MEHMET ŞEVKET EYGİ
Mehmet Şevket Eygi, Üstadı ziyaretini ve Risale-i Nur hakkında kanaat ve tesbitlerini şöyle anlatıyor.
"Sene 1952, Galatasaray Lisesinin son sınıfındayım. O tarihlerdeki Türkiye'nin siyasî, iktisadî, sosyal, kültürel manzarası bugünkünden çok başka. Cumhuriyet Halk Partisinin yirmi dört yıllık kâbuslu idaresi 1950'de sona ermiş; ama kafalar henüz fazla değişmemiş, birçok dinî konular hâlâ tabu. Galatasaray'ın son sınıfında belli başlı üç dindar genç var. Bunların başını Sandıklılı Said Mutlu çekiyor. Hayli uzun boylu, zayıf, sinirli ve heyecanlı bir genç. İkincisi bu fakir. Üçüncü arkadaşımız da Elbistanlı Ahmet. O zamanın İslâmî basınından Büyük Doğu'yu, Serdengeçti'yi, Sebilürreşad'ı, Hür Adam'ı, Komünizmle Mücadele'yi ve diğer mukaddesatçı ve milliyetçi neşriyatı takip ediyoruz.
"Bediüzzaman Said Nursî ve Risale-i Nur isimleri Müslüman cephede bir efsane gibi dilden dile dolaşıyor. Risale-i Nur'ların matbaada basılması yasak. Biri Isparta'da, ötekisi Kastamonu'da bulunan iki teksir makinası ile basılıyor Risâleler. Daha önceleri de el yazısıyla, İslâm harfleriyle çoğaltılıyormuş. Başlangıçta Üstad, (Bediüzzaman için bu ün kullanılırdı) Risâlelerin yeni frenk yazısıyla basılmasına müsaade etmemişti. Daha sonra, İslâm yazısını bilmeyen genç nesillerin istifade edebilmesi için müsaade verdi.
"Galatasaray'a Risale-i Nur'ları ilk getiren rahmetli Said Mutlu olmuştur. (1966'da Sandıklı'da bir cinayete kurban gitmiştir) Teksirle basılan Risalelerin bazıları hayli büyük ebattaydı. Bunları, kitaplarımızı ve defterleri koyduğumuz sıraların gözlerinde muhafaza etmek tehlikeli ve netameli olacağından, en emin yer olarak öğretmen kürsüsünün çekmecesine koymuştuk. Kürsüdeki bu çekmeceyi hiçbir öğretmen sahiplenmezdi. Risâleleri zaman zaman oradan çıkartır, okurduk.