MUHİDDİN YÜRÜTEN
"Vehbî ilim, kuyudaki su gibidir"
"Ailem çok önceleri Konya-Seydişehir'den Bulgaristan'ın Şumnu kasabasına hicret etmiş. Osmanlılar zamanında Sebilü'r-reşâd mecmuası gelirmiş. Mecmuada, 31 Mart vak'asından sonra kurulan mahkemede, Bediüzzaman Hazretlerinin müdafaaları çıkarmış. Bunları takip eden babam şöyle derdi:
"Zamanın ileri gelen âlimlerinden bir Bediüzzaman vardır. Bunun ilmi vehbîdir. Ona yetişmek kabil değildir. Çünkü vehbî ilim kuyulardaki su gibidir. Su çekildikçe arkasından gelir. Diğer kesbî âlimlerin ilmi ise, depodaki suya benzer. Bir müddet sonra bitmesi muhtemeldir. Bediüzzaman denilen zata, hakimler ne sormuşsa cevap verirmiş. Onun müdafaa ve konuşmalarından hâkimler hayretler içerisinde kalırmış. Ben böylesine âlim daha duymadım ve işitmedim.'
"Rahmetli pederimin bu ve buna benzer sözleriyle Bediüzzaman ismi kafama nakşedilmişti. Ancak bu zat nerededir? Yaşıyor mu, vefat mı etti? Bilmiyordum.
"Yıllar sonra 1949 yılında Bediüzzaman'ın Afyon mahkemesinin cereyan ettiği sıralarda bir arkadaş bana, 'Bediüzzaman Emirdağ'da imiş' diye haber getirdi. Bizde onu ziyaret etmek ve onunla görüşmek arzusu gittikçe şiddetlenmeye başladı. Nihayet babam, ağabeyim ve iki kişi daha olmak üzere Üstadı ziyaret etmek üzere yola çıktık. Emirdağ'a vardığımızda, Üstadın kırda olduğunu söylediler. Üstad o zamanlar tek atlı bir faytonla kırlara gider, gezerdi. Biraz sonra araba ortalıkta göründü. Arabada Zübeyir Ağabey vardı. Ona Üstadla görüşmek istedğimizi bildirdik. 'Görüşüp de ne yapacaksınız? Zaten ihtiyar ve hasta' dedi. Biz de, 'Görüşüp duasını alacağız. Büyük bir zatın yanına girildiğinde ne yapılırsa, biz de onu yapacağız' cevabını verdik. Zübeyir Ağabey, 'Onun eserleri vardır. Siz onları okuyun. Hem ziyaretçi kabul etmiyor' dedi.
"Zübeyir Ağabeyi ne söylediysek, Üstadı ziyaret edebilmek hususunda ikna edemedik. Sonunda bize, 'Eskişehir'de Tenekeci Ali Osman var. Siz ona gidin ve ondan eserleri alıp okuyun' dedi.
"Mahzun mahzun Eskişehir'e döndük. Bir müddet sonra elimize Tılsımlar mecmuası geçti. Biz onu alıp Kalabak suyu deposunun bulunduğu mağarada sabahtan akşama kadar okuyup, dersler yapardık. Üstad ile beraber Afyon hapsinde kalan Yalaman Camii İmamı Hafız Osman Hoca da bizimle beraber olurdu.