***
DIŞARDA
Points: 4.816, Level: 44
Level completed: 33%,
Points required for next Level: 134
Overall activity: 0%
Achievements

Herkes O’nu diyor.
Herkes ondan bahsediyordu. Onu gördüğünü söylüyordu.
Ama benim pek umurumda değildi.
Ben de dün gördüm onu…Daha doğrusu fark ettim.
İstanbul’un boğaza bakan yamacındaki bir tepede eteğinden yakaladım…
Uzaklardan sessizce gelivermişti… Ruhumuzun derinliklerine yavaşça gömülmüştü. Hissettirmeden dünyamıza kurulmuştu.
Sarı saçlarını ağaçlara yadigar bırakıyordu. Mavi atlasını esmer çarşaflara devrediyordu. Göz yaşlarını daha sık akıtıyordu. Diline doladığı ayrılık şarkısını rüzgarla kulağıma fısıldıyordu.
Ağaçların saçlarından kopardığı tek bir tel ayaklarımın dibine düştü.Eğilip aldım.
Ve işte avuçlarımdaydı…
“Eylül” dedim “eylül”…
Benim çok sevdiğim ama başkalarına hüzün veren mevsim!…
Eline kağıdı-kalemi alan herkes onun için bir şeyler yazıyor. Hatta roman bile yazanlar var…
Neden başka ay değil de ‘ eylül’?
Eylülün suçu günahı ne?
Niye herkes bu aya sitem ediyor? Hüznün simgesi olarak görüyor?
Ayrılığın başlangıcı, İhtiyarlığın habercisi olduğu için mi?
Yoksa insanlar hissedip de diyemedikleri, düşünüp de açığa vuramadıklarını eylülle mi dile getiriyor?
Eylüle’ hüzün ayı’ demelerinin sırrı ihtiyarlığın ilk basamağını hatırlattığından olsa gerek…
İçleri buruk,kalpleri kırık inlercesine ‘yaza veda’ diyorlar.
Ama hayır!
Bu bana ‘yaza veda’ perdesi altında gençliklerine veda edenlerin gizli gözyaşı gibi geliyor…
Kalemlerden hüzün damlıyor. Satırlarda hıçkırıkların sesi gizleniyor. Sayfalarda ayrılığın resmi çiziliyor.
Neden insan ihtiyarlamaktan korkar? Niye hep genç kalmak ister?
Halbuki büyük zatlar, ölümü sevmişler daha ölüm gelmeden ölmek istemişler. Ölüme bitiş değil, doğuş olarak bakmışlar. Çünkü hepimiz biliriz ki, ölümün arkasında göz yaşı vardır. Doğumun arkasında ise sevinç çığlıkları...
Bunu hissedenlerden birisi de Bediüzzaman’dır.
O da güz mevsimlerinde dağlara çıkar. O yükseklikten etrafı seyreder.O hazin tablo arasında kendini bulur. Gençlik baharından ihtiyarlık sonbaharıyla uyanır.
Bakar ki, gençliği yeşil tepelerin arasından hızla ihtiyarlığın kuru vadilerine doğru koşuyor. Koşmak istemese de koşturuluyor.
Ümitleri, hayalleri yıkılıyor. Sevdiklerinden ayrılık saatleri yaklaşıyor.Dinç ve sağlam olan sıhhati bozuluyor. Siyah saçlarına beyaz aklar düşüyor. Kainattaki sararan her çiçek, göç eden her böcek ve her vefat kulağına:
“Biz gidiyoruz aldanmakta fayda yok. Gözümüzü kapamakla bizi burada durdurmazlar; sevkiyat var.” Sözünü fısıldıyor.
Bir an tüm sevdiklerinden ve dünyadan ayrılacağını düşünüp hüzünleniyor. Gayet hazin, acıklı ve karanlık bir ruh haline bürünüyor.
Fakat alemlere rahmet olarak gönderilen peygamberimizin getirdiği nur ve hidayet hediyesi onun dermansız zannettiği ayrılık acısına ilaç oluyor ve diyor ki:
“Madem ahiret var ve madem bakidir ve madem dünyadan daha güzeldir. Ve madem bizi yaratan Zat hem hakim, hem Rahim’dir ..İhtiyarlıktan şekva ve teessüf etmemeliyiz. Bilakis ihtiyarlık, iman ile ibadet içinde sinn-i kemale gelip,vazife-i hayattan terhis ve alem-i rahmete istirahat için gitmeye bir alamet olduğu cihetle ondan memnun olmalıyız.”
Gülat Atasoy