Cennetin Meyveleri, Kaç Çeşit Olduğu, Özellikleri ve Reyhanları
Allah buyurur ki:
"İman edip salih amelleri işleyenler için, altından ırmaklar akan Cennetler olduğunu müjdele, Oradan ne zaman rızık olarak bir meyve ile rızıklanırlarsa, bu daha önceden rızıklandığımız şeydir derler. O, onlara, benzer, olarak verilmiştir. Orada onlar için, tertemiz eşler, vardır." (Bakara, 25)
Aynı değilde benzeri ve andıranı demek olan "bu daha önceden rızıklandığımız şeydir" sözlerine bakalım. Acaba bu sözden maksat, "burada verilen bu rızık dünya da bize verilmiş olan meyvelerin benzeridir" mi demektir yoksa "bu rızık, yine cennette iken daha önce yediğimizin benzeridir" mi demektir?
Bu konuda iki görüş olduğu söylenmiştir:
1. Süddî'nin Tefsir'inde Ebu Mâlik ve Ebû Salih'in naklettiği üzere İbn Abbas'dan ve Mürre'nin naklettiği üzere İbn Mes'ûd ve bir kısım ashab'dan gelen habere göre bunlar demişlerdir ki:
"Bu daha önceden rızıklandığımız şeydir."
"Yani onlara cennet'te bir meyve verilir. Bakıp, bu daha önce dünyada iken rızıklandığımız şeydir derler."
Mücâhid, ona ne kadar da benziyor demektir, demiştir.
İbn Zeyd, "bu, daha önce dünyâda iken rızıklandığımız şeydir, onun benzeri verilmiştir, tanırlar" anlamına gelir, demiştir.
2. Diğerleri ise bu, Cennet meyvelerinden, önceden rızıklanmış olduğumuz şeydir, şöyle ki renk ve tat yönünden birbirlerine o kadar çok benzerler, demişlerdir. (Bu görüşler için bk. Tefsir el-Kurtubî I, 240; Tefsir el-Mücâhid. I, 71 Tefsir İbn Kesir, I, 66)
İkinci Görüş Sahiplerinin Delilleri:
a. Cennet meyvelerinin birbirine benzerliği, dünya meyveleri ile cennet meyveleri arasındaki benzerlikten daha çoktur. Onun için onlar "bu" daha önce rızıklandığımız şeydir" demişlerdir.
b. İbn Cerir'in, bu görüş sahiplerinden naklettiğine göre onlar şöyle demişlerdir:
Bu görüşe sahip olmanın sebebi şu ki Cennet meyvelerinden hangisi koparılsa onun yerine bir benzeri aynen geliverir. Nitekim İbn cerir demiştir ki:
... Ebu Ubeyde, "cennet meyvelerini andı ve ne zaman bir meyve kopsa yerine diğeri gelir, dedi."
c. "Onlara benzeri verilmiştir" sözü, "Bu, daha önce rızıkladığımız şeydir" sözlerine bir sebeb, illet ve gerekçe gibidir.
d. Malumdur ki onların Cennet'te yedikleri her meyve ile dünyada iken rızıklanmış olmaları söz konusu değildir. Dünyada iken onların çoğu dünya meyvelerinin bile hepsini bilmezler, görmemişlerdir.
İbn Cerir'in de içlerinde bulunduğu diğer gurup birinci görüşü tercih etmişler ve şu delilleri ileri sürmüşlerdir:
a. İbn Cerir der ki: "Bu daha önceden rızıklandığımız şeydir" derlerken bundan maksadın "dünyada rızıklandığımız şeydir" şeklinde olmasının sebebi şudur:
Şanı yüce Allah "her ne zaman onlar, rızık olarak bir meyve ile rızıklandırılırsa" diyor, ("her ne zaman, diyor), onlar "bu daha önceden rızıklandığımız şeydir" diyorlar. Yani onlar bu sözü bazan söylüyor bazan söylemiyor değiller. Böyle bir tahsis (sınırlama) yok. Madem ki onlar her ne zaman bir meyve yeseler böyle söylüyorlar, o halde Cennet'e girip yerleştikten sonra rızıklandıkları ilk meyveyi yerken de böyle söylemiş olmaları gerekir. Ama bu ilk yeyişten önce, Cennet'te yemiş olduklar bir şey yok. Ve madem ki bu sözü başta da ortada da, devamında da hiç şüphesiz söyleyecekler. O halde, sizde bilirsiniz ki Cennefte rızıklandıkları ilk meyveyi yediklerinde "bu daha önce yediğimiz Cennet meyvelerinin aynısıdır!" demeleri asla mümkün değildir.
Acaba daha önce Cennet'te hiçbir meyve yememişken, ilk rızıkları olan meyveyi yediklerinde nasıl, bu meyve "cennette daha önce rızıklandığımızın aynısıdır," demiş olabilirler ki?
Ama ayağı kaymış sapmış birileri, Allah'ın, yalandan tertemiz temizlediği o insanlara yalan söz isnâd edecekse veya biri çıkıp "bu sözü, ilk yedikleri rızk için söylemeyecekler, diğerleri için söyleyecekler" diyerek, Allah'ın her zaman söyleneceğini bildirdiği ve o şekilde anlaşılması kolayca mümkün bir mânâyı itip kakmaya kalkışacaksa o başka. Demek ki âyetin apaçık anlamı şudur:
"Her ne zaman Cennet'te, cennet meyvelerinden birini yiyecek olsalar, bu daha önce dünya da iken rızıklandığımız şeydir diyeceklerdir"dir.

Ben derim ki:
Birinci görüşün sahipleri; akıl ve siyakın (sözün gelişinin) delâleti ile, bu genel ifâdeyi "birinci rızıklanış hariç" diyerek sınırlandırıyorlar. Böyle bir sınırlandırma, Kur'an üslubunda hiç görülmemiş bir şey değildir. Sen de (ey İbn Cerîr) bu genel ifadeyi ister istemez sınırlandırmak zorundasın. Şöyle ki:
Bir kerre Cennet meyvelerinin bir çoğu var ki onların dünya da benzeri yok. Öyle bir meyve yendiğinde "bu dünyada iken rızıklandığımız şeydir" denmez.
İkincisi, Cennette benzeri olan nice meyveler var ki Cennet ehlinin çoğu dünya da iken o meyvelerden yememişlerdir. (Onlarda o sözü söyleyemezler!)
Üçüncüsü, herkes bilir ki bu insanlar ebedi olarak hiç durmadan bu sözü söyleyecek değillerdir. Ne zaman birtecik bir meyve yeseler hemen "bu daha önce rızıklandığımız şeydir" demeleri, sonsuz olarak daima bu sözü tekrarlayıp durmaları olmaz. Büyük Kur'an. Ne büyük bir mânâyı hedef alır, ne de onların işi gücü yok nimetleri ve lezzetleri ile ilgili söyleyip duracakları bir mânâdır o. Kur'an'ın hedef aldığı mânâ yalnızca, hoş-güzel denince anlaşılan alışılmış şeklin dışına çıkan bir şey olduğu anlatmaktır. Yani anlam şudur:
O meyveler birbirine benzerler ilk yenen son yenenden daha iyi değildir (hepsi ayrı bir güzeldir), ağaç eskiyip yaşlandıkça dünya da iken arız olan meyveyi azaltma, meyvenin küçülmesi vesâir eksiklikler Cennet meyvelerinde olmaz. Aksine ilk yenen, son yenen gibi, son yenen ilk yenen gibidir, hepsi seçme meyvelerdir, hepsi birbirine benzer. İşte onların söylemek istediği budur. Böyle anlamak, ne Allah'ın açık sözüne ters düşmeyi icâb ettirir ne de Cennet ehline yalan isnâd etmeyi gerektirir. Doğrusu birinci görüşte olanların yaptığı sınırlandırmayı, sen de, hatta daha fazlasıyla yapmak zorundasın.
Doğrusunu Allah bilir.

"Onlara benzer olarak verilmiştir" sözüne gelince bu konuda el-Hasen, hepsi seçme, içinde bozuğu yok, dünya meyvelerine baksanıza, onların kimisini beğenmezsiniz, cennet meyvelerinde bu bozukluk yoktur, demiştir.
Katâde, seçmedir kötüsü yoktur, çünki dünya meyveleri temiz ve kötü olarak ayrılırlar, demiştir. İbn Cüreyc ve bir gurub ta böyle söylemişlerdir. Buna bakışla "benzeşme" den murad hep birbirine uygun ve denk olmaktır.
İbn Mess'ud, İbn Abbas ve bir grub sahabinin içlerinde bulunduğu diğer bir taife, renk ve görünüş bakımından benzeşme söz konusudur, tat farklıdır demişlerdir.
Mücâhid, rengi benzer, tadı benzemez demiştir. er-Rabî b. Enes de aynı şeyi söylemiştir.
Yahya b. Ebî Kesir şöyle söyler:
"Cennet otları zağferandır, kum tepeleri misktir, Vildan (ebedîleştirilmiş çocuklar) meyvelerle onların başında dolaşır, onlar mevyeleri yerler, sonra çocuklar onlara aynısını (mislini) getirirler. O zaman onlar, bu az önce getirdiğiniz şey, derler. Uşaklar onlara derler ki:
Yeyiniz, renk aynı ama tat farklı. Zaten Allah "Ne zaman orada onlar rızık olarak bir meyve ile rızıklandırılırlarsa, bu önceden rızıklandığımız şeydir derler. Onlara o benzer olarak verilmiştir"(Bakara, 25) buyurur.
(Taberî, I, 171; Ebu Nuaym Sıfat el-Cenneh, II, 198. İsnadında, Amir b. Yesâf vardır. İbn Adiyy bu zat hakkında hadisi münkerdir, şikarlardan münker hadis nakleder, zayıf olmasına rağmen hadisi yazılır, demiş el-İcli zayıf saymış, İbn Maîn, sika demiş, Mürre, bir şey değil demiştir, bk, Ta'cîl el-Menfaa, 508)

Bir gurub ve bazı insanlar, âyetin anlamı dünya meyvelerine benzemesidir, ancak cennet meyveleri daha üstün ve hoştur, demişlerdir, İbn Vehb demiştir ki:
"Abdurrahman b. Zeyd, dünyada olduğu gibi elma görünce bu elmadır, nar görünce bu nardır şeklinde isimlerini bilirler ve bu daha önce rızıklandığımız şeyin aynısıdır derler, böyle tanırlar ama tat bakımından aynısı değildir, dedi. İbn Cerir de bu görüşü tercih ile şöyle söylemiştir:
"Bu daha önce rızıklandığımız şeydir" âyetinin anlamının "cennette daha önce rızıklandığımız şeydir" olması görüşünü belirtenlerin bu görüşlerinin fasit oluşunun delili ile "onlara benzer olarak verilmiştir" âyetinde bize karşı çıkanların görüşlerinin fasit oluşunun delili aynıdır. O da şu ki Allah o topluluk "bu bizim daha önce rızıklandığımız şeydir derler ve onlara o meyveler benzer olarak verilmiştir" derken ne mânâ ile bunu söylemişlerse Allah o mânâyı bize haber vermiştir.

Ben derim ki:
Daha önce belirttiğimiz gibi bu, onların görüşlerinin fasit olduğuna delil olmaz. Ayrıca Allah şöyle buyurmuştur:
"Adn Cennetleri: Kapıları onlara açılmış olarak. Oralarda yaslanmış halde birçok meyveyi içeceği çağırırlar." (Sad, 50-51)
"Orada her meyvesi emniyet içinde oldukları halde çağırırlar." (Duhân, 55)
Bu âyet, meyvelerin kesilmesinden ve mazarratından emin olduklarını gösterir. Yine şöyle buyurmuştur:
"İşte o, işlediklerinizle vâris olduğunuz Cennet. Sizin için orada bir çok meyveler var."(Zuhruf, 72-73)
"Ne kesilir, ne engel konur birçok meyveler içindedirler." (Vakıa, 32-33)
Kesilmez, yani bir zaman bulunur, bir zaman bulunmaz değil. Engellenmez yani isteyenden engellenmez. Yine şöyle buyurmuştur:
"Hoşnud bir yaşantı içindedir, yüksek bir Cennet'te dir, meyveleri yakın (koparmaya elverişli)." (Hakka, 21-23)
Kutûf, koparılan meyve anlamındaki kıtf ın çoğuludur.
Katf ise koparmak demektir. O zaman âyetin anlamı, "meyveleri çok yakın, almak isteyen istediği gibi alır koparır," demektir.
el-Berâ b. Azib, "meyveyi uyurken (bile) alır" demiştir. (Taberî, XXIX, 34; İbn el-Mübârek, Zühd, s, 511; Suyuti ed-Dürr el-Mensûr, II, 262)
Allah şöyle buyurmuştur:
"Gölgeleri onların üstüne yakın halde (onları yakından gölgeliyor) ve meyveleri alabildiğine onlara eğilmiş, âmâde kılınmış." (İnsan, 14)
İbn Abbâs derki:
"Meyvelerinden almak istediği zaman, meyveler eğilir sarkar, o da istediğini alır bekler halde, yatarken otururken, ayakta iken alırlar, nasıl isterlerse alırlar."
(Bu, el-Berâ b. Âzîb'in görüşüdür, bk, İbn el-Mübârek, Zevâid ez-Zühd, 230; İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, XIII, 141; Taberî, Tefsir, XXIX, 39)
O zaman bu âyet âyeti gibi oluyor. Meyvenin tezlîli (emre hazır hâle getirilişi, boyun eğdirilişi), alımının kolay kılınması anlamına geliyor. Medine ehli "hurma ağacını tezlil et" yani, damarlarını düzelt, yapraklı dalları çıkar ki alması kolay olsun derler. (İnsan suresi, 14'de ki) "yakın halde dâniyeten" kelimesi ya önceki "onlar dayanmış halde" sözüne bağlı atıftır ya da "yakın olan cennet" anlamında (Cennet'in sıfatı)'dır.
Allah yine buyurur ki:
"O ikisinde her meyveden çift çift vardır." (Rahman, 52)
Diğer iki Cennet hakkında:
"O ikisinde meyve, hurma ve nar ağaçları var." (Rahman, 68)
Fazilet ve şerefleri sebebiyle bu âyette hurma ve narı özellikle zikretmiştir. Nitekim Nebe sûresinde de hurma ve üzüm bahçelerini de aynı şekilde özellikle zikretmiştir. Çünki bu ikisi meyveler içinde en üstün en hoş ve en tatlılarıdır.
Allah filhakika şöyle buyurmuştur:
"Onlar için orada meyvelerin hepsinden ve Rabb'lerinden bir mağfiret vardır." (Muhammed, 15)

Taberani der ki:
... Sevban, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu dedi:
"Kişi Cennet'ten bh meyve kopardığı zaman yerine bir diğeri gelir."
(Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, X, 414 bunu Taberanî ve Bezzar rivayet etmiştir ancak o, "yerine iki benzeri konur" demiştir. Taberani'nin senedi ile Bezzar'ın bir senedi sika kimselerdir.)

Abdullah b. el-İmam Ahmed der ki:
... Ebu Musa Radıyallahu Anhu şöyle buyurdu dedi:
"Allah, Âdem Aleyhisselam'ı Cennet'ten indirdi, ona her şeyin sanatını (yapılışını) öğretti ve onu Cennet meyveleri ile besledi (azıklandırdı). işte şu sizin meyveleriniz Cennet meyvelerindendir. Ancak bunlar bozulur, onlar bozulmaz." (Taberani rivayet eder, bk, en-Nihaye, II, 427)
Sidret el-Müntehâ'nın meyvelerinin kovalar gibi (büyük) olduğu daha önce geçmişti.

Müslim'in Sahih'inde Câbir'den gelen Ebûz Zübeyr hadisinde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Bana cennet arzedildi. O kadar (yakın) ki şayet bir salkımına el atsaydım onu alabilirdim."
Başka bir ifâde de ise "onun salkımına el attım ama elim kısa kaldı" geçmektedir.
(Müslim, 904, Kusuf kitabının, Peygamber'e kusuf namazında Cennet ve Cehenneme ait hususların arzedilmesi babı)

Ebu Hayseme der ki:
... Câbir Radıyallahu Anhu der ki:
"Biz öğle namazında iken birden Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem öne ilerledi, biz de ilerledik, sonra bir şeyi almak için elini uzattı, sonra geriledi. Namazı bitirince, Ubeyy b. Ka'b, ey Allah'ın Rasûlü, bugün namazında daha önce yapmadığın bir şey yaptın, dedi. Buyurdular ki:
"Bana Cennet ve onda bulunan debdebe ve göz alıcılık arzolundu. Size vermek için bir üzüm salkımına uzandım, onunla arama bir engel konuldu. Size onu getirseydim onu yerle gök arasındakiler yerdi de yine eksilmezdi." (Ahmed, Müsned, V, 137)

İbn el-Mübârek der ki:
...İbn Abbâs der ki: .
"Cennet meyveleri kovalar, testiler gibi (büyük şeyler)'dir. Sütten daha beyaz, baldan daha tatlı, tereyağından daha yumuşaktırlar, çekirdekleri yoktur." (Bk, Zevâid ez-Zühd, s. 67)

Said b. Mansûr der ki;
... el-Berâ b. Âzib Radıyallahu Anhu der ki:
"Cennet ehli ayakta, oturarak yatarak yani nasıl isterlerse öyle Cennet meyveleri yerler." (Said b. Mansur rivayet etmiştir bk, ed-Dürr el-Mensûr, VI, 300)

el-Bezzar Müsned'inde şöyle demiştir:
... Üsâme b. Zeyd Radıyallahu Anhu Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu demiştir:
"Cennet'e paçaları sıvayacak yok mu? Çünki Cennet'in hiçbir tehlikesi yoktur. O, Ka'benin Rabbine yemin olsun ki, pırıldayan bir nûr, titreyen bir reyhan, yükseltilmiş bir köşk, şırıl şırıl bir nehir, olgun bir meyve, güzel ve alımlı bir eş, ebedî bir makamda bir çok giysiler, demektir. Selametlik bir yurtta, meyveler, yeşillikler, nimetler, lutuflar içinde, değerli yüksek bir mekanda olmak demektir.
Bunun üzerine evet ey Allah'ın Rasülü, paçaları ona sıvayan biziz dediler.
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem;
"inşallah" deyin buyurdu.
Millet, inşallah dedi."
(İbn Ebîd-Dünya, el-Bezzar ve Sahih'inde İbn Hıbbân rivayet etmişlerdir. Hepside, Muhammed b. Muhâcir'den, ed-Dahhah el-Muâfirî, Süleyman b. Musa yoluyla rivayet etmişlerdir. Bk, et-Tergib vet-Terhib, IV, 514; İbn Mace, 4332. İsnadındaki ed-Dahhah bilinmiyor, bk. Mizan el-İ'tidal, II, 225)
Bezzar der ki:
Bu hadisi Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den, Üsame dışında rivayet edenin olduğunu ve bu tarikten başka bir yolla Üsame'den rivayet edildiğini, ed-Dahhâk el-Muâfiri'den şu Muhammed b. Muhacir denen şahıstan başkasının rivayet ettiğini bilmiyoruz.
Abdullah b. Ahmed'in, babasının Müsned'inde rivayet ettiği Lukayt b. Sabura hadisinde;
Lukayt, ey Allah'ın Rasûlü, dedim, der, Cennet ehli ne görür? Buyurdular ki:
"Süzülmüş baldan nehirler, içindekin de başağrısı ve pişmanlık olmayan kâselerden nehirler, tadı değişmemiş sütten nehirler, kokmamış sudan nehirler, ilah'ının hayatına yemin olsun ki, bildikleri ve bilmedikleri daha güzel meyveler görürler. Reyhan ise kokusu güzel her bitkidir."
el-Hasen ve Ebul-Âliye, bu bizim şu reyhandır, Cennet reyhanından bir dal ile bize verilir, biz de koklarız demişlerdir
(Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, X, 34'da bunu Abdullah ve benzerini Taberani rivayet etmiştir. Abdullah'ın iki tarikinden birinin isnadı muttasıldır, ravileri sikadır, diğer isnad ile Taberani'nin isnadı mürseldir, Asım b. Lukayt Lukayt'in..., şeklindedir. Ahmed'de Müsned'de (IV) rivayet etmiştir demiştir.