İstanbul'un fethinin 500. yıldönümü
"Bu esnalarda Bayram Ağabey asker ve Kore'deydi. Ceylan Ağabey de askerdi ve Siirt'teydi. Üstad Hazretleri Bayram Ağabeyden hemen hemen her gün, 'Bayram şimdi Kore'de komünistlere karşı çarpışıyor' diye bahsederdi.
"Üstad Hazretleri İstanbul'da bulunduğu zaman İstanbul'un fethinin 500. yıldönümü idi. Çok geniş bir kutlama merasimleri programı hazırlanmıştı. Mehter yeniden kurulmuştu. İstanbul'da büyük bir bayram havası esmekteydi. Fatih Camiinin Akdeniz kapısı tarafından büyük bir şeref tribünü kurulmuştu. 29 Mayıs 1953'de İstanbul sevinç ve şenliğin zirvesindeydi
"Merasım başlamadan önce emekli binbaşı Refik Bey, Üstad Hazretlerini ve arkadaşları alarak, Fatih'teki merasim mahalline getiriyor. Fakat çok şiddetli izdihamdan içeri girilemeyecek bir durum olduğunu görünce, Binbaşı Refik Bey, etrafa hiddetle bağırarak açılmalarını ve son derece büyük bir âlimin burada bulunduğunu ilân ediyor. Âsayiş vazifelileri derhal Üstad Hazretlerinin yolunu açmak için tedbir alıyorlar. Halk da bu tedbir gereğince yolları kendiliğinden açıyor. Ve Üstad Hazretleri doğru şeref tribününe, o zamanın İstanbul Valisi Fahreddin Kerim Gökay'ın sağ tarafında ayrılan yere oturuyor. Ve oradan merasimi gayet şâşalı ve muhabbetli bir şekilde takip ediyorlar.
"Üstad Hazretleri, mehterin de resmi geçit yaptığı bu merasimden sonra eve döndüler. Ve istirahata çekildiler.
"Üstad, Hafız Cemiyetine katıldı"
"Yine birgün Gönenli Mehmed Efendinin talebelerinden hafızlığı itmam edenler için hafız cemiyeti yapılacaktı. Mehmed Efendi davet etti. Üstad Hazretleri de maalmemnuniye kabul ettiler. Fatih Camiindeki hünkâr mahfelini müezzinler açtılar. Üstad Hazretleri hafız cemiyetini, üç saate yakın bir zaman hünkâr mahfelinden takip etti.
Üstadın Ramazan'daki usulü
"Ramazan gelmişti. Üstad Hazretleri bütün Ramazan boyunca hiç yatmadı. Usulü şöyleydi. Derdi ki: 'Ramazan'da insan oruçla ibadet halinde olduğundan, uykuda da olsa farz bir ibadeti ifa etmiş oluyor. ' Her dakikası bire bin verebilen bir ayda ibadetsiz bir zaman boşluğu bırakmak istemiyordu. Onun için iftardan sonra zaten akşamla yatsı arası kendisinin her zaman normal olarak evrad vaktidir. Tâ sahura kadar, İmsak vakti girer girmez hemen sabah namazını kılar, tesbihatı kendisine mahsus ifadan sonra istirahata çekilirdi. Tâ kuşluğa kadar. Ondan sonra kalkar, gene Nur dersleri ve evrad-ezkâr ile meşgul olurdu. Benim hayretimi mucip olan bir husus olmuştu. Üstad Hazretlerinin karşısındaki evler yüksekti. Oradan Üstadı görmek için kadın-erkek, çoluk çocuk hepsi toplanırlardı. Üstadı görmek ve ibadetini seyretmek için. Biz de mecburen kapatıyorduk. Sonradan komşulardaki yaşlı hanımlarla konuştuk. Onlar, 'Niye kapatıyorsunuz? Hocaefendi sabaha kadar evrad-ı ezkâra devam ediyor, biz de onunla beraber devam ediyoruz' dediler. Üstad Hazretleri geceleri çok parlak ışıkta evrad ve ezkâra devam ederdi. Loşluktan hoşlanmadığını görürdüm.