***
DIŞARDA
Points: 39.109, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


Cennettekiler Akla Gelmez, Oraya Hayal Erişemez, Bir Kamçılık Yeri Dünya ve İçindekil
Allah buyurur ki:
"Yanları yattıkları yerden ayrılır, korku ve arzu içinde Rabblerine yalvarırlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. Artık hiçbir nefis, onlar için gözler nuru olarak, işlediklerine karşılık neler gizlenmiştir, bilemez." (Secde, 16-17)
Düşün bak Allah, ne güzel mukabelede bulunuyor:
Geceleyin gizlice yaptıkları ibâdet ve namazlarına karşılık mükafatlarını da gizli kılıyor, o mükâfatı hiçbir nefis bilmiyor. Onların tedirginlik, korku ve haşyet içinde yataklarında duramayıp namaza kalkma hallerine karşılık olarak da gözler nurunu (gözleri dinlendiren telâş ve endişeden kurtaran bir hâli) ihsan ediyor. (Ayetteki kurra kelimesi "karar bulmak" kökündendir.)
Buhari ve Müslim'de Ebu Hureyre hadisinde, Ebu Hureyre Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu demiştir:
"Allah Azze ve Celle buyurur ki:
"Salih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir beşerin aklına gelmeyecek şeyler hazırladım. Bunu doğrulayan şey, Allah'ın şu ayetidir:
"Onlar için işlediklerine karşılık gözler nuru (ve dinlendiricisi) olarak neler gizlenmiştir, hiçbir nefis bilmez." (Secde, 17)
(Buhari, XIII, 465, Tevhid kitabının, Allah'ın kelâmını değiştirmek isterler, ayet babı; Müslim, 2824. "Bunun doğrulayıcısı..." kısmı Buharî'de yoktur.)
Yine Buhari ve Müslim'de başka bir ifade şöyledir:
"Allah Azze ve Celle buyurur ki:
Salih kullarım için, size açıkladıklarım bir yana, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir beşerin aklına gelmeyen şeyleri hazırladım, depo ettim." Sonra Rasûlullah;
"hiçbir nefis,... bilmez" ayetini okudu. (Buhari, VIII, 510-516, Tefsir kitabının, "hiçbir nefis,...bilemez" ayeti babı; Müslim, 2824.)
Buhari'nin hadislerinden bir diğerinde "isterseniz hiç bir nefis... bilmez" ayetini okuyun ifadesi vardır " (Buharî, VI, 318, Yaratışın başlangıcı kitabının, Cennetin sıfatı ve mahluk oluşu babı)
Müslim'in Sahih'inde Sehl b. Sa'd es-Sâidî hadisinde Sehl şöyle demiştir:
"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile bir mecliste bulundum, orada Cennet'i anlatıyordu, sonuna geldi ve son olarak şöyle söyledi:
"Orada hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir beşerin aklına gelmeyen şeyler vardır." Sonra da,
"Yanları yataklarından ayrılır, Rabblerine, korku ve arzu içinde yakarırlar ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infak ederler. Artık hiçbir nefis, işlediklerine karşılık gözler nuru (dinlencesi) olarak onlar için neler gizlenmiştir bilemez" ayetlerini okudu." (Müslim, 2825, Cennet ve nimetleri ile ehlinin sıfatı kitabının, ilk babı)
Buhari ve Müslim'de geçer: Ebu Hureyre Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu demiştir:
"Sizden birinizin Cennette, yayın kirişi kadarlık yeri güneşin üzerine doğduğu veya battığı her şeyden daha hayırlıdır."
(Buharî, VI, 13, Cihad kitabının, Allah yolunda sabah akşam gidiş babı; Müslim, 1883, burada hadis, Allah yolunda sabah ve akşam gidiş, güneşin üzerine doğup battığı şeylerden daha hayırlıdır, şeklindedir.)
Şu Ebu Ümâme hadisi de daha önce geçmişdi:
"Yok mu Cennet'e paçaları sıvayacak! Çünki cennet'in hiçbir tehlikesi yok. Ka'benin Rabbine yemin ederim ki O, parlayan bir nûr, titreşen bir reyhan, yüksek bir köşk, şırıl şırıl nehir, olgun meyve, güzel ve alımlı bir eş, bir çok elbise, ebediyet ve selamet yurdu içre bir makam, meyve, yeşillik, nimet ve yüksek-değerli bir mahaldir." (Daha önce geçti.)
