KELİME-İ ŞAHADET NEDİR?


Bir insanın İSLAM DİNİ’ ne girmesi için, kelime-i şahadeti, kelime kelime tekrar etmesi, manasını da kendi lisanı içinde tam olarak bilmesi gerekir. Hem manasını tam olarak bilecek; hem de Arapça kalıbı tekrar edecek. “Allah’a inanıyorum” demek kelime-i şahadet’in ilk cümlesini tekrar etmek değildir. Bir kere kelime-i şahadette “İnanıyorum” kelimesi yoktur.
“Şahidim ki başka hiçbir ilah yoktur; yalnız, illa Allah vardır.”
İslam inancının giriş beyannamesi dahi hikmetlerle doludur. Ne çare ki doğru dürüst kelime-i şehadet öğrenemedik, öğretmediler.. Şimdi tekrar kelime-i şahadet’in ilk cümlesine dönüyoruz:
Neye şahidiz??
Allah’tan başka ilah olmadığına.
İLAH:
Yaradan ve yöneten güç demektir. Bir anlamda ibadet edilen, karşısında boyun eğilen kuvvetlerin tümü ilah kavramına girer. Çeşitli sapkın dinler, çeşitli konularda çeşitli kuvvetler var sayarak putperestliğe sapmışlardır. Çağımızda, kendi gücünü ilahlaştırmalar, parayı ve mevkiyi ilahlaştırmalar sayılmakla bitmeyecek kadar çoktur. Bir de bir takım fiziki güçleri bağımsız sanıp, onları ilahlaştıranlar vardır: Tabiat, enerji gibi..
İşte bir insan İslamiyet’e girerken tüm yanılgılardan arındığını net bir şekilde bildirmek zorundadır: “Ben şahidim ki Allah’tan başka ilah (hiçbir yaratıcı, hiçbir kuvvet, hakim, istikamet verici, kader etkileyici) yoktur. Ancak Allah vardır.”
Böylesine ciddi bir mes’uliyet altına giren insan, zaten tüm kargaşalardan, ihtiraslardan kurtulmuş olarak işe başlıyor demektir. Birisi çıkıp da “Ben İslamiyet’e girdim; ama paranın, menfaatin, mevkinin gücü inkar edilir mi?” diyemez. Çünkü İslamiyet’e girerken “Eşhedü” (şahidim ki) diye bir şeref yemini yapmıştır. Aynı şey Efendimizin peygamberliği dolayısıyla Kur’an’a iman konusunda da söz konusudur. Bu yüzden, şahadeti konusunda yalan söyleyen dinden çıkar. Yine bu yüzden dinimiz, sık sık kelime-i şahadeti tekrar tekrar ettirerek imanımızı tazeler. Her vesile ile, İslamiyet’e girdiğimiz anda imzaladığımız manevi taahhütnamenin hatırlanması zorunluluğunu hiç unutmayınız…
Bütün zahiri güç perdelerinin ardında ilahi kudreti görmeden “Eşhedü” İslam inancı tamamlanmaz.
Fussilet Suresi Yorumu’nda, Allah çağımızda kelime-i şahadeti 39 ncu ayette ilime de tasdik ettirmiştir (Bkz. Kur’an’ın Matematik Sırları adlı kitabımız)
Bizler kelime-i şahadeti söylerken bu ayetin sırrı içinde çok daha samimi olmamız gerekir. Kelime-i şahadetin dil ile ikrar, kalp ile tasdik sırrında işte bu “Eşhedü” kelimesinde sorumluluk vardır. Zira şahid olan kalbdir. Onun gözü (kalp gözü) açık olduğu müddetçe Allah’dan başka ilah olmadığını görür. O göz kapalı ise nefsin yarattığı uydurma mantık salataları ile ömrünü tüketir durur. Hele daha acısı; kelime-i şahadeti tasdik ettiği halde paraya, mevkiye ve kendi nefsine tapar.
Kelime-i şahadetin bizzat kelime ismi bile bu hakikatı yansıtır durur. Şahit olma kelimesi (kelime-i şahadet) NEYE ŞAHİT?
“Allah’tan başka ilah olmadığına ve de Muhammed (S.A.S.)’in, O’nun kulu ve Resulü olduğuna”.
İşte bir müslüman, Kur’an hükümleri gereği Allah’dan başka ilah olmadığına şahit olacak; fakat Allah’a imanı “gayba iman”" şeklinde kalbinde duyacaktır, ve de O’na (Allah’a) hidayet-i ilahi sayesinde yakin olacaktır.
Gaybe imanın en muhteşem yanı, insana has bir meziyet olmasıdır. Bu, doğrudan doğruya Efendimize has bir san’attır ve de tanımın enfüsünde şu gerçek gizlidir:
“Ya Rabbi ! Sen ne kadar gaybde gizlensen de varsın; çünkü san’atın ve kudretin öyle muhteşem ki, seni mesafelerin bittiği enfüsümde seyrediyorum. Seni, enfüs sırrı olan gönlümde hissediyorum. Sen varsın, ben bu gayb sırrında sana inanıyorum.”
Ve sonra kat kat yakînlik başlıyor. Ve O’na yakîn olabilmek için nefs kat kat benlik çıkmazlarını aşarak gönlünün enfüsünde yokluğa erecek ve yakîn olacaktır…
Peki, bu “gaybe iman” sırrında, yakînliği nasıl kazanacağız??
Âyet kendisi açıklıyor: NAMAZ kılarak ve İNFAK ederek…