Bir gün papazın biri Süfyan-ı Sevri Hazretlerine gelir. 'Ey şeyh' der, 'biliyorsun ki ben de dinimde samimiyim. Sizin gibi olmaya çalışıyorum, dünyalık kovalamıyorum, gönül yapıyorum. Şimdi söyleyin bana, hangimiz daha üstünüz?'
-Bunu bilemem?
-Ama bu soruya alacağım cevap çok önemli. Belki hayatıma yeni bir yön vermem gerekecek.
-Öyleyse filanca gün gel.
-Ne zaman.
-Sabaha karşı.
Papaz söylenilen günü iple çeker. Gün doğmadan tekkeye varır: Ancak ortalıkta alışılmadık bir hareketlilik vardır. İlk önüne gelene sorar.
-Kuzum ne oluyor böyle?
-Hocamız vefat etti.
-Ama bana sözü vardı.
-Nasıl yani?
-Bu gün için buluşalım demişti, önemli bir şey söyleyecekti.
-Kimbilir, belki de vardır bir hikmeti?
-Peki, onu görebilir miyim?
-Sanırım iyi olacak.
-Papaz odaya girer girmez Süfyan-ı Sevri doğrulur ve 'Sizi bekliyordum' der, 'Sorunuzun cevabına gelince söyleyeyim: Ben üstünüm!'
-Peki bunu niye daha evvel söylemediniz?
-Çünkü iman ile ölüp, ölmeyeceğimi bilemiyordum.
Mübarek doğrulduğu gibi yatar, papaz ise zünnarını çıkarıp atar.
Bu büyüklerin 'doğmadan ikaza başladıklarını' yazmıştık değil mi? Şimdi ilave edelim 'öldükten sonra da nasihatı bırakmazlar!'