MEHMET KAYALAR
Mevzu ile alakalı bildiklerini, intibalarını ve hatıralarını anlatıyordu Mehmet Kayalar...
Uzun boylu, yaşlı bir zat, güzel konuşuyordu. Bir hatip edasıyla izahlara giriyordu.
Bu izahları, bu hatıra ve tesbitleri notlarımızdan Şâhitler'in Dilinden, öyle hülasa edebilirim:
"Onun hayatına ait bir hatıramla başlamak istiyorum. 1952'de henüz emekli olmuştum. Hatırat-ı hususiyesini yazmak istedim. Hayat-ı hususiyesinin safahatı içerisinde geçen, alelekser hâdisata asla ehemmiyet vermezdi. Tarihçe-i Hayat hakaik-i imaniyenin hizmetine tahsisen yazılmıştır. Dikkat edilirse hayatından çok az bahis vardır.
"Bir defa Üstadıma dedim ki: 'Şahsiyet-i maddiyeni öne sürmek istemiyorsun. Elbette çok mûtena bir bahçenin çok sanatperver bir bahçıvanı olmalıdır. O nizamın hayatı onunla kaimdir. Süleymaniye'ye bakıp Mimar Sinan'ı hatırlamamak mümkün değildir. Koca bir asar-ı mübeccele ki, onun hem hâli, hem istikbâli onunla kaimdir. Binaenaleyh nasıl ki, Mimar Sinan, Süleymaniye'ye baktıkça hatırlanıyorsa, sizin o manevî asârınız da ondan daha mükemmeldir. Said Nursî anılacak, o isme tevcih-i nazar edilecek.'
"Biz işin suretindeyiz. O ise manevî tarafına bakıyordu. Ayrılığa bile ehemmiyet vermiyor, 'Daima beraberiz' diyordu.
"Bir defasında şiddetle görüşmek için iştiyak izhar etmiştim. Buyurdu ki, 'Kardeşim, biz her zaman beraberiz, hattâ âhirete gitsek de beraberiz.'
"Sohbette insibağ vardır. Boyanmak çok ehemmiyetlidir. Veysel Karanî gibi bir zat, sahabe-i kiram asrında yaşadığı halde, sahabe derecesine çıkamamıştır. Çünkü sohbet-i Resûlullah'la müşerref olamamıştır. Yüksek tevazu ile hayat-ı hususiyesinin bilinmesini arzu etmezdi. Çünkü böyle bir zata dört bir taraftan tehacüm gösteriliyordu. Onlarla meşgul olup zamanını israf etmek istemiyordu. Tarikatlarda olduğu gibi, dua için veya bir dünyevî maksat için gelenlerin ziyaretlerini kabul etmezdi.