Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm,
nakl-i sahihle ve mütevatir bir derecede bize vasıl olmuş ki,
minber üstünde, cemaat-i Sahabe içinde ferman etmiş ki:
اِبْنِى حَسَنٌ هٰذاَ سَيِّدٌ سَيُصْلِحُ اللهُ بِهِ بَيْنَ فِئَتَيْنِ عَظِيمَتَيْنِ
“Şu benim oğlum Hasan, seyyiddir. Allah onun vasıtasıyla Müslümanların iki büyük ordusunu barıştıracaktır.” Buharî, Fiten: 20; Sulh: 9; Fedâilu Ashâbi’n-Nebî: 22; Menâkıb: 25; Dârîmî, Sünnet: 12; Tirmizî, Menâkıb: 25; Nesâî, Cum’a: 27; Müsned, 5:38, 44, 49, 51.
İşte, kırk sene sonra İslâmın en büyük iki ordusu karşı karşıya geldiği vakit, Hazret-i Hasan Radıyallahü Anh, Hazret-i Muaviye (r.a.) ile musalâha edip, cedd-i emcedinin mu’cize-i gaybiyesini tasdik etmiştir.
Nakl-i sahihle, Hazret-i Ali’ye demiş:
سَتُقَاتِلُ النَّاكِثِينَ وَالْقاَسِطِينَ وَالْمَارِقِينَ
“Sen, biatını bozan, hak ve adaletten sapan ve dinden çıkan kimselerle savaşacaksın.” el-Hâkim, el-Müstedrek, 3:139, 140; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 7:138; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 6:414.
Hem vak’a-i Cemel, hem vak’a-i Sıffin, hem vak’a-i Havâriç hâdiselerini haber vermiş.