Son Şahitler 2.Cild s. 140
İBRAHİM MIRMIR
l905'de İnebolu'da doğdu. Bediüzzaman'ı Kastamonu'da tanıdı. l943'de Denizli'de Bediüzzaman'la birlikte hapis yattı. l977'de Mekke'de vefat etti.
"İnebolu'nun gül bahçelerinde dolaşıyorduk"
Ak saçları gibi palabıyıkları da ağarmıştı. Yetmiş yaşlarında olmasına rağmen, yaşını pek göstermiyordu. Doğum tarihini sorduğumuzda l905 yılını söyledi.
Sorduğumuz meseleleri pek cevaplandırmıyordu. Sadece gözlerinin içi gülüyordu.
Şu inebolu, ne mübarek bir vatan parçasıydı. Bahar çiçeklerinin vatan sathını sardığı bir mevsimde, genç üniversiteli arkadaşlarımla İnebolu'nun gül bahçelerinde dolaşıyorduk.
Bu seyahat ve ziyarette İnebolu'nun ak saçlı, genç ruhlu Nur Talebeleri ile beraber olmanın mutluluğuna ermiştik. Nur Risalelerinin o ebedî kuruluş reçetelerini tatbik edip, Anadolu'nun sinesine kök salan, o bahtiyar Nur Talebeleriyle dostluk ve arkadaşlık ettin mi, işte o zaman mutlusun, mesut ve bahtiyarsın!
Bu mutluluk ile kanatlanmıştık arkadaşlarımızla..
Bu bahtiyarlıkla Ilgaz dağlarını bir turna gibi aşmıştık.
Bu mesut iklimlerin insanlarıyla sarmaş dolaş olmuştuk.
İnebolu Nur Talebeleri bizi kırk yıllık ahbap gibi karşılayıp ağırlamışlardı.
Denizli hapsinde Bediüzzaman'a yâr olan, İnebolu, yâranı, yıllarca sonra bizleri bağrına basmışlardı.
Bunlardan Çelebiler, Fakazlılar, Gülcüler, Ziya Dilek Beyler, Burgazlar, Salih Efendiler ve Büyük İbrahim gibi nur simalı, aydınlık çehreler..
"Büyük İbrahim ismini nasıl almıştı?"
Büyük İbrahim Mırmır Efendiye niçin "Büyük İbrahim" dendiğini sorduk.
Sade ve sakin şunları söyledi:
"Denizli hapsinde Üstad Hazretleriyle birlikte yatmıştık. Bir mahkeme dönüşü Üstad bana, 'Sen Büyük İbrahimsin' dedi. Fakazlı İbrahim Efendiye de Küçük İbrahim isimlerini verdi."
O günlerden bugünlere bir çok şeyler anlatmak istiyordu. Ama anlatamıyordu. Gönülden konuşuyordu, kalpten anlatmak istiyordu.
Gülen gözlerinden neredeyse yaşlar boşanacaktı. Bu esnada tatlı dille, hoş sohbet Ziya Dilek Bey söze karışıyordu.
Büyük İbrahim'e: "Sus, sen anlatma, şimdi ben konuşacağım, sen benim anlattıklarımı tasdik edeceksin. Sen sadece dinle, anlattıklarımın doğru olup olmadığını söyle, tasdik veya tekzip et.." dedi.
Büyük İbrahim, gülen gözlerle, "Peki.... peki..." diye kabul etti, kendisine yapılan teklifi.
Kalın ak bıyıklarının altından gülüyor, yetmiş yaşındaki o mübarek gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Güldükçe gençleşiyordu o temiz ve saf kalbli Nur Talebesi.
Biz ise bu saf insanın konuşmasını istiyorduk. Ne olursa olsun birazcık da kendisinin anlatmasını istiyorduk. Israrımızı cevapsız bırakmadı. Nur'un mübarek talebesi...