Sayfa 1/2 12 SonSon
19 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: Mustafa Kırıkçı

    Share
  1. #1
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mustafa Kırıkçı

    MUSTAFA KIRIKÇI

    "Risale-i Nur'dan önce"


    "İlkokulu, nahiyemiz olan Ahırlı'nın bölge yatılısında bitirdikten sonra, 1940 yılının Temmuz ortasında Eskişehir-Çifteler Köy Enstitüsünde tahsile başladım. Burada beş sene, yazlı kışlı, iş ağırlıklı çalışmalardan sonra kendi köyüme öğretmen tayin edildim. Enstitüde sistem, 'köy kalkınması ve köyün canlandırılması' üzerine bina edildiğinden, bizler de o gençlik yıllarımızda bütün kuvvetimizle, aynı davâ uğruna olağanüstü gayretlerde bulunuyorduk.
    "Her şeyde olduğu gibi, mezkûr sistemin de elbette menfaatli ve mazarratlı yönleri vardı. Bir defa en büyük eksiğimiz, maneviyat ve bilgi yönünden, hemen hemen tamamiyle boş ve noksan bırakılmış olmamızdı.
    "Güya bizler, ağır ziraat işleriyle birlikte, inşaat, marangozluk, demircilik gibi san'at çalışmalarında maharetler kazanıp, bu sanatları ve maharetlerimizi de aynı çalışma temposu içerisinde köylüye ve köy çocuklarına aktarmış olacaktık. Bizlere verilen arazileri de, atımız ve arabamızla yine kendimiz ekip biçecek ve mahsul alacaktık.

    "Tabii bu tutmadı ve olmadı. Çünkü iş, bir vasıta ve alet olması lâzım gelirken vasıta olmaktan çıkarılıp; gaye ve maksat haline getirildiği için çok mahzurları görüldü ve o sistemden, kısa bir zaman sonra vazgeçildi.
    "Ben köyümde iken, ta talebeliğimden gelen bir okuma merakı ile, o zamanın neşriyatından gazete ve mecmuaların hemen hepsini gözden geçiriyordum. Fakat bunlar, şimdiki zamana göre pek mahdut ve dar bir daireye münhasır idi. Hele o zamanlarda, şimdiki kitap neşriyatının belki binde biri de meydanda yoktu. Bilhassa dini sahada hiçbir bilgiye ve malûmata sahip değildim. Her ne oldu ise, 1950'den sonar her çeşit eser, bilhassa gazete ve mecmualar olmak üzere, ortalığa coşkun bir sel gibi yayılmaya başladı. O sıralarda benim fikriyatıma yeni bir ufuk açan milliyetçi gazeteler ve dergiler olmuştur. Onlardan bilhassa haftalık Orkun mecmuasının üzerimdeki tesirlerini hiç unutamam.

  2. #2
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Mustafa Kırıkçı

    "Risale-i Nur ile temas"

    "Bediüzzaman Said Nursi ismini ve Risale-i Nur'u zannediyorum ilk defa yine kendi köyümde iken Serdengeçti mecmuasından öğrendim, bu mecmuayı da devamlı takip ediyordum. Derginin Ağustos 1952 tarih ve 17 sayılı resimli kapağında, 'Said Nursi 20. Asır Karanlığını Delerken' başlığı ile beraber bir de şöyle bir dörtlük vardı.
    "Çık neredesin, zuhur et, biz seni bekliyoruz.
    "Yıllardır yollarında yorgun, emekliyoruz.
    "Musa ol! Hakka yüksel, tecelli et de Tur'a;
    "Zulmet yıkılsın gitsin, cihan garkolsun Nura.

    "O sıralarda, Eşref Edib'in yazdığı Tarihçe kitabı da elime geçmişti. Osman Yüksel'in, Ankara'da kaldığı yere kadar giderek, Üstad hakkında kendisinden hem bilgi edindim, hem de Risalelerden üç tane teksir edilmiş küçük kitap aldım. Bunlar İman Hakikatları, Nur Aleminin Bir Anahtarı gibi risalelerdi. Bu risaleleri kendisine üniversiteli talebelerin getirdiğini ve isteyenlere vermesini söylediklerini de anlatarak kitapları, sakladığı yerden, yani kütüphanesinin arka yerlerinden çıkarıp bana vermişti. Ben ondan,Üstadın bütün eserlerini soruyor ve istiyordum. Yine aynı günlerde, Ankara'dan Eskişehir üzeri İstanbul'a gideceğimi anlatmam üzerine, bana, Eskişehir'de saatçı iki kardeşin adresini verdi ve onlardan külliyatı elde edebileceğimi söyledi. Bunlar, saatçı iki kardeş, merhum Şükrü ve Muhittin Yürüten isimli çok kıymetli iki Nur talebesiydi ve ikisi bir dükkânda beraber çalışıyorlardı.
    "Eskişehir'de kendilerini buldum. Nurların tamamını almak için geldiğimi anlatınca beni çok hoş karşıladılar. Ben de doğrusu böyle berrak simalı ve Nur karakterli kimselerin yanında çok duygulandım. Şükrü ve Muhittin kardeşlerden eski ve yeni yazılı olmak üzere ne bulabildimse, hepsi teksir birçok kitap aldım. Bunlardan İnebolu teksiri, iki ciltlik Asâ-yı Musa hâlâ elimdedir. Eskişehir'de bana, Süleymaniye-Kirazlı Mescit Sokağındaki 46 nolu adresi de bildirdiler. İstanbul'a gelince 46'daki Ahmed Aytimur'dan da birçok kitap alıp bavulumu doldurdum. Risaleleri incelemeye başlamıştım. Bilhassa yaz tatilinin uzun günlerinde hiç usanmadan zevkle okuyordum.

    "Askerlik hizmetinden sonra Akşehir'in Atsız köyü öğretmenliğine tayinim yapıldı. Zaten yedek subaylık hizmet süresinin yedi sekiz ayını da orada geçirmiştim. Merhum Bekir Berk de daha önce Akşehir'de avukatlık yapıyordu. Merhumun kendisi ile tanışmamız, Türk Milliyetçiler Derneğinin 1952 yılında Ankara'daki büyük kurultayında olmuştu. Akşehir'de, kader bizi yeniden birleştirmişti. Mesai vakitlerinin dışında hemen her gün bir araya gelir, uzun sohbetler ederdik, yiyip içmemiz dahi çok vakit beraber olurdu.
    "İşte orada iken, yani Atsız köyünde öğretmen iken, bir Cuma sabahı ki, hiç unutmam, 1955 Aralık 31. gündür, evde bir boy abdesti alıp Akşehir'den Eskişehir tarafına giden bir otobüse atladım ve Emirdağ'a geldim. Bediüzzaman'ı ziyaret edecektim. Akşehir'den hediye olarak bir de lokum kutusu elimde idi. Çarşıda etrafıma bakınıyor ve kimseyi tanımıyordum. Büyük Camiin yakınında, genişçe bir manifatura mağazası ve içinde de başında beresi olan bir şahıs gözüme ilişti. Meğer bu, merhum İbrahim Kantar imiş. Selâm verip dükkâna girdim ve kendisine niçin geldiğimi anlattım. Kantar bana, 'İşte evi' diye dükkânın karşı tarafında eski, basit bir evi gösterdi. Ve Üstadın çok hasta olduğunu, ziyaretçi kabul etmediğini de ilâve etti. 'Ama yine de bir haber edelim, hizmetçisi Konyalı Zübeyir şimdi buralardan geçer, ona söyleriz' dedi. Biraz oturduktan sonra merhum Zübeyir Ağabey geldi. Dükkânda o da bana, Üstadın hasta olduğunu anlatarak, gidip kendisi ile görüşeceğini ve orada benim biraz beklememi söyleyip ayrıldı.

    "Beni heyecan sarmıştı, az sonra Zübeyir Ağabey döndü. Üstadın bana selâm gönderdiğini, 'Benim için, on tane hocadan daha ehemmiyetlidir,' dediğini ifade ile, şimdi halinin müsait olmadığı için görüşemeyeceğini, 'ama ileride inşaallah görüşeceğiz' sözlerini bana nakletti. Ben de; Üstadı görmeden gitmek istemediğimi kendisine ısrarla ve tekrarla ifade ediyordum. Sonra şöyle bir yol buldu, dedi ki:
    "Kardeşim, bugün Cuma, Üstad, her zaman çıkmaz, ama İnşaallah bu Cuma camiye çıkar, sen de orada görmüş olursun.' Ben erkenden abdest alıp, Çarşı Camiinin üst mahfelinde Üstadın geleceği yerin yanına oturdum ve beklemeye başladım. Camide vaaz veriliyordu, cemaat dolmuştu, tam ezan okunacağı esnada, oturan cemaat birden ayağa kalktı; dönüp baktım, Koca Sultan, o bilinen cübbesi ve sarığı ile ve bütün haşmetiyle camiin üst mahfeline gelmiş ve cemaat da ona hürmeten ayağa kalkmıştı. Yanında Zübeyir Ağabey vardı, o anda gözüm, sanki Yavuz Sultan Selim Hanın canlı misalini görüyor gibiydi. Gelip tam yanıma oturdu. Namazlar kılındı, sonra dışarı çıkan halk, onun geçeceği caddenin iki yanına diziliyordu. Ben de aralarına katıldım. Üstad, sağ eli göğsünde halkı selâmlayarak ağır ağır yürüyüp gitti. Ben de kendisini işte o zaman rahatça seyretme imkânını bulmuş oldum. Böylece, Emirdağ'da daha fazla kalmadan, aynı gün yine otobüsle Akşehir'deki evime döndüm.

  3. #3
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Mustafa Kırıkçı

    "Üstadı ziyaretlerim"

    "1956 senesinden itibaren Üstadı bazen Isparta'da, bazen Emirdağ'da olmak üzere toplam on üç defa ziyaret ettim. Gittiğim her yolculuğu, sekiz oldu, on oldu diye sayardım. Öğretmenliğimi de Akşehir'den, Konya'nın Lâlebahçe ve sonra da Evdereşe okullarına naklettirmiştim. Buralarda iken, bilhassa son iki sene kaldığım Evdereşe'de, Risale-i Nur'a tam dalmış ve Nur Talebeleriyle de irtibata geçmiştim. Her üç dört ayda bir Üstada gidiyor manevi feyizler alıyordum. İlk Isparta seyahatimde Üstadı evinin dış kapısında dışarı çıkma üzere iken görüp elini öptüm. Orada ayak üzeri iken bana, Risale-i Nur'un Berlin üniversitesinde okunduğunu anlatarak, başımı sıvazladı ve yanındakilere de, beni Hüsrev'e götürmelerini söyledi. Gittik, Hüsrev Ağabey, evinde bana âdeta pırıl pırıl parıldayan bir evliya suretinde göründü. Tahmin ediyorum, iki saat kadar nasihatlarını ve sohbetlerini dinledim ve çok duygulandım.
    "Daha sonraki ziyaretlerimde Üstadı, hep kendi odasında ve karyolası üzerindeki mütevazı yatakta oturmuş görüyordum. Bizlerle konuşurken, baş ucunda bir iki yastık, ayak ve bacak kısımlarını örten temiz bir yorganı göze çarpardı. Kendisini ekser ziyaretlerimde daima neşeli ve tebessüm eder vaziyette gördüm. Hiç asık çehreli ve çatık kaşlı görmedim, sanki hoş ve güzel bir kuş gibi idi. Çokça elini öpmek için yaklaştığımda, hemen şefkatle kucaklar ya alnımdan veya boynumdan öperdi. Şimdi ben burada o mübareğin, müteaddit ziyaretlerimde söylediklerinden ancak aklımda kalabilenlerden bir kısmına işaret etmeye çalışacağım.

  4. #4
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Mustafa Kırıkçı

    "Üstaddan dinlediklerim"

    "Kardeşi Abdülmecid Efendi Konya'da oturduğu için, bizi görünce hemen onu sorar ve onun iyilik haberlerini beklerdi. Ben de zaten Abdülmecid Efendi ile tam temasta olduğum için, Üstada gideceğimi önceden Hoca Efendiye söyler, selâmını götürürdüm. Birkaç defa Üstaddan; Abdülmecid'i on beş sene okuttuğunu, şimdi onun gibi bir âlim ne Türkiye'de ne de Mısır'da yoktur, dediğini işittim.
    "İlk ziyaretlerimde; bu acizi de talebeleri içine aldığını ve dualarına dahil ettiğini tebşir ile, 'Ben talebelerimin yalnız kendilerini değil, onların ana babalarını ve diğer yakınlarını da dualarıma alıyorum' buyurmuştu.
    "Birkaç defa, Said Gecegezen'le beraber gittik. Üstad bizi omuz omuza beraber görünce çok sevinirdi. Bir defasında, Müfessir Mehmet Vehbi'nin, Risale-i Nur'u çok takdir ettiğini söyleyerek, ahfadından olanlar selâm gönderdi. Başka bir vakitte Emirdağ'da, 'Mevleviler, ehl-i dalâlete mütemadiyen tokat vuruyorlar. Konya'da bulunan Mevlevilere selâmımı söyle' demişti.

    Ayrıca, 'Feyzi'ye selâm ediyorum' diye Feyzi Halıcı'ya da selâm göndermişti. Aynı yıllarda, Mehmed Kayalar'ın hizmetleri çok şaşaalıydı, Üstad da onu çok seviyordu ki, belki üç dört ziyaretlerimde ondan, 'Kahraman Kayalar' diye sitayişle bahsettiğine şahit oldum. Hattâ yanındakilere, 'Getirin Kayaların yazdığı mektubu, okuyun kardeşime' buyurup, 'Kayalar da Konyalı' demişti.
    "Ben, Üstada yapılan bed muamelelerden dolayı Menderes'e hiddetlenip, çokça da tenkidde bulunuyordum. Bir gün Emirdağ'daki odasında Üstad, bana, 'Kardeşim, Menderes bize taraftardır; benimle görüşmek için bana iki mebus gönderdi, fakat ben kabul etmedim' dedi.
    "Öğretmen A. Hamdi Savlı Ispartalı olduğu için, yaz tatili günlerinde Üstadın derslerine devam ediyordu. Ben de ona imrendiğim için bir Isparta ziyaretimde, yaz tatilinden istifade ile bir müddet yanlarında kalmak istediğimi söyledim. Üstad, 'Hayır olmaz' dedi. 'Eğer sen Konya'da olmasa idin, Hamdi'yi oraya gönderirdim' diyerek kabul etmedi.

    "Gazetelerde Üstada ve Nur talebelerine iftira ve sataşma yazıları çokça neşredilirdi. Benim de bunlara karşı, o zamanın Hür Adam gazetesinde birkaç tane makale şeklinde yazılarım yayınlanmıştı. Herhalde Üstad bunlardan haberdar olmalı ki, bir gün Emirdağ'da, yazılarımın devam edip etmediğini sordu. 'Yazmıyorum' deyince, 'Hayır, yaz, yaz' buyurmuşlardı.
    "Konya'dan bir bayram günü, merhum Dr. Sadullah Nutku, Said Gecegezen, Osman Yıldız ile beraber beş kişilik bir grup halinde, bir taksi ile Emirdağ'a gidip Üstadın odasında kabul edildik. Üstad, yine karyolasında bizlere hitaben, 'Ben bayramlarda kimse ile görüşmüyordum, Isparta'dan da bu sebeple buraya gelmiştim, ama şimdi sizleri, Seydişehir ve havalisi namına kabul ediyorum' demişti. O sıra yine bizlere, yüzüne fazla bakmamamızı ihtarla, nazardan kendisinin rahatsız olduğunu ilâve etmişti.

  5. #5
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Mustafa Kırıkçı

    "Hizmetin içindeyim"

    "Üstada ve Nurlara ünsiyetim arttıkça, kendimi hizmetin içinde hissediyordum. Bütün meşgalemi ve faaliyetimi Nur Risalelerini okumaya ve yaymaya sarf etmekte idim. Ankara'da büyük mecmuaların matbaalarda basım işine de başlanmıştı. Sık sık Ankara'ya gidiyor, orada çalışan faal Nur talebeleri ile tanışıp bazen günlerce yanlarında kalarak hizmete yardımcı oluyordum. Hattâ, Mektubat'ın ilk baskısı yapılırken noktalama işinde bir nebze, merhum Atıf Ural'la beraber çalışmıştım. Zübeyir, Sungur, Ceylan ve Abdullah Yeğin'in hallerini çok beğenir, kendimin de onlar gibi her işi bırakarak, bütün varlığımla Risale-i Nur'la çalışmayı arzuluyordum. Nurun daktilo yazıcısı hava binbaşı Merhum Hayri Beyi, bütün malzemesi ile birlikte bir gün gizlice Evdereşe'ye götürdüm, oturduğum lojmanın bir odasını da kendisine tahsis ettim. Orada birkaç ay çalışarak, büyük Tarihçe-i Hayat'ın eski yazılı parçalarını daktilo ile yeni yazıya çevirdi. Ben de noktalama işlerini yaptım, sonra hazırlanan kısımları parçalar halinde Ankara'ya ulaştırdık.

  6. #6
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Mustafa Kırıkçı

    "Ben çoktan beri bir Mustafa bekliyordum"

    "Zannediyorum, 1958 senesi idi. Üstadı ziyaret için Isparta'ya gitmiştim. Üstad, o sırada hizmetçilerin hepsi Ankara'da hapis oldukları için, evinde yalnız kalmıştı. Gerçi evin sofası ile öteki odalarında Mustafa Gül Ağabeyle, Küçük Ali Ağabey de gözüme ilişmişlerdi. Fakat onlar , ziyaretim esnasında Üstadın odasında bulunmadıkları için ben, Üstadla baş başa kalmıştım. Bana, yanındaki yardımcı ve hizmetçilerini hapse koymaktaki maksadın, 'kendisini yalnız bırakarak müşkül bir vaziyete sokmak' olduğunu anlattı. Ayrılmak için ben ayağa kalkınca, Üstad da kalktı, bu hiç görmediğim bir haldi, benimle beraber odasının kapısına kadar beraber geldi, orada bana şöyle dediğini hiç unutamam: 'Ben çoktan beri bir Mustafa bekliyordum, meğer o Mustafa senmişsin.'

  7. #7
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Mustafa Kırıkçı

    "Risale-i Nura mani olan Valiye Üstadın selâmı"

    "1959 yılında, Diyarbakır başta olmak üzere, Nurların camilerde okunmasına başlanmıştı. Bizler de Konya'da aynı hareketin içine girdik. Fakat, Vali Cemil Keleşoğlu, bizlere, camilerde böyle aşikâre okutturmamak için, polis kanalından olanca gücü ile her türlü baskı ve tazyikatı icra etmekteydi. Çok tahkir ve hakaretlere maruz kalırdık. Hattâ bir kısım arkadaşlarımız da, bu sebeplerle karakollarda defalarca dövülüp tartaklanmıştır. Buna rağmen hiçbirimizde ne korku, ne de bir yılgınlık eseri görülmemiştir. Dr. Sadullah Nutku, bu hengâmede Üstadın ziyaretine gitmişti. Üstad, Nutku'ya, 'Madem ki Konya gibi dindar bir şehrin valisidir, o valiye selâm veriyorum' diye, Keleşoğlu'na selâm göndermişti. Sadullah Bey, 'Ben, böyle bir adama bu selâmı nasıl söyleyebilirim' endişesi ile biraz tereddütten sonra, bizlerin de ısrarı ile, Valinin makam odasına girdi ve selâmı tebliğ etti. Vali Bey, hiçbir şey demeden sadece Sadullah Nutku'nun yüzüne bakmakla yetinmiş. Bunu Sadullah Bey, yanından çıktıktan sonra bize anlattı.

  8. #8
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Mustafa Kırıkçı

    "Öğretmenlikten istifa, hizmette istihdam"

    "Ben de, öğretmenlikten ayrılarak, kendimi tamamıyla Nur hizmetine vermek düşüncesine kapılmıştım. Arkadaşlarımın bir kısmı buna taraftar değillerdi. Bir gün, valilikten bana resmi bir yazı geldi, yazıda bir husus için makama gelmem isteniyordu. Belirtilen günde Vali Beyin makam odasına girdim. Merhum Cemil Bey, biraz asabi ve hiddetli idi. Bana, hangi hakla camilerde risale okuduğumu ve maksadımın ne olduğunu sordu. Kendimiz için okuduğumuzu ve arzu edenlerin de istifadesinden başka bir maksadımız olmadığını ifade edince, Vali Bey daha da öfkelendi; 'Ey arkadaş, bütün kuvvetimle peşindeyim... Anladın mı?' dedi ve çıkmamı söyledi.
    "Bir müddet sonra da bana, Abdurreşit (Evdereşe) okulundaki vazifemden, Yunak kazasına bağlı Honamlı Köyü Okulu öğretmenliğine naklen tayin edildiğime dair kararname tebliğ edildi. Buna, 'İstifam için iyi bir sebeptir' diye sevindim. Fakat, yine arkadaşlarımdan bir kısmı, 'Üstada danışmadan istifa etme' diyorlardı. Ben kesin kararlı olduğum halde, arkadaşlarımı kırmamak için Said Gecegezen'le Isparta'ya gittik. Az önce Üstadın Emirdağ'a hareket ettiğini söylediler; hemen arkasından bir kamyonla biz de yola koyulduk ve Emirdağ'a ulaştık. Üstadın evinde Zübeyir Ağabey'le karşılaştık, yanında başka kimse yoktu. Vaziyeti kendisine anlattık. O da bizlere gülerek, Üstadın biraz önce Eskişehir'e gittiğini, ayrılırken de kendisine, 'Benim misafirlerim gelecek, benim yerime onlarla konuşasın diye seni bırakıyorum' dediğini anlattı. Bize yemek hazırladı, uzun uzadıya konuşup, ta akşam vakitlerine kadar hoş sohbetler ettik. Hem anladık ki, Üstad, kimsenin dünyevi işlerine karışmak istemiyordu.

  9. #9
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Mustafa Kırıkçı

    "Üstada rüyalarımı tabir ettiriyordum"

    "12 Ekim 1959 tarihli istifa dilekçemi valilik makamına verdim. Dilekçenin bir suretini de, o zaman İmam Hatip talebesi olan Ahmet Gümüş'le Üstada gönderdim. Üstad, dilekçeyi yanındakilere okutur ve 'Aferin zaten Konya'ya öyle bir kahraman lâzımdı' diye iltifatta bulunur. Böyle olduğunu, yanındaki hizmetkârları, o vakit, 'İstifanamenizi Üstadımıza okuduk, Üstadımız da böyle dedi' diye bana bir mektupla bildirmişlerdi. Evdereşe'deki çalışmalarımız çok feyizli geçmişti. Orada iken gördüğüm rüyaları dahi Üstada yazar, tabirlerini isterdim. Üstad da kısa cevapları ile hayra yorardı. Bunlardan, o vakitlerde dokuz yaşında bulunan masum küçük kızım Ayşe'nin bir Ramazan sabahı gördüğü rüya ise çok manidardı. Onu da Üstada yazmıştım. Ayşe'nin rüyasında, Üstadla Peygamber Efendimiz beraber olarak bizim eve gelmişler, Ayşe'nin vasıtasıyla büyük ve küçük olmak üzere, iki nevi yazılı kâğıtları dağıtmamız için bizlere göndermişlerdi. Üstad, bu rüyaya karşı, 'İnşaallah o Ayşe dahi, aynen Said'in haremi gibi imana hizmet edecek' buyurmuştu. İşte o Ayşe şimdi, el'an yirmi seneden beri, Kur'an Kursu hocası olarak hizmette olup talebe yetiştirmektedir. Hem, rüyanın bir diğer kısmının da tabiri, aynen çıkmış, Üstad, birkaç ay sonra evimize teşrif buyurmuşlardı.

  10. #10
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Mustafa Kırıkçı

    "Abdülmecid Efendi ile görüşmelerim"

    "İstifadan sonra, öğretmen lojmanını boşaltmış, Said Gecegezen'in maddi yardım ve desteğiyle şehir merkezinde güzel bir evi kira ile tutup taşınmıştım. Bütün çalışmalaramız, kardeşler arasında güzel bir âhenk ve tenasüt içerisinde devam ediyordu. Üstad dahi yanına gelenlere çokça Konya'dan sitayişle bahsedermiş. Yeni evime Abdülmecid Efeninin bir defa teşrif ettiklerini hatırlıyorum. Fakat ben kendilerini evlerinde fazlaca ziyaret ederdim. Konya'dan Isparta'ya, Üstada gittiğini de çok sonra öğrendim. Bir sohbetlerinde, Üstadın kendisine, 'Abdülmecid, merak etme, ömrün uzundur. Ben kaç sene yaşarsam sen de tam benim kadar yaşayacaksın' dediğini neşe ile anlatır, Hazret, 'daha ömrüm çok' diye ilâve ederdi. Hakikaten mukadderat da öyle teclli etti. Üstad 1293 doğumlu olarak 1960 yılında vefat etti. Abdülmecid Efendi de yine Rume 1300 doğumlu ve 7 yaş farkı ile, milâdi 1967 senesinde Üstaddan tam yedi sene sonra vefat etti.

    "Bir defa kendisine, ilk İstanbul seyahatinde Üstadın yanında olup olmadığını sordum. 'Evet, yanında beraber idim' dedi. Van'dan karayolu ile Trabzon'a, oradan da denizyolu ile İstanbul'a geldiklerini ve uğradıkları her yerde kendilerini valilerin, paşaların misafir ettiklerini söylemişti. Üstad, Abdülmecid'e Kamus-u Okyanus kitabını uzatır. 'Aç bir yerini Abdülmecid' der. Sonra kitabı Üstad eline alıp açılan sahifeye bir göz atar, tekrar kitabı takip etmesi için Abdülmecid'e verir ve takib ettirir. Abdülmecid, 'Açılan yerin sanki fotoğrafını almış gibi, bütün sahifeyi noksansız olarak takır takır ezberden okudu ve hiçbir yerinde de yanılmadı' diye hayretle anlatmıştı.

Sayfa 1/2 12 SonSon

Benzer Konular

  1. Hz. MUHAMMED MUSTAFA (S.A.V)
    By afşar in forum Sadatı kiram
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 04.07.09, 18:39
  2. Dördüncü Mustafa Han
    By Konyevi Nisa in forum Osmanlı tarihi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.10.08, 10:15
  3. İkinci Mustafa Han
    By Konyevi Nisa in forum Osmanlı tarihi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.10.08, 10:06
  4. İkinci Mustafa Han
    By Konyevi Nisa in forum Osmanlı tarihi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 13.10.08, 12:46
  5. Birinci Mustafa Han
    By Konyevi Nisa in forum Osmanlı tarihi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 13.10.08, 12:42

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •