4 sonuçtan 1 ile 4 arası

Konu: Şehİtlİk

    Share
  1. #1
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Şehİtlİk

    ŞEHİTLİK


    Şehit kelimesi ya meful anlamında kendisine şahitlik edi*len (meşhûdun leh) veya fail anlamında şahittir. Meful anla*mında alınırsa, ölüm anında yanında melekler hazır ve şahit oldukları veya Allah tarafından cennete girme ile lehine şahitlik yapıldığı ya da ölmeyip diri olduğuna şa*hitlik yapıldığı için şehit adı verilmiş oluyor. Fail anla*mına alınırsa, diri (hay) ve Allah’ın huzurunda kutsal bir ma*kamda hazır bulunduğu veya Allah tarafından ken*di*sine hazırlanan büyük nimet ve ikramları müşahede ettiği ya da Allah’ın Peygamberini inkâr edenlerin aleyhine kı*yamet günü Hz. Peygamberle birlikte şahitlik edecekleri için şehit adını almış oluyorlar. Ayrıca Hz. Peygamber’in, “Ben on*la*rın Allah yolunda canlarını verdiklerine şahit ve şe*fa*atçiyim.”[23] buyurdukları için de onlara bu ad verilmiş*tir.[24]



    Bilindiği gibi İslâm hukuku kitaplarında pratik hayatta hak ve yükümlülük gerektiren konu ve meseleler ele alın*maktadır. Şehitlikle ilgili bölümlerde de kamil şehit veya dünya ve ahiret şehidi adı verilen şehit çeşidine yapılması gereken bazı pratikler olduğundan ötürü, daha çok bu ko*nu*da açıklamalar yapılmakta, tarifler verilmekte, ge*rek*li şartlar sayılmakta; bunun dışında kalan şehit çeşitleri hak*kında fazla bir tafsilat verilmemektedir. Bundan ötürü de şehitliğin terim tarifi yapılırken diğer şehit çeşitleri he*saba katılmamaktadır. Biz bu durumu göz önüne alarak ön*ce şehitlerin çeşitlerine dair açıklamalar yapacak da*ha sonra da kamil şehit için verilen tarif ve şartları kay*det*meye çalışacağız.

  2. #2
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Şehİtlİk

    ŞEHİTLİĞİN TÜRLERİ
    Kaynaklar üç çeşit şehitten söz ederler. Bunlar, dünya ve ahiret şehidi veya kamil şehit, dünya şehidi ve ahiret şehidi olarak adlandırılırlar. Şimdi bunları sırasıyla açık*la*maya ça*lı*şalım.



    A. KÂMİL ŞEHİT VEYA DÜNYA VE AHİ*RET ŞEHİDİ
    Bir İslâm hukuku terimi (ıstılah) olarak şehit denilince daha çok kamil şehit anlaşılmış ve şöyle tarif edilmiştir: Şehit, Müslüman, mükellef ve temiz olarak kesici bir aletle (yani kısası gerektiren bir şeyle) haksız yere (zulmen) öl*dürülüp, sırf öldürülmekle diyet vacip olmayan, aksine kı*sas lazım gelen ve yaralı iken canlı olarak başka bir yere nakledilmeyen kimsedir.[25]

    Bu tarifte sayılan özellikler altı madde halinde incele*nebilir.

    a. Müslüman Olmak: İslâm’ın diğer nimetlerinde ol*duğu gibi şehitlik nimetinden de yararlanmanın temel şartı mümin olmaktır. Mümin olmayan bir kimsenin İslâm’ın sağladığı özellikle uhrevî nimetlerden bu arada şe*hitlik makamından yararlanmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir.

    b. Mükellef Olmak: İslâm esaslarına göre bir müminin mükellef sayılabilmesi için akil ve baliğ olması gerekir. Öyle ise çocuklar ve deliler mükellef olmadıkları için, daha sonra sayacağımız kamil şehit hükümlerine tabi ol*mazlar. İmam Aza*mın bu görüşüne katılmayan diğer alimler ise şöyle der*ler: “Şehitlik hükümlerinde buluğ ça*ğına eren ile erme*yen eşittir. Çünkü baliğ olmayan da Müslümandır ve müşriklere karşı savaş alanında sa*vaşa*rak ölmüştür. Dola*yı*sıyla baliğ kimseye benzemektedir. Adalet de bunu gerek*tirir. Hz. Peygamber’in Uhud şehit*leri hakkındaki uygu*laması da bunu güç*len*dir*mek*te*dir*. Halbuki, onların arasında Haris b. Nu*man gibi küçük yaşta olanlar da vardı.”[26]

    c. Hades-i Ekberden Taharet (Büyük Abdestsizlikten Temiz Olmak): Bu şarta göre cünüp olan erkek ve ka*dınlarla aybaşı halinde (hayızlı) ve yeni çocuk doğurmuş (nifaslı) olan kadınlar kamil şehit hükümlerine tabi ol*mazlar. Yani bu durumda ölen kişiler yıkanırlar. Bu hüküm sadece İma*m-ı Azama göredir. İmam Muham*med, Ebu Yusuf, Şafii, Ah*met b. Hanbel ve Ma*like göre şehit*lik o manevî kirliliği gidericidir. Dolayısıyla bu durum*da olan kimse de yıkanmaz. Bu alimlere göre Uhud sava*şında şehit edilen Hz. Hanzala’nın melekler ta*rafından yıkanması ve hanımının cünüp olduğunu söyle*mesi delil olmaz. Çünkü gerekli ol*saydı Hz. Peygamber meleklerin yıkaması ile yetinmez Hz. Hanzala’yı yıka*tırdı.[27]

    d. Zulmen Öldürülmek: Kısas gibi şer’î bir suçla olma*yıp, zulmedilerek öldürülen kamil şehit hükümlerine tabi*dir. Savaş meydanında düşmanla göğüs göğüse savaşır*ken vuru*lan şehit olduğu gibi, yanlışlıkla kendi silahı veya arka*da*şı*nın silahıyla isabet alan, savaşta atından düşe*rek veya atının çiftesiyle vurulan, düşman veya Müslüman*la*rın atlarının a*yak*ları altında ezilen, bilinme*yen bir yerden gelen okun isa*betiyle vurulan, savaş din*dikten sonra sebebi bilinmeyen bir şekilde ölü bulunan, yarası olmazsa bile, yine şehittir ve şehit hükümlerine ta*bidir. Burada geçen ok, at vb. eski savaş araçlarının ye*rine günümüz araçlarını koymak gerektiği izah*tan vares*tedir. Güvenlik güçlerinin çatışmalar sırasında veya böyle bir savaşta seyr u sefer sırasında geçirdiği trafik kazaları, yanlışlıkla vurul*ma*lar, pusuya düşmeler, mayına çarp**malar, elde bomba*ların patlaması ve benzeri olayların ta*mamının buna dahil olmasına bir engel bulunmadığı kana*a*tin*deyim.

    Bir şehirde öldürücü bir aletle ve zulmedilerek vurulan kişinin katili biliniyorsa şehittir. Çünkü o katil kısasla öl*dürülecektir. Ama katil bilinmiyorsa kaseme ve diyet ge*rek*ti*ğinden şehit sayılmaz, yıkanır. Savaşta bir hastalık nede*niy*le ölen, taraftarı bir Müslümanın kasten vurduğu ve av hayvanına atarken silahı kendisine isabet ederek ölen kişi de şehit muamelesi görmez.[28] Düşmanın bir köye yaptığı baskın neticesi ölen, yol kesicilerin öldür*düğü,[29] yardımcı hizmet*le*re bakarken öldürülen,[30] işye*rine veya evine baskın yapı*larak vurulan ve babası tara*fından bile*rek (amden) öldü*rülen kişiler de şehittir.[31] Müs*lüman olduğunu bildiği halde bir topluluk diğer bir toplu*luğa savaş açsa, katil belli olsa bile, karşı taraftan öldür*dükleri şehittirler. Çünkü ölen kişi ken*dini ve cemaatini savu*nur*ken ölmüştür.[32] Bu ifa*de*den, sal*dıran taraftan ölen şehit olmaz anlamı çıkmak*tadır. Hz. Ali Sıffin sava*şında ken*disiyle beraber savaşırken ölen*leri yıka*ma*mıştır. Meşhur sahabe Ammar b. Yasir bunlardan biri*si*dir.

    e. Mürtes Olmamak: Kelime olarak, “harpte yaralanıp canlı olarak başka bir yere nakledilen kişi” anlamına kulla*nılan bu tabir, tedavi görme, yeme içme, uyuma, uzunca konuşma, vasiyette bulunma ve benzeri hususları kapsar. Sayılan bu hususların savaştan sonra cereyan etmesi gerekir. Savaş esnasında bu işler olsa şehit ol*maya engel değildir. Bu husus savaş şehitlerine de özgü değildir. Örneğin Hz. Ömer ve Hz. Ali vuruldukları yer*den başka yere nakledildikleri için yıkanmışlar ama Hz. Osman yıkanmamıştır. Çünkü vu*rul*duğu yerde vefat et*miştir. Hz. Osman’a yapılan mua*me*le*den, günümüzde yol kesici, soyguncu ve benzerleri tara*fın*dan şehit edilen kişilerin sayılan şartları haiz olmaları duru*munda yıkan*mamaları gerektiğini çıkarmamız mümkündür. Ayrıca mürtes, kamil şehit muamelesi görmemekle birlikte, ahiret şehidi olduğundan şüphe yoktur. Hatta Hz. Ömer, şehit*lik ma*ka*mının zirve noktasına çıkan kişi olarak sayıl*maktadır.[33]

    f. Kan Bedeli Gerekmemek: İslâm hukukunda bazı öl*dürme hadislerine kısas cezası tatbik edilmemektedir. Hata ve şibh-i amd ile öldürülen kişide olduğu gibi. Meselâ şehirde, gündüz ve küçük bastonla, kamçıyla veya ayak dürt*me ile öldürülen kişi şehit sayılmaz. Çünkü yar*dım istese yardıma koşanlar olur. Ayrıca sayılan suç aletleri öldürme alet*leri sayılmazlar. Kısacası İslâm huku*kuna göre kısas ge*rektiren bir şekilde öldürülen şehit mu*amelesi görür, kan be*deli gerektiren şekilde öldürülen ise şehit muamelesine tabi tutulmaz.[34] Kesici bir aletle öl*dürme şartı ise, iki Müslüman arasında vuku bulan öl*dürme için gereklidir. Ehl-i kitap, yol kesiciler ve devlete baş kaldıranlarla yapılan savaşta kişi ne şekilde ölürse öl*sün şehittir.[35]

    Kâmil Şehide Yapılan Muamele
    Yukarıda sayılan altı şartı taşıyan şehit özel bir mua*meleye tabi tutulur. Ancak bu özel muamele hayatta olan müminleri ilgilendirir. Ruhunu teslim ettikten sonra kişi*nin hiç bir mükellefiyeti kalmaz. Meselâ cenaze namazını kıldır*mak vacip ise bu hayatta olanların yerine getirmeleri gereken bir vucûbiyettir. Yapılmaması durumunda vefat eden değil, hayatta olanların mesuliyeti vardır. Ancak ölen kişi mümin*lerin duasından mahrum kalabilir ki, bu da az bir kayıp sayılmaz. Zaten cenaze namazı daha çok bir duadır.

    Bu noktayı vurguladıktan sonra, ölen diğer müminler*den farklı olarak, şehide yapılan üç farklı işlemden söz etmek isti*yoruz. Ancak bu hükümlerin bütünü Uhud sa*vaşında şe*hit olan sahabelere yapılan muameleye da*yandığından ötürü, o gün savaştan hemen sonra cereyan eden bazı olayları anlatan bir kaç hadis-i şerifi kaydet*tikten sonra konuya geçmek daha uygun olur kanaatin*deyiz. Bu arada ne Bedir şehitlerine ne de Hz. Peygam*ber’in katıldığı diğer savaşların şehitlerine yapılan farklı bir muamelenin olup olmadığı hak*kında kayda değer bir bilgi bulunmadığını da belirt*me*liyiz.

    Habbab b. Eret anlatıyor: “Biz Allah rızası için Hz. Peygamber’le hicret ettik. Mükafatımızı da O verecektir. Bizlerden bazıları (dünya) nimetlerinden ve ganimetler*den yararlanmadan öldürülüp şehit oldular. Mus’ab b. Umeyr de bunlardan biridir. Bizlerden bazıları da bu ni*metlerden yararlandılar. Mus’ab Uhud günü şehit edildi*ğinde onu saracak kefen bulamamıştık. Yalnız şehidin bir kaftanı vardı, ona sarmaya çalışmıştık. Ancak başını ör*tünce ayakları, ayaklarını örtünce de başı açıkta kalıyordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber bize kaftanla başını ört*memizi, ayaklarını da izhir denilen kokulu otla kapatma*mızı emretti.”[36]

    Hz. Cabir’den rivayet edilmiştir: “Allah Resulü Uhud şehitlerini ikişer üçer aynı mezara (bir rivayete göre aynı elbise içinde) gömdürdü. Hangisinin daha çok Kur’an bildiğini sorar, birine işaret edildiğinde onu önce mezara indirirdi. Daha sonra da şöyle buyurdu: “Ben bunların şahidiyim:” Kan*larıyla defnedilmelerini emretti. Onları yıkamadı ve namazlarını kıldırmadı.”[37]

    Hz. İbn Abbas’tan rivayet edilmiştir: “Hz. Peygamber, Uhud şehitlerinin demir ve deri cinsinden olan giyecekle*rinin çıkarılmasını ve geri kalan elbiseleri ile gömülmele*rini emretti.”[38]

    Bu ve benzeri hadislere dayanılarak şehide uygulana*cak şu hükümler verilmiştir:

    a. Şehit Kefenlenmez
    Kandan başka bir pislik (necaset) bulaşmamışsa, şe*hi*din elbisesi çıkarılmaz ve ayrıca bir kefenle de kefen*len*mez. Ancak elbisesi kefen olmaya yetmiyorsa[39] tamam**lanır. Par*ke, zırh, çelik yelek, miğfer, bot, mess, deri giye*cekler vb. ise çıkarılır. Bu şekilde muamele edil*mesinin vacip olduğuna hükmedenler de bulunmakta*dır.[40]



    b. Şehit Yıkanmaz

    Elbiseleri çıkarılmayan şehidin üzerinde kandan başka bir pislik (necaset) bulunmuyorsa yıkanmaz. Bunun vacip olduğunu söyleyenler olmakla birlikte sünnet olduğuna dair görüş tercih edilmiştir. Ancak Şafii mezhebine göre şehidi yıkamak haramdır. Delil olarak da, Kur’an nassıyla hay (ha*yatta, canlı) olduklarının sabit olduğu ve Hz. Pey*gamber’in Uhud şehitlerini yıkamadığı rivayetleri kulla*nılmaktadır.[41]

    c. Şehidin Cenaze Namazı Konusu
    Bu konuda mezhepler arasında ihtilaf bulunmaktadır. Hanefi mezhebine göre şehidin cenaze namazı kılınmalı*dır.[42] Nitekim Hz. Peygamber’in Uhud şehitlerinin cenaze namaz*larını kıldırdığına dair hadisler bulunmaktadır. Me*se*lâ İbn Ab*bas şöyle diyor. “Uhud günü şehitler onar onar getirildi ve Hz. Peygamber namazlarını kıldırdı. Hz. Hamza ise bütün şehitlerin namazı bitinceye kadar kaldı*rılmadı, yerinde bırakıldı.”[43] Yani her on kişi ile birlikte Hz. Hamza’nın namazı tekrar kılınmış oldu. Diğer üç mez*hebe göre ise şe*hi*din cenaze namazı kılınmaz.[44] Çünkü cenaze namazı ölüye dua* ve şefaat anlamındadır. Oysa şehidin yükseldiği merte*be*de bunlara ihtiyacı yok*tur. Di*ğer taraftan cenaze namazı*nın kılınabilmesi için cenazenin temiz olması gerekir. Oysa şehidin cenazesi yıkanmadığı için hükmen temiz değildir. Hz. Peygam*ber’in Uhud şehit*lerinin namazını kıldırdığına dair ha*disler ise zayıftır.[45]

    d. Bir Mezara Birden Fazla Şehidin Gö*mül*me*si
    Savaş zamanı olağan üstü bir zamandır. Günümüzün ge*liş*miş teknolojisine rağmen, savaşlarda ölen kişilere, normal zamanda ölen bir kimseye yapılan işlemi uygula*mak müm*kün görünmemekte veya çok büyük zorluklar doğur*mak*ta*dır. Bir anda ve bazen binleri bulan savaş şehi**di*ni tek tek, sular ısıtarak yıkamak, üçer dörder kat kefenlemek, her birine istenen ölçülerde mezar kazmak ve cenaze merasimi yap*mak, olağan üstü bir zorluk çıka*racaktır. Evrensel olan İslâm, ihtiyaç görüldüğünde, bir*den fazla şehidi aynı mezara ve yıkamadan, kefenleme*den hatta alimlerin çoğunluğuna göre namazını bile kıl*dırmadan gömmeye cevaz vermiştir.[46]

    Deniz ve Hava Şehitleri
    Hz. Peygamber döneminde savaşlar daha çok karada ya*pı*lırdı. Gemi tekniği gelişmediğinden ötürü deniz sa*vaşları ya yoktu veya yok denecek kadar azdı. Onun için Hz. Pey*gam*ber, deniz şehitlerine az değinmiştir. Ancak, denizin zor*luk*larından ötürü onların kara şehitlerinden üstün olduklarını dile getirerek, denizde şehit olanların, karada şehit olanlara nazaran iki kat sevap alacaklarını şöyle belirtmiştir: “Allah Taala, ruhların alınması için ölüm meleğini görevlen*dir*miş*tir. Fakat deniz şehidinin canını biz*zat kendisi alır. Borç dışında kara şehidinin bü*tün gü*nahlarını affeder. Deniz şehidinin ise, borcunu da af*feder.”[47] Belki de deniz şehitlerine iki kat sevap veril*mesi, borcunun da affedilmesi demektir. Kul hakkı olan borcun affedilmesi için, alacaklının Allah tarafından razı edileceği şeklinde bir şerh koymak uygun olur kanaatin*deyiz.

    Hava taşımacılığı ve havada yapılan savaşlar ise, hem ya*kın bir geçmişe sahiptir, hem de denize nazaran daha teh*li*keli, daha riskli ve daha ürperticidir. Onun için ha*vada kaza*ya uğrayarak veya düşmanla çarpışarak şehit olmak, kara ve deniz şehitlerine nazaran kişiyi, belki üç-dört kat sevaba mazhar edebilir.

  3. #3
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Şehİtlİk

    B. DÜNYA ŞEHİDİ
    Düşmanla yapılan savaşta ölmesine ve dünyada hak*kında kamil şehit hükümleri uygulanmasına rağmen, ger*çekte şehit olmayan ve şehitlik sevabından yararlanma*yacak olan kişiye dünya şehidi denir. Savaştan kaçarken öldürülen, ganimet malından zimmetine mal geçiren,[48] ni*yeti Allah rızası olma*yıp gösteriş ve öc almak için sava*şan veya ırkçılık[49] duy*gu*ları içinde olan ya da dünyalık bir menfaat elde etmek için sa*vaşan kişiler bu gruba gi*rerler.[50] Bunların tesbiti ya çok zor ya da mümkün olma*dı*ğından ötürü, dünyada kamil şehit mua*melesi gö*rürler. Ahiretteki durumlarını ise Hz. Pey*gam*ber şöyle açıklıyor: “Kıyamet günü aleyhinde karar verilecek ilk in*san şehit (olarak bilinen) kişidir. Bu insan getirilir, kendi*sine verile*bilecek nimetler gösterilir, o da onları tanır. Allah ona,“bu nimetler için ne yaptın?” diye sorar. O da, “Se**nin yolun*da şehit oluncaya kadar savaştım.” der. Bunu üzerine Allah,: “Yalan söylüyorsun! “Ne kahraman insan!” desin*ler diye savaştın. Dünyada senin için onu söylediler, (üc*re*tini aldın).” der. Sonra emredilir, o şahıs yüz üstü sü*rün*dürülerek cehenneme atılır.”[51]

    Başka bir hadiste de şu ifadelere yer verilmektedir: “Hz. Pey*gambere, ganimet elde etme, kahramanlık, taas*sup, ırkçılık ve gösteriş için savaşan kişilerin durumları ve han*gilerinin Allah yolunda oldukları soruldu. O şöyle ce*vap ver**di: “Allah’ın buyruğu yücelsin diye savaşan Allah yolun*dadır”[52] Dikkat edilirse Hz. Peygamber sayılan hu*susları tam reddetmiyor. Çünkü, bunların her biri Allah rızasıyla içi içe olabilirler. Meselâ, kişi kavmini, haklı ol*duğu davasında müdafaa edebilir ve aynı zamanda Allah rızasına da talip olabilir. Veya kişi kahramanlığını Allah yolunda göste*re*bi*lir. Ancak çok hassas olan böyle bir noktada ayakların kay*ma*ması için, Allah Resulü uyarıda bulunarak, Allah rıza*sı*nın her zaman önde olması gerek*tiğine işaret etmiştir. Ama di*ğer hususlar ön plana çıka*cak olursa, artık Allah yolundan ve rızasında söz edile*mez. Öyle ise, asıl maksat Allah rızası olmalı, bu arada diğer hususların bir kısmı tali ve istenmeden ortaya çı*karsa, ciddi bir zarar vermeyebilir. Ebu Ukbe adında bir zatın, Uhud savaşında bir müşriği vururken, “Al sana! Ben İranlı bir gencim!” diyerek övündüğünü gören Hz. Peygamber, cesaret ve şecaatını ifade eden bu övünme*sine karşı gelmeyerek, “Niye ben Ensar’dan bir gencim deme*din!” şeklinde onu uyarmış; böylece hem cahili*ye*den kalma ırkçılığa karşı çıkmış hem de bu türden bir övün*menin ge*lenek olduğunu ve zarar vermediğini zımnen ifade etmiştir.

    Bir gün Hz. Peygamber, “Aranızda kime şehit diyorsu*nuz?” diye sordu. Etrafındakiler, “silahla vurulana şehit di*yo**ruz” cevabını verince O şu karşılığı verdi: “Nice si*lahla vu*rulan vardır ki, şehit değildir. Ve nice yatağında ölen var*dır ki, sıddık ve şehit sevabı alır.”[53] Bir diğer ha*diste de, “İki*de bir etraflarına lanet yağdıranlar, kıyamet günü ne şefaat ederler ne de şehit sayılırlar”[54] buyurarak, bazı kötü ahlak örneklerinin manevî açıdan büyük tahri*bat yaptığına işaret etmiştir.

    Irkçılık duygusu olmadan din, can, mal, vatan, millet, namus vb. mukaddesleri ve meşru hakları için savaşan ya da Müslüman kardeşine yardım eden kişi öldürüldü*ğünde ise şüphesiz şehittir ve şehit muamelesi görür.

  4. #4
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Şehİtlİk

    C. AHİRET ŞEHİDİ
    Yukarıda açıklanan kamil şehit gibi öldürülme*sine*/ ölme*sine rağmen, sayılan altı şarttan en az birini ta*şıma*yan ve dün*ya şehidi kategorisine de girmeyenler, ahiret şehidi oldu*ğu gibi Hz. Peygamber’in “şehit” diye isimlen*dirdiği ve öl*dü*rülme dışında değişik sebeplerle ölen kişiler de ahiret şe*hi*didirler. Hz. Peygamber ve Hz. Ebu Bekir Hayber’deki zehirin tesiriyle, Hz. Ömer ve Hz. Ali de vefat etmeden vu*rul*dukları yerden başka bir yere nakledildik*leri için, ahiret şehidi sayılmışlardır. Şehitlik mertebesinin zirve noktasının ise Hz. Ömer’e ait olduğu belirtilmiştir.[55]

    Ahiret şehidi dünyada, şehit olmayan ölülere yapılan işlem*lere tabidir. Yani yıkanır, kefenlenir ve cenaze na*mazı kılınır. Bu konuda ihtilaf bulunmamaktadır. Ahirette ise, şehit sevabı alacak ve şehit muamelesi görecektir. Hz. Pey*gam*ber değişik vesilelerle ümmetinden kimlerin şehit olduklarına işaret etmiştir. Bu ifadelerde kamil şe*hit/ahiret şehidi ayırımı yapılmamakla birlikte, bizzat Hz. Pey*gam*ber tarafından yapılan farklı uygulamalar, daha son*raki alimleri böyle bir ayırım yapmaya sevketmiştir.

    Şimdi, şehit olarak belirtilmelerine rağmen, vefatla*rında farklı bir uygulama yapılmadığından ötürü ahiret şehidi sa*yılan kişiler hakkında, tesbit edebildiğimiz ha*disleri mad*de*ler halinde vermek istiyoruz. Bunlara bakıl*dığında, kişinin elin*de olmayan, engel olamadığı, üste*sinden gelemediği, bü*yük acı ve sıkıntılara neden olan hastalık, kaza vb. durumlar veya zulme karşı koyma, dine sımsıkı sarılma, dünya nimet*le*rinin bir kısmından mah*rum edilme gibi durumlar olduk*ları görülür. Müminin ba*şına gelen her sıkıntıyı günahlarına kefaret sayan Allah, neticesi ölüm olan acı ve sıkıntıları da şehitlik gibi yüce bir mertebe ile mükâfatlandırmaktadır. Zaten Onun rah*metinden de bu umulur. Yüce Allah, engin rahmeti ile mümin kullarının günahlarını affedip makam*la*rını yük*selterek onları cennetine laik kullar halinde huzuruna al*mayı murat etmiş ve bunun için çeşitli vesileler yaratmış*tır. Bu vesileleri de, Rahmet Peygamberi Hz. Mu*ham*med’in diliyle kullarına bildirmiştir. Bu rahmetin neden bu engin*likte çağladığını sormaya da herhangi bir neden olmamalıdır. Hem zaten bela ve sıkıntı türünden olan şehitlik nedenlerinin hemen hiç birinde kişinin doğ*rudan müdahalesi, istek ve arzusu bulunmamaktadır. Geri ka*lan şehitlik nedenleri de iç ve dış düşmana karşı sebat, gayret ve mücahede gerektir*mek*tedir. Din, ırz, mal ve can düşmanlarına karşı verilen sa*vaş kadar, nefis, şeytan ve hayvanî isteklere karşı verilen savaş da başlı başına bir mücadele ve mücahededir. Bu mücadelelerin neticesinde şehitlik ve velilik gibi makamlara yükselmek; şartlarına uy*mayarak dengenin sağlanamaması duru*munda ise, tam aksi olan büyük tehlikelere maruz kal*mak söz konusudur.

    Diğer taraftan, daha çok sevdiği kişileri daha büyük belalarla imtihan etmek, Allah’ın yer yüzündeki adetlerin*den biri gibidir. Bunun en güzel örneği ise, her birisi dert ve ız*dırapların değişik bir çeşidine maruz kalan peygam*berlerdir.

    Ayağına bir diken batması[56] dahil, müminin başına ge*len her sıkıntının, ağırlığı ölçüsünde, günahlarına kefaret oldu*ğu*nu belirten Hz. Peygamber, kendi döneminde bili*nen bazı[57] ağır ve bulaşıcı hastalıkların adını vererek, bun*ların günahlara kefaret olmasının ötesinde şehitlik nedeni oldu*ğuna işaret etmiştir. O gün bilinmemekle bir*likte ben*zeri özel*likler taşıyan hastalıkların bunlara kıyas edilme*si*nin, dinî açıdan bir mahzur doğurmayacağı ka*naatin*deyiz. Ayrıca tabii afetler, kazalar, kadınlara has bazı du*rum*lar, hakların korunması, sosyal etkinlik ve yardım*laşmalar ve bazı dinî pratiklere devamı da şehitlik nedeni olarak saymıştır. Geniş açıklamaları ilgili eserlere havale ederek, kısa bazı izahlarla birlikte hadisleri ver*mekle yetinmek istiyoruz. Aynı anlamı veren ancak bir kelimede veya rivayet eden şahısta deği*şik*lik olduğu için hadis külliyatına alınan hadisleri, tekrardan kaçınmak ni*yetiyle zikretmeyeceğiz.

Benzer Konular

  1. ...ve Şehİtlİk
    By BaRLa in forum Şehitlerimiz
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 09.05.09, 20:05

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •