Son Şahitler 2.Cild s. 87
HASAN OKUR
l933'de Nevşehir'in Nar kasabasında doğdu. Uzun yıllar orduda astsubay olarak çalıştıktan sonra, Diyanet İşleri Teftiş Kurulunda vazife yaptı. Yirmi sekiz yıllık çalışmadan sonra emekli oldu.
Risale-i Nur'ları ilk tanıyışım
"l953 yılında Ankara Hacıbayram semtinde bir sohbet esnasında 'Bediüzzaman isminde büyük bir âlimin 12 cilt Kur'ân-ı Kerim tefsiri var' denildiğini işittim. O günden sonra, bu isme karşı kalbimde hayranlık, hürmet ve muhabbet hissetmeye başladım. Lâkin yaptığım araştırmalarda, bu nâm ile bir tefsirin varlığını bilen yoktu.
"1955 yılının sonunda Ankara Muhabere Ana Tamir Fabrikasında telsiz teknisyeni astsubay olarak yine göreve başlamıştım. Halen İstanbul'da bulunan Hüseyin Kileci isminde bir asker, bana Eşref Edip merhumun küçük tarihçesini ve Gençlik Rehberi'ni verdi. Cumartesi, Pazar Tarihçeyi bitirdim. Rehberi de yarı ettim. Risale-i Nur'un mahiyetini ve dâvânın ulviyetini hissetmeye başladım. Ruhumun tercümanı gözyaşlarım oluyordu. Ertesi gece rüyamda Üstadım Hazretlerini memleketteki evimize teşrif etmiş gördüm. Elini öptüm.
Albay Hulusi Beyle tanışıyorum
"Bundan üç ay sonra Sözler'in ilk nâşiri merhum Âtıf Ural ve Mustafa Sungur Ağabeyle tanıştım. Artık Risale-i Nur'u ğece gündüz demeyip okuyor, yeni matbaadan çıkan eserin tashih ve formalarının kırılmasına yardımcı oluyor, imanî meselelerin ince ve derin nüktelerini arkadaşlarla sabahlara kadar müzakere ediyorduk. 1957 yılında Eskişehir'e radar cihazının elektronik beyin aksamını tamire görevli gitmiştim. Emekli Albay Hulûsi Yahyagil, havacı astsubay oğlunu ziyarete gelmişti. 12 gün onun İşârâtü'l-îcaz ve Mektubat'tan yaptığı derslerde bulundum.
"Üstadla karşılaşmamız"
"Bir akşam ders bitmek üzereydi. Üstad Hazretlerinin şoförü Mahmud Çalışkan geldi. 'Yarın Üstad Eskişehir'e gelecek' dedi ve aynı arabayla Hulûsi Ağabeyi aldı, götürdü.
"O gece sabahı zor yaptım. Tamirini bitirdiğimiz cihazlar yolumuz üzerinde olması cihetiyle, askerî jiple Kanlıpınar'ın ötesinde çok sisli bir havada Üstadı karşıladık. Araba tam durmadan indiğim için hendeğe yuvarlandım. Bu arada inen sivil arkadaşlar Üstadın elini öpüyorlardı. Onların askerî bir vasıtadan evvel inmesi ve resmî olarak benim sonraya kalmam, üstadımın kader cihetiyle ne kadar inayet altında ve kalb-i mübareklerinin rahmet-i İlâhiye tarafından nasıl serin tutulduğuna büyük bir delildir.Işıkla Üstadın arabasına durması için işaret verilmişti. Vasıtalar tam karşılıklı yolun kenarında duruyordu. Aman yâ Rabbî! Üstada yaklaşıyordum. O nasıl bakıştı öyle? Heybetli bakışlar karşısında irkilmemek ne mümkündü? Gözlerinin içinde, güneş batarken ufukta bıraktığı sarı ışıklar gibi şûlelerin lemean ettiğini görüyordum. Kendisine yaklaştığım zaman tebessüm ediyordu. Mübarek ellerini üç kere öptüm, yüzümü avuşlarımın arasına aldı, 'Mâşaallah' dedi. Nasıl haber aldığımızı sordu.
"12 gündür Hulûsi Ağabeyin Mektubat'tan ders yapmasını dinliyorduk. Bayram Ağabey geldi, o haber verdi' dedim. Mahmut'u Bayram diye söylüyordum Tebessüm ettiler. 'Seni Risale-i Nur'a talebe olarak kabul ediyorum. Risale-i Nur'u nerede duyarsan orada dinle' dediler.
"Bu arada Üstadın elinin üzerine epeyce kan bulaşmış olduğunu ikimiz de gördük. Üstad kana çok dikkatli baktı. Neden ileri geldiğini anlamaya çalışıyordu. Meğer benim başparmağımdan bulaşmış. Ben farkında değildim. Başparmağımın ortası yarılmış olduğunu tesbit ettik. Nasıl olduğunu sordu. Ben de araba tam durmadan indiğim için hendeğe yuvarlandığımı söyledim. Tekrar başımı okşadı ve yürüdü. Arabasında merhum Zübeyir Ağabey de vardı.