Sayfa 2/3 İlkİlk 123 SonSon
21 sonuçtan 11 ile 20 arası

Konu: Isparta Şahİtlerİ

  1. #11
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Isparta Şahİtlerİ

    AŞÇI HÜSEYİN ZEVKİ USTA
    (1874-1967)

    İstibdat devrinin Eskişehir'e topladığı yüz yirmi masum Nur talebelerinden dört tanesi de Antalyalıydı. Bu merhum zatları şöyle sıralayabiliriz:
    Müftü Çil Ahmed Hamdi Efendi,
    Tongal Hafız Mehmed Efendi,
    Tapucu Ali Rıza Efendi,
    Aşçı Hüseyin Zevki Usta.
    Zevki Usta daha önceleri, müteaddit defalar Üstad Bediüzzaman'ı ziyaret edip, ellerini öpüpy, dualarını almıştı. Isparta'da Yüzbaşı Refet Barutçu ile görüşmeleri olmuştu. Milâslı Halil ibrahim Çöllüoğlu ile mektuplaşıyor ve haberleşiyordu. Eskişehir hapis hadisesi de, bu mektuplaşmalar esnasında Antalya emniyetinin vaziyeti öğrenip, şifreyle Milâs'a durumu bildirmesiyle meydana gelmişti. Bu mektuplarda isimleri geçenleri toplayıp tevkif ederek Eskişehir hapsine doldurmuşlardı. Hadise, Antalya, Milâs mektuplarından başlayıp, Isparta, Aydın, İstanbul, Yalova ve Van'a kadar uzanmıştı.
    Eskişehir hapsinde Üstad Bediüzzaman, Aşçı Hüseyin Zevki Ustaya çok iltifat ediyor, cesaret ve mertliğinden dolayı tebrik ederek, bir çakı bıçağı hediye ediyordu. Nur risalelerinde de sadakat ve cesaretini Hüsrev Altınbaşak ve Halil İbrahim Çöllüoğlu'nun isimleriyle birlikte zikretmektedir.
    Yemen illerinde askerlik yapan Aşçı Hüseyin Zevki Usta 1967 yılında vefat ettiği zaman doksan dört yaşlarında bulunuyordu. Antalya'da Hüseyin Usta'nın evlâtlarına "Zevkliler" denmektedir


    Seni çok Özledim Annem

  2. #12
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Isparta Şahİtlerİ

    NURİ BENLİ
    (1889-1963)

    Bediüzzaman'ın eski talebelerindendir. Bir eli sakat olduğu için "Çolak Nuri" dedikleri Nuri Benli Isparta'daki Saray Palas Otelinde, Üstadı ziyarete gelenlere mihmandarlık yapmıştı.
    1943'de Üstadla birlikte Denizli Hapishanesinde yatmıştı. 1889'da doğmuş, 1963 Ağustos ayında vefat etmişti.



    Seni çok Özledim Annem

  3. #13
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Isparta Şahİtlerİ

    ŞÜKRÜ İÇHAN
    Vefatı: 1966

    Şükrü Efendinin ismi Sikke-i Tasdik-i Gaybî'de Süleyman Rüştü Çakın'ın fıkrasında geçmektedir. Şükrü Efendi Eskişehir hapsi öncesinde on ay kadar Isparta'da kalan Bediüzzaman'a iki evini tahsis eden zattır. 2 Eylül 1966'da vefat eden Şükrü Efendiden Kastamonu Lahikası'ndaki bir mektupta bahsedilmektedir. Bu mektubun başında Üstad şunları ifade etmektedir:
    "Isparta'da, Risale-i Nur'un ders ve neşrine iki köşkünü bir zaman tahsis eden kardeşimiz Şükrü Efendinin iki genç evlâdının vefatı, beni müteessir etti."


    Seni çok Özledim Annem

  4. #14
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Isparta Şahİtlerİ

    AYŞE UZUNOĞLU

    l934 yazında, Bediüzzaman Said Nursî, Isparta Valisi Mehmed Fevzi Daldal'ın yazılı bir emri üzerine, Barla'dan alınarak Isparta'ya getirilmişti. Şükrü Efendi ismindeki bir adamın ahşap evinde, bir müddet de talebelerinden Yüzbaşı Refet Barutçu'nun kaldığı Ayşe Uzunoğlu'nun bahçeler içindeki evinde kaldı.
    Ayşe Uzunoğlu, evinde kiracı olarak oturan Bediüzzaman'ı rahmet ve şükranla anmaktadır:

    "Uçtu gitti elimizden"
    "O bir kuyrukluyıldızdı, uçtu gitti elimizden, bir daha doğmaz. Buradan giderken, Arap Fadime diye bir kadın vardı, onunla da helalleşmişti. Bahçesinden atla habersiz geçtiğini söyleyerek helâl etmesini söylemişti.
    "O günlerde Bediüzzaman sıkı bir kontrol altındaydı. Yanına kimse yaklaştırılmıyordu. Deli veya derviş denilen Mehmed Gülırmak, zarurî işlerine bakıyordu."


    Seni çok Özledim Annem

  5. #15
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Isparta Şahİtlerİ

    MEHMED GEZGİÇ
    Seyrânî

    Onuncu Lem'a ve Seyranî

    Esas ismi Mehmed Gezgiç olan bu zat 1896'da Isparta'da doğmuştur."Onuncu Lem'a" olan "Şefkat Tokatları" risalesinde ismi ve bahsi geçmekte, yediği tokat anlatılmaktadır.
    Şefkat tokatları yiyenlerin sekizincisi olarak bahsedilen Seyrani Isparta'nın Gülcü Mahallesinde oturur ve orada terzilik yapardı. Bir ara Seyrani ismindeki camide iki yıl kadar imamlık yapmıştı. Âlim ve fâzıl bir Nur talebesi olan Mehmed Gezgiç'in Seyrani lakabı imamlık yaptığı camiden dolayı kendisine verilmiştir.
    Risale-i Nurları yazarak Nur hizmetlerinde bulunmuştur.
    Bir merak saikasıyla Rumların terk ettikleri gömülü altın hazinelerini bulmak için uğraşmaya başlamıştı. Bunun için de cinlerle irtibat kurmaya çalışmıştı. Bu hususta Hazret-i Üstada da bazı sualler sormuştu. Fakat Üstad daha evvelleri de aynı mevzuda uğraşmaması için kendisini ikaz ederek suallerine cevap vermemişti. Kendisi ise yine cinlerle uğraşarak altın bulma işine devam etmişti. Sonra durumu adliyeye intikal etmiş ve bir sene kadar hapis yatmıştı.
    Üstad Bediüzzaman bu meseleyi "Onuncu Lem'a"da Seyrani'nin yediği tokatın sonunda şöyle ifade buyurmaktadır:
    "Seyrani bir şefkat tokadını yedi. Bir seneye karib, bir halvet hânede (yani hapiste) bekledi."

    Şefkat tokadına sebep olan
    Mehmed Seyrani'nin Üstad'a Mektubu

    Üstad Bediüzzaman Barla hayatında, Kur'an-ı Kerim'in tevafuk mucizesine dair çalışmalar yapıyordu. Bu meseleyi Isparta'daki Nur talebelerine de bildirerek, onlarla istişare yapıyordu.
    Meseleye alakalı olarak Isparta Nur talebelerinden Mehmed Seyranî Üstada şu mektubu yazmıştı.
    "Bismihî Tealâ azze ve celle Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtühü fi külli ânin elfü elfü merratin
    "Çok muhterem üstadımız,
    "Tevafuklu ve haşiyeli bir Kur'an-ı Kerim yazılması hususundaki fikir ve kanaatımızın iş'arına dair telakki ettiğimiz emr-i âlilerine imtisâlen fikir ve kanaatimi bervech-i âti zîrde arz eylerim, şöyle ki:
    "Fakir, mahlasımdan anlaşılacağı üzere seyrine müştak olduğum cihetle nakış ve suretinden ibaret olan tevafukata fazla bir kıymet ve ehemmiyet vermemekteyim. Çünkü, bir kelimenin, satırın baş veya ortasında bulunmasında ne mahzur olabilir? Aslında, yani Levh-i Mahfuzda mevcut olduğu halde, kâğıt üzerinde tevafukat bulunmaması Kur'an-ı Hakimin hiçbir vecihle kıymetine halel vermez. Ve bu tevafukatın maddî ve manevî bir nef'i mevcut olduğunu bilmiyorum.
    "Haşiye meselesine gelince: Haşiyeye yazılacak şeyler Sözler'de olduğu gibi âyât-ı Kur'aniyenin, ihtiraat-ı hâzıra-ı medeniyete göre tefsir ve tatbikinden ibaretse, bu cihet, yeri geldikçe Sözler'de izah edilmiş ve esasen, bu âyâtı fenn-i hâzır icadatına tatbikan tefsir, herkes tarafından yapılabileceği cihetle, fazla bir kıymeti haiz olmayacak ve herkes birer defa okumakla iktifa edecektir. Sözler'deki 'Allahu nûrussemâvati velard' ilaahir, 'Kutile ashabü'l-uhdud' ilâahir... âyetlerinin tefsirleri olan elektrik tesisatı ve şimendifer bu kabildendir. Fakat, istiyorum ki, Kur'an-ı Hakim'in yüksek maani-i celile ve esrar-ı hafiyesi üzerinde birer parça perde kaldırılarak henüz ihtirâ edilmemiş ve belki bir kaç yüz sene sonra ihtiraı mümkün fünundan bahsedilsin.
    "Velâ ratbin velâ yabisin' ilaahir... 'Ve yahluku mâlâ ta'lemûn' âyât-ı celileri bize ilm-i cifir ve ilm-i cerr-i eskâl vs gibi ulum-u mensiye-i mektumeden başka nice yüzbin fünunun Kur'an-ı Hakimde münderiç olduğunu beyan buyurduğuna göre, Kur'an-ı Hakimde münderiç olduğunu beyan buyurduğuna göre, Kur'an-ı Azimü'l-Bürhan'ın projektörüyle bütün dünya milletlerinin gözlerini kamaştırıp sulandırmak ve ister istemez yönlerini Kur'an-ı Hakime çevirmek için esrar-ı hafaya-yı Kur'aniye'den bazıları açık edilecekse haşiye yapmak doğru, ve illâ fuzuli emek ve zahmet olacağından, bundansarf-ı nazarla bu asra layık ve uygun bir şekilde müstakil bir ilm-i kelâm yazılarak her gün biraz daha tersin edilmekte olan dinsizlik kalesinin kökünden sökülüp atılması daha muvafık-ı maslahat olacağını arz ve beyân eder ve bilvesile ellerinizden öperek, fikir ve kanaatımda ayağımın kaydığı nükat hakkında tenvir ve ihtar-ı mürşidanelerini niyaz eylerim efendim."
    Terzi Mehmed SEYRANÎ


    "Terzi Mehmed Seyranî" şeklindeki imzasını okuduğumuz bu zat, bir dua arayarak, okuyup hazine bulmak isteyen bir kimsedir. Onuncu Lem'adaki şefkat tokatları risalesinin sekizinci tokattaki şu bahsi de okuyunca Seyrani Efendi'nin şefkat tokadını daha iyi anlamaktayız:
    "Seyranî'dir. Bu zat, Hüsrev gibi Nura müştak ve dirayetli bir talebemdi. Esrar-ı Kur'aniyenin bir anahtarı ve ilm-i cifrin mühim bir miftahı olan tevâfukata dair Isparta'daki talebelerin fikirlerini istimzaç ettim. Ondan başkaları, kemal-i şevk ile iştirak ettiler. O zat başka bir fikirde ve başka bir merakta bulunduğu için, iştirak etmemekle beraber, beni dekatî bildiğim hakikattan vaz geçirmek istedi. Cidden bana dokunmuş bir mektup yazdı. "Eyvah! Dedim, bu talebemi kaybettim!' Çendan fikrini tenvir etmek istedim. Başka bir mânâ daha karıştı. Bir şefkat tokadını yedi. Bir seneye karib bir halvethânede (yani hapiste) bekledi."
    Nur Üstadı dinlemeyip, hatta muhalefet ederek, üstadın katî bildiği tevafuk meselesinden vazgeçirmeye çalışan, defineci Seyranî Efendi, bu yaptığı işten dolayı şefkat tokadını yiyerek, yakalanıp birsene hapiste yatıyor.


    Seni çok Özledim Annem

  6. #16
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Isparta Şahİtlerİ

    ABDÜLMECİD
    PERİHANOĞLU
    (1878-1962)

    Barla Lahikası'nad Nuh Bey, Molla Abdülmecid, Molla Hamid diye yazılmış olan bir mektupta geçen Vanlı Nur talebelerinden Abdülmecid Perihanoğlu, Şâhitler'in Dilinden İsmail Perihanoğlu'nun babasıdır. 1935 Eskişehir hapis ve hadisesinde isimleri bulunan Vanlı üç Nur talebesindendir.
    Abdülmecid Perihanoğlu, Üstaddan iki yıl sonra, 1962 de seksen dört yaşındayken vefat etti.


    Seni çok Özledim Annem

  7. #17
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Isparta Şahİtlerİ

    BEKİR YANIKSAZ

    1927 senesinde Isparta'da doğdu. 1935'te Bediüzzaman ve Nur Talebeleri'nin zulmen elleri bağlanarak Eskişehir hapishanesine götürülüşünü Isparta'da masum gözyaşlarıyla, bir çocuk olarak seyretmişti.

    "Üstad hayatımı kurtardı"
    "Adım Bekir Yanıksaz. 1927 Isparta doğumluyum. Üstadı ilk hatırladığım 1935 senesi içinde eski adı Tekke mahallesi, yeni adı Turan mahallesinde oturuyorduk. Üstad Hazretleri ise, yanımızdaki mahalle olan Yayla mahallesinde İntibahçı Şükrü Bey'in evinde oturur ve at üzerinde bizim mahalleden geçerken, kendisini görürdüm.
    "Yine o yıllar ağabeyim bir suçtan cezaevine düşmüştü. O zamanlar tutuklulara yemek, cezaevince verilmezdi. Biz de ağabeyime yemeğini dışardan götürürdük. Ben küçük olduğumdan ağabeyimin yemeğini kontrol edildikten sonra, içeri kadar götürürdüm.
    "Bir gün yine yemeğini içeri götürdüğümde,. Üstad Hazretleri de cezaevinde idi. Yalnız Üstad mahkumlardan ayrı olarak üst katta sarığı ve cübbesi ve elinde tesbihi gezerken, bana doğru ellerini dua, biraz sonra da tekbir getirir tarza getirerek dua etmemizi ve namaz kılmamızı işaret etmişti. Cezaevi ile mahkeye yakın olduğundan, duruşma günü iki sıra asker, cezaevi ile mahkeme arasında dizilir, halk yaklaştırılmaz, jandarmalar arasında mahkemeye Üstad çıkarılırdı. Sonra da Eskişehir'e gönderilmişti.
    "Ben delikanlı yıllarımda fabrikada çalışırken, yine bir gece vardiyesinden sonra sabah eve giderken, İstasyon caddesinde güneş Sav köyü tarafından yeni kızarıyor, yıl 1951. Kimsecikler yok. Aniden Üstad ile yine sarıklı ve cübbeli karşılaştık .Ben hemen durdum. Tabii o anda bütün vücudum ter içinde kaldı. Selâm verdim, selâmımı aldı. Eğridir tarafına doğru yalnız gidiyordu. Ben eve doğru yürümeye başladığımdan sanki Üstad ensemden tutacakmış gibi heyecanlanıyordum.
    ***
    "Son olarak da l959 yılında bir bahar günü Isparta'nın en güzel mesire yeri olan Ayazma'ya dört arkadaşımla gittim. Allah günahlarımızı affetsin, içki malzemeleri ve yiyecekleri serdik, içiyorduk. O sırada üstadın arabası geldi, bizi gördüler. Biraz suya uzakta durup acele ile talebesi indi, elinde şimdi hatırlamayacağım bir kapla su doldurmaya giderken, ben arkadaşlara, 'Arkadaş, Üstadı değil Türkiye, dünya tanıyor, ben gidip soracağım, halim ne olacak?' diye kalkıp giderken, Üstadın talebeleri tabii bana mani olarak, gitmememi, yaklaşmamamı söylerken, o sırada birden Üstadın arkadaki camı açıldı ve ben arabanın yanına yaklaştığımda, Üstad arabanın arkasında yatıyor, üzerinde de yorganı vardı, gerçekten hasta idi. Ben kendilerine 'Üstadım, benim halim ne olacak? dediğimde 'iyi olacak iyi' dedi ve araba bizim oradan uzaklaştı.
    "Allah razı olsun, gerçekten iyi oldu. Şükür, namazıma başladığım gibi, hac farizamı da yerine getirdim.
    "Risale-i Nurlar; Üstad Hazretlerinin dua ve himmetiyle bizleri kurtardı.
    "Çok şükür Allah'a, evlatlarım da doğru yolda.
    "Allah Üstad'ın mekânını ve makamını nur eylesin. Sayesinde maddî manevî nur içinde ömrümüz geçmektedir."



    Seni çok Özledim Annem

  8. #18
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Isparta Şahİtlerİ

    SAİD ÖZDEMİR

    "Dedem Üstadı çok severdi"
    "Dedem Tillo'da M. Siyye Camiinde imamdı. Üstaddan sitayişle bahsederdi. Üstada derin bir muhabbet ve itimadı vardı.
    "Ankara'ya 1938'de geldim. 8 yaşında idim. Türkçe bilmiyordum. Ana dilim Arapça. Hususî olarak Türkçeyi 7-8 ay kadar çalışarak öğrendim. 1. ve 2. sınıfları verdim ve 3. sınıftan başladım okumaya. İlk, orta ve lise bittikten sonra İTÜ Makina Bölümünde 2 yıl okudum. Bir rahatsızlıktan dolayı tekrar Ankara'ya döndüm. Pederede artık okumayacağımı söylemiştim. İş arıyordum. Dini konularda kendimi yetiştirmeye çalışıyordum. Sonunda Diyanette bir iş buldum. 1950' de A. Hamdi Akseki bizzat beni imtihan etti. Akseki'nin sorduğu suallerden birisine veridiğim cevap hoşuna gitmişti ve beni memur olarak işe aldı. Suali şu idi: 'Kur'ân-ı Kerim radyodan kahvehanelerden okunuyor. Bu günah olmaz mı?'
    Ben de dedim: 'Kelâm-ı İlâhî kahvede okunursa belki oradakilerin ıslâhına vesile olur. Orada okunması Kur'ân'a bir nakise olmaz."

    "Üstada muhabbetim vardı"
    "O arada Abdullah Yeğin ve Mustafa Sungur'la görüşüyorduk. Bana küçük eserlerden verdiler. Bunlar Telvihat-ı Tis'a ve Gençlik Rehberi v.s.
    "Üstada muhabbetim vardı. Bir ara Hicaz'a gitmeye niyetlendim. Kitaplarımı sattım. O sırada Diyanette İskender Göçer diye biriyle tanıştık. Bu zatla aramız çok iyiydi. Hârika şeyler gördüğünü anlatıyor, bütün peygamberlerin hayatlarını gözlerinin önüne getirildiğini, hangi peygamber nerede, nasıl mücadele ettiğini kendisine gösterildiğini söylüyordu. Kendisine sürekli mânevî telkinat yapıldığından bahsediyordu. Âl-i Beyt kendisiyle meşgul oluyormuş. Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin kendisine harp talimi yaptırıyorlarmış. Hz. Âlişe ve Hz. Fâtıma da kendisine cübbe ve takke takıyorlamış ve ileride mehdi olacağını, Mekke'den çıkıp bütün dünyayı ıslah edeceğinin söylüyorlarmış.
    "Bu arada ben de gençlik sâikasıylı âdeta ona intisap ettim. Aramızdaki münasebet şeyh mürit gibi idi. 'Mehdiyi bulduk' diye ona çok yakın alaka peyda ediyordum.

    "Seni bana Allah yolladı"
    "Bir ara Konya'ya gideceğini , bir ay kadar orada kalacağını, bazı işlerinin olduğunu söyledi. Birlikte gittik. O anlatıyor, ben dinliyordum. Her zaman Hz. Peygamberle görüştüğünü anlatıyordu. Bir taraftan da içimde şüphe vardı. 'Acaba' diyordum, 'doğru yolda mıyım?' Bunu bilse bilse Bediüzzaman Said Nursî bilir diye Üstada gitmek için İskender Beyi de ikna ettim. Peder de önceden tembihlemişti, 'Gideceğiniz zaman bana da haber verin' diye.
    "Üçümüz yola çıktık, Isparta'ya Konya yoluyla gittik. Yatsıdan sonra Isparta'ya varıp Üstadın evini aradık ve bulduk. Ben, 'Geceleyin otelde kalıp sabah gidelim' dediysem de, peder 'Hemen gidelim' dedi. Fitnat Hanımın sahibi bulunduğu Üstadın evine gittiğimizde, İskender Bey, 'Ben mehdiyim, peygamberlerin selâmı var, görüşmek istiyorum' dedi.
    "Kapıya çıkan Sungur Ağabey ise, Üstadın istirahatte olduğunu, bu saatte rahatsız edemeyeceklerini söyledi ise de dinlittiremedi. O gitti, Bayram Ağabey geldi. İskender Bey aynı şeyleri ona söyledi. O da Üstadı bu saatte rahatsız edemeyeceğini söyleyerek yarın gelmemizi istedi.
    "Bunun üzerine İskender Bey kızdı, 'Nasıl olur, ben buraya kadar gelirim de görüştürmezsiniz, içeri almazsınız, bir daha da gelmem' dedi.
    "Otele gittik. Sabaha doğru bir rüya gördüm. Rüyamda Üstadın huzurundayım. Üstad, İskender'in başına eliyle bir çarpı işareti yaptı. Sabah namazından sonra Üstad, Ceylan Ağabeyi bize yollamış. Nerede olduğumuzu onlara söylemiştik. Ceylan Ağabey, 'Üstadım acele sizi istiyor. Yalnız üç kişi değil, iki kişi geleceksiniz' dedi.
    "İskender Bey, 'Ben zaten gelmiyorum' dedi. Biz iki kişi gittik. Üstad bizi kucakladı. Ve '70 senedir oradan (Tillo'dan) bir yardımcı vermesi için Allah'a dua ediyordum ve bir yardımcı bekliyordum. Allah sizi bana yolladı' dedi. Ve 'Sizi Arabistan v.s. yerler namına da kabul ettim' dedi.

    "Âlem-i İslâm kapısının kilidi Türkiye'dir"
    "Ben ise Hicaz'a gitmek istediğimi söyleyince 'Niye?' diye sordu. 'Efendim' dedim, 'memleketin halini görüyorsunuz. Gittikçe daha fenalaşacak. Orada olsam çocuklarım da kurtulur, ben de' dedim.
    "Kardeşim', dedi, 'Ben orada olsam buraya gelirdim. Alem-i İslâm kapısının kilidi Türkiye'dir. Bu kilit bu kapıyı Âlem-i İslâm üzerine açar. Kat'iyen buradan gitmek için izin yok' dedi.
    "Daha sonra, 'Atıfı (Ural) tanıyor musun?' dedi. 'Yok' deyince, 'Onunla tanışş ve hemen hizmete başla' dedi. 'Peki' dedim.
    "Mecmuatü'l-Ahzâb'ı da beraberimde getirmiştim. 'Bu ne?' dedi. 'Biliyorsun ben hediye kabul etmem.'
    "Ben de, içinde Mecmuatü'l-Ahzab olduğunu, 'içindeki Celcelutiye'de Süryanice isimler bulunduğunu, bunları kendisinden ders almak için kitabı getirdiğimi söyledim. Üstad, 'Sonra onları yaparsın' dedi.
    "Dışarı çıkarken peder, Üstada İskender Beyden bahsetti. Üstad da onun için 'Meczup biri' dedi. Ondan sonra ben de o zattan koptum. Bu ziyaret benim için mecaziden hakikiye geçiş oldu. Sonra kızıma rüyasında, 'Baban Mehdinin elinden tuttu' demişler.

    "Gözlerim arkada kalmaz"
    "Ankara'ya döndükten sonra Atıf kardeşle tanıştık (1952). Yeni yazıyla Onuncu Söz'ün teksirini yapıyordu.
    "Sonradan Isparta'ya gittiğimizde, Üstad Büyük Sözler'i matbaada basmamız için verdi. Sözler daktilo edilmiş dosyalar halindeydi. 'Maya (sermaye) yaparsınız' diye 600 lira verdi.
    "İlk defa Sözler'i Ankara'da Ayyıldız Matbaasında bastırdık. Daha sonra Doğuş Matbaasına geçtik. Matbaa ile öyle haşir neşir olduk ki, orada yatıp kalkıyorduk.
    "Kitap, formalar halinde Üstada gidiyordu. Üstad tashih ettikten sonra biz basıyorduk. Tashih şu şekilde yapılırdı: Kardeşlerden biri yeni yazı ile yazılmış kitabı okuyor, Üstad da takip ediyor, yanlış varsa düzelttiriyordu.
    "Formalar için Üstad çok seviniyordu. Kim getirirse getirsin, derhal içeri alıyordu. Sözler'i ciltletip Üstada götürdük. Üstadda bir annenin çocuğuna kavuşma sevinci vardı. 'Ben vazifemi yaptım, gözlerim arkada kalmaz' diyor, gözleri yaşarırcasına seviniyordu. Fiyatını sorup kendi eseri olan bu kitaba çıkarıp 25 lira verdi. Ve 'Her 25 lirayı verene bu kitabı vermeyin, 25 kişiye okutacağım diyene verin' dedi.
    "Üstadla birçok defa görüştük. Görüşmelerimizde hep neşriyatın ehemmiyetini ve nasıl yapılması lâzım geldiğini anlatıyordu.
    "Bir defasında Mektubat'ı basıyorduk. 'Mu'cizat-ı Ahmediye'yi ayrı basalım' dedim. Üstad ise, 'Bu diğeriyle bir kuvvet teşkil eder, ayrı basmayın' dedi. 'Rumuzat-ı Semaniye'de Vahhabiler hakkındaki kısmı da basmamamızı söylemişti. Biz de basmamıştık.
    "Sonra Lem'alar, İşâratü'l-İ'caz ve Tarihçe-i Hayat'ı basmamız için verdi. Tarihçe-i Hayat'ın basılmasından dolayı bizi mahkemeye verdiler. En son, Üstadın, 'Said meşveretle neşredebilir' dediği Sikke-i Tasdik-i Gaybi'yi bastık. O zaman Üstad Ankara'ya geldi. Beyrut Palas'ta kaldı. Orada Sikke-i Tasdik-i Gaybî için 'Bunun hasların haslarına verin' buyurdu. Yani herkese vermememizi söylüyordu. Sikke-i Tasdik-i Gaybînin basılması üzerine bizi içeri aldılar, 33 gün içeride kaldık.

    "Kardeşim yatağımda yat"
    "En son Üstadı ziyeretim Sikke-i Tasdik-i Gaybî üzerine oldu. O ziyarette Üstad, 'Kardeşim, bugün benim yatağımda yatıp, benim yemeğimi yiyeceksin' dedi.
    "Ders yaptık. Akşama yakın biz diğer odalara ayrıldık. Kendisine getirilen yemeğin yarısını kendisi yiyip diğer yarısını da bana yolladı ve 'Kabı bana lâzım' diye nükte yaptı.
    "Sonra Üstad kendi yorganını getirdi ve ben o yorganla yattım. Ayrılırken, Üstad balkona çıkıp beni uğurladı.
    "Sonra Ankara'ya gittim, bir müddet sonra bizi hapse attılar. Üçüncü gün olmuştu ki, Üstadın Urfa'da vefatını duyduk. Hapiste olduğumuz için cenazeye gidemedik.

    "Üstadla geçen bir yolculuğumuz"
    "Üstad hayatta iken İzmir'de bir mahkememiz vardı. Atıf kardeşle birlikte gittik. Dönüşte Isparta'ya uğradık. Ramazan'dı. Gece yarısına doğru Üstad talebeleriyle ders yapıyordu. Biz de iştirak ettik.Dersten sonra meyve, o yoksa para dağıtmak Üstadın âdetiydi. Meyveleri kurayla dağıtırdı. O gün kurayla üzüm dağıttı. Üzüm kurumuştu. Çünkü, tefekkür için asmışlardı.
    "Bana dedi: 'Yarın yalnız seninle Ankara'ya gideceğim.' Biraz sonra tekrar aynı şeyi söyledi. Sabah, 'Arabayı hazırlayın' dedi ve 'Zübeyir bana lazım' diyerek Zübeyir'i de aldı. Üstad, Atıf, Zübeyir ve Hüsnü (şoförlük yaptı). Isparta'dan Konya'ya gittik. Emniyet haber almış, halk da bunu duymuş ve toplanmıştı. Bana 'Sen konuşacaksın' dedi. Daha sonra konuşmadan bir kardeşin evine gittik.
    "Üstad, yolda 31 Mart hadesesini anlattı. 'Beni, pencerenin önüne getirmişlerdi. 18 kişinin asıldığı görünüyordu. 'Seni de asarız gibisinden' beni buraya getirmişlerdi. Allah'ın izniyle yaptığım müdafaadan sonra berat verdiler. O anda mahkeme reisi Hurşit Paşa hiddetlendi, ayağa kalktı ve 'Sen de mürteci imişsin' dedi. Ben, 'Paşa, paşa! Gözlerini muvahhidinin kalemlerinin uçlarıyla patlatırım' dedim.' Daha sonra Üstad 'On bir buçuk cinayeti ' ifade etmiş.
    "Aynı hatırayı Sadık Başgöz de bana anlatmıştı. Sadık Beyin babası müftü idi. Üstadla o zaman Erzincan'a gitmişler. Müftülük kütüphanesinden hangi kitabı çıkardıysa, Üstadın kitabı ezbere okuduğunu görmüş. Sonra Şerhü'l-Mevakıf'ı çıkarmış. Üstad, 'Ona da bir zaman nazar etmiştim' demiş ve başlamış ezbere okumaya.
    Mart hapsinde Üstada eziyet yapmaya geliyorlar. Onlar daha kapıya yanaşır yanaşmaz, Üstad, sandalyeyi kaptığı gib 'Ey ekpekü'l-küpeka... ' diyor ve onlara mani oluyor. Sandalyeyi vuruyor mu, vurmuyor mu, hadisenin teferuatını bilmiyorum.
    "Üstad daha sonra Millet Meclisindeki hadiseyi anlattı:
    "Ankara'ya geldiğim vakit bazı mebuslar yüzlerini Garba döndürmüşler, Garplılaşma temayyülü ve hevesiyle İslâmiyete lakayıt kalmışlardı. (O vakit Üstad, malum on maddelik broşürü neşredince camiye gelenler kalabalıklaşır. Ben broşürün aslını görmedim.) O zaman duydum ki, Reisicumhur çok kızmış. Kürsüye çıktı, 'Alim ve fazıl bir zat vardı. İstanbul'dan buraya çağırdık ki, yüksek fikirlerinden istifade edelim, fakat o geldi, namaza dair şeyler yazdı, içimize fitne verdi' dedi. Ben bunun üzerine söz hakkı istedim, vermediler. Sonra koridora çıktım, baktım ki karşıdan geliyor, kendisine, 'Paşa! Paşa! Namaz kılmayan hâindir. Hâinin hükmü merduddur' dedim ve iki parmağımı yüzüne doğru uzattım.
    "Bunun üzerine, 'Hocam, onu size söylemedim, siz yanlış anladınız ' diye yalan söyledi ve bana tarziye verdi' dedi.
    "Üstadla birlikte yola devam ettik, yolda abdest aldı. Abdest suyunu ben döktüm. Bu arada baktım ki, ayağının iki parmağı bitişik. Yolda giderken, 'Kardeşim ben konuşamayacağım. Benim yerime sen konuşursun' dedi.

    "Üstadın Mevlâna'yı ziyareti"
    "Konya'ya vardık. Taksi gelip, meydanda durdu. Birden bire taksinin etrafı bulut gibi kapandı. Şoföre, Abdülmecid Ağabeyin evine gitmesini söyledi. Abdülmecid Ağabeyin evi Konya'da, şimdi Turizm Müdürlüğünün arkasında bulunuyordu. O da yola çıkmış geliyordu. Arabanın açık olan camından Üstadla bir müddet görüştüler.
    "Bu arada kalabalık gittikçe artıyordu. Polisler kalabalığı dağıtmak için halkı joplarla dövmeye başladı. Halkı dağıttıktan sonra bizi de taksiden çıkararak dövmeye başladılar. Zübeyir Ağabeyi zorla jipe bindirmeye çalışıyorlardı. Ben polislerden kurtulup Üstadın yanına geldim. Üstad gelen polislere saatini göstererek, 'Ben namaz kılacağım' dedi. Öğle namazını Selimiye Camiinde kıldık.
    "Üstad 'Mevlânâ'yı ziyaret edeceğim' dedi, fakat polisler müzenin açık olmadığını söylediler. Müze Müdürü Mehmet Önder oradaydı. 'O vazife bana ait, ben hususi olarak gezdireceğim' dedi. İçeriye girdik. Üstad, 'Ben yalnız gezmek istiyorum' dediyse de, halk ve sivil polisler Üstadı yalnız bırakmıyordu. Biraz yürüdükten sonra sandukaların olduğu yere geldi, kıbleye yönelerek dua etti, hem de bir taraftan ağlıyordu.



    Seni çok Özledim Annem

  9. #19
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Isparta Şahİtlerİ

    "Üstadın polislere teşekkürü"
    "Daha ileri gitmedi, dışarı çıktı. Şişman bir komiseri yanına çağırdı. Kemal ismindeki bu komiser gelmedi. Başka bir polis çağırdı. O geldi. Ona şunları söyledi:
    "Ben size teşekkür ediyorum. El öptürmek bana azaptır. Buna engel oldunuz. 28 sene hapishaneler, tazyikler, tevkifler, işkenceler ile bu memleketin asayişine hizmet ettim. Siz maddi olarak bu memleketin emniyet ve asayişine hizmet ediyorsunuz; ben ise mânevî olarak hizmet ediyorum. Biz bin savcı ve bin emniyet müdürü kadar hizmet etmişizdir. Onun için bize bir vazife arkadaşı olarak bakın, başka gözle bakmayın. Bunu bütün arkadaşlarına söyle.'

    Üstadın Ankara'ya gelişi
    "Daha sonra bana dönerek, 'Ankara'ya gelecektim, fakat bu hadiseler gösterdi ki, daha vakti gelmemiş. 'Üstad Emirdağ'a gitti, ben de Ankara'ya döndüm.
    "Üstadın Ankara'ya ilk gelişinde Bend Deresi'ndeki dershaneyi özel olarak hazırladık. Kendisine dershaneyi hazırladığımızı söyledik. Fakat Üstad, 'Şimdiye kadar bütün seyahetlerimde otelde kaldım. Orada kalacak olursam, başka yerdeki kardeşler; 'Bize niçin gelmedi?' der' diye kabul etmedi, 'Yalnız sen oradaki yorganı getir' dedi. Kendisi Beyrut Palas Otelinde kaldı.
    "Birçok kişi Üstadı ziyaret ettiler. O zaman otele kardeşlerden ortak olanlar vardı. Otelin içi ve dışı kordon halinde polis ve jandarma tarafından tutulmuştu. Üstad o zaman bu hali görünce, 'Bizden ne tevehhüm ediyorlar? Burada bizi parça parça da etseler, biz yine asayişe dokunmayacağız. Çünkü masumlar zarar görür. Kur'ân tutan hiçbir el masumların zararına harekette bulunamaz.'
    "Üstad bir müddet bu otelde kaldı. Bazı milletvekilleri geldiler. Onlara bazı tavsiyelerde bulundu.
    "Üstadın ikinci gelişinde Bahçelievler'de bir ev tuttuk, telefon çektirdik. 'Üstad, ben burasını çok sevdim. Bir müddet kalacağım' dedi ve burada üç gün kadar kaldı. Polisler yine rahat bırakmıyordu. Evin sahibi bir kadındı. Polislere, 'Benim evime kimler gelmişde böyle yapıyorsunuz?' diye çıkışmıştı.

    "Menderes bizi anlamadı"
    "Üstad Ankara'ya üçüncü defa gelmeyi arzu ettiklerinde bizim haberimiz yoktu. Emniyet haber almıştı. Bir tedbir olarak eve geldiler ve bizi nezarete aldılar. Bu arada İsmet İnönü'nün, 'Menderes Said Nursi'yi seçim propagandası olarak Ankara'ya getiriyor' şeklindeki sözleri gazetelerde yar aldı.
    "Bunun üzerine Dahiliye Vekaleti, Üstadın Ankara'ya sokulmayacağı kararını almışti. Üstad, Ankara- Gölbaşı'na geldiğinde polisler tarafından arabasını çevirirler ve Üstada emri bildirirler. 'Biz emir kuluyuz, emri tatbik ediyoruz' diye mazeretlerini söylerler. Üstad onlara, 'Ben suçlu değilim, aranmıyorum, o halde sizin kanunlarınıza göre her yere seyahet etme hürriyetim var. Sizin yaptığınız keyfî bir harekettir. Ben sizin kanunlarınızı dinlemiyorum. Yalnız benim altmış senedir tatbik ettiğim bir düsturum var: Asayiş bozmamak. 'Üstad oradan geri döner. Polatlı'ya kadar polisler onu takip ederler.
    "Daha sonra bizi de nezaretten çıkardılar. Tabii biz ne olduğunu anlayamamıştık. 'Daha sonra öğrenirsiniz' diye bizi serbest bıraktılar.
    "O gece hadiseyi öğrenince, otobüse atlayıp, Üstadın yanına gittim. Beni görünce, 'Menderes bizi anlamadı. Ben yakında gideceğim, Onlar-ellerini ters çevirerek- tepetaklak olacaklar' dedi.
    "Ben Üstadın Menderes'e dua ettiğini biliyordum. Isparta'da bir sabah ders yaparken, 'Kardeşlerim, ben bu gece Menderes'e dua ettim' dedi. Daha sonra öğrendik ki, Menderes o gece İngiltere'de uçak kazası geçirmiş, fakat kurtulmuştu.

    "Vaaz kürsüsünde ders yaptık"
    "1957-58 yılları. Ankara'da Hacıbayram Camiinde sabah namazından sonra Risale-i Nurdan okumaya başladık. Her sabah kürsüye çıkıp, 'Şimdi Bediüzzaman'ın Sözleri kitabından ders yapacağız' diyorduk. Böylece orada Sözler, Mektubat ve Lem'alar'ın yarısına kadar geldik. Daha sonra bu tatbikatımı Üstada anlattım. Üstad, 'Siz de böyle yapın' dercesine, gelene gidene bunu anlatıyordu. Bunun üzerine birçok şehirde Risale-i Nur okunmaya başlandı.
    "Ankara'daki reklâm hâdisesi şöyle oldu. Erzincanlı Refet Kavukçu kardeşe levhalara vecizeler yazdırdık. Bunları belediye otobüslerine astık, bir hafta kaldı. Garaja da astık. Garajda asılanların hâlen resmi vardır. Belediye işletme müdürü beni çağırdı. 'Siz ne yapmışsınız?' diye bana çıkıştı. Ben, 'Paramızla reklam yaptık' dedim. 'Alın paranızı' dedi. Levhaları istedim, vermedi. On beş sene sonra bir marangozhanede buldum. Hâlâ saklıyorum onları.

    Radyoda Risale-i Nur reklamı
    "Radyo ilânı da şöyle oldu. Bir reklâm pusulası yazıp Radyo Dairesine götürdüm.
    "Oradakiler normal olarak kelimeleri saydılar. Otuz kelime vardı. Üç gün çıkmasını istedim. Vakit olarak da herkesin evine döndüğü yemek ve istirahat vakti olan akşam 7-7.30 sıralarında olmasını istedim. Bu arada bütün kardeşlere haber verdik. Üstad da dinlemek için odasından arabaya inmişti. Saat gelince spiker, 'Risale-i Nur müellifi büyük İslâm mütefekkiri Said Nur. Sözler, Lem'alar, Mektubat, İşaratü'l-İ'caz, Asa-yı Musa çıkmıştır. İsteme adresi: 'PK 444, Ulus-Ankara' diye metni okudu.
    "Ertesi gün herkes yine radyo başında. Fakat saat gelip geçmesine rağmen çıkmadı. Hemen Radyo idaresine gittim. 'Para verdiğimiz halde reklâmlarımız niçin çıkmadı?' diye sordum.

    "Radyoda 20 dakika konuşma yaptım"
    "Siz bizi aldatmışsınız. Köşkten bizzat Reisicumhur telefon etti. Bizi bir güzel payladı. Paranızı alın, bir daha olmaz' dediler. Fakat bu tek reklâmın büyük tesiri oldu. Birçok beraatlere vesile oldu. Mahkemede, 'Efendim devlet radyosunda reklâmı yapılan bir eser nasıl yasak olur?' diyorlardı. Hakim, Radyo Dairesinden sorunca, 'Evet yapıldı' diye cevap alınca beraat veriyorlardı.
    "Risale-i Nurları basmak için kâğıt bulamıyorduk. Kâğıt için İzmit'e gittik. Haberini almışlar. Bize kâğıt vermediler. Tartışma çıktı, müdüre kadar çıktık, yine de alamadık. 'Biz bu memleketin evlatlarını kurtarmaya çalışıyoruz, onlar bize kâğıt vermiyorlar' diye çok kızdım ve üzüldüm. Deniz kenarında gezmeye çıktım. O günlerde Üsküdar Vapuru battı. Vapurda 200-300 çocuk varmış. Onların babaları Ankara'da bir mevlid okutmaya karar verdiler. Mevlid radyodan veriliyordu. Ben vaizdim. 'Bir konuşma yapayım' dedim. Radyo İdaresinden birisi geldi. 'Hocam sizin konuşmanız iptal edildi' dedi. Çünkü Radyo İdaresi konuşma metnini görmemişti. Gelenlere, 'Kardeşim geç kaldınız, ben başlıyorum' dedim ve başladım. Ayrılan süre 10 dakika olmasına rağmen, 20 dakikayı geçti.
    "Üstada telgrafla haber vermiştim. O da arabada dinlemiş. Ve çok sevinmiş. Hadise ertesi gün gazetelerde yer aldı. Ulus gazetesi, 'Nurcular dün gece cihad ilân ettiler' diye manşet attı. Daha sonra polisler bir çok arama yaptılar.

    "Çanta arama emri"
    "Emirdağ'da en son ziyaretimde Üstad şu tavsiyede bulundular. 'Kardeşim, hizmeti düşünmeyin, hizmeti en muhalife dahi Cenab-ı Hak yaptırır. Sizin düşüneceğiniz; uhuvvet, muhabbet, ittihat ve tesanüttür. En fazla düşüneceğiniz bunlardır. Bugün bize en fazla lâzım olan budur.
    "Birgün, İstanbul- Süleymaniye Kirazlı Mescit'teki medreseye polisler geldi. Arama yaptılar. O günler İçtihad Risalesesinin Eskişehir'de basımına hazırlık yapıyorduk. Benim çantada İçtihad Risalesinin dizgi klişeleri vardı. Eğer çantayı yakalatırsak kitapların nerede basıldığı öğrenilecek, evraklar ile malzemeler elden gidecekti. Ben çantayı arkama sakladım. Bunu polislerden birisi gördü. Çantayı aramak üzere istedi, ben arama emri olmadan çantanın aranamayacağını söyledim.
    "Polis, 'Çanta arama emri mi olur?' dedi ise de, ben direttim. Bunun üzerine, 'O zaman hepiniz karakola gideceksiniz' dediler.
    "Bizi İstanbul Emniyetine doğru götürdüler. Benim kucağımda çanta vardı. Kaçacağımı anladılar, diğerlerinden çok beni kontrol ediyorlardı. Bizi Birinci Şube'de en üst kata çıkardılar. Bir polise teslim ettiler. Kayınbiradere, 'Ben gideceğim' dedim ve üzerimdeki adres defterlerini ona verdim. Ayete'l-Kürsiyi okuyarak kapıyı açtım, hızlı adımlarla merdivenleri ikişer üçer inerek o civarda Hocapaşa Camiine girdim ve çantayı kilimin altına sakladım. Çantayı arama emri çıkararak beni aramışlar, fakat ne beni bulabildiler, ne de çantayı arayabildiler.
    "O sırada Necdet Elmas da Birinci Şube'de imiş. Emniyettekiler, 'Şimdiye kadar buradan hiçbir siyasi suçlu kaçmadı. Görülmedik birşey' diye çok kızmışlar. Bunun üzerine Zübeyir Ağabeyi ve Mustafa Sungur Ağabeyi içeri aldılar.
    "İki gün sonra Ankara'ya gitmek üzere otobüse bindim. Yolda kimlik kontrolü için bütün otobüsleri arıyorlardı. Konvoy çok uzun olduğundan, bizim otobüsün şoförü bir patika yola daldı ve hiç beklemeden devam etti. Orayı da Allah'ın inayeti ile atlattık.
    "Sonradan Ankara'ya haber vermişler. Polisler bizim evin etrafını sarmışlar. Bend Deresi'ndeki evimizden inerken bir polis, 'Sen İstanbul'dan kaçan maznun değil misin' diyerek beni tuttu emniyete götürdü. Emniyete vardığımda, 'Seni İstanbul'a göndereceğiz, oradan istiyorlar' diyerek yanıma bir polis kattılar ve trenle beni İstanbul'a gönderdiler.

    "Elimizden çekeceği var"
    "İstanbul'a vardık. Polisin ismi İsmail'di. 'İsmail' dedim, 'Benim çok mühim bir işim var, ben bir saate o işimi yapayım, sen de gez, daha sonra ben gelince beraber emniyete gideriz' dedim.
    "Polis memuru bana itimat ederek serbest bıraktı. Ben gittim işimi gördüm, döndüm, itimadı sarsamazdım. Sonra beraber emniyete gittik. Orada şerli bir komiser vardı. Beni görür görmez, 'Senin şimdi elimizden çekeceğin var' dedi. Ayakta beklerken o sırada birisi arkamdan bir darbe indirdi. Ben 'Allah' demiştim. Bütün polisler etrafıma toplanmıştı. O anda Şube Müdürü içeri girdi. Vaziyeti anladı ve müdahele etti, 'Onun ifadesini alın, fakat kılına dokunmayın' dedi.
    "İfademi aldılar. Bir hafta kadar orada kaldım. Daha sonra askeriyeye gönderdiler.
    "Neticede onlar da suçlu olmadığımızı anladılar. Beraat ettik. Şimdi Nurlar bütün âleme neşredildi. Elhamdülillahi Hâzâ min fadli Rabbî."



    Seni çok Özledim Annem

  10. #20
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Isparta Şahİtlerİ

    İSMET GÜLCÜGİL

    1925'te Ispata'da doğdu. 1951'de Bediüzzaman'ı Eskişehir'den Isparta'ya kendi arabasıyla getirmişti. İçişleri eski bakanlarından Mustafa Gülcügil'in kardeşidir

    "Mazlum" İsmet
    "1950 yıllarında Isparta'da araba hemen hemen yoktu. Tabiî kullanmayı bilen de yoktu. Terzi Mehmet Babacan bana Üstad Bediüzzaman'ı Eskişehir'den Isparta'ya getirip getiremeyeceğimi sorunca getirmeyi kabul etmiştim. 1951 yılının bir bahar ayında, günlerden Cuma günü Eskişehir'den çıkınca Üstad ismimi sordu. 'İsmet' deyince bana 'Mazlum' ismini verdi ve hep 'Mazlum' diye hitap etti. Yolda kendisine börek aldım. Bolvadin'e uğrayınca kedilere bakmak için talebelerine para verdi. Yolda namaz vakti geldiğinde durup namaz kılıyorduk. Yeni ismiyle Koçtepe, eski adı Fondos olan mevkide ikindi namazı kıldık. Orada bir saat kadar dersini dinledim. Bana bir tesbih ve takke hediye etti. Sohbet sırasında bazı insanların 'Hizmet ediyoruz, Üstad emir verdi' diyerek ailelerinden ayrı yaşadıklarını Üstada anlattım. Üstad çok kızdı ve üzüldü. Hiddetle, 'Isparta gibi bir yerde bu hatayı kim işledi' diye çok rahatsız oldu.
    "Üstadı Ulu Camii arkasındaki Hüsrev Altınbaşak'ın evine indirdim. Bana o hediyelerle birlikte bir lira ve bahşiş verdi. Bu seyahatten sonra ertesi günü yeniden ziyaretine gittim. Bana yine 'Mazlum' diye hitap ediyordu."


    Seni çok Özledim Annem

Sayfa 2/3 İlkİlk 123 SonSon

Benzer Konular

  1. Isparta hayatı tarihçe-i hayat
    By Konyevi Nisa in forum Tarihçe-i Hayat
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 17.02.11, 19:54
  2. KeŞkek YemeĞİ.. Isparta.YALVAÇ
    By SiLa in forum Yöresel Yemekler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 09.01.09, 09:35
  3. Minyatür,(ISPARTA) HALISI..
    By SiLa in forum EL EMEĞİ, GÖZNURU
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 21.11.08, 18:53
  4. 125- Madem Isparta benim hakikî bir memleketimdir
    By BaRLa in forum Emirdağ Lâhikası II
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 11.08.08, 22:02
  5. Isparta hayatı tarihçe-i hayat
    By BuRaK in forum Bediüzzaman'ın Hayatı
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 08.06.08, 12:47

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •