Bu, Rasulullah'ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem haber verdiği, zaruri olarak bilinen bir şeydir.
Allah buyurur ki:
"Mes'ud olanlara gelince, onlar, Rabbi'nin dilemiş olduğu hariç, gökler ve yer durdukça Cennet'te olacaklardır, kesintisiz bir lütuf olarak." (Hud, 108)
"Kesintisiz olarak" ifadesi ile "Rabbinin dilemiş olduğu hariç" ifadesi arasında bir tezat yoktur.
Selef, bu "hariç olma" (istisna) da ihtilaf etmişlerdir. Ma'mer, ed-Dahhak'in;
"Bu, ateşten çıkıp, Cennet'e girecekler hakkındadır. Yani Allah onların, ateşte kaldıkları zaman hariç olmak üzere gökler ve yer durdukça Cennet'te kalacaklarını söylemiştir" dediğini nakleder. (Kurtubi, Tefsir, IX, 99'da benzerini aktararak, görüşü, Katade, ed-Dahhak, Ebu Sinan v.s. ye ait göstermiştir, bk. İbn Kesir, Tefsir, II, 477)
Ben, bunun iki hususa ihtimali var, diyorum:
1. Mes'ud oldukları bildirilenlerin belli bir topluluk olması, ki onlar bir müddet ateşe girip sonra çıkacak olanlardır.
2. Daha kuvvetli görüş:
Mes'ud oldukları bildirilenlerin bütün mes'udlar olması ve zikredilenlerle tahsis etmenin istisnada ve istisnanın delalet ettiği şeyde olması. Bu iki takdirden daha güzeli ise şudur:
Allah'ın meşietini (iradesini) hepsine yöneltmek ve mahşer anında Cennette değildirler diye düşünmek, işte buna göre ayette bir tahsis (mes'udlar, derken belli bir kısmı kasdetmek vs.) yoktur.
Başka bir gurup şöyle der:
"Bu bir istisnadır ki Allah yapmayacağı birşeyi istisna etmiş (hariç bırakmış) tır. Mesela:
"Vallahi seni döveceğim ancak görüşüm değişirse o başka" dersin, halbuki bilirsin ki görüşün değişmeyecektir, onu kesin olarak dövmeye karar vermişsindir.
Başka bir gurup da şöyle der:
"Eğer araplar bir şeyden, yine o kadar çok bir şeyi veya daha fazlasını istisna eder (hariç bırakır) sa böyle bir yerde "illa" (hariç anlamındaki arapça kelime) ile vav (ve anlamındaki arapça kelime) mana olarak birdir. Buna göre anlam "onlar gökler ve yer durdukça Cennet'te olacaklardır, ancak Allah'ın dilediği fazlalık dışında (yani üstelik daha fazla da duracaklardır)." Bu görüş el-Ferra'a aittir. (Bk. Meani'l-Kur'an, II, 28)
Sibeveyh, "illa", "lakin" anlamındadır, der.
Dediler ki: Bu şöyle demene benziyor:
"Benim senden bin (dirhem) alacağım var, daha önceki iki bin hariç."
İbn Cerir, iki vecih içinde bu vecih, bana daha sevimli geliyor, çünki Allah Teala vadinden caymaz, ayetin devamında kesintisiz bir ihsan buyurmuştur, der. Yine dediler ki:
Mesela "evime bir yıl oturabilirsin, başka istediğin (varsa o) hariç" demen de böyledir. Bu söz, daha da oturmak isterse o başka demektir." (Taberi, Tefsir, XII, 72; Beyhaki, el-Ba's ve'n-Nuşur, 604)
Başka bir gurup ta şöyle demiştir:
"Bu istisna (hariç bırakma) ölüm ile diriliş arasında Cennet'te bulunmadıkları süreyi anlatmaktadır. Bu süre Berzahtır. Sonra Cennet'e gideceklerdir. Orada ebedi kalış vardır. Dolayısı ile (dünyada) mes'ud ölenler, Cennet'ten berzah hayatı süresince uzak kalmış olacaklardır."
Bir diğer gurupta şöyle demiştir:
"Allah Teala'dan onlar için kesin ebedilik sözü gelmiş, ancak bundan Allah'ın dilemesi hariç denilerek istisna yapılmıştır, şunu bildirmek için ki onların ebediliği de Allah'ın iradesi (meşieti) dahilindedir. Bu, peygamberine söylediği şu ayetlere benziyor:
"Şayet biz isteyecek olsak sana vahyettiğimizi gideririz (çeker alırız)." (İsra, 86)
"Allah isterse senin kalbini mühürler." (Şura, 24)
"De ki: Eğer Allah isteseydi onu size okumazdım." (Yunus, 16)
Böylece Allah, kullarına bütün işlerin kendi iradesi ile olduğunu haber vermiş, O ne isterse olur, neyi istemezse olmaz demiş oluyor.
Başka bir fırka da şöyle demiştir:
"Göklerin ve yerin devam ettiği müddetçe" demekten maksat bu alemdeki göklerin ve yerin devamı müddetidir. Binaenaleyh Allah onların Cennet'te, göklerin ve yerin devamı süresince kalacaklarını ancak Allah'ın artırmak dilemesinin bundan hariç olduğunu haber vermiştir.
"Herhalde bu görüş illa kelimesi siva (dışında) anlamındadır, diyenlerin görüşüdür. Ancak ifade farklı olmuştur. İbn Kuteybe de bunu tercih etmiştir. Şöyle demiştir:
Orada alem müddetince kalacaklardır. Allah'ın onlar için artıracağı ebedi kalış bundan hariçtir." (İbn Kuteybe, Te'vil Müşkil el-Kur'an, s. 77)
Bir diğer gurup da şöyle demiştir:
"Ayette ki ma ( مشاء الله ), "Kadınlardan hoşunuza gidenleri ( ماطاب لكم ) nikahlayın" (Nisa, 3) ayetindeki "ma" gibi "men" (= kimse) anlamındadır. Yani mana;
"Rabbinin günahları sebebiyle, mes'ud kimselerden ateşe koymak istediği kişiler hariç" şeklindedir."
Bu görüş ile daha öncekiler arasında şöyle bir fark var:
Bunda istisna, şahıslardan yapılmıştır, öncekilerde ise müddetten.
Bir gurup da şöyle demiştir:
"Göklerden ve yerden maksat Cennetin göğü ve yeridir. Her ikisi de ebedi kalıcıdırlar.
"Rabbinin dilediği, (zaman veya kimseler) hariç."(Hud, 107)
Eğer "ma", "men" (= kimse) anlamında ise o zaman onlar ateşe giren, sonra da çıkacak olanlardır. "Ma", şayet zaman anlamında ise bu berzahta ve mahşerde bekleyiş zamanıdır.
... Abdullah b. Vehb'e bu istisna sorulmuş, onun, kıyamet günü hesap görülünceye kadar mahşerde bekleyiş zamanı olduğunu duydum, demiştir.
Bir gurup ta, bu istisna dünyada kalış müddeti ile ilgidir demiştir.
Bu görüşler birbirine yakın görüşlerdir. Bunları şöyle birleştirebiliriz:
"Allah onların, orada olmamalarını irade buyurduğu bir müddet hariç olmak üzere daima orada olacaklarını haber vermiştir. Orada olmadıkları zaman, dünyada geçirdikleri zaman da olabilir, berzahta geçirdikleri zaman da, mahşerde geçirdikleri zaman da, sırat üzerinde iken geçirdikleri zaman da olabilir, bir kısmının bir müddet cehennemde geçirdikleri zaman da olabilir. Her halükarda ayetin bu kısmı müteşabihtir.
"Kesintisiz bir ihsan olarak" (Hud, 108) sözü ise muhkemdir. Şu ayetler de muhkemdir:
"Elbet bu bizim rızkımızdır, onun için tükenmek yok."(Sad, 54)
"Yemişleri devamlı, gölgesi de." (Ra'd, 35)
"Onlar oradan asla çıkarılacak değiller." (Hicr, 48)
Zaten Allah Teala Cennet ehlinin ebedi kalıcı olduklarını Kur'an'ın birçok yerinde pekiştirerek söylemiş, onların orada, ilk ölüm hariç artık başka ölüm tatmayacaklarını haber vermiştir. İlk ölüm hariç buyurması munkati bir istisnadır (yani önce geçen kelimenin kapsamında olmayan bir şeyi hariç tutmaktır, çünki ilk ölüm orada gerçekleşen bir ölüm değildir.)
Bu "ilk ölüm hariç" istisnası ile birlikte düşünürsen o zaman her iki ayette maksadın ne olduğunu anlarsın ve Allah'ın, onların Cennet'te olmadıkları vakitten muradının, daha önceye ait bir vakit olduğunu bilirsin. Yani ilk ölüm, ebedi hayattan önce gerçekleşmiş bir ölümdür. "Rabbinin dilediği hariç" derken kasdedilen de, Cennet'teki ebediyetin başlamasından önceki bir istisnai vakittir.
Nitekim Peygamber'in Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
"Kim Cennet'e girerse nimet görür, yoksulluk görmez, ebedi kalır ölmez" (Müslim, 2836, Cennet ve nimetleri ile ehlinin sıfatı kitabının, Cennet ehlinin nimetlerinin devamı babı, burada gençliği gitmez kısmına kadardır; Musannifin zikrettiği ifadeler şu kaynaklarda geçmektedir: Ahmed, Müsned, II, 369-370, 407, 416, 462; ed-Darimi, II, 332, Rıkak kitabının, Cennete giren nimet görür fenalık görmez babı; Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, rk., 97.)
sözü ile;
"bir münadi, ey Cennet ehli, sizin için sıhhatli olmak vardır. Asla hastalanmayacaksınız, genç kalmak vardır, ebedi ihtiyarlamayacaksınız, yaşamak vardır, ebedi ölmeyeceksiniz" (Daha önce geçti...) sözü daha önce geçmişti.
Buhari ve Müslim'de Ebu Said el-Hudri'den Peygamber'in Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurduğu nakledilmektedir:
"Ölüm bembeyaz (veya karası az beyazı çok) bir koç şeklinde getirilir. Cennet ile Cehennem arasında durdurulur. Sonra, ey Cennet ehli denir, onlar sıkıntı içinde bakarlar, ey Cehennem ehli denir. Onlarda sevinç içinde bakarlar. Sonra, bu nedir bilir misiniz denir. Evet, O ölümdür, derler. Sonra o, Cennet ile Cehennem arasında boğazlanır. Sonra, ey Cennet ehli kalmak var ölmek yok, ey Cehennem ehli kalmak var ölmek yok denir."
(Buhari, Vlll, 428, Tefsir kitabının, "onları hasret gününe karşı uyar" ayeti babı; Müslim, 2849.)