Cennet'in değeri ve şerefi ile ilgili olarak, sadece "Allah'ın yüzü (hakkı) için O'ndan başkasının istenmemesi" özelliği olsaydı bile Cennet'e, şeref ve fazilet olarak bu kâfi gelirdi.
Nitekim buna dair Ebu Davud,
... Cabir'den şu hadisi rivayet etmiştir:
"Allah'ın vechi ile (yüzü hakkı için) Cennet'ten başka bir şey istenmez." (Daha önce geçti.)
Taberanî, Mucemin'de Bakıyye'den nakleder:
... İbn Abbas Radıyallahu Anhu, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu demiştir:
"Allah Adn Cennet'ini yarattığı zaman, orada hiçbir gözün görmediği hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir beşerin aklına gelmedik şeyler yarattı ve konuş buyurdu. Adn Cennet'i, "müminler felah bulmuştur" dedi.
(Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, V, 397'de, bunu Taberani, el-Evsat ve el-Kebir'de rivayet etmiştir. Evsaftaki iki senedden biri ceyyid'dir demiştir.)
Buhari'nin Sahih'inde, Sehl b. Sa'd'den. Der ki:
Rasulullah'ı Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle derken işittim:
"Cennet'te bir kamçılık yer, dünyadan ve içindekilerden daha hayırlıdır." (Buharî, VI, 319, Yaratışın başlangıcı kitabının, Cennetin sıfatı ve mahluk olduğu babı.)
İmam Ahmed der ki:
... Ebu Hureyre Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu demiştir:
"Cennet'te sizden birinizin kamçısının bağı, gök ve yer arasındakilerden daha hayırlıdır." (Ahmed, el-Müsned, 11,315)
Bu hadisin senedi Buhari ve Müslim'in şartı üzeredir.
Tirmizi der ki:
... Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Bir tırnağın Cennetteki şeylerden kaldırdığı bir şey görünecek olsaydı, göklerin ve yerin ufuklarındaki, uçlarında her şey onunla süslenir bezenirdi. Şayet Cennet ehlinden bir adam sarkıpta onun bilezikleri görünseydi, güneşin yıldızları söndürdüğü (görünmez hale getirdiği gibi) onlarda güneşi görünmez hale getirirlerdi." (Tirmizî, 2538, Cennet'in sıfatı kitabının, Cennet ehlinin sıfatı hakkında gelenler babı.)
Tirmizî bu, ğarib-hasen bir hadistir, onu bu senedle sadece İbn Lehîa'den geliyor biliyoruz. Yahya b. Eyyûb, bu hadisi, Yezîd b. Ebî Habib'den rivayet etmiş ve Ömer b. Sa'd, Sa'd b. Ebî Vakkas'dan, o da Peygamber'den demiştir.
Ben derim ki:
Bunu İbn Vehb de rivayet etmiştir:
... Süleyman b. Hamîd'den,
... Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu ki:
"Şayet cennetteki en az bir tırnak dünyaya gözükseydi gökle yer arası o tırnak sebebiyle süslenir güzelleşirdi."
(Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 57, Muhakkiki, müellifin buradaki senedi, Süleyman b. Hamid sebebiyle zayıftır İbn Ebî Hâtem bu zâtı, el-Cerh ve't-Ta'dil, II, I, 106'da ve Buhari, et-Tarih el-Kebir, II, 8'de zikretmişler fakat hakkında bir cerh ve ta'dilden bahsetmemişlerdir, binâenaleyh bu zat meçhuldür, der.)
Bu bâbda ayrıca Enes b. Malik, Ebu Said el-Hudrî ve Abdullah b. Amr b. El-As'dan da hadisler vardır.
Allah'ın kendi eliyle dikimini yaptığı, dostları için durak kıldığı, rahmeti, ikramı ve rızvânı ile doldurduğu, nimetlerini büyük kurtuluş diye nitelediği, saltanatını büyük saltanat eylediği, içine bütün hayırları bütün yönleriyle doldurduğu, her türlü ayıp, âfet ve eksiklikten temizlediği bir yurdun kadri nasıl ölçülebilir ki!
Arzını ve toprağını sorarsan, misktir, zağferandır, çatısını sorarsan Rahman'ın Arşıdır, harcını sorarsan keskin kokulu misktir, çakıllarını (helliklerini) sorarsan inci-mücevherdir, yapısını sorarsan, bir tuğla gümüşten bir tuğla altındandır, ağaçlarını sorarsan her birinin gövdesi altından ve gümüştendir, tahtadan tarabadan değil!
Meyvelerini sorarsan kovalar kadar büyük, tereyağdan yumuşak, baldan tatlıdır. Yapraklarını sorarsan, en ince elbiseler neden olur işte öyledir, nehirlerini sorarsan, tadı bozulmamış sütten nehirler, içenlere lezzet, içkiden nehirler, süzülmüş baldan nehirler vardır. Yiyeceklerini sorarsan, seçip, beğendikleri meyveler, arzu ettikleri kuş etleri var. içeceklerini sorarsan, tesnim var, zencefil var, kâfur var, kaplarını sorarsan, altın ve gümüş kaplar kristal gibi billurdur. Kapılarının genişliğini sorarsan iki kanadı arası kırk yıllık yoldur, gün gelecek kapısı yığın yığın insanlar dolup taşacaktır.
Rüzgarların ağaçlarını sallamasını sorarsan, işitecekler için o ağaçlar coşku ile sallanıp duracaklardır. Gölgelerini sorarsan orada bir ağaç var ki gölgesinde iyi ve hızlı bir süvari yüz yıl gider bitiremez. Genişliğini sorarsan saltanatı en az olan, mülkünü, divanlarını, köşk ve bahçelerini iki bin yılda dolaşır, çadırlarını, kubbelerini sorarsan bir çadır içi boş tek bir inciden ve altmış mildir.
Kalelerini köşklerini sorarsan, onlar üstüste kurulmuş odalardır ve altlarından nehirler akar. Yüksekliklerini sorarsan, ufukta batan veya doğan gözün neredeyse göremeyeceği kadar uzak yıldıza bak!
Cennet ehlinin libasını sorarsan, ipek ve altındır. Döşeklerini sorarsan, astarları atlastır, pek yüksek mertebelere döşenmiştir. Koltuklarını sorarsan, onlar divan (taht) lardır, gelin odalarındadır, üzerinde tenteler vardır, altın düğmeleri bulunur, yarığı yoktur, delik yeri yoktur. Ehlinin yüzlerini ve güzelliklerini sorarsan ay gibidirler. Yaşlarını sorarsan, hep otuzüç yaşında babaları Adem'in sureti üzeredirler. Ne dinlerler diye sorarsan, eşleri ceylan yüzlü hurilerin şarkısını, daha yükseği, meleklerin ve peygamberlerin seslerini ve en yükseği âlemlerin Rabb'inin hitabını.
Üzerine binip ziyaretleşecekleri bineklerini sorarsan inşaallah Allah'ın murad ettiği soylu hayvanlardır, onları istedikleri Cennetlerde gezdirir. Süslerini püslerini sorarsan, altın ve inci bileziklerdir, başlarında taçlar vardır. Uşaklarını sorarsan sanki gizli inci gibi olan ebedileştirilmiş çocuklardır. Gelinlerini ve eşlerini sorarsan, azalarında gençlik suyu akan yaşıt tombul memelidirler, gül ve elma yanaklarında, nar göğüslerinde, dizili inciler dişlerinde, incelik ve letafet bellerindedir.
Çıkıp göründüklerinde güzelliklerinden güneşler doğar, gülümsedikleri zaman dişleri arasında şimşekler pırıldar, sevdikleri ile karşılaştıkları zaman, ayla güneşin karşılaşmasında ne söylersen onu söyle, konuştuğu zaman iki sevgili ne konuşur onu düşün, onu kucakladığı zaman iki dal nasıl kucaklaşır bilir misin?
Yanağında, aynada gördüğü gibi yüzünü görür, inciğinin iliğini etin içinden seyreder, derisi, kemiği, elbiseler bu seyre engel olmaz. Sarkıp dünyaya bakacak olsa kokusu gökle yer arasını doldurur, tüm yaratıkların dili çözülür, lâ ilahe illallah, Allahu ekber, sübhanellah derler, onun için iki ufuk arası bezenir, güzelleşir, bütün gözleri artık başkasına baktırmaz, âdeta büyüler, güneş ışığının yıldızları söndürdüğü gibi o da güneşi söndürür ve yer üstündeki herkes imana gelir, Hayy ve Kayyüm Allah'a inanırlar. Başının üzerindeki örtü, dünyadan da, içindekilerden de hayırlıdır, ona kavuşmak erkeğin tüm arzuları içinde en büyük arzudur, yıllar, çağlar geçtikçe güzellikleri ve alımı artar, zaman durdukça sevgisi ve vuslatı ziyadeleşir, gebe kalmaz, doğurmaz, hayız görmez, nifas görmez, nişten, tükürükten, idrardan, pislikten ve sair kirlerden tertemizdi, gençliği gitmez, elbiseleri eskimez, güzellik elbisesi de solmaz, ona kavuştukça hoştur bıkılmaz. Gözlerini eşine çevirmiştir başka kimseye arzu duymaz. Kocası da gözünü ona çevirmiş, o, onun aşkıdır sonsuz arzusudur. Ona baksa, sevindirir, itaatini isterse hemen itaat eder, ayrılıp gitse onun hakkını korur. Adam onunla beraberken arzular ve güvenler içindedir. Evet, ona ondan önce ne bir insan ne bir cin dokunmamıştır. Ona baktıkça kalbine sevinç doldurur. Onunla konuştukça kulaklarına dağınık veya dizili inciler gönderir, açılsa, köşkü ve odayı nûr ile doldurur.
Yaşları kaç olacak diye sorarsan yaşıttırlar, gençlik yaşının kıvamındadırlar. Güzelliği sorarsan, sen hiç güneş ve ay gördün mü (derim)? Göz bebeklerini sorarsan, en tatlı ceylan gözünün en berrak beyazlığında en güzel siyahı düşüneceksin. Boylarını sorarsan en güzel dalları gördün mü (derim)? Renklerini sorarsan, sanki yakut ve mercandır. Güzel ahlakı sorarsan onlar zaten en güzel seçkin dilberlerdir, güzelliklerine iyilikler de katılmış, içleri ve dışları en güzel kılınmıştır, onlar canların sevinci ve ferahı gözlerin neş'esi ve sürürüdür.
Nasıl eşlik eder, zevk ve saadet verirler, dersen, onlar eşlerine sevdalı sevecen kadınlardır, sevmesini de sevilmesini de bilirler, beraberlikle tâ ruhlara tesir eder. Eşinin yüzüne güldüğü zaman o gülücükten Cennet'in aydınlandığı bir kadın düşünebilir misin?
Bir köşkten bir köşke gittiği zaman bu bir güneştir, yörüngesindeki bir burçtan diğerine geçiyor dersin. Eşiyle konuşup söyleştiği zaman, hey kurban olayım bu söyleyişe ve kucaklaştığı zaman hey o kucaklaşmanın ve sarılmanın lezzeti hey!
"Onların sözü helâl bir sihirdir ama keşke koruma altındaki bir müslümam öldürme suçunu işlemeseydi."
"Bu söz uzun sürse bıkılmaz. Ve bir konuşsa dinleyen ah kısa kesmese der."
Şarkı söylese, hey gözlerin ve kulakların duyacağı zevk hey!
Enisin olup menfaatlerini sunsa hey o ünsiyet ve menfaat hey!
Bir öpse bil ki kişi için o öpücükten daha arzulu bir şey yoktur. Verse ve verse, o verişlerden daha hoş ve lezzetli bir şey yoktur.
Bunlar böyle!
Bir de mezid gününü, el-Azîz el-Hamid (olan Allah)'ı ziyareti, O'nun temsil ve teşbihten münezzeh yüzünü (vechini) öğle üstü güneşi ve dolunay gecesi ayı gördüğün gibi görmek meselesini sorarsan, sorma gitsin!
Bu hususta sâdık-masduk (tasdik eden ve edilen, doğru ve doğrulanan) Peygamber'den mütevatır nakiller gelmiştir. Sahihlerde, sünenlerde, mûsnedlerde, Cerir'den, Suheyb'den, Enes'den, Ebu Hureyre'den, Ebu Musa ve Ebu Said'den gelen rivayetler mevcuttur.
Evet sorma da bir münadinin seslendiği gün şu diyeceklerini dinle:
"Ey cennet ehli, Rabbiniz Tebareke ve Teâlâ sizi ziyaretine çağırıyor. Haydin bakalım onu ziyarete!
Onlar, işittik ve itaat ettik derler. O'nu ziyaret için derhal kalkarlar. Ne görsünler!
Kendileri için soylu hayvanlar hazır beklemiyor mu?
Koşarak sırtlarına binerler. Randevu yeri kılınmış olan geniş vadiye varıp hiç eksiksiz oraya toplandıkları zaman, Rabb Tebareke ve Teâlâ Kursi'sini emreder, Kursî oraya kurulur. Sonra onlar için nurdan, inciden, zebercedden, altından, gümüşten minberler kurulur, içlerinde en aşağı olanlar -ki hâşâ içlerinde asıl olarak aşağı yoktur- misk yığınları üzerine otururlar, minberlerde oturanlar bizden daha iyi yerde oturuyorlar zannına kapılmazlar.
Oturuşları bitip meclis kurulunca, o münâdî, ey Cennet ehli Allah'ın size bir va'di var, şimdi size onu gerçekleştirmek istiyor der. Nedir o, derler. O, bizim yüzlerimizi ağartmadı mı, mizanlarımızı ağır getirmedi mi, Cennet'ine koymadı mı, cehennemden uzaklaştırmadı mı?
Onlar bu hal içinde iken birden tüm Cenneti aydınlatan bir nur parlar, başlarını kaldırırlar. Allah be! el-Cebbâr Celle Celâlüh onlara üstlerinden bakıyor ve ey Cennet ehli size selam olsun diyor!
Eh, bu selâma en güzel karşılıkta elbet şu sözleridir:
Allah'ım, selam (es-Selâm) sensin, selâm (selâmet) de ancak sendendir, sen mübareksin ey celâl ve ikram sahibi!
Ve onlara görünür o mübarek ve yüce Rabb. Onlara güler ve ey Cennet ehli der. O Yüce'den duydukları ilk söz o zaman şu sözdür:
"Bana, Beni görmeden itaat etmiş kullarım nerede?
Bugün mezîd (ziyâde) günüdür!"
Onlar hep bir ağızdan tek söz söylerler:
Razi olduk, Sen de bizden razi ol!
O, "ey Cennet ehli, Ben şayet sizden razi olmasaydım sizi Cennetime koymazdım. İmdi bugün mezîd (ziyâde) günüdür, Ben'den isteyin" der.
Hepsi birden tek bir söz söylerler:
"Bize yüzünü göster bakalım!
Rabb Celle Celâlühü onlar için perdeleri kaldırır ve onlara görünür. Onları öyle bir nûr kaplar ki şayet Allah onların yanmamalarını murad etmiş olmasaydı hep yanarlardı.
Bu mecliste Allah'ın konuşup söyleşmediği kimse kalmaz. Hatta Allah tek tek, ey falanca, falan gün şöyle şöyle yapmıştın, hatırlıyor musun buyurur. Dünyadaki bazı haksızlıklarını hatırlatır.
Adem, ey Rabbim beni bağışlamamış miydin der.
Evet, buyurur, bu menzileye Benim bağışımla ulaştın.
Hey kulaklar bu konuşmalardan ne zevk alacaktır ne zevk!
O'nun kerîm vechine âhirette bakmak iyilerin gözlerini ne kadar aydın edecek. Ve hey kısıntılı bağışla dönenlerin (Allah âhirette görülmez diyenlerin) zilleti hey!
"Yüzler vardır o gün parıl parıldır, Rabb'lerine bakarlar. Yüzler vardır o gün pusarık (asık)'tır. Kendine bir bel-kıran yapılacağını anlamıştır." (Kıyame, 22-25)
Haydi Adn Cennetlerine, oralar ilk menzillerindir, kamp oradadır.
Fakat biz düşmanlara esir olduk, acaba vatanlarımıza (Cennete) dönüp selâm diyecek miyiz?