Sayfa 2/2 İlkİlk 12
15 sonuçtan 11 ile 15 arası

Konu: Muhiddin Yürüten

  1. #11
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Muhiddin Yürüten

    "Tahirî Mutlu'nun hizmeti"
    "Tahirî Mutlu Ağabeyin bu hizmetteki yeri büyüktür. Üstadımız Tahirî Ağabey için, 'Tahirî'yi ben açmadım. O kendini bilmez. Eğer bilseydi, yaşayamazdı' demişti.
    "Tahirî Ağabey hacca gitmek için Üstaddan izin istedi. Üstad da, 'Gidemezsin Tahirî' dedi. 'Sen, İslâmın büyük kalesinin bekçisisin. Harp meydanında bulunan bir kalenin muhafızısın. Bugün gidemezsin. Ama ileride gideceksin' diyerek onun hacca gitmesine izin vermedi. Daha sonraki yıllarda Tahirî Ağabey hacca gitti.

  2. #12
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Muhiddin Yürüten

    "Ücretini vermediği şey, boğazından geçmezdi"
    "Üstad, Optalidon ilâcı kullanırdı. İlâcı bitmişti. Kardeşlerden birisine 100 kuruş vererek eczaneye gönderdi. Ancak ilâcın fiyatı 110 kuruşa çıktığından, o kardeş 10 kuruş ilâve etmiş. Sonra ilâcı alıp getirdi. Bilâhare Üstad ilâcı yutmak için ağzına aldı. Ancak bir türlü yutmaya muvaffak olamıyordu. Sonra o kardeşi çağırıp ilâcı kaça aldığını sordu. 110 kuruşa aldığını söyleyince, 10 kuruş daha verdi ve sonra ilâcı rahatlıkla alabildi. Ve bana dönüp şöyle dedi: 'Kardeşim, işte görüyorsun, başkasının malını yiyemiyorum. Boğazımdan geçmiyor.'

  3. #13
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Muhiddin Yürüten

    "Hz. Ali'nin kabri gibi benim kabrim de gizli olacak"
    "Üstad vefatından önce bana şunları söylemişti:
    "Kardeşim Muhiddin! Vasiyetimi bildirdim. Kabrim meçhul olacak. Hz. Ali (r.a.) beni manevî evlâtlığa kabul ettiğinin ve kabrimin meçhul oluşunun bir hikmeti şu olabilir: Hz. Ali'nin kabri de meçhuldür. Eğer kabri belli olsaydı. Alevîler ifrat ederek taparlardı. Ben sağlığımda ziyaretçi kabul etmediğim halde, gelen ziyaretçileri görüyorsun. Bundan çok rahatsız oluyorum.Ya bir de meçhul olmayıp, herkes tarafından bilinirse nasıl olur, tahayyül ediniz. Belki ifrat ederek aşırılıklarda bulunurlar. Onun için kabrim gizli olacak, iki-üç talebem beni kabre koyacak, fakat kimseye söylemeyecekler.'
    "Sonra da kabir ziyareti ile alâkalı olarak şunları söyledi: 'Ehl-i dünya kabir ziyaretini bilmiyorlar. Kabirden medet umuyorlar. Bu şirke girer. Halbuki kabre varınca, üç İhlâsla bir Fatiha okunur. Sonra başta Peygamberimize ve tâ kabirdekilerin ruhuna gelinceye kadar, diğer büyük zatların ruhlarına hediye edilir. Şu şekilde de dua edilir: 'Ey filan! İnşaallah kabre imanla girmişsindir. Bize de dua et ki, biz de imanla kabre girelim.'

  4. #14
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Muhiddin Yürüten

    "Ulviye Hanımdan dinlediklerim"
    "Ankara'da Ulviye isminde muhtereme, dindar bir hanım vardı. Bu hanımın Risale-i Nura çok hizmeti oldu. Ankara mahkemesinde, Nur talebeleri mahkemeye verildiğinde, beş çuval kitabın ehl-i vukufa gönderilmesine vesile olan, bu hanımdır.
    "Bir defasından Ankara'ya giderken, Üstad Hazretleri, Ulviye Hanıma selâm söylememi emir buyurdular.
    "Evlerine gittiğimde Üstadın selâmını söyledim. Beni içeri aldılar. Risale-i Nur'ları nasıl tanıdıkların da şu şekilde anlatmışlardı:
    "Bizim bey kitap getirmişti. O kitabı okur, rafa kaldırırdı. Sessizce okur, ne okuduğunu da söylemezdi. Ben de merak etmekle birlikte, kitaba bakıp ne olduğunu öğrenemezdim. Bizde, efendinin koyduğu bir şeye hanım el vuramaz.
    "Bir gün bir zatın evindeki mevlide gitmiştim. Orada gördüğüm bir kitap, bana güneş gibi parlak gözüktü. Mevlid sahibi de 'İsterseniz buyurun, okuyun. Ben sonra sizden alırım' dedi. Kitabı alıp eve geldim. Baktım, Asâ-yı Mûsâ mecmuası. Okumaya başladım. Akşam, efendim geldiğinde ne okuduğumu sordu ve kitaba bakıp, 'Benim de okuduğum kitap aynısı' dedi.

    "Kitapları okudukça bende, Üstadı görmek arzusu gittikçe şiddetleniyordu. Ne yapıp edip Üstadı görmek istiyordum. Hiç olmazsa kapısının tokmağını öpsem diyordum. Derken bir arkadaşımla birlikte Üstadı ziyarete gittik. Ahdim üzerine, kapı tokmağını öpecektim. Ancak kapı açıktı ve Üstad merdiven başında bizi bekliyordu. Tıpkı ilk defa kitabını gördüğüm şekilde, Üstad, bir güneş gibi parlıyordu. Uzun müddet bir ders verdikten sonra yanından ayrıldık.
    "Risale-i Nur'lara olan bağlılığım günden güne artıyordu. Devamlı okuyordum. Bizim efendi, 'Hanım, bu kadar düşme' gibi ikazlarda bulunuyordu. Ben de, 'Efendi, evimizin önünden sel aksa, sen o seli durdurabilir misin? İşte, ben de öyleyim. Ne olur, bana dokunma' diye cevap veriyordum.
    "Bir müddet sonra beyim bir rüya görmüş. Rüyasında ona, 'Seni ailenin yüzü suyu hürmetine affettik' demişler. O rüyadan sonra bana Risale-i Nur'lar mevzuunda bir söz söylemedi.'

  5. #15
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Muhiddin Yürüten

    Gençlik Rehberi mahkemesi
    "Biz erkenden gidip mahkeme salonundaki yerimize oturmuştuk. Ortalık çok kalabalıktı. Üstad, ayağında yün çorapla eski bir lâstik ayakkabı, başında sarık ve sırtında cübbe ile geldi. Bu sırada içeride kalabalık bir grup halinde bulunan stajyer hakimler ve avukatlar birbirlerine Üstadın geldiğini işaret ediyorlardı.
    "Üstad geçip yerine oturdu. Fakat içerisinin kalabalık oluşu sebebiyle hakimlerin rahat vazife görmesi pek mümkün değildi. Kalabalık, hakim kürsüsünün arkasına kadar her tarafı işgal etmişti. Polisler bu duruma mâni olamamışlardı.

    "Hakim bu duruma çok kızmış ve 'Çekilin arkamdan, mahkemeye başlayacağım' diye bağırmaya başlamıştı.
    "İçeride bulunan o kadar polisten yardım istedi. Polisler sanki Türkçe bilmiyorlar, aval aval hakimin yüzüne bakıyorlardı. Sinirlenen hakim, 'Yahu size diyorum. Siz Türkçe bilmiyor musunuz? Şu kalabalığı dağıtın, izdihamı önleyin' diyerek polislere bağırıyordu. Polislerde aynı sükût ve çaresizlik devam ediyordu. Hakim başını iki eli arasına alarak düşünmeye başladı. Sonunda Üstada hitaben şöyle dedi: 'Hocaefendi, lütfen talebelerinize söyleyin de çekilsinler. Mahkemeye başlayacağız.'
    "Üstad ayağa kalktı ve 'Beni sevenler kapıya kadar çekilsinler dedi. Kalabalık kapıya kadar çekildi.
    "Hakim Üstada, 'Sarığınızı çıkarınız' dedi. Üstad, 'Bu boynumu kesersiniz, fakat bu sarığı çıkaramazsınız' mânâsında eliyle boğazını işaret etti.
    "Bu arada mübaşir, Üstadın, hakimin sözünü duymadığını zannederek yüksek sesle, 'Hocaefendi, Hocaefendi! Hakim, sarığınızı çıkarın diyor' dedi. Mahkeme başkanı mübaşire müdahale ederek, 'Tamam, biz anlaştık. Sen aradan çekil' dedi.

    (Son Şahitler kitabının, üçüncü cildinden derlenmiştir...)

Sayfa 2/2 İlkİlk 12

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •