AHMET GÜMÜŞ
"Allah" yazılı kâğıt parçasına hürmet
Hatıralarını kendi kaleminden okuyalım:
"Küçük yaşta iken din lehinde ve aleyhinde birçok konuşmalara şahit oldum. Kur'ân'ın her asra bakan vechesini bu zamanın ilmî ve aklî anlayışına göre aksettiren bir Kur'ân tefsiri yok mu? diye kafamda bir sual vardı.
"Annemin ve aile yakınlarımın din büyükleri hakkındaki ulvî menkıbelerini dinledim, şöyle ki:
"Bir gün sabah namazı vakti, annem beni sabah namazına kalkmam hususunda zorladı. Ben ise tembelliğimden gelen müdafaa ile, 'Bana ne öğrettiniz de namaz kılayım, Kur'ân okumasını bilmiyorum, namaz surelerini de tam öğrenemedim ki, doğru namaz kılayım' dedim.
"Annem namazı bitirdi. Duasını yaptı. Bana dedi: 'Benim günahım başımdan aşkın, yarın mahşerde: 'Annem bana dinimi öğretmedi diyeceksin.' Ben senin dinî bilgilerini öğretmedikten sonra hiçbir okula okumaya göndermem (ben o zaman ilkokulu yeni bitirmiştim), ben yarın öldüğümde mezarımın başında bir fatiha da okumasını bilmeyeceksin, eline bir keman alıp mezarımı çingene mezarı yapacaksın...'
"Annem beni, medrese tahsili yapmış, ehl-i hal bir kimse olan eniştesi Molla Mehmed Efendinin yanında okumam için teyzeme teslim etti. Mehmed Efendinin dinî sohbetlerinde bulundum. Etraf köylerdeki kimseler dinî müşküllerinin hallini Hoca Efendiden sorarlar, bu sorulara cevap da, benim yanımda verilirdi. Böylece hoca efendiden biraz dinî malûmatımız oldu.
"Bir gün bana Kur'ân okuturken, Kur'ân'ı abdestli tutmamı ve hürmetli olmamı söyledi ve şu menkıbeyi anlattı:
"Bir zaman bir zat yolda giderken 'İsmullah' yazılı kâğıt parçasını yerde bulmuş, hürmetle bir duvar kovuğuna kaldırmış. Bir gece rüyasında Allah'ın isminin altında kendi ismini görmüş. Ona, 'Sen Allah'ın ismine hürmet ettiğin için, senin ismine de hürmet olarak oraya yazıldı' demişler.
"1952-1953 yılı, Ermenek Ortaokuluna devama başladım. Boş derslerimizin birinde arkadaşlarla dışarıda çalışırken, eski bir Kur'ân sayfası gördüm, onu aldım, kitabımın içine koydum. Zil çalınca sınıfa girdik, dersimiz yine boştu. Muavin sınıfa geldi. Benim çok iyidir diye tanıdığım bir zatı çok övdü. Ben de mest olmuştum. Benim sıraya yaklaştı. Kitabımın arasında o eski Kur'an sayfasını görünce, 'Bu Arap yazısı sende ne arıyor, sen Türksün' dedi. Ben de, 'Bu Kur'ân sayfasıdır. Kur'ân okumasını biliyorum. Ona sonsuz hürmetim vardır' diye cevap verdim. Bir taraftan da kendi kendime, demek ki bu şahısları sevenler dine düşman oluyorlar, diye bende bir düşünce başladı.