Sayfa 2/2 İlkİlk 12
14 sonuçtan 11 ile 14 arası

Konu: Abdurrahma Cerrahoğlu

  1. #11
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Abdurrahma Cerrahoğlu



    "Haberim olsaydı seni karşılardım"

    "l954 yılında hacca niyet ettim. Burdur'dan gitmek istiyordum. Polis her an başımda. Tarassut altındayım. Burdur'a hareketimden iki gün evvel Sorgu hakimliğinden çağırıldığımı bildirir bir bildiriyi 'tebliğ' ile bir memur eve geldi. Bütün korkum ve kudsi borçtan beni geri bırakmaları idi. Annem ve zevcemle birlikte niyet etmiştik. Hemen, şimdi rahmete kavuşan ağır ceza hakimlerinden Abdullah Arığ ağabeyi buldum. Vaziyeti anlattım. Dedi: 'Sen korkma, ben kefil olurum, seni gönderirim.' Ve ilave etti: 'İnşaallah, Cidde'de buluşuruz' dedi. Meğer o da, ilk haccına niyetli imiş..... Hakikaten, ben daha evvel Burdur'dan hacca gitmeme rağmen Medine-i Münevvere dönüşü Cidde'de karşılaştık. O da, ağabeyin ihlasını gösteriyordu. Allah rahmet eylesin...

    "l954 yılında Medine-i Münevvere'de muhterem Ali Ulvi Kurucu beyle tanıştık. O beni, vaktiyle van'da müftülük yapmış Hasan Hocaefendiyle tanıştırdı. Meğer, bu zat-ı muhterem Üstad Hazretlerini tanıyan bir kimseyi arar dururmuş. Hattat, Konyalı Abdullah Efendinin dükkânına götürdü. Oturduk. Üstad Hazretlerinden uzun uzun sordu. Dönünce selam ve hürmetlerini tebliğ etmemi, artık Medine-i Münevvere'ye yerleştiğini, evlendiğini, Üstad hazretlerini davet ettiklerini söyledi. 'İnşaallah, dönüşte aynen söylerim' dedim. Pek memnun kaldılar.

    "Hac farizamı bitirdikten sonra Burdur'a döndüm. Tebrike gelenlerden sonra o günlerde Üstad Hazretleri Isparta'da idiler. Ziyarete gittim. Kendileri çok hasta idiler. Konuşmaları anlaşılmıyordu. Birşeyler söylüyor, biz anlamıyorduk. Sonra bize, Üstadımızın yakınında Zübeyir kardeşimiz naklediyordu. Ben çok üzülmüştüm. Bir aralık, hacca gittiğimi ve eski Van müftülerinden Hasan hocaefendinin selamlarını söyleyince meyyit gibi uzanan Üstadımız yataklarından fırlarcasına 'Ne, sen onu gördün mü?'

    "Cenab-ı Hak hacca nasib etti, gördüm, Evlendiğini, davet ettiklerini söyledim.

    "İnşaallah' dediler. İnceden inceye sordular. 'Demek, hacca gittin. Allah müberek etsin. Eğer haberim olsaydı seni ben karşılardım' buyurdular. 'Bu selam bana şifa oldu. Allah senden razı olsun' dediler.



    Üstada getirdiğim hediyeler

    "O sırada elimde küçük bir paket vardı. Almayacağını bildiğim halde önlerine bıraktım. İçerisinde öyle kıymetli şeyler yoktu. Zemzem, hurma, medine kınası, bir şişe gül yağı ve tesbih. 'Bunlar ne?' diye sordular.

    "Efendim, bunlar hac hediyesi' dedim.

    "Biliyorsun, ben hediye almıyorum. Bunlar mübarek yerlerden gelen hediyeler, Seni de çok severim. Ama parasını vereyim' buyurdular.

    "Ben Üstadımı kırarım korkusuyla: 'Bunlar pek para tutmaz. Hiç para vermediklerim de var...' dedim. Buna rağmen on küsür lira hesap çıkardılar. Getirdiğim şeyler o kadar da etmezdi.

    "Hatta, şaka yollu, Zübeyir kardeş: 'Üstadım, bu hesapta siz aldandınız' dedi.

    "Ona gülerek: 'Keçeli, sen Abdurrahman'la aramdaki sırrı bilmezsin' buyurdular.

    "Ben yine, 'Af buyurun bu parayı almayacağım' deyince:'Dur öyleyse' paketimi açıp koku, kına, zemzem ve hurmayı aldılar. 'Tesbih sende kalsın' dediler. Buna karşılık mendilini, havlusunu-dur, aklıma geldi-diye bir de tesbih verdiler. Ben tesbihi görünce çok sevindim. Çünkü aynı tesbihi refikam Medine'de görmüş, 'bana bundan al' demişti. Ben de 'madem bu tesbihi beğendin, namazdan sonra düzine ile alalım, yakınlarımıza da hediye ederiz' demiştim. Fakat, ne hikmettir; o da, ben de unutmuşum. İlk hasta gördüğüm Üstadımızı iyi olarak güleryüzle bizi ayakta uğurlamasından çok sevindim.

    "Burdur'a gelince, ilk işim, tesbihi refikama verdim. Yüzüme bakarak: "Demek, bu tesbihi Medine'den aldın, bana haber vermedin' dedi. Ben de: 'Bu tesbihi Üstad Hazretleri verdi' dedim. Daha da sevindi. Vefatına kadar bu tesbihi yanından ayırmadı.




  2. #12
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Abdurrahma Cerrahoğlu



    "Sıkıntılı günler ve dualarım"

    "Biraz Burdur'da kalıp evi tamir ettirdikten sonra Akman Pasajının birinci katında yeni bir işe başlamak üzere bir dükkân kiraladım. Kâğıt işleri üzerinde işe başladım. Fakat ne hikmetse işlerim hep ters gidiyordu. Ne alırsam ziyan ediyordum. Bir yerde dükkânım vardı. Onu da sattım. Onun parası da eridi, gitti. Evet, haftada bir, hanımın tavsiyesiyle yarım kilo yağlı kıyma alabiliyor; o, bir hafta boyunca yemeklerimizin çeşnisi oluyordu. 'Yavaş yavaş küçük çapta imalata başlayayım' dedim. İlk işim, zamklı rulo kâğıt ve tüp içerisinde yapıştırıcı kola imalı oldu.Kalitesi, piyasadaki mallardan çok iyi olmasına rağmen satamıyordum. Beş altı ay daha satamazsam hepsi kuruyup atılacaklardı. Ev kira, dükan kira, üç çocuğum okula gidiyorlar. Düşünmeye başladım. Son çare bir iş bulmak, tezgahtarlık gibi bir şeyler yapmak. Dükkana geç gelir oldum. Hatta bir gün hiç unutmam. Büyük kızım 25 kuruş istedi. Bende beş kuruş dahi yok. Onu bütün bütün üzmemek için 'dükkanda unutmuşum' diye yalan söylemek mecburiyetinde kalmıştım. O gün yolda giderken Cenab-ı Hakka şöyle yalvarmaya başladım. 'Ya Rabbi, şöyle elli liralık alış veriş bir müşteri gönder. Hem çocuğumun isteğini yerine getireyim. Bakkala olan borcumu vereyim.' Dükkana geldiğimde çok sevdiğim ciltçi, hattat Nazmi Altınkalem hocayı bekler buldum. Dükkanı açtım. Metresi beş liradan olan cilt bezinden on metre aldı. O ânda sevincimi tarif edemem. Cenab-ı Hakk'a içimden hamdettim.

    "Sıkıntılı günler devam ediyordu. Birgün dükkâna geldiğimde Hacı Recep Usta'yı beni bekler buldum. Ne hikmetse içine bir ferahlık doğdu. Oturmaya vesile olsun diye bir çay söyledim. Üstad hazretlerinin yanından geldiğini, selam getirdiğini söyledi. Çok sevindim. Bana, Üstad Hazretlerinin işimi sorduğunu, merak etmememi, dünya yükünü üzerine aldıklarını söylemişler. Allah'a şükür, o günden sonra, bir kutu satamadığım mallarımdan 50-l00 kutu alanlar oldu. Çok çalışıyordum. Borçlardan kurtulmak için evcek gece gündüz uğraşıyorduk. Bazı imalat işlerine girdim. Hepsinden umduğumdan fazla kazanıyordum. Buradaki küçük arsama basit bir işyeri yaptırdım. İşimi genişlettim. Günde yirmi saat çalıştığım çok oluyordu.Ben arkadaşlarla bir araya gelemiyordum. Bu defa beni korkaklıkla itham ediyorlardı. Bunlara pek aldırış etmiyordum. Öyle korkak olsaydım, Üstad hazretlerine takip edildiğim zamanlar dört-beş defa gider miydim?Ben çalışmakla üzerimdeki borçlardan kul haklarından arınıyorum. Hem de Risale-i Nur için Mustafa Birlik gibi değerli kardeşlerimiz çoğalmıştı. Ben olmasaydım da oluyordu. Allah hepsinden razı olsun. Amin.


  3. #13
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Abdurrahma Cerrahoğlu



    Rüyada gelen şifa

    "l963 yılında tekrar hacca gittim. Halbuki bir daha o mübarek yerleri göremem diyordum. Medine-i Münevvere'de vazifelerimi yaptıktan sonra ilk işim Van müftüsü Hasan hocaefendiyi aramak oldu, buluştuk. İlk hac dönüşümdeki hadiseleri anlattım. O zamanlar, Hz. Üstad rahmet-i Rahmana kavuşmuşlardı. Hocaefendi: 'Evlat, hele otur, ben de sana bir şey anlatayım: Benim hanım cinnet geçirdi. Onu zaptedemez olmuştuk. Çok sıkıntı çekiyorduk. Birgün rüyamda Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz ile Bediüzzaman Hazretleri bize geldiler. Benim hanımı bir masaya yatırdılar Peygamberimiz (s.a.v.) ile Üstadımız okumaya başladılar. Uyanınca, hanımda o çekilmez hastalıktan eser kalmamış, sakin bir halde oturuyor buldum. Bugün yirmibeş kadar kız çocuklarına Kur'ân-ı Kerim okutuyor...' demişlerdi.

    "Bir dahaki hacda, vefat ettiğini söylediler Allah rahmet eylesin. Şuraya kadar kırık dökük bu hatıraları ancak yazabildim. Unuttuklarım çok olmuştur. Yıllar geçti. İstediğimi yazamamışımdır. Üstadımız Hazretlerinin aziz ruhundan af dileyerek vefatından sonraki hatıramla noktalamak istiyorum.



    "Böbrek sancılarım ve..."

    "Yıl l969. Hacca niyet ettim. Nedense o yıl içimden 'hacc-ı İrfad'a niyet etmek geldi. Öyle yaptım. O yıl, otobüsle Hacı Raif Cilasun ağabeyle gitmiştim. İlk bayram günü Şeytanı taşlayıp Mekke-i Mekke-i Mükerreme yolunu tuttum. Tıraş olup guslettikten sonra 'İfaze tavafı'nı ve'Sa'y'ı yaptıktan sonra Mina'ya döndüm. Çadırlarımıza yaklaşınca her yıl devam eden böbrek sancılarım başladı. Bu yedi yıldır devam ediyordu. O zaman farz olan tavafı vaktinde yaptığıma sevindim, şükrettim. Gecede uyuyamadım. Allah razı olsun, arkadaşlar seferber oldular. Karşımızdaki çadırdan ismini sonradan öğrendiğim Münevver ismindeki bir abla hemen yanıma koştu. Beyine su ısıtmasını söyledi. Sıcak su geldi. Biz kardeşiz, çekinme Havluyu böbreğimin olduğu mahalle serdi. Üzerine çaydanlık koydu.Hem Cenab-ı Hakk'a yalvarıyor, hem de sıcak suyu elinde tutuyordu. Beyine de zaman zaman su ısıtmasını söylüyordu. Ben onun saatlerce gece yarısı uğraşmasından, fedakârlığından gözyaşlarımla: 'Abla, ben sizin hakkınızı nasıl öderim?' dedim. Cevabı şu oldu: 'Sen yerde kıvranırken, ben nasıl istirahat edebilirim, sen üzülme.' Allah ondan, bütün arkadaşlarından razı olsun...

    "Birde, şimdi rahmete kavuşan sağlık memuru Hacı Neşet ağabeyi unutamam. O sık sık damardan ağrı kesici iğneler yapıyordu. Geçici de olsa ferahlıyordum. Şuna çok seviniyordum: Yüce Mevlamız ibadet zamanları bana ruhsat veriyordu. O hacda hep Cenab-ı Hak ile idim. Bütün vaktim Ona yalvarmakla geçiyordu. Mâlayani ile vakit geçirmiyordum. Bir taraftan burdan da seviniyordum. İzmir'e geldik. Tebrike gelenler, sana ne oldu böyle diyorlardı. Çünkü o mukaddes beldede l2 gün sancı çekmiştim. Medine-i Münevvere'de kitapçı şimdi rahmete kavuştu. Muhammed Sultan Nemingani ismindeki ilk hacda tanıştığım zat böbrek ağrıları için Hintlilerin kullandıkları (Lüban Zikir) günlüğüne benzer bir ilaç vermişti. O bana biraz faydalı olmuştu.

    "İzmir'de tekrar şiddetli ağrılarım başladı. Doktora gittim, röntgene havale etti. Röntgende sancı yapan sol böbreğimin hiç çalışmadığı belirtisini gösteriyordu. Doktor, bunun çaresi o böbreği ameliyatla almak dedi. Ben herşeye razı idim. Halbuki sağ böbreğim de arızalı idi. O, doğuştanmış. Halil Tellioğlu kardeşim: 'Ağabey, benim arabam ne güne duruyor İstanbul'a gidelim. Boğulursak büyük suda boğulalım. Bu işin otoriteleri var. Onlara gidelim. Belki o böbreği feda etmekten kurtuluruz' dedi. 'Peki' dedim.


  4. #14
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Abdurrahma Cerrahoğlu



    "Üstadın tedavisini gördüm"

    Benim o günlerdeki vaziyetim şöyleydi: Akşam namazını kılıyor, yatıyordum. Birkaç saat sonra sancı ile kalkıyor. Zorla, yatsı namazını edâdan sonra, sabahlara kadar dolaşıyor, kıvranıyordum. Yine birgün sancı ile uyandım. Yatsı namazımı kıldım. o güne kadar olmayan bir hal oldu. uykum galebe çaldı. Uyudum. Bir rüya gördüm, şöyle ki: Büyük bir salondayım. Üstadımız hazretleri ortada oturuyorlar. Hemen yanlarına gittim.

    "Bana: 'Nerelerdesin, kardeşim?' buyurdular. Geri çekilip oturdum. Hiç seslenmedim. Etrafında birçok arkadaşlar vardı. Onlardan biri kulağıma eğilerek; 'Üstad hazretleri bugün bize teşrif edecekler. Bir toplantı yapacağız, sen de gel' dedi. Yavaşça: 'Ben hastayım, gelemem' dedim. Hemen, benim hasta olduğumu Üstad Hazretlerine söyledi. Üstadımız ciddi bir vaziyette: 'Kalk bakalım, neyin var?' buyurdular. Ben vaziyeti anlattım. Ağrıyan böbreğimin ön kısmına sağ elini koyarak sesli duaya başladılar. Dualarından hep Cenab-ı Hakk'a sığınıyorlardı ve şifa diliyorlardı. (Duaları Arapça idi.)

    "O sırada uyandım. Baktım, bir aya yakın devam eden bendeki sıklet kalkmış, sanki hiç hasta olmamışım. Cenab-ı Hakk'a şükürden sonra 'Hey koca Üstad! Hayatında da, mematında da kurtarıcısın. Allah seni daimi rahmetlerine gark buyursun' diye ben de dua ettim.

    "Zevceme koştum 'Ben kurtuldum' dedim. Çok inançlı bir insan olduğundan rüyamı ilk ona anlattım. Sevindi. Çünkü ben hissediyordum, ailecek ölümümün bu hastalıktan olacağını. Artık bitkin olmakla birlikte sakin bir hayat geçiriyordum. İşime bakabiliyordum.

    "İki gün sonra kan pıhtısı içerisinde uzunca bir taş düşürdüm.Beni arabasıyla götürecek Halil Tellioğlu kardeşim: 'Hazırlan, İstanbul'a gideceğiz' dedi. 'Artık ben kurtuldum' dedimse de, 'Gideceğiz, hem gezmiş oluruz, çok sıkıldın' dedi. kıramadım, gittik. O günün, sahasında otorite olan Prof. Gıyaseddin Korkut Beye muayene oldum. Bana hayretle: 'Bu taşı cidden idrar yollarından mı düşürdün? Bu mümkün olmayan bir şey' dedi. Ertesi günü tekrar röntgene gittim. Filmlere bakarken, 'Bak' dedi. 'Senin bu böbreğini alacağız diyen doktor deli. Halbuki, bu böbreğin öbürünkinden daha sağlam. Yedi yıl kadar evvel, bu hasta olmayan böbreğinden bir kanama geçirdin mi?' Ben, 'Evet' dedim. 'Fakat, bu da iyiye doğru gidiyor, merak etme. Bütün kullandığın ilaçları çöp sepetine at. İlaç gerekmez. Ekmeği az ye. Yürüyüş yap. Şişmanlamamaya gayret et, o kadar. İki yılda bir gel, kontrol edelim' dedi. Üç defa daha doktorun dediği gibi gittim 'Hiç bir şeyin yok dedi: Elhamdülillah, o günden sonra öyle şiddetli bir sancı görmedim.

    "Ben Üstad Hazretlerinin sadece İslam için yaşadığını, bütün derdinin gönüllerdeki paslanmış imanları kurtarmak olduğunu elemi, kederi, hep İslâm için idi. Bunun için yaşamak arzusunu bu büyük şahsiyetle müşahede ettim. Daha ilk ziyaretim hayalimdeki İslam mücahidini bulduğuma inanmıştım. Şahsına yapılan zulümlerden pek bahsetmezlerdi.

    "Şunu da yazmadan geçemeyeceğim:



    Çantay'ın itirafları


    "Birgün Hasan Basri Çantay hoca (merhum) Üstad Hazretlerini meclisin ilk günlerinde Meclis-i Mebusan'a yazdıkları bir mektuptan hafifçe tenkit yollu anlatıyordu. Sözlerine yeni başlamıştı. Hemen eliyle ağzını kapayarak: 'Ben bütün sözlerimi geri alıyorum. Söylediklerimi siz de duymamış olun. Biz rahat döşeklerinde uyurken o, Allah yolunda, Resulullah izinde bütün işkence hapislere rağmen İslamı savunuyordu. Ne yazık ki, hiç birimiz onun gibi olamadık' dedi.

    "Yüce Mevlamız İslâma hizmet eden şuurlu bütün Müslümanlara rahmetini esirgemesin. Amin."

Sayfa 2/2 İlkİlk 12

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •