Son Şahitler 2.Cild s. 121
Kastamonulu
Küçük Şeyhlerin Hilmi
HİLMİ SEMÂ (ERKAL)
Üstad Bediüzzaman Said Nursî Kastamonu'da kaldığı senelerde, (1936-1941) Kur'ân nurlarına doğru pervaneler gibi koşan Çaycı Emin, Mehmed Feyzi, Sadık Bey gibi hakikat kahramanlarından biri de Küçük Şeyhlerin Hilmi veya Hilmi Bey namındaki bir iman irfan yolcusuydu.
Bu zatın ismi, Nurların lâhikalarının muhtelif yerlerinde sitayişler ve dualarla zikredilmektedir.
Emirdağ mektuplarının birinci cildinde bu nur kahramanının bahsini Üstadın mübarek kaleminden şöyle okumaktayız:
"Kastamonu'da, sekiz sene mübarek mahdumu ve merhum refikasıyla Risale-i Nura fevkalâde bir sadakatle çalışan ve kalemiyle Risale-i Nura çok hizmet eden ve çoklarını Nur dairesine getiren ve hapishanede (1943 Denizli) kendi gibi kahramanlardan olan Sadık Beye; hem istirahatıma, hem Nur şakirdlerinin tesanüdüne ehemmiyetli hizmet eden ve Feyzi ve Emin ve İhsan ve Ahmedler gibi has kardeşlerimizle; yine Kastamonu'da Nurlara hizmet eden 'Küçük Şeyh' namında Hilmi Bey bana mektubunda, Nurcu olan refikasının vefatını bildiriyor. O merhume hakkında medar-ı şükrandır ki, bir iki aydır dualarımda 'Zehralar' dediğim vakit, 'Hacerler' de derdim; içimde, o merhumeyi de niyet ediyordum. Vefatını bilmiyordum. Cenab-ı Hak, ona binler rahmet eylesin ve akrabsına sabr-ı cemil ihsan etsin. Âmin!"
Halk Partisinin dini yıkmak için çalıştığı karanlık günlerde Kastamonu gibi aziz vatanımızın mübarek bir beldesinde de yol açma, park yapma gibi bahanelerle türbeleri, mübarek dergâhları, tekkeleri ve mescitleri yıkarak, tahrip etmek rezaletlerinin işlendiği günlerdi.
Atalarının, mübarek merkatlerini mutlak surette yıkmayı karar laştırmışlardı. O uğursuz günlerin Kastamonu valisi, bedbahtlar kafilesinde Avni Doğan isimli adamdı. Bütün uğraşmalara ve didinmelere rağmen bu yıkım işine mani olamayan asil şeyhlerin mensubu Hilmi Bey, Avni Doğan'ı öldürmeye karar vermişti.
Bütün plânlarını ve hazırlıklarını yapan Hilmi Bey, silâhını da temin ettikten sonra, günün birinde dalgın ve düşünceli bir halde Araba Pazarı semtindeki Çarşı Polis Karakolu'nun karşısındaki altı odunluk, üstü iki küçük odalı bulunan Nur Üstad'ın kaldığı menzilin önünden geçiyordu.
Tahmidiye duası Hilmi Beyi kurtardı
Bu esnada pencereden camı tıkırdatan Üstad Bediüzzaman'a Hilmi Bey başını kaldırarak cam sesinin geldiği pencereye baktı. Penceredeki Nur Üstad, ince uzun parmaklarıyla işaret ederek, Küçük Şeyhlerin Hilmi Bey'i şefkat dolu sinesine basmak için çağırıyordu. Kafasındaki karışık problemlerle, bu davete uymak için dönen Hilmi Bey, "Bu ihtiyar Hoca Efendi de acaba ne istiyor, bana ne diyecek?" diyerek düşüne düşüne ahsap evin merdivenlerini çıkmıştı.
Üstad Bediüzzaman, Hilmi Beyin eline Tahmidiye Duasını vererek kendisine bu duadan bir tane yazmasını istemişti. Kendisini yukarıya çağıran Üstadın, bu kadar kolay bir isteği olduğunu gören Hilmi Bey daha da şaşırmıştı. Bu kudsî dualar mecmuasını alır almaz hemen o gece yazmaya başlamıştı. Saatlerce Tahmidiyeyi yazan Hilmi Bey, duayı yazıp bitirdiği zaman değil adam öldürmek, bir karıncaya bile ayak basamaz bir hale gelmişti.
Artık Hilmi Bey melekler gibi şefkatli haliyle zalim valiyi öldürmekten vazgeçmişti. Üstadın dağıttığı Kur'ân hakikatlarının nuruna kendisi de bir pervane olmuştu.
Kendisi gibi asil hanedan mensuplarını, bu arada Plevne Kahramanı Sadık Paşanın torunu Sadık Beyi de nur kervanına dahil etmişti. Kastamuno'nun bu bahtiyarlar kafilesi dokuz ay Denizli hapishanesinde, Nurlu Üstadın çorbalarını kendi elleriyle pişirmek saadetine ermişlerdi.
Üstad Bediüzzaman, Kastamonu'da bulunduğu zamanlarda bahar, yaz mevsimlerinde Karadağ'a ve Hacı İbrahim Dağlarına çıkardı. Hilmi Bey Karadağ yakınlarında bulunan Tepelice köyünden gelerek Üstada hizmet eder, talebelik yapardı.
Birgün Karadağ'da bir türlü buluşamazlar. Birbirlerini aradıkları halde mülakat gecikir. Karşılaştıkları zaman Üstad Hilmi Bey'e: "Kardaşım, insanın yemeğe, içmeye ihtiyacı olduğu gibi, konuşmaya da, sohbete de ihtiyacı vardır. Sen nerelerdesin?" demişti.
Bu çalışma ve araştırmalarımı yaparken bana her zanan yardım edenlerden Kastomunu'dan vefalı Ağabeyim Ümit Gültekin 7 Temmuz 1982 tarihli mektubunda şunları ifade ediyordu: