ABDÜLKADİR EKİNCİ
"Üzülmeyin güneş doğacak"
"1948-1949 yıllarında pederim Çermik'te Kur'ân kursu hocasıydı. Ben de imamdım. Babam, arada sırada bize,
"Üzülmeyin, merak etmeyin, artık şafak atmış, güneş doğacak!' diye karanlık günlerin geride kaldığını ve İslâmî hizmetlerin inkişafını müjdeliyordu.
Diyarbakır'da ilk defa latin harfleriyle teksir Gençlik Rehberi elime geçti. Yazıları silik olan o kitaptaki Yedinci Ricayı pek anlayıp zevk edemedim. O kitabı bir kenara bıraktım. Benden Üstadı soruyorlardı. 'Büyük bir âlimdir' diyordum. Eserlerine ise bir şey diyemiyordum. Sonra Hacı İbrahim isimli bir tanıdık İslâm yazısıyla olan teksir edilmiş İhlas Risalesi'ni bana verdi. Kitabı okuyunca çok istifade ettim ve çok hoşuma gitti. Bu defa aynı kitabın benzerlerinden olup olmadığını sordum. Bana bir adres verdi ve oradan temin edebileceğimi bildirdi.
"Gittiğim evde astsubaylar kalıyordu. Onların birbiriyle olan kardeşane muameleleri çok hoşuma gitti. Yanlarından ayrılamadım. Bana Zülfikar isimli eseri verdiler. On liraya satın aldım. Bu eserden çok istifade ettim.
"Risale-i Nur'ları okumazdan önce kendimi çok bilgi sahibi bir hoca zannediyordum. Ama Nur Risalelerini okuyunca, o eski bilgilerim çok sönük kaldı. O eski bilgilerim Risale-i Nur'ları öğrenmek için sanki bir merdiven olmuştu.
"Asacaklarını bilsem yine gideceğim"
"Zülfikar'ı okuyup bitirince, kitabın müellifini gidip görmek arzusu duydum. Diyarbakır'daki Nur talebelerini ziyaret ettim. Onların aralarındaki samimiyet, kardeşlik ve alâka bana çok tesir etti. Onların faziletlerinden istifade ettim.
"Böylece bende Bediüzzaman'ı görmek arzusu şiddetlendi. Sorduğum kimseler 'Aman gitme bu tehlikeli bir iştir' diyorlardı. Cevaben, 'Eğer Bediüzzaman'ı ziyaret edenleri asacaklarını bilsem ben yine gideceğim' diyordum. Ben meseleyi kime açsam beni gitmekten vazgeçirmeye çalışıyorlardı. Ama ben mutlaka Isparta'ya gidip Üstadımı görmek istiyordum.