Son Şahitler 2.Cild s. 295
Jandarma
HASAN ERGEN
Bedüzzaman'la ilgili hatıralarını şöyle anlatıyor:
"Yunanistan doğumluyum. l328 )l9l2)'de dünyaya gelmişim. Daha sonra Türkiye'ye geldik. Askerlik çağım gelince, jandarma olarak Afyon'a tayin edildim. Beni Emirdağ ilçesinin Davalga nahiyesine jandarma karakol komutanı olarak tayin ettiler.
"Bu görevde iken sakatlığım sebebiyle, jandarmadan ayrılmak için müracaat ettim. Daha hafif hizmet olarak, beni kalemde çalıştırmayı tercih ederek, jandarma birlik kalemine aldılar. Kalemde görev yaptığım sırada benim çalıştığım oda ile jandarma komutanının odası karşı karşıya idi.
"Üstadın verilen hediyeyi iade etmesi"
"Afyon'da tanıştığım bir arkadaşımın kardeşi karakola geldi, Jandarma komutanının odasına girdi. İçerden yüksek sesler geliyordu. Jandarma komutanı bağırıyordu:
"Sen de mi Kürtsün?"
"Ne görüşeceksin Said Nursî ile?"
"Nereden tanıyorsun onu?"
"Neticede benim gayet iyi tanıdığım Bahri Beyin kardeşini odasından kovdu çıkarttı. Onu görünce, hemen adama çağırdım, yer gösterdim, alaka ve iltifat gösterdim. Niçin geldiğini ve ne istediğini sordum.
"Bana: 'Burada Said Nursî isimli büyük bir din âlimi vardır. Onunla görüşmeye geldim. Fakat kumandan izin vermedi' diye kısaca meseleyi anlattı. Ben kendisine biraz oturmasını söyleyerek jandarma komutanının yanına görüşmeye gittim.
"Komutana teminat verdim, arkadaşı tanıdığımı söyledim. Ben o zamana kadar, Said Nursî'nin Emirdağ'da oturduğunu hiç duymamıştım. ilk defa bu vesile ile öğrenmiştim. Komutan bana:
"Size karşı itimadım çoktur, buyur al, anahtarı veriyorum. Yalnız mesuliyet sana aittir. Kendisini görüştür' diye bir anahtar verdi. Teşekkür ederek anahtarı aldım.
"Arkadaşla karakoldan ayrılarak, komutanın tarif ettiği evi bulduk. Dışarıdan kapıyı açtık, ayrıca içeriden de kapıyı kendisi kilitliyormuş, kapıyı vurunca, az sonra kapı açıldı.
"O ilk karşılaştığım simayı hiç unutmam. rahmetli, bembeyaz, pamuk gibi, nuranî bir insandı. Hemen sarılıp elini öptüm. Orada çok hayretimi mucip olan, bana ismimle hitap etmesi oldu.
"Hasan oğlum, bu yaptığın hizmet Allah indinde çok makbuldür, Allah senden razı olsun, çok büyük bir iyilik yaptın' diyerek teşekkür etti. Yanında biraz oturduk. Bana yine:
"Hasan oğlum, senin üzülecek hiç bir yanın yoktur. Allah'ın çok iyi bir kulusun. Yalnız senin iki kusurun var' deyince. 'Hocam çok affedersiniz, benim kusurlarımı söyler misiniz?' dedim.
"Senin iki kusurun; oruç tutmuyorsun, bir de namaz kılmıyorsun' diyerek beni ikaz etti. Ayrıca: 'Aslında bunların her ikisi de senin kalbinde mevcut, fakat sen tesir altında kalıyorsun' dedi.
"Ben, 'Hocamız biz Yunanistan'dan geldik, memleketimizde evimiz çarşı içinde mescidin yanında idi, yine yakınımızda cami de vardı. Ben o zaman namaz kılardım.. Şimdi kılamıyorum' dedim.
"Sonra getirdiğim misafirle ilgilendi. 'Beni görmek için, niçin bu kadar zahmet edip geldin' dedi. O arkadaş da:
"Ben küçüktüm, siz Kars'a babamla görüşmeye gelmiştiniz. Sizi tâ o zaman görmüştüm. Sizin Afyon'da olduğunuzu işitince, sizi görmek ve duanızı almak arzu ettim. Fakat jandarma komutanı çok zorluk gösterdi. Sizinle görüşmeme izin vermedi, beni kovdu. Allah razı olsun Afyon'dan tanıdığım Hasan Bey vesile oldu. ' Üstad: "Başka bir arzun var mı?' diye sorunca arkadaş da: 'Size maddî olarak bir yardım yapmak istiyorum' diye cevap verdi.
"Allah rahmet eylesin mübarek insan:
"Oğlum benim dünya malına hiçbir ihtiyacım yoktur. Ben hiç birşey istemiyorum. Ama mutlaka niyet etmişsen, küçük bozuk para varmı?' O da küçük paralar çıkardı. İçinden bir beş kuruşluk aldı. 'Allah kabul etsin alıyorum' dedi. Tekrar parayı yere koyarak, 'Alıp sana tekrar iade ediyorum' dedi.