Sayfa 1/3 123 SonSon
21 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: Isparta Şahİtlerİ

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Isparta Şahİtlerİ


    ISPARTA ŞAHİTLERİ



    MEHMET SÖZER
    (Tenekeci Mehmed Efendi)

    Hattat Mehmet Sözer, 1892'de Isparta'da doğmuştur. Tenekeci Mehmed diye bilinmektedir, fakat kendisinin asıl mesleği hattatlıktır. Isparta ve civarı camileri, onun levhalarıyla süslüdür. Bediüzzaman'ın talebelerindendir. l98l'de vefat etti.

    "Üstad Isparta'ya ilk gelişinde Müftü Tahsin Efendi medresesindekalmıştı"
    Her Isparta seyahatinde imkânlar nisbetinde kendisini ziyaret edip, hatıralarını dinlerdik.
    Bu dinlediklerimizden, derlediğimiz hatıra notlarından, sizlere şunları arz ediyorum:
    " Üsdat ilk Isparta'ya geldiği zaman, Müftü Tahsin Efendinin medresesi vardı. Maarif tarafından medreseler satıldığında müftünün oğlu Sadık Hoca burayı satın almıştı. Vakıf olarak kullanılıyordu.
    "Hazret-iÜstad ilk Isparta'ya geldiği zaman mezkûr medresede kalmıştı.
    "Sadık Hoca ve Şakir Efendi ile birlikte ziyaretine gittik. Üstad bir köşede oturuyordu. Müftü Şakir Efendi, beni takdim etti. Yazdığımız levhalarla çok hizmet ettiğimizi, camileri tezyin ettiğimizi söyledi. Üsbtad, "maşallah, maşaallah' diye bizi okşadı, iltifatlar etti. Hususî gel konuşalım' dedi.
    "Üstad'la Ulu Camiye gitmiştik. Üstad bana yazıları okuttu.
    "Yine hususî gel, hususî gel' diye beni çağırdı. Medresede haftada iki gün ders yapıyordu. Isparta uleması bu derslere devam ediyordu. Bu derse bir defa da ben gitmiştim. Çok kalabalıktı. Sadık Hoca'nın aldığı medrese tıklım tıklım doluyordu. Ben ancak kapının eşiğinde oturabildim.

    Üstad'ın Barla'ya nefyi
    "Cami imamı Hacı Rıza Efendi ile birlikte misafir kabul ettiği bir gün ziyaretine gitmiştik. Yine Hazret-i Üstad: "Nerdesin kardeşim, ben sana hususî gel demiştim' dedi: Yanına allâmeler gelse iltifat etmezdi, hocalar bu duruma çok şaşarlardı. Hiç tahmin etmediğimiz birisine: "Safa geldin kardeşim, safa geldin kardeşim'diye alâka gösterip, iltifat ederdi.
    "Sonraları dersleri çok kalabalık olmaya başlayınca. Vali Ekrem Bey, tedirgin olmaya başladı. Umumun nazarına çarpmasın diye, ücra bir yere nakledeyim ldedi. Neticede Üstadı Barla'ya nefyetti.[1]

    Üstadın Barla'dan dönüşü nasıl oldu?
    "Üstad'ın Barla'dan Isparta'ya gelmesine yakın, bir mektup geldi. Üstad: "Kardeşim, ben burada muallim ve nahiye müdürünün ezâsına tahammül edemez hale geldim. Beni çok rahatsız ediyorlar. Kırlara da çıkamaz oldum. Rutubetli odada kabirde yaşar gibi yaşışorum' diyordu.
    "Mektubu alır almaz, kendi kendime, "Bu Vali dinsiz değildir', diye doğru Valiye koştum. Sabah erken sekizde gitmişim. Kâtip, "Hayrola telaşlısın, ne var, bir şeyin mi var?' diye sordu. 'Validokuzda gelecek' dedi. "Ben Valiye bir mektup vereceğim' dedim. 'Olur, ver mektubu ben veririm' diye mektubu elimden aldı.
    "Kâtip mektubu Vali Beyin masasına bıraktı. Vali gelince mektubu açıp okumuş, cebine koymuş, mektubu kimin getirdiğini bile sormamış.
    "Ertesi gün, Hazret-i Üstad'ı Barla'dan Isparta'ya getirmişlerdi. Yine eski medreseye inmişti. Geldiği saatte de ben ziyaretine gitmiştim. Mübarek Üstad'ım bana dedi: 'Korkumu mu aldın da hemen geldin. Geldiğimi nebildin?' diye latife etti. Orada beş-on gün kaldıktan sonra, Kelle Mehmed'in evine gitti. Orada bir zaman kaldı. Bilâhare Şükrü Efendi'nin köşküne geçti.[2] Orada da yedi ay kadar kaldı.

    Eskişehir hâdisesi
    "Sonra Eskişehir hâdisesi çıktı.
    "Üstadın yanına gelip giden ne kadar dost ve talebesi varsa onları da taharri ettiler. bir arkadaş gelip bizi haberdar etti. Evde ne kadar Nur Risaleleri, İslâmî ve dinî kitaplar varsa, hepsini bahçeye gömdüm. On sekiz tane polis geldi. Soba borularının deliklerine kadar aradılar. Neticede aramada birşey bulunamadı' diye zabıt tutup gittiler.
    "Ben hazırlanıyordum, bizi de Üstad'la Eskişehir'e götürecekler diye, gusül abdesti alıp, toplanıyordum. Ama neticede beni götürmediler.
    "Hâdiseden sonra, fırka kumandanı Şükrü Paşa'ya gittik. Dahiliye vekâletine kafa tutuyordu. "Nedir bu hal? diyordu. 'Ben burada bostan korkuluğu muyum? Dışardan asker getiriyorlar. Ben bu işi yapamaz mıyım?' diyordu.
    "Üstadı götürüyorladı, dayanamadım, ben de gitmek istedim. Üstada koştum, elini öptüm. Üstad hemen sırtını döndü, 'Sen durma git buradan, sen gelme bizimle' diye beni ikaz etti.

    "Benim vatan-ı aslim Isparta'ymış"
    "Üstad'dan dinlemiştim, buyurmuştu ki:
    "Bana vaktiyle mânen, 'sen Isparta'ya git' denilmişti. Isparit namında bizim nahiyemiz vardı. Ben orası zannetmiştim. Yanlış anlamışım. Isparit nahiyesi zannetmiştim. Benim vatan-ı aslim, bu Isparta'daymış."

    Bediüzzaman gibi bir mürşid-i kâmil ayağımıza gelmişti
    "Ecdadımızdan işitirdik:
    "Bir mürşid-i kâmile intisap etmek için ayağınıza çarık giyin de, altı aylık yola gidin derlerdi."
    "Üstad Bediüzzman gibi bir mürşid-i kâmili ise, Cenab-ı Hak memleketimize, bizim ayağımıza göndermişti.
    "Bizleri sohbetleriyle, dersleriyle, eserleriyle irşad etmişti. Ona ebediyyen medyun-u şükranız ve minnettârız."


    [1] Isparta Valisi Ekrem Bey, 17 Ekim 1925 tarihinde 24 Temmuz 1930 tarihine kadar valilik yapmıştır.

    [2] Bak: Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 19.


    Seni çok Özledim Annem

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Isparta Şahİtlerİ

    MEHMET GÜRIRMAK

    1935 senesinde Bediüzzaman'la birlikte tevkif edilerek Eskişehir'e sevk edilen yüz yirmi kişiden birisidir. 1911 yılında Isparta'da doğmuştur.

    "Refet, Hüsrev ve Rüştü'yü Üstada ben götürdüm"
    Bediüzzaman'ı ilk defa Burdur'dan Isparta'ya gelip, kaldığı yirmi günlük zamanda ziyaret etmiş. Kendisi o zamanlar 14-15 yaşlarında, "Üstad Müftü efendinin medresesinde kaldı' diyor. Üstada ilk deefa Hüsrev, Refetve Rüştü Efendiden bahsettiğini anlatmaktadır.
    Eskişehir hapsinden önce Isparta'da Şükrü Efendinin evinde kalan Üstad, burada İktisad Risalesi'ni yazmış.
    İktisat Risalesi'nde bahsi geçen bal yeme hâdisesini yaşayanlardandır. Ramazan'da Üstadın ikram ettiği balın oruçtan sonra tamamını, birer parça da Hüsrev ve Refet Beylere ikram ederek bitirmişler.
    Mehmet Gülırmak, Üstadının gözlerinin çok haşmetli olduğunu, "yeşil gözlü" diyerek ifade etmektedir.
    Bediüzzaman'la geçen günlerini şöyle ifade etmektedir.
    "Hüsrev, Refet ve Rüştü Efendileri ilk defa üstada haber vererek ben getirdim. Hüsrev Altınbaşak'ın babası eskiden Isparta derebeyi imiş, kendilerine Haşmetoğulları denmektedir.
    "Üstad beni 'posta' olarak istihdam ederdi. Isparta ve cevarında postacılık yapardım. Isparta'da Şükrü Efendinin köşkünde iken, Üstad aşağıya inince sararmış solmuş bir gazete parçası gördü. "Yavrum, şunu al ve görünmeyen bir köşeye at' dedi. Siyasetle alâkadar, gazete okuyor demesinler diye.'

    "Bunları konuşursanız siz de idam olursunuz"
    "Eskişehir hapsine giderken beni Refet Beyle (Barutçu) ile birlikte kelepçelediler. Isparta ve civar illerinden toplanan 120 adamı bağlamak için kelepçe yetişmiyor. Sona kalan. Bekir Ağa ile Antalya Müftüsü Çil Ahmed Efendiyi çamaşır ipi ile bağlıyorlar. Verilen emir; Isparta'yı geçtikten sonra, ıssız bir vadide hepsini imha etmek... Kumandan Ruhi Bey, vicdanlı ve insaflı bir insan olduğundan, emri yerine getirmiyor. Bediüzzaman'la dost oluyor. Dinar'da kelepçeleri çözdürüyor. Bediüzzaman o günleri anlatırken Ruhi Beyden bahseder ve şöyle konuşurdu: "Hâdiseyi haber alan hükümet, Ruhi Beye taltif yerine tard cezası verdi.'
    "Hapse girdikten sonra, saatler geçtiği halde bizi yüznumaraya çıkartmıyorlardı. İçimizde ihtiyar çoktu. Hep sıkışmıştık. Sonra koğuşun kapısının yanında bir yeri delmeye başladılar. Biz de merakla ne olacak diye bakıyorduk. Sonra oradan bir boru soktular. meğer oradan küçük tuvaleti yapacakmışız. Kat'iyyen dışarı çıkartmadılar. Hep ihtiyaçlarımızı oradan gördük.
    "Zaten bize idam mahkûmu gözüyle bakıyorlardı. Hiç bir ziyaretçi bırakmıyorlardı. Siz de idam olacaksınız, bunlarla konuşursanız' diyorlardı.
    "Geceleri pislikten, tahta kurularından, hamam böceklerinden uyumak kabil değildi. Serde şairlik de olduğu için, şu satırları karalamıştım :
    Vardığımız ellere,
    Şu safalı güllere,
    Eskişehir hapsinde,
    Tahta kurularından,
    Uyku tutmaz kimseyi
    Döndük bülbüllere.

    "Üstada söylediğim kaside"
    "Bazen Üstad, kaside ve ilâhî söylememi isterdi. Böylece o sıkıntılı havayı dağıtmak istiyordu. Bir gün elimi kulağıma atıp, rast makamındaki şu satırları okumuştum:
    "Ehl-i dünya dünya da
    Ehl-i ukba ukbada
    Allah!
    Herbiri bir sevdada
    Bana Allah'ım yeter.
    Bana Resûlum yeter.
    Bana ehlullah yeter.
    Dertli dermanın ister
    Âşık sultanın ister
    Allah!
    Âşıklar daim Allah ister
    Âşıklar daima Resûlü ister
    Bana Allah'ım yeter
    Bana Resûlüm yeter
    Bana ehlullah yeter.

    "İçinize onu Gazi göndermiştir"
    "Hapishanede aramızda hiç tanımadığımız birisi vardı. Bize 'Sizin yüzünüzde nur parlıyor' diye bizimle konuşmak istiyordu. Sonra Üstad çaydanlığın altına bir pusula yapıştırıp göndermişti. Pusulada, 'Dikkat edin, ileri geri konuşmayın. O adam çavuştur. İçinize onu Gazi göndermiştir' diye yazılı idi.

    "Turnam" türküsü
    Mehmet Gülırmak kendi ifade ve üslûbuyla "Turnam" türküsü meselesini şöyle anlatmaktadır.
    "Üstad, 'Muhammed, yavrum, bir nat't-ı şerif söyler misin?' dedi.
    "Söylerim efendim' dedim. Yahu! Birçok destan, naat biliyorum. Geliyor da aklıma, Turnam türküsü geliyor, başka birşey gelmiyor. O kadar araştırıyorum, imkân yok. Koca evliyanın yanında Turnam türküsünden başka birşey gelmiyor. Ben Turnam türküsüne başladım.
    "Bir beyit bitince, 'Fesübhanallah Muhammed, sen ne yapıyorsun? Bu, avam kısmının türküsü' dedi.
    "Ne olursa olsun Efendim, neyse cezam çekeceğim, bunu illâ çağıracağım' dedim.
    "Fesübhanallah' dedi. Boyuna "Fesübhanallah' çekiyor. Bir taraftan korkuyorum, öfkelenirse diye. Ama sesim de inadına daha fazla çıkıyor, dağ, taş inliyor. O devamlı "Fesübhanallah' çekiyor. 'Hiç böyle başıma gelmedi' diyor. Nihayet bitti. Ben hâlâ korkuyorum.
    "Bir an sonra gülümseyerek, 'Muhammed, bana hakkını helal et' dedi.
    "Ben de 'Hay hay, ne hakkı bu? Yerden göğe helâl olsun' dedim.
    "Üstad, 'Öyle bir ilham geldi ki, sakın çocuğa dokunma, biz ona nat-ı şerif sevabı yazıyoruz; ne çağırırsa çağırsın dendi, beni şaşırttın sen' dedi.
    "Hayret ediyorum. Bilerek değil, elimde olmadan, o kadar nat-ı şerif bildiğim halde "Turnam' türküsünden başka aklıma gelmiyordu.

    "Mehmet'e bir şey yaparsanız Isparta'nın altını üstüne getiririm."
    "Isparta'da bulunduğumuz zamanı, l934 senesi yazında Dündar isimli bir polis memuru gelip beni karakola götürmek istemişti. Bu adam Nur talebelerine çok eziyet ediyordu. Üstad buna 'murdar' derdi. Üstad bu adama, 'Beni iyi dinle, ben buraya geleli bütün âfâtların, belâların Def'i için dua etmekteyim. Eğer bu Mehmet'e dokunursanız, bir tek fiske vurursanız, Isparta'nın altını üstüne getirecek musibet için dua ederim. Emniyet âmirine selâm söyle, (Sert bir şekilde) haydi git! dedi.
    "Polisle beraber emniyete gittik. Polis Üstadın dediklerini âmirine anlattı. Karakolda beni sorguya çektiler. Neticede beni Üstadla beraber Eskişehir'e sevk ettiler. Refet Beyle beni birlikte bağlamışlardı. Hayatımda böyle ehl-i takva bir kimseye rastlamamıştım. Çok muttaki bir emekli subaydı. Orada altı ay mevkuf kaldım."
    Mehmet Gülırmak, Üstadıyla geçen günlerini kendine mahsus tatlı şivesiyle ve diliyle anlatıyordu. Ayrıca Sikke-i Tasdik-i Gaybi eserinin baş taraflarındaki mektuplarda da Mehmet Gülırmak ismi geçmektedir.


    Seni çok Özledim Annem

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Isparta Şahİtlerİ

    SÜLEYMAN RÜŞTÜ ÇAKIN

    l899 yılında Isparta'da doğan Süleyman Rüştü Çakın 1974 Temmuz'un yine Isparta'da vefat etmiştir.

    Bediüzzaman'ın yakın talebelerindendi. 1935'de Eskişehir, 1943'de Denizli ve l958'de Ankara'da mevkuf bulundu. Eskişehir'de altı ay mevkufiyetten sonra tahliye olmuştu. Her taraflarının çok sıkı bir şekilde arandığı hapisten tahliye olurken, bazı masraflar için Üstad kendisine beş sarı altın vermişti. Süleyman Rüştü merhum bu altınların âdeta sarraftan yeni çıkmış gibi olduklarını anlatmıştı. Üstad kendisine "Bana para lâzım oluyor, bunları dışarıda bozdur" demiş.
    Son günlerinde kendilerini ziyaret edip, resimlerini çekmiş, ellerini öpmüş ve anlattığı hatıralarını not almıştım. Bu notlarda şunları tesbit edebilmiştim:
    Üstad vilâyetten Ankara'ya olan yazışmalarında "Paketleri Risale-i Nur yazılı kâğıtlara sarınız, Ankara'dakiler Eski Said'i tanırlar, benim ismimi bilirler, böylece, benim ismimi ve imzamı görünce merak saikasıyla Nur'ları okurlar" diyor.

    "Isparta'ya niçin geldim?"
    Üstad "Ben Isparta'ya niçin geldim?" diye soruyor ve kendisine şöyle cevap veriyor: "Benim siyasi maksadımı, içtimaî gayemi tahakkuk ettirecek birisi buradan çıkacaktır."
    l935 yılında Eskişehir hapis ve mahkemesinden evvel, Üstad Cuma namazı için dışarıya çıkınca binlerce insan sokaklara dökülmüş. Vali ve idareciler telâş etmiş. Bu sırada "Onuncu Söz"ü de Valinin masasına bırakmışlardı."Bediüzzaman ve talebeleri harekete geçtiler, vilâyeti bastılar" diye Ankara'ya bildirilmiş. Eskişehir hadisesi böylece patlak vermiş.
    Isparta Vergi Tahakkuk Müdürü olarak vazifede bulunan Süleyman Rüştü Çakın'ı "Yirmi Yedinci Lem'a," Eskişehir müdafaanamesinde Üstad şöyle müdafaa ediyordu:
    "Vâridat kâtibi Rüştü: "Ezcümle, bu masumlar içinde, Vâridat Kâtibi Rüştü, gençler içinde istikamet ve namusla mümtaz ve vazifesinde işgüzar, hiçbir su-i ahlâkı görünmeyen bir zattır. Ben Isparta'ya getirildiğim vakit, gelip benim gibi garip bir adamın sobasını yakmak, suyunu getirmek, yemeğini pişirmek gibi hususî işlerimi Allah için yapmış. Bu zatın vazifesi vakit bırakmıyor ki, başka bir hizmette bulunsun. Yalnız akşamdan akşama bu hizmeti yapıyordu. Bu zatı mertlik ve misafirperverlik noktasında âli bir seciyede gördüm. Bazı vehham kimseler ona diyorlardı ki, 'Sen memursun, ona yanaşma' O diyormuş: 'Bu zatın dünyaya karışacak bir emare ve arzusu yok. lBenim vazifeme mâni değil. ' Hattâ bu tevkif zamanında bile, o merdane hissiyle benim gibi zaif ve hizmete muhtaç bir biçareye herkes gözünü benden kaparken, o yardıma koşuyordu ve der idi ki: 'Bu Hocadan ben medar-ı ittiham birşey göremiyorum ve yoktur ki, ben onun ittihamından temasla hissedar olayım.'
    "İşte bu zat okumak için bir-iki küçük ve imanî risaleleri almış; kaza ve kadere ait risalsenin yarısını yazmış, tamamlamaya vazifesi müsaade etmediği için nüshamı bana iade etmiş. Acaba dünyada böyle bir âlî seciyeyi taşıyan müstakim bir genci böyle münasebetle ittiham edecek bir kanun var mı? Eğer ecnebi bir düşman devletinin bir adamı bir şehre gelse, misafirperverlik veya ücret mukabilinde komşusundaki bir adama hizmet etse, o hizmette ittiham altına alınır mı? Halbuki bu zat, bu vatanın benim gibi bir evlâdı ve yirmi seneden beri bu millete, hassaten Harb-i Umumîde ve İstiklâl Har-binde mühim hizmetlerde bulunmuş ihtiyar ve garip bir komşuya böyle bir hizmet eden bir zata hiç itiraz gelebilir mi? Farz-ımuhal olarak, benim gizli, yanlış fikirlerim bulunsa da, akşamdan akşama sobamı yakmaya gelmesi ile iştirak tevehhüm edilir mi?"
    Süleyman Rüştü Çakın memuriyetten sonra, ticaretle uğraştığı yıllarda Antalya Nur talebelerinden İbrahim Çerit'e 6 Şubat 1952 tarihinde şöyle bir mektup yazmıştı:
    "Muhterem Ağabeyim İbrahim Efendi,
    "Çok selam ve derin hürmetlerimi sunarım. Size evvelâ müjde; dün aldığımız bir telgrafla Üstad Hazretleri İstanbul Mahkemesinde beraat etmiştir, müjdeler..
    "Mektubat geldi. Elmalı'ya götürmek üzere size göndereceğiz. Oradan gönderirsiniz. Sizde isteyen var ise, bildirirsiniz.
    "Bütün kardeşlere selâm ve derin hürmetler sunarım. Selam ve derin hürmetler."



    Seni çok Özledim Annem

  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Isparta Şahİtlerİ

    MUSTAFA EZENER


    1915 yılında Isparta'da dünyaya gelen Mustafa Ezener l974'ün Mart ayı başlarında vefat etti.
    1932 yılında Milâs askerî birliğinde yazıcı astsubayken, camide Halil İbrahim Çöllüoğlu ile tanışmıştı. Bu görüşme ve tanışma Mustafa Ezener'i de Nur talebeleri zümresine dahil etti.
    Mersin'de gümrük muamele memurluğu da yapmıştı. Mersin ve civar vilâyetlere Nur risalelerini tanıtıyordu. Bu yüzden mahkemeye verilmişti. 9 Nisan 1954 tarihinde beraat etmiş, kendisinden alınan Nur risaleleri tekrar iade edilmişti.
    Halim, selim ve melek gibi bir zattı. Birkaç defa Isparta'daki evinde misafir olmuştum. Geniş hatıralarından bir damla nev'inden şunları anlatabiliriz:

    Savcının içgüzarlığı
    "Üstad Afyon mahkemesinden çıkarken kalabalık bir kitle elini öpmeye koştu. Sırayla ellerini öpüyorlardı. Bu durumu hazmedemeyen bir savcı, polis ve jandarmalara, 'Niçin izin veriyorsunuz?' diye bağırıp çağırıyordu. Üstad bu hale çok celâllendi. Yüksek sesle, 'Ne var, ne oluyor? Bırak, kardaşlarımla görüşeceğim?' derken öyle heyecanlanmıştı ki, sarığı başından düşmüştü. Biz sarığını yerden alıp başına koymuştuk. Savcı arkasına bile bakmadan korkuyla kaçıp gitmişti. Hadise çıkarmak için bir kardeşin ayağına tekmeyle vurmuştu. Kardeş hiç ağrı duymamıştı. Sonradan baktık ki, ayağı morarmış.

    "1971: Hezimet-i fahişe"
    "Üstadın son yıllarında sık sık derslerinde bulunmuştuk. Sabah derslerinde hep bulunmuştum. Bir gün ders esnasında Meyve Risalesi okunuyordu. 'İzâvekab sekiz yüz on ederek o zamanlarda ehemmiyetli maddi manevî şerlere işaret eder. Eğer beraber olsa miladî 1971 olur, o tarihte dehşetli bir şerden haber verir. Yirmi sene sonra şimdiki tohumların mahsülü ıslah olmazsa, elbette tokatları dehşetli olacak.'
    Mustafa Ezener, Üstad Bediüzzaman'ın 1971 hadiselerinden bahsettiğini zaman zaman anlatırdı. Bu hatırasını anlatırken Zübeyir Gündüzalp Ağabeyim kendi güzel el yazısıyla bir kâğıda şöyle yazmıştı: "l97l senesi ehl-i dalâletin hezimet-i fahişe ile mağlubiyetlerinin senesidir. Mustafa Ezener soruyor: "Efendim, bu mağlûbiyet yalnız ehl-i dalâlete mi, yoksa ehl-i imana da şümûlü varmı?' Üstad Bediüzzaman ise, eserinde yazdığı bu bahsi şöyle ifade ediyor: "Kardaşım, 1971 ehl-i dalâletin büyük bir hezimetle mağlûp olacakları bir tarihtir."
    "Bu cümle okununca Üstad celâllenerek, ellerini kaldırdı ve "Tam! Tam! Hezimet-i fahişe ile mağlubiyetlerinin senesidir' deyince ben sordum: "Efendim, bu mağlubiyet yalnız ehl-i dalâlete mi, yoksa ehl-i limana da Şumûlü var mı?' Bediüzzaman ise'Kardaşım, bu tarih küfrün mağlub olduğu tarihtir' diye cevap verdi?
    "Bir defasında da her gün devam eden bir sabah dersinden sonra, 'Fesübhanallah! Seksen defa okumuşum. Bugünkü kadar anlayamamıştım' diyerek Kur'ân hakikatlarındaki ehemmiyetli sırlara işaret etmişti."
    ***
    Bir müddet Isparta'da Mimar Sinan Kitabevini de işleten Mustafa Ezener'in mekânı ve makamı Cennet olsun.
    Mustafa Ezener, İbrahim Ağabeyine, 18 Şubat 1952 tarihinde yazdığı mektubunda, Üstadın Gençlik Rehberi mahkemesi için İstanbul'a gidişini haber veriyordu. Bu mektupta şunları ifade ediyordu:
    "Aziz sıddık ve sevgili ağabeyim İbrahim Efendi!
    "Evvela: Sonsuz selâm ve derin hürmetlerