Sayfa 2/3 İlkİlk 123 SonSon
26 sonuçtan 11 ile 20 arası

Konu: Hacı İbrahim Hulusi Yahyagil

  1. #11
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Hacı İbrahim Hulusi Yahyagil

    "Üstad, demokratları desteklerdi"

    "l957 seçimlerinde DR. Tahsin Tola, Bingöl'de Demokrat Parti'den adaylığını koymuştu. Hz. Üstad gönderdiği haberde 'Hulusi elinden geldiği kadar yardım etsin, Tahsin Bey millet, vatan ve Risale-i Nur'a elli meb'usun hizmetini yapmıştır' diyordu.

    "Biz de Hz. Üstadın hatırı için bu yardım ve hizmeti yaptık. Hz. Üstad İslâmiyete ve Kur'ân hizmetine yardımcı oldukları için Demokratları desteklerdi.



    İlk ve son ziyaretim

    Hz. Üstad'ı son olarak l957 yılı Kasım ayında Emirdağ'da görmüştüm. İlk görüşmem ise l4 Nisan l929'da olmuştu. l927 yılı Ekim veya Kasım'da Eğridir Dağ Talimgâh Muallimliğine tayinim çıkmıştı. Halbuki ben Risale-i Nur'un talebeliğine tayin olmuştum. l928 yılı l6 Ocak'ta Manisa'dan ayrıldım. Efendim, hayatımızda ona Üstad dedik, elbette o Üstaddır. İşte Üstad buna derler. Hoca buna derler.



    "Sen sabahleyin burada idin"

    Eskişehir hapis hâdisesinde çok müteessir olmuştum. O hâdiseyi ikinci bir Şeyh Said hâdisesi gibi göstermek istemişlerdi. O zaman rüyada gördüm. Hz. Üstad: 'Senden zarar kalktı' dedi.

    "Bir müşkilim olduğunda oradan bir kaç gün geçmezdi ki, ilk gelen mektup, bu müşkülümü haletmesin. Yanına ziyaretine gittiğimde: 'Kardeşim sen sabahleyin burada idin' derdi. Halbuki benim bundan haberim bile olmazdı.



    "Afyon'u hapishane yap"

    Afyon'da Savcının ısrarla Nur talebelirinin, isim ve sayılarını sorması üzerine Hz. Üstad ona: "Afyon'u hapishane yap, ben de talebelerimin hepsinin ismini söyleyeyim" diye cevap vermiş.



    "Yüzüne bakamazdım"

    Üstad'la görüşme ve sohbetlerimiz sırasında, yüzüne bakamazdım. Zaten bakılmayacak derecede heybetli idi. Son ziyaretimde cesaretimi toplayarak bakabildim.




  2. #12
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Hacı İbrahim Hulusi Yahyagil

    Sen ve Hulusi hissedarsınız"

    "Bismihi Sübhanehû

    "Aziz Kardeşim

    "Beni merak etmeyiniz. İnayet-i Rabbaniye devam ediyor. Maişet cihetinde kanaat ve iktisat,beni ihtiyaçtan kurtarıyor. Sakın bir şey gönderme! Sen altı - yedi nefse bakıyorsun. Benim yarım nefsim var. Sen beni değil, ben seni düşünmeliyim.

    "Sen ve Hulusi, benim herbir amel-i uhreviyemde hissedarsınız.

    "Ramazan'da kazanç, bire bindir. Siz de bana duanız ile yardım ediniz.

    "İşârât-ı Aleviyeyi tam tasdik ettiniz mi?

    "Haşir Risalesini çok kuvvetli buldunuz mu?



    Albay Hulusi Bey kendi hayatını anlatıyor

    "Merhum validem l3l2 (l896) da doğduğumu söylerdi. Ramazan'ın birinci gecesinde teravihten çıkıyorlar, ben Harput'da dünyaya geliyorum.

    "İstiklâl Harbinden sonra İzmir Gaziemir pavyonunda kalıyorduk. Bir gazete çıkaralım dedik. Bir şair arkadaşımız vardı, bir de karikatürist vardı. Gazeteyi elde çizerek çıkaracaktık.

    "Bir gün emektar bir katırın boynuna bir yazı asmıştık. Bu yazıda: 'Ben de emsalim gibi gençtim. Şimdi ihtiyarım, hastayım. Veterinere gittim, yerinde yoktu. Doktora gittim yoktu. İsa Çavuş sen benim derdime deva ol' diye yazarak hayvanı İsa Çavuşun bulunduğu kısmın önüne götürüp bağladık. Ertesi gün yazıyı okuyan doktor ve baytar doğru dairelerine vazifelerine koşuyorlar. Geceleri gazeteyi yazıyorduk, iki nüsha halinde çıkarıp duvara asıyorduk.

    "Efendim herşeyin bir nimet ciheti var. Her zaman nimet cihetine teveccüh lâzımdır.

    "Askerlik münasebetiyle dörtbin metre kadar yükseklere çıktığımız oluyordu. Oraya kadar sinekler bizimle beraber gelirlerdi. Soğuk, rüzgâr fakat onlar bir atın kuyruğunun altına girerler, gizlenerek yine bizimle oralara çıkarlardı. Çok hayret ederdim. Sonra anladım ki, onlar vazifesini yapardı. Onların vazifesi insana aczini, fakrını bildirmektir.

    "Bugün evlâtlarımdan ziyade Risele-i Nur şakirtleri kardeşlerimin arkadan yapacakları duayı arzuluyorum ve bekliyorum.




  3. #13
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Hacı İbrahim Hulusi Yahyagil



    Üçüncü mektupla alâkalı bir çalışma

    Senirkent taraflarından bazı mü'minler Barla'ya Üstad Bediüzzaman'ı ziyarete geldikleri zaman, Çam Dağlarından bahsetmişler, Üstadı buraya davet etmişlerdi. Barla'daki Mustafa Çavuş, Abdullah Çavuş ve Abbas Mehmed Çam Dağlarında, Tepelice mevkiindeki çam ağacına ve katran ağacına Üstad için tahtadan bir köşk yapmışlardı.

    Bu yıllarda Sözler'in telifi bitmiş, Mektubat başlamıştı. Mektubat'ın ve nur Risalelerinin ilk muhatabı ve talebesi olan Albay Hulûsi Yahyagil Eğirdir'deki şimdi komando birliğinin olduğu "Eğirdir Sivrisi" denilen dağ talimgâhında yüzbaşı olarak vazifeliydi.

    Mektubat'taki "Üçüncü mektup" "Hamisen", yani beşinci diye başlamaktadır. Hulûsi Beyin ricam üzerine verdiği bu mektup şöyle başlamaktadır:

    "Aziz kardeşim ve sevgili arkadaşım,

    "Şimdi yüz tabakalık fıtrî bir sarayın, en yukarı menzilinde bulunuyorum. Sen de manen burada hazır ol. Bir parça sohbet edip konuşacağız. işte kardeşim:

    "Evvelâ: Evvelki mektubumda, bütün Sözler'e dair sual etmiştim ki: İçlerinde cerh edilecek hakikatler var mı? Veyahut avama ihzarı muzır şeyler bulunuyor mu? Yoksa yalnız Otuz İkinci Sözün üçüncü maksadı için değildi.

    "Saniyen: Sana Nokta risalesini gönderiyorum. Acîbdir ki, Eski Said'in kuvvet-i ilmiyle, nazar-ı aklıyla anladığı ve gördüğü hakikatleri, senin kardaşın şuhud-u kalbiyle, nur-u vicdanla gördüğüne tevafuk ediyor. Yalnız bazı cihetlerden noksan kalmıştır ki, Yirmi Dokuzuncu Söz'de tekmil edilmiş. Hususan âhirdeki remizli, nükte ve o remizli nüktenin sırr-ı beyanında, çok hakikatler Nokta'da yoktur. 'Yirmi Dokuzuncu Söz' de vardır. Fakat birbirinden çok uzak bu iki Said'in aklı ve kalbi, bu derece ittifakı acibdir.

    "Salisen: Şeyh Mustafa'ya selâmımı tebliğ ile beraber de ki: 'Yazdığın Kader sözü beni çok memnun etti. Dua ile kardeşlik hakkını eda ettiğin gibi, bunun yazmasıyla talebelik hukukunu dahi kaza ettin. Allah senden razı olsun. Yazdığını Abdülmecid'e gönderiyorum. O yüzlerce adama okutturacak, her birisinden sevap sana gelecek.'

    "Rabian: Kardeşim Abdülmecid'e bir mektupla bazı Sözler'i gönderiyorum. Sen gayet emniyetli bir tarzda postaya ver. Adresi: Ergani-i Osmaniye'de esnaftan Vanlı Şehabeddin Efendi vasıtasıyla Vanlı Abdülmecid Efendiye. Bu adresi yeni hurufatla mektuba ve emanete yazınız.

    "Otuz İkinci Sözün Üçüncü Mevkıfının âhirindeki işaretin haşiyesinde bir yanlış var. Doğrusu budur: Döndükleri vakit saraylarındaki aileleri çok dikkat ile zorla onları tanıyabilirler. Halbuki 'onları' kelimesi yazılmadığı için mânâ değişiyor."

    Bu mektubun "Hamisen" kısmından sonrası ise "Üçüncü Mektup" olarak Mektubat'ta neşredilmiş bulunmaktadır.

    Üçüncü Mektup, Üstadın l930 yazında gittiği Çam Dağlarında yazılmıştı. Mektupta "Mayıs'ın ahirinde" diye bir ifade kullanılmaktadır. Bu ifadeye göre, Üçüncü Mektup l930 yılı Mayıs ayının sonunda Barla'nın Çam Dağlarından, Eğirdir'de bulunan Binbaşı Hulûsi Yahlagil'e hitaben yazılmıştı.

    "Mayıs'ın ahirinde' sözünden evvel 'sübhane men tahayyera fisun'ihi'l-ukul" cümlesine yer verilmiştir. Bu parça, Ziya Paşanın on bir kısım halindeki uzun terciibent başlıklı şiirinin sonlarında.

    "Sübhane men tahayyere fi sun'ihi'l-ukul;

    "Sübhane men bikudretihî yâcizül-fuhul!"

    şeklinde geçer. Mezkûr mısraların mânâsı ise şöyledir:

    "Sanatı karşısında akılları hayrete düşüren büyük Sanatkârı tebcil ederim. kudretiyle âlimleri âciz bırakan Cenab-ı Hakkı takdis ederim."

    Üstad Çam Dağlarında "Üçüncü Mektub"u telif ederken, harika bir keramet haliyle dünyanın boşlukta dönüşünü ve müthiş sür'atini temâşâ etmiş, Zuhruf Sûresinde geçen, "Bunları bize râm eden Allah'ın şânı ne yücedir, münezzehtir. Yoksa biz bunlara güç yetiremezdik" mealindeki âyeti okumuştu.

    "Üçüncü Mektup"ta geçen, yeryüzünün bir gemi, bir binek olduğunun buyurulduğu âyeti hatırlayıp okuyunca da şunları ifade etmektedir: "Zemin musahhar bir sefine, bir merkûb olduğunu işaret ediyor. O işaretten kendimi feza-yı kâinatta sür'atle seyahat eden pek büyük bir geminin yüksek bir mevkiinde gördüm. At ve gemi gibi bir merkûbe binildiği zaman, kıraeti sünnet olan (Zuhruf Sûresi, l3. ayet) âyetini okudum."

    Gerçekten, Çam Dağlarının katran ağacı mevkii bir kaptan köşkünü andırmaktadır. Feza denizinin dalgaları arasında yüzen dünya gemisinin Çam dağlarındaki kaptan köşkünde ilâhî sanatların şahane güzelliği ne kadar güzel gözükmektedir.




  4. #14
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Hacı İbrahim Hulusi Yahyagil



    Hulusi Beyi Üstadla tanıştıran Şeyh Mustafa


    "Üçüncü Mektub'un üçüncü bölümünde, Üstad, Şeyh Mustafa ismindeki zata selâm söylemekte ve yazdığı Kader Risalesi'nden dolayı memnuniyetini ifade etmektedir.

    Şeyh Mustafa, Hulûsi Beyi Üstada götüren zattı. Hulûsi Bey "l929 yılı baharında Barla'ya gittim. Beni götüren, Mustafa isimli mübarek bir insandı" diyerek Üstada nasıl gittiklerini anlatmaktadır. Merhum Hulûsi Yahyagil Ağabeyimi son ziyaretlerimde Şeyh Mustafa ile nasıl tanıştıklarını sorduğumda, evlerinin komşu olduğunu, böylece tanıştıklarını, ilk risaleyi onda gördüğünü, Üstadı kendisine tavsiye eden ve götüren kişinin Şeyh Mustafa olduğunu söylemişti.

    Barla Lâhikası'nda Hulûsi Beye yazılan bir mektupta Üstad Şeyh Mustafa'dan şöyle bahsetmektedir:

    "Şeyh Mustafa'ya benim tarafından geçmiş olsun de ve şu hikâyeyi ona söyle:

    "Eskide iki ciddî ahiret kardeşleri var imiş. Biri hasta düşer, ötekisi ziyaretine gitti. Dua eder, hasta iyi olmaz. 'Öyle ise sen kalk, ben yatacağım' demiş. Hasta kalkmış, onun yerine hasta olarak yatmış. Her ne ise... Demek Şeyh Mustafa ile kardeşliğimiz ciddîleşmiş ki, ben hastalığına dua ettim, kabul olmadı. Fakat birkaç gün devamı mukader olan hastalığının bir parçası bana verildi. İnşaallah ona bir parça hiffet gelmiştir."

    Hacı Hafız Mustafa Üstün'e, "Hacı Aziz, Şeyh Mustafa, Aziz'in Mustafa" da denilmektedir.Eğirdir'de Hacı ibrahim'in oğlu olarak l890 yılında dünyaya gelmişti. Yine Eğirdir'de l959'un Aralık ayında vefat etti.

    Altı yaşında hafız olmuştu. Çok istedikleri halde Diyanetten resmî bir vazife alamadı.

    Şeyh Mustafa İstiklâl Harbinde şarapnel yarası almıştı. Kardeşi de Birinci Cihan Harbinde şehit düşmüştü.

    Bir gün hanımına eziyet ettiği vakitte Salih ismindeki Nur talebesi kendisine Üstadın selâmını getirmiş ve hanıma eziyet etmemesini bildirmişti. Hulûsi Bey meczup hallerinden dolayı birgün Üstadın "Meczup Mustafa'yı atmak istedim. Sonra ihtar edildi: 'Buna acı, çünkü hale mağlûptur" dediğini ifade etmektedir.

    Ehl-i ilim, ehl-i keramet ve ehl-i hal olan Şeyh Mustafa gazi maaşını almayı da istememişti. Keramet hallerinden Cuma namazına yarım saat kala iki-üç saatlik mevkilerde ayrı ayrı cumada görenler olmuştu.

    l959 sonlarında Akpınar köyünden aşağıya doğru inerken düşüp vefat etti.

    Hacı Hafız Mustafa Üstün'ün annesi aslen Denizli'nin Çalkazâsındandı. Hulûsi Beyi Üstada götüren bu veli zat, 26 Ağustos l922'den on iki gün önce, İzmir'den harp cephesinden anasına zafer müjdesini bildirmiştir.

    ***


  5. #15
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Hacı İbrahim Hulusi Yahyagil



    "Üçüncü Mektup"ta bahsi geçen Şehabeddin Efendi

    "Üçüncü Mektub"un dördüncü kısmında ise, Üstad Diyarbakır'ın kazası Ergani'deki Vanlı Şehabeddin Efendiden bahsetmektedir.

    Şehabeddin Efendi, Abdülmecid Ünlükul'un eşi Rabia Hanımın kardeşidir.

    Şehabeddin Özer l893'de Van'ın Sabaniye Mahallesinde doğmuştu. Babası H.Mustafa, annesi ise Fidan'dı. Şeyh Gazail Baba diye bilinen babası, Gazail Camiinde medfundur ve türbesi ziyaretgâhtır. Nureddin, Şemseddin, Necmeddin ve Rabia isimli kardeşleri vardır. Fidan ve İhsan isminde iki çocuğu vardır. Kardeşi Rabia Hanım Abdülmecid Nursî ile evlendiği zaman, Bediüzzaman'la tanışmaları ve irtibatları olmuştu.

    Şehabeddin Özer şirpençe hastalığından rahatsızlanınca, Ergani'den Diyarbakır'a getirilişinin ikinci günü 3 Ağustos l943'te vefat etti. Diyarbakır Mardinkapı, Soylu Mehmed Düzlüğü kabristanına defnedildi.



    Bir mektubun yazılış sebebi

    Barla Lâhikası'nda bulunan bir mektup "Hulûsi Beye hitaptır" tarzında takdim edilmekte ve bu kısa mektubu "evvelâ" ve "saniyen" şeklinde iki kısım halinde okumaktayız.

    Mektubun "evvelâ" diye takdim edilen kısmının izahını yazmak istiyoruz:

    "Aziz sıddık, muhlis kardeşim,

    "Evvela: Biraderzadem Halil Naci'nin dünyevî musibeti beni de cidden mahzun eyledi. Cenab-ı Hak onu da kurtarsın, size de sabır ve tahammül ihsan eylesin, âmin. Nurun eskiden beri hiç sarsılmayan muhlis bir kahramanı elbette dünyanın geçici, kıymetsiz fani vaziyetleri karşısında telaş etmez, mağlup olmaz inşaallah"[9]

    2l Mart l947 tarihinde Sarıkamış'tan "Baban Hulusi" imzasıyla yazılan mektupta, albay Hulusi Yahyagil, oğlu Halil Naci'ye hitaben şunları yazıyordu:

    2l Mart l947

    Sarıkamış



    "Naci,

    "Yakup Beyin ve Bedia'nın l4 Mart tarihli mektuplarıyla gönderilen senin yazdığın mektubu aldım. Bundan evvelki mektubundan müteselli olmuştum. Bu defa Bedia'nın senden daha metin yazısı beni çok memnun etti. Allah bizleri terbiyeye memur ettiği, sana gelen musibeti habersiz defetmekle nihayetsiz kerem, rahmet ve gayetini sür'atle tecelli ettirmiş, âmin.

    "Maddi ve mânevi delillerin mahiyeti ve kanun nazarında kıymetini bilemiyorum. Cebaneti bırak, cesur ol, üzüntüyü terk et, sabûr ol. Belâ vereni bul, mütevekkil ol. Duâ ile, niyaz ile rahmet-i İlâhiyenin kapısını çal, korkulardan emin ol. Seni Hazret-i Yusuf'un makamı olan bugünkü hayatın müteessir etmesin, Yusuf Aleyhisselâmın ruhuna hergün bir Fatiha üç ihlâs oku, o mahpusların pîri peygamberin huzurunu bulup sâkin ol. Maddi ve mânevi derslere şifâ olan şu sâlâvât-ı şerifeye dâim ol...

    "Bu salavât-ı şerifeyi okuyamazsan Yakup Bey sana öğretsin, yeni yazı ile yaz, oku. Maddi esbaba hadlerinden ve haklarından ziyade kıymet vermediğim için esbaba da öyle perde nazarıyla bakıyor, perde arkasında sebepleri kendi izzet ve azametine perde etmiş olan Kerîm ve Rahîm Allah'a ben de ve senin musibetinle musibete uğrayanların hepsi de, duâ ile niyaz ile ilticadayız, kıymetli ve nurânî zevât da duâda bulundular, sen de böyle yap. Maddî esbabı da Allah'a dayanmak şartiyle kuvvetli tut, muvaffakiyet Allah'dandır. Gözlerinden öper, Allah'ın Hafiz ismine emanet ederim oğlum.

    Baban Hulûsi"



    [9] Barla Lahikası . l64 "Hulusi Beye hitaptır."

    Bu mektupta bahsedilen Halil Naci Yahyagil, Albay Hulusi Yahyagil'in oğludur.

    Mektup ise l947 yılında Sarıkamış'ta bulunan Hulusî beye hitaben yazılmıştı.

    "Biraderzadem Halil Naci" şeklinde ifade buyurulan Halil Naci l847 yıllarında Ankara'da subay olarak vazifeli bulunuyordu:

    Ankara'da da vazife yaparken bir iftiraya uğrayarak, bazı sıkıntılara ve musibetlere uğramıştı. Bu musibet üzerine babası Hulusi Yahyagil kendisine bir teselli mektubu yazıyor, bu mektupta "kıymetli ve nuranî zevatda duada bulundular" diyerek, Üstad Bediüzzaman'ın dualar ettiğini haber veriyorlardı.

  6. #16
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Hacı İbrahim Hulusi Yahyagil



    Üstad Said Nursî'den Hulusi Bey'e gelen mektup

    "Sevgili kardaşım, seni teşvik için değil, çünkü teşvike muhtaç değilsin. Hem medar-ı fahr etmek için değil, çünkü fahr ise ucup ve riyaya medardır. Belki, sana medar-ı şükür olmak için diyorum ki; sen ve Hakkı Efendi benim için yüz ciddi talebe hükmüne geçtiniz. Hatta diyebilirim ki; kader-i İlâhî, beni bu yerlere göndermesi, sizleri şu vazife-i kudsiyede uyandırmak içinmiş. Şimdi şu zamanda, iman-ı tahkikinin dersini vermek, pek büyük bir fazilettir. Ve kudsî bir vazifedir. İman-ı tahkikiyi taşıyan bir mü'min, çok mü'minlere bir nokta-i istinat olur ki, şuursuz olarak avam-ı mü'minin, o iman-ı tahkiki sahibinin kuvvet-i imanına istinat ederek, kuvve-i maneviyeleri kırılmaz, dalâletlere karşı dayanırlar. işte böyle bir derste bulunduğunuz için Cenab-ı Hakka yüzbinler şükrediyorum ki, o kuvvetli omuzlarınız yüküm altına girdiği için zaif omuzum ağırlıktan kurtulup, ruhum rahat etti. İstirahat bulan ruhum, size takdirkârâne ve minnettarâne bakıyor ve mes'uliyetten kurtulan kalbim de, muvaffakiyetinize dua ediyor. Ve icra-i vazife için çok düşünmekten kurtulan aklım da, sizi tebrik ediyor. Ben şu vazife-i kudsiyede bilmeyerek istihdam olunurdum. Siz bilerek hizmet ediyorsunuz, bahtiyarsınız. İnşaallah niyet-i hâliseniz benim müşevveş niyetimi dahi tashih edecektir.

    "Şimdi başka bir kaç noktayı size beyan ediyorum:

    "Evvelen; yazdığım bazı şeylere dair fikrinizi soruyordum. Maksadım, 'Gördüğüm hakikat acaba hakikat mıdır?' diye sormuyorum. Belki, 'Hakikata açılan yol acaba umuma yol olabilir mi?' diye soruyorum.Çünkü umumun telâkkisini sizin kadar bilmiyorum.

    "Saniyen: Misafir Müftiye[10] ve Şeyh Mustafa'ya size gönderilen mektubun birer suretini verdiğin için iyi ettiniz. Hattâ bana da bir suret gönderiniz. Hem biraderzâdem olan o Müftünün oğluna[11] deyiniz ki: Benim tarafımdan âhiret kardaşım ve Kur'ân hizmetinde arkadaşım ve meşreben celâlli olan pederine yazsın. Selâm, duamla beraber ondan istiyorum ki; beraber götürdüğü envar-ı Kur'âniyenin sûhulet-i intişarları için irşat ve nasihatinde "Ve kûlâ lehû kavlen leyyinen" âyetindeki lûtf-ü irşadı kendine rehben etsin.

    ..................

    "Rabian: Sorduğun suallere dair yanımda kitap bulunmadığı için, Hanefi ulemesanın kavillerini ve ehadisin rivayetlerini şimdilik bilmiyorum. Fakat bence, böyle efdaliyet mes'elesinde kabûl-ü ammeyi ihsas eden, âdet-i cemaat medar-ı tercihtir. Âdet-i İslâmiye nasıl gelmiş, o daha efdaldir.

    "Birinci sualiniz: Eğer Kur'ân okunurken, (Okunan Kur'ân) namazın, tesbihatın tetimmesi ise, kıbleye karşı duranlar, vaziyetlerini bozmamak evlâdır. Yalnız müezzinin önündeki adam arkasını çevirsin, yahut çekilsin. Eğer Kur'an müstakil olarak okunursa, okuyana karşı teveccüh etmek evlâdır. Hem cihat-ı sitte ile mukayyet olmayan, ruh kulağı ile dinleyen adam, kıbleye karşı teveccüh etse ve cismanî kulağı ile dinleyen adam okuyana karşı teveccüh etse evlâdır.

    "İkinci sualiniz: Cemaatin iştiyakına ve okuyanın niyyetine göre efdaliyet tahavvül eder.

    "Üçüncü sualiniz: Üç ihlâs bir fatiha muhtasar bir hatim hükmünde olduğundan, ona vakit tahdit edilmez. Her vakitte gayet müstahsendir.

    "Dördüncü sualiniz: (Allahümme entesselâmü ve minkesselâmü tebarekte ya zel-celâli vel-ikram) kelâmını, değil yalnız müezzin, herbir musalli, herbir namazın selâmından sonra söylemesi Şafiice sünnettir. Hanefice dahi, müezzin için, her namazda sünnet olması gerektir. Umum ihvanlara selâm ve bayramlarımızı tebrik ediyorum.

    Âhiret kardaşınız

    Said Nursî



    [10] Çerkeş Müftüsü. Çerkeş. Çankırı'nın bir kazasıdır.

    [11] Çerkeş Müftüsünün oğlu Eğridir Sorgu Hakimi.

  7. #17
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Hacı İbrahim Hulusi Yahyagil



    Said Nursî'den Hulusi Bey'e gelen mektup

    "Bismihi Sübhanehû

    "Ve in min şey'in illâ yüsebbihu bi-hamdihi

    "Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtühü ebeden daimen.

    "Aziz, Sıddık, Muhlis, Kardaşım;

    "Evvelâ, biraderzâdemin, Halil Naci'nin dünyevî musibeti beni de cidden mahzun eyledi. Cenab-ı Hak onu kurtarsın. Size de sabr ü tahammül ihsan eylesin. Amin...

    "Nur'un eskiden beri hiç sarsılmayan, muhlis bir kahramanı elbette dünyanın geçici, kıymetsiz, fani vaziyetleri karşısında telâş etmez, mağlûp olmaz. İnşaallah..

    "Saniyen: Silsile-i ilmiyede bana en son ve en mübarek dersi veren ve haddimden çok ziyade şefkatini gösteren, Hazreti Şeyh Muhammed el-Küfrevî (Kuddise Sırrıhu) nın hülefasından, alvarlı Hoca Muhammed Efendiye ve ihvanlarına çok selâm ve arz-ı hürmet ederim. Ve o havalide Nurlarla alâkadar, senin dostlarına çok selâm ve Nur hizmetinde muvaffakiyetlerine dua ederiz.

    Elbaki Hüvelbaki

    Hasta Kardaşınız

    Said Nursî




    Üstad Said Nursî'den Hulusi Beye:

    "Gayyur, ciddî, halis ve muhlis, âhiret kardaşım;

    "Evvelen: Size Otuzikinci Söz'ün ikinci mevkıfını gönderdim.Haşiye Dikkat ile okuyunuz ve güzelce yazınız. Hatalar varsa da tashih ediniz. Acele ve hazin bir kalb ile yazıldığı için, içinde müşevveşiyet bulunacaktır.

    "Saniyen: Muvakkat bir fütur, bir tenbellik sizde arız olduğunu yazıyorsunuz. Baharda kanın galeyanından gelen ve gecelerin kısalmasındaki uykusuzluktan neş'et eden ve müstemi'lerin kalbleri, işlere teveccüh etmelerinden tevellüt eden, rehavet ve füturdan başka, meyânımızdaki münasebet-i ruhiyenin rabıtası ile, musibetin eseri olarak bendeki sarsıntının size in'ikası ve sirayet etmesi mümkündür. Merhum Abdurrahman'ın vefatını zamanında bilmediğim halde o münasebet-i ruhiye ciheti ile fazla bir sarsıntıyı Ramazan-ı şerifte hissettim. Şimdi anladım ki, şuurî ve ihtiyarî olmayan çok in'ikasat vardır. Fakat kardeşim, sen şimdi iki vazifeyi görmekle mükellefsin; biri, kardeşim Hulusi Beyin vazifesini, biri de evlâd-ı manevîyem ve biraderzâdem ve bir deha-i nuranî sahibi olmak pek muhtemel olan Abdurrahman'ın vazifesi de size ilâve edildi. O benim hakiki bir varisim idi. Yazdıklarımı ve malımı kendi malı telâkki ederdi, öyle de sahip oluyordu. Sen de bundan sonra, yazı ve Sözleri, hocanın yazısı diye tutma. Kendi malın ve sözlerindir bil, öyle sahip ol. Hakkı Efendiye söyle ki; o da kardeşim Abdülmecid yerinde kendini anlasın ve onun vazifesi ile mükellef olduğunu bilsin.

    "Salisen: Otuzüçüncü Söz'den başka, Söz yazılmak ihtiyacı kalmadı. Hem şer'an çok mübarek, bu otuz üç adetten, bazı esbaba binaen geçmeyeceğim, hem de hakaik-ı esasiye-i Kur'âniye ve imaniyenin elzem ve lâzım olan kısımları hemen ekseriyet-i mutlaka itibarı ile yazılmıştır. Ümid ediyorum ki, Cenab-ı Hak kabul etse, tevfik verse, yazılanlar dalâlet bulutlarını dağıtmaya kâfidirler. Her derdin devası, içinde var demeyeceğim, fakat mühlik dertlerin ağlep devası yazılanlarda vardır. Siz onların mütalâasını kıymettar bir ibadet olan tefekkür nevinde telâkki ediniz. Ve onlardaki ilmi envar-ı imandan ve marifetullahtan tasavvur ediniz ki, usanç vermesin. Hem sizde ve müstemi'înde iştiyak olduğu zaman okuyunz.

    Bâki selâm ve dua.

    Kardeşiniz SAİD

    ***

    Haşiye Otuzüçüncü Söz'ün birinci makamına dair, sen fikrini yazdın, beğendiğini gösteriyorsun, Hakkı Efendi ile Müftü Efendi ve sair ihvanların da nasıl bulduklarını anla, bana yaz. Umum kardaşlarıma selâm ve dua ediyorum, onların duasını istiyorum.

    Hulusi bey kardaşım, senin selefin (yani Abdurrahman Nursî'nin) mektubunu oku (*) (Abdurrahman Nursî'nin Bediüzzaman'a yazdığı ve vefatından önce kerametkârâne vefatını haber veren bu mektubu için Barla Lâhikası'na bakınız.) ona acı ve ona dua et.

  8. #18
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Hacı İbrahim Hulusi Yahyagil


    Muhammed Küfrevî, Alvarlı Muhammed Efendi ve Hulusi Bey

    Hulusi Yahyagil rahmetlinin uzun ömrü baştan sona fazilet levhaları halinde parlamaktadır. Üstad Bediüzzaman'la bazı tevafukları vardır. Üstad henüz bir çocukken son dersini Muhammed Küfrevî Hazretlrinden almıştı. Bu dersten az bir zaman sonra Küfrevî Hazretleri rahmete kavuşmuştu. Albay İbrahim Yahyagil ise; önceleri Muhammed Küfrevî Hazretlerine bağlıydı. Bu maneviyat rehberinin talebe halifelerinden Alvarlı Muhammet Efendiye irtibatları vardı.



    Muhammed Küfrevî Hazretleri


    Nakşi şeyhî Muhammed Küfrevî Siirt'in Küfre köyünde l775'te dünyaya geldi. Kendisine "kutup" ünvanı verildi. Genç Said henüz talebelik yıllarında, Muhammed Küfrevî'nin ilim ve irfanından feyiz aldı. Bediüzzaman ilim-iman yolundaki son dersini de Muhammed Küfrevî'den almıştı.

    Muhammed Küfrevî Nakşî şeyhlerindendi. İsim ve şöhreti her taraefa, bu arada İstanbul'a kadar yayılmıştı. l898 yılında, yüz yirmi üç yaşlarında vefat ettiği zaman, Sultan Abdülhamid Han Bitlis'e İtalyan mimarlar getirterek, onun için bir türbe yaptırmıştı.

    Bediüzzaman Bitlis'te on sekiz yaşlarındayken, bir gün birisi, Bitlis Şeyhlerinden Muhammed Küfrevî'nin kendisine beddua ettiğini yalandan söylemişti. Genç Said bunun üzerine Şeyhi ziyarete gitti. Dergâhına vardığı zaman, Muhammed Küfrevî genç Saide iltifatta bulundu. Kendisine teberrüken ezberden ders verdi.



    Genç Said'in aldığı son ders

    Bediüzzaman'ın biraderzâdesi Abdurrahman Nursî'nin yazdığı Tarihçe-i Hayatta belirttiğine göre, Bitlis'in büyük âlimi Muhammed Küfrevî'nin Genç Said'e teberrüken verdiği en son dersi...[12]

    Meali: "Eşyaların miktarlarını kudretiyle takdir eden, şekilleri hikmetiyle suretlendiren, Allah'a hamd ü senâlar olsun.

    "Peygamberlik dairesinin çemberi olan Hz. Peygamber, nübüvvet ve cömertlik kisvesinde olan ehl-i beytine, feleklerin üstünde yıldızlar döndükçe yerin etrafında bulutlar gezdiği müddetçe yani kıyamete kadar Hz. Muhammed'e (a.s.m.) salât ü selâm olsun."

    ***

    Genç Said bir gün rüyasında Muhammed Küfrevî'yi gördü. Küfrevî genç Said'e hitaben,

    "Molla Said! Gel, beni ziyaret et, artık gideceğim!" dedi.

    Bu hitap üzerine genç Said hemen gidip, Küfrevî'yi ziyaret etti. Küfrevî'nin uçup gittiğini görünce de uyandı.

    Saatine baktığı zaman vaktin gece yarısı olduğunu gördü. Sabah olduğu vakit Muhammet Küfrevî'nin evinden matem seslerinin geldiğini duydu. Doğru Küfrevî'nin evine gitti. Küfrevî'nin gece vefat ettiğini söylediler.



    [12] Bediüzzaman'ın Tarihçe-i Hayatı, Abdurrahman Nursî,

  9. #19
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Hacı İbrahim Hulusi Yahyagil

    Hulusî Beyle Alvarlı'nın irtibatı

    Risale-i Nur'un ilk talebesi Albay Hulûsi Yahyagil, Üstada talebe olmazdan önce, Muhammed Küfrevî'ye bağlı olduğunu Barla Lâhikası'ndaki bir mektubunda şöyle ifade etmektedir: "Taharrî-i hakikat ile ömür geçirirken, mukadderat bu âsi biçareyi de beş sene evvel Şah-ı Nakşibend Hazretlerinden Muhammed Küfrevî Hazretlerine doğru açılan tarik-i Nakşibendîye idhal eylemişti."

    Daha sonraki yıllarda Albay Hulûsi Beyin, Muhammed Küfrevî'nin halife ve talebelerinden Erzurum-Alvarlı Hacı Muhammet Efendiyle mektuplaşmaları ve muarefesi oldu.

    Alvarlı Muhammed Efendi, Albay Hulûsi Beye hitaben "Enver-ı dü dîdem, birader-i ber güzidem... Halde haldaşım, yolda yoldaşım, dinde kardaşım..." derken bir şiirinde ise şunları ifade ediyordu:

    "Hamdülillah nur-ı tevhid yâr-ı garındır senin

    "Nur-u tevhid, nur-u didem, dilde yarındır senin."

    Alvarlı Hacı Muhammed Lütfi Efendi, Osmanlıca olarak neşredilen divanındaki bir şiirinde de, Albay Hulûsi Yahyagil'in üstadı Bediüzzaman Said Nursî'den şu mısrasında bahsetmektedir:

    "Emrolduğu gibi itaat eyler

    "Ehl-i tevhid olan cana can kurban

    "Huzur-u kalble eyler niyazı

    "Ehl-i tevhid olan cana can kurban

    "Kur'ân emriyledir her harekâtı

    "Ehl-i tevhid olan cana can kurban

    "Cenab-ı Allah'tan diler kavmini

    "Ehl-i tevhid olan cana can kurban.

    "Muhabbetullahtır dilde iradı

    "Ehl-i tevhid olan cana can kurban

    "Tevhid eder her dem ezelde Said

    "Ehl-i tevhid olan cana can kurban

    "Ehl-i hayâ lâyık olur gufrana

    "Ehl-i tevhid olan cana can kurban

    "Gözünde, gönlünde tavf-ı Rabbanî."

    Bahsimizi Barla Lâhikası'ndaki, Albay Hulûsi Yahyagil'e hitaben yazılan kısa mektubun "Saniyen" kısmıyla bağlayalım:

    "Silsile-i ilmiyede bana en son ve mübarek dersi veren ve haddimden çok ziyade şefkatini gösteren Hazret-i Şeyh Muhammed el-Küfrevî'nin (Kuddise sırruh) hulefâsından Alvarlı Hoca Muhammed Efendiye ve ihvanlarına çok selâm ve arz-ı hürmet ederim. Ve o havalide Nur'larla alâkadar senin dostlarına çok selâm ve Nur hizmetinde muvaffakiyetlerine dua ederiz."[13]

    Alvarlı Muhammed Efendi bir manzumesinde Hulusi Bey için şöyle yazıyordu:

    "Halde haldaşım, yolda yoldaşım, dinde kardaşım, Hulusi Efendi.

    Hamdülillah nur-u tevhid yâr-ı garındır senin

    Nur-u tevhid, nur-i didem, dilde yârındırsenin

    Rahmanürrahman ez ezelde tâ beebed ihsan-ı Hak

    Mahz-ı fadlından Hüda'ya baki varındır senin

    Bir kerimdir, bir Rahimdir, bir Hakimdir Zülcelâl

    Kerem-i fadl-ı İlahi yâr-ı garındır senin

    Nice hamd etmek gerektir Lütfiya bu nimete

    Gübâr-ı kadem-i canan müşk-ü bârındır senin."

    Bediüzzaman'ın selâmını kendisine tebliğ eden Hulusi Beye yazdığı mektupla şunları ifade ediyordu:

    "Biinayetillahi Teâla meyan-ı ümmet-i Muhammed'de şem'a-i Hidayet nurunu füruzan eden, bir zât-ı âli kadrın huzur-u saadetine nam-ı kemteranemi tahrir ile tezekkürde bulunduğunuza ve hüsn-ü himmetlerini celb ve selâmlarını tebliğiniz kıymet-i dünya ve mafiha olan eşyadan değerlidir. Ol zat-ı âlikadrin himmetlerinin istirhamında bir bende-i âciz ve müznib-i kemterim.

    Ol babta himmetlerine havale.

    Esselam ey sema-i nur-u hidayet esselam.

    Esselam ey matla-i saadet esselam.

    ***

    Muhammed Lütfi Efendi, yine yazdığı bir şiirle Hulusi Beye şöyle hitap ediyordu:

    "Gülbini tevhidde goca-i hemrâh Hulusi Efendi kardaş!

    Nur-u tevhid ile dilde dilârâ bir Haknümâ zata olmuşsun yoldaş

    Tuttuğun dâmeni elden bırakma

    İlm-i ledündane olmuşsun sırdaş

    Kerem-i kerime ve mazhariyet

    Bir kadr-i vâlâyâ olduğun haldaş

    Hamd eyle Mevlaya ruberzemin

    Ol nâehle esrarı eyleme sen fâş"

    ***

    "Envar-ı didem birader-i ber güzidem Hulusi Efendi

    Badesselâm veddua eazzekellah fıddareyn

    Haste dilânın derdine derman eder Allah

    Allah diyenin afvine ferman eder Allah

    Her kimdir der-i dergah-i İlâhide sâil

    Sıdk ile yapışanlara ihsan eder Allah

    Âşık ile maşuk bazarı bizlere mektûm

    ***

    İsmail'i suretâ kurban eder Allah

    Hâfız ism-i şerifine olan mazhar efendina

    Kerem-i kerimi gözle açar hurşidveşmana

    Bu kanunu ezelidir belâ ehl-i gunce-i rânâ

    Hüdâ dostlarını dâim belâya mübtelâ eyler

    Belânın âhiri baldır hayat-ı ebedî cânâ

    Belâ ile bulan buldu, velâyı her dü âlemde."

    İbrahim Hulusi Yahyagil Beyefendi, sohbetlerimizde Alvarlı Hoca Efendi merhumun nasihatlarını şiir halinde ifade ettiğini bizlere anlatmıştı. Son senelerde Alvarlı'nın şiirlerinin bir arada yayınlandığını da görmüştüm.



    Alvarlı H.Muhammed Lütfi

    Erzurum'un Pasinler kazasına bağlı Alvar köyünde, uzun yıllar İslâmiyete hizmet etti ve l955 yılında doksan yaşlarında vefat etti.


    [13] Barla Lâhikası, s. l64.


    .

  10. #20
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Hacı İbrahim Hulusi Yahyagil

    Hulusî Beyin şiirleri

    Rahmetli Nurlu Albayımıza, şiir yazıp yazmadığını sorduğumda, bazı şiirlerinin olduğunu ifade buyurmuştu. Kaleminden çıkan şu şiirlerinden bahsetmişti. Daha sonraki günlerde bu şiirlerini de tesbit etmek imkânlarını bulmuştuk. Şiirlerinden iki tanesini kıymetli bir yadigâr olarak burada arzediyorum:




    Tasvir-i hakikat


    Bu Nurlara Bismillâh ile girelim ey kardaşlar,

    Bu sözlere hamdederek başlayalım ey yoldaşlar.

    Bu bağlara şükrederek biz bakalım ey haldaşlar.

    Bu gülleri fikrederek koklayalım ey dindanlar.

    Tullâb-ı Nurun elleriyle kurtulacak çok düşmüşler.

    Nâşirlerinin dilleriyle dirilecek çok ölmüşler.

    Selâm olsun hepinize ey Kur'ân'ın hâdimleri.

    İkram olsun ruhunuza ey Nurların nâşirleri.

    Îman dolsun kalbinize ey Sözlerin kâtibleri.

    Envar dolsun kabrinize ey Nurların şakirtleri.

    Tullâb-ı Nurun elleriyle kurtulacak çok düşmüşler.

    Nâşirlerinin dilleriyle dirilecek çok ölmüşler.

    Talebelerin üstadına "Said" derler hem adına.

    Bu ümmetin imdadına "Nursî" me'mur irşadına,

    Nasihatı ihvanına; "Koşun halkın ıslahına,

    Nurla gidin yanlarına, dâvet edin ahkâmına."

    Tullâb-ı Nurun elleriyle kurtulacak çok düşmüşler.

    Nâşirlerinin dilleriyle dirilecek çok ölmüşler.

    Korkmayınız kıl ü kalden Allah sizi kurtaracak.

    Yılmayınız hücumlardan,. Sözler sizi kurtaracak.

    Bıkmayınız derd-i gamdan, Nurlar sizi kurtaracak.

    Çıkmayınız nurlu yoldan, yoktur başka kurtaracak.

    Tullâb-ı Nurun elleriyle kurtulacak çok düşmüşler.

    Nâşirlerinin dilleriyle dirilecek çok ölmüşler.

    Birlikleri tevhidlidir, yok bunlarda ayrılık.

    Fikirleri teslimlidir, yok bunlarda gayrılık,

    Kullukları îmanlıdır, yok bu zümrede azgınlık.

    A'mâlleri ihlâslıdır, yok işlerinde bozukluk.

    Tullâb-ı Nurun elleriyle kurtulacak çok düşmüşler.

    Nâşirlerinin dilleriyle dirilecek çok ölmüşler.

    Üstadları yalnız iken, sırren oldu tenevveret,

    Şakirtleri pek az iken, binler oldu bak ne hikmet?

    Hâdimleri pek çok iken, Allah verdi Nura nusret.

    Bu Hulûsî ber-mûr iken, Allah verdi, şükr-ü ni'met.

    Tullâb-ı Nurun elleriyle kurtulacak çok düşmüşler.

    Nâşirlerinin dilleriyle dirilecek çok ölmüşler.

    Talebeniz

    Hulûsî


Sayfa 2/3 İlkİlk 123 SonSon

Benzer Konular

  1. Hacı Ali Kılıçalp
    By BaRLa in forum Bediüzzaman Talebeleri
    Cevaplar: 11
    Son Mesaj: 09.06.09, 07:42
  2. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 12.08.08, 10:04
  3. Hulusi
    By BaRLa in forum Bediüzzaman Talebeleri
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 25.07.08, 06:52
  4. Hulusi Ağabey'den -30.Söz
    By SiLa in forum Risale-i sesli, Sohbetler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 11.07.08, 14:05

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •