlikten vazgeçmedim. Çünkü sorumsuz ve hesapsız yaşamak hoşuma gidiyordu.

    Lise son sınıfa geldiğimde bu grubun lideri konumundaydım. Bazı dersleri az bir çalışmayla,bazı dersleri de hocaları tehdit ederek geçiyordum.

    Burada gözlemlediğim en önemli konu şuydu:kuralsız gençler,bu kadar başıboş,darmadağın,inançsız ve isyankar olmalarına rağmen,medeni,cesur,çağdaş ve zamane gençleri olarak nitelenip pek dokunulmuyordu. Halbuki hergün bir disiplin problemi çıkarıyorduk.

    Dinine bağlı,çevresine güzel duygular ve örnek davranışlar yansıtan gençlere derhal müdahale edilip,gerici,yobaz,antilaik gibi laflarla üzerlerine gidiliyordu. Halbuki bu arkadaşlar,devleti,milleti bizden bin defa daha fazla seviyorlardı. Tabii o zaman bu bizim çok hoşumuza gidiyordu.

    Liseyi bitirdikten sonra babam benimle pazarlık etti.

    Ya niversiteye gidersin ya da asla harçlık ve para bekleme diye...

    Baktım iş ciddi. Hem harçlığın kesilmemesi ,hem de biraz çevre değiştirip,değişik ortamlarda eğleneyim diye,bir ay ders çalıştım ve üniversiteyi kazandım.

    Allah a binlerce şükür olsun ki, üniversiteyi kazanmam,bu kötü hayatın sonunu hazırlamıştı.

    Okula gelir gelmez,benim gibi veya bana yakın düşünenlerle birlikte bir grup oluşturmuştuk. Niyetimiz,okuldan kovulana kadar bazı maceralar yaşamaktı.. Çünkü ruhumda öyle bir boşluk vardı ki,saldırmaktan,üzmekten,kural ları çiğnemekten,sivri ve sevilmeyen davranışlarda bulunmaktan sonsuz bir zevk alıyorduk.

    Kimsenin bizi ayıplaması hiç umrumuzda olmuyordu. Tek düşündüğümüz şey,kuralsız,engelsiz ve istediğimiz her şeyi yaşamaktı.

    Burada bir gerçeğin daha altını çizmek istiyorum. Yaşamın huzur ve zevki namına yaptığımız bu çılgınlıkla aslında huzur bulamıyorduk,yalnızca kendimizi aldatıyorduk. Çünkü,en sıkıntılı hayat amaçsız ve başıboş olan bir hayattır. Ne yapacağını,nereye gideceğini,nasıl bir hayat yaşayacağını bilmemek kadar insanı sıkıntıya sokan ve huzursuz eden başka bir şey yoktur.

    Haşa Allah ı,dini ve ahireti inkar ettiğimiz halde,yine de içimden bastıramadığım ve önüne geçemediğim bir inanç kıvılcımı vardı. Ama,o kıvılcımı duymamaya ve hissetmemeye çalışıyordum. Aslında aklıma gelen bazı soruları,bazı hocalara ve imamlara sormuştum. Onlar benim istediğim şekilde cevap verip,beni tatmin etmeyince,daha çok inkarımı ve inançsızlığımı arttırmıştı. Demek ki,yok,olsa,akıl ve mantığıma uygun cevaplar verirler diyordum.

    Sizinle tanışmamız ,hayatımın dönüşünde ilk adım olmuştu. Beni en çok etkileyen,sert,aykırı ve pervasız hareketlerime karşı çıkmadan ,nezaketli ve yumuşak bir uslupla cevap vermenizdi. İşte o zaman kendi içimden çok utanmış ve çok mahcup olmuştum.

    Fikirlerimi ve görüşlerimi anlatırken beni sonuna kadar dinlemeniz,bana değer vermeniz ve ciddiye almanız içimden size karşı müthiş sevgi ve sempati bağı oluşturmuştu. Çünkü,kaba ve anlamsız hareketlerimden dolayı,o güne kadar hiçbir öğretmen bana hoşgörüyle bakmamıştı ve beni adam yerine koymamıştı. Bundan dolayı farklı bir tavırla karşılaşıyordum.

    Sizinle özel olarak tanışıp,sohbetlerinize iştirak ettiğimde,aklıma,kalbime ve iç dünyama farklı,anlamlı ve bambaşka bir dünya doğmuştu. O müthiş bir alemdi.

    Hele ilk sohbetimizde güzel bir giriş yapmıştınız ki,onu hiç unutamam.

    Bütün kainat,içindeki herşeyle beraber insana koşuyor,insana yardım ediyor,insanı ayakta tutmaya çalışıyor ve insanın varlığını destekliyor. Bir insana hesapsız olarak yapılan bu kadar yatırımın amacı ne olabilir?

    Örneklerle sülediğiniz bu küçük paragraf,beynime bir şimşek gibi düşmüştü. Sanki ilk defa böyle bir şey duyuyordum veya ilk defa insanı keşfediyordum.

    Arkasından şu paragrafı okumuştunuz.

    “insan,ipi boğazına sarılıp,istediği yerde otlamak için başıboş bırakılmamıştır,belki bütün amellerin suretleri alınıp,yazılır ve bütün fiillerin neticeleri muhasebe için zaptedilir.(Sözler)

    bu paragraf tam benim hayatıma bir cevaptı. İnsanın başıboş olmayacağını ve sonunda bir hesabın geleceğini,anlamlı bir örnekle açıklayan bu paragraf,ikinci kez beni sarmıştı.

    İşte dönüşümün başlangıcı böyle oldu.

    Sohbetlerimiz,sizden aldığım kitaplar,bana olan sıcak yaklaşımınız ve iltifatlarınız,gönlümü fethetti.

    Hele ilk ziyaretimde,beni ayağa kalkarak karşılamanız,ayakta kalıp kapıya kadar uğurlamanız,kendi elinizle çay ikram etmeniz,beni size ve anlattıklarınıza bağlayan çok önemli ayrıntılardı. Konuşmalarınızdan çok güler yüzlü haliniz ve sempatik yaklaşımlarınız ilgimi çekiyordu. Çünkü benim dünyamda ve yaşadığım hayatta bunlar yoktu.

    Kendini arayan adam isimli kitabınız,beni etkileyen en önemli ve en ciddi bir kitaptı. O kitapta kendimi ve kafamda biriken birçok sorunun cevabını buldum. Bu kitabı hergenç istinasız okulmalı ve hatta filme alınarak bütün gençlere gösterilmelidir.

    Risale-i Nur kitaplarını da okuyunca tam anlamıyla bir gerçeği yakaladım. Ben bir kulum,benim yaratıcım var,her yaptığım işin hesabını vereceğim. Bu çok önemli tespit,ilmi,mantiki ve akli delillerle öylesine içime işlediki,geçirdiğim başıboş hayata lanet okumaya başladım. Beni bu hale getiren öğretmenlere,arkadaşlara ve çevreye çok kızdım. Çünkü,bizi mahvetmişlerdi.

    Meğer ki,Allah a kul olmak ve Ona itaat etmek kadar insana huzur,huşu ve haz veren bir başka şey yoktur. Ona secde etmek,Ona yalvarmak,Ondan istemek,Ona sığınmak tarifsiz bir huzur veriyordu. Böyle bir huzur için,nelere sığınıp ,nelerden medet beklemiştik.

    Şunu çok iyi anlamıştım ki,ailenin,toplumun ve devletin düzeni,huzuru insanların inancına,teslimiyetine,ahirete olan inanca bağlıdır. Yaptıkları en küçük hatanın hesabını vermeye inanan insanlar kime zarar verebilir? Hangi kanunu çiğneyebilir? Kime silah çekebilir,kimin kanını dökebilir?kimi incitebilir?

    Eğer toplumda kargaşa,huzursuzluk,haksızlık, haksızlık,zulüm ve çatışma varsa,insanlar kulluğunu ,dünyaya ne için geldiklerini ve hesabı kime verceklerini unutmuşlardır demektir. İnsanı ve toplumu başka türlü kontrol altına almak mümkün mü? Bunu ben kendi hayatıma bakarak çok iyi anlıyorum. En büyük kontrol ve asayiş,insan içindeki denetçi ve yasakçıdır.

    Kainat insan için yaratılacak,kainat içindeki milyarlarca nimetler insan için var edilecek,bütün mahlukat insana hizmet edecek,peki insan bu kadar masrafa karşı ne yapacak? Görevi ne olacak? Nasıl bir hayat sürecek? Hayatını nasıl düzenleyecek?ilişkileri,tavırl arı ve görevleri ne olacak?işte gençliğe bunlar anlatılmalı,bu konular işlenmeli. İşlenmeli ki,insan nasıl bir kıymet ve emanet taşıdığını ,bu hesabı kime ve nasıl vereceğini bilsin. Benim okuduğum ve çok istifade ettiğim Risale-i Nur kitapları konuya bu açıdan bakıyor ve inanç değerlerini bu metotla ele alıyor. Bunun için çok okunan bir Kuran tefsiri..

    Allah a şükür,Yaratanımı tanıdım,görevlerimi anladım. Dünyanın faniliğini hissettim. Bir hesap yerine ve hesap günüe süratle yaklaştığımı gördüm. Bunun için ömür kısa,yapılacak işler çok,bir saniye bile boşa geçmemeli. Her an karşımıza çıkacak olan bir ölüm gerçeğiyle yüz yüzeyim. Ölümün benden istediği şeyleri çok iyi bilmem lazımdır. bilmem lazım ki ona göre hazırlanayım. Bundan daha büyük vazife yoktur.

    Önceleri ölümden çok korkardım. Birileri ölümden bahsedince oradan uzaklaşırdım. Sanki kaçmakla,ölümden kaçılıyor gibi..

    Şimdi ölümü çok seviyorum. Çünkü başta Peygamberrimiz (a.s.m) olmak üzere binlerce mübarek insanlara beni kavuşturacak olan ölümden niçin korkayım? Çünkü Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi,ölüm bir bilettir,bir mekan değiştirmedir ve insanı dost ve ahbaba kavuşturur. Bundan daha güzel bir vasıta olur mu?

    Muhterem hocam,

    Mektubu çok uzattım. Şu sözlerimle ve şu istirhamımla bitiriyorum:

    Ben Allah a ahirete Kuran a ve Peygamberimize(a.s.m) inanıyorum,güveniyorum. Benim bu imanıma şahit ol hocam. Bu mektubu,ahirette,Allah huzurunda imanıma şahit olasın diye yazdım. Beni utandırma.

    Allah bizi Cennet-i alada,binlerce mübarek ve muhterem insanlarla birlikte cem etsin.

    Hakkınızı helal edin. Hürmetle ellerinizden öperim.

    11.11.1999

    öğrenciniz

    Düzceli Mehmet

Sayfa 3/4 İlkİlk 1234 SonSon

Benzer Konular

  1. Mehmet Kayalar
    By BaRLa in forum Bediüzzaman Talebeleri
    Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 09.06.09, 09:46
  2. Düzceli Mehmet
    By sonsuznur in forum Kitap Tavsiyeleri
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 08.04.09, 19:30
  3. Düzceli mehmet
    By Hakikatbin in forum Kitap Tavsiyeleri
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 26.10.08, 13:56
  4. Düzceli mehmet...harika bir kitap
    By Konyevi Nisa in forum Kitap Tavsiyeleri
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 17.07.08, 09:04

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •