MUSTAFA KIRIKÇI
"Risale-i Nur'dan önce"
"İlkokulu, nahiyemiz olan Ahırlı'nın bölge yatılısında bitirdikten sonra, 1940 yılının Temmuz ortasında Eskişehir-Çifteler Köy Enstitüsünde tahsile başladım. Burada beş sene, yazlı kışlı, iş ağırlıklı çalışmalardan sonra kendi köyüme öğretmen tayin edildim. Enstitüde sistem, 'köy kalkınması ve köyün canlandırılması' üzerine bina edildiğinden, bizler de o gençlik yıllarımızda bütün kuvvetimizle, aynı davâ uğruna olağanüstü gayretlerde bulunuyorduk.
"Her şeyde olduğu gibi, mezkûr sistemin de elbette menfaatli ve mazarratlı yönleri vardı. Bir defa en büyük eksiğimiz, maneviyat ve bilgi yönünden, hemen hemen tamamiyle boş ve noksan bırakılmış olmamızdı.
"Güya bizler, ağır ziraat işleriyle birlikte, inşaat, marangozluk, demircilik gibi san'at çalışmalarında maharetler kazanıp, bu sanatları ve maharetlerimizi de aynı çalışma temposu içerisinde köylüye ve köy çocuklarına aktarmış olacaktık. Bizlere verilen arazileri de, atımız ve arabamızla yine kendimiz ekip biçecek ve mahsul alacaktık.
"Tabii bu tutmadı ve olmadı. Çünkü iş, bir vasıta ve alet olması lâzım gelirken vasıta olmaktan çıkarılıp; gaye ve maksat haline getirildiği için çok mahzurları görüldü ve o sistemden, kısa bir zaman sonra vazgeçildi.
"Ben köyümde iken, ta talebeliğimden gelen bir okuma merakı ile, o zamanın neşriyatından gazete ve mecmuaların hemen hepsini gözden geçiriyordum. Fakat bunlar, şimdiki zamana göre pek mahdut ve dar bir daireye münhasır idi. Hele o zamanlarda, şimdiki kitap neşriyatının belki binde biri de meydanda yoktu. Bilhassa dini sahada hiçbir bilgiye ve malûmata sahip değildim. Her ne oldu ise, 1950'den sonar her çeşit eser, bilhassa gazete ve mecmualar olmak üzere, ortalığa coşkun bir sel gibi yayılmaya başladı. O sıralarda benim fikriyatıma yeni bir ufuk açan milliyetçi gazeteler ve dergiler olmuştur. Onlardan bilhassa haftalık Orkun mecmuasının üzerimdeki tesirlerini hiç unutamam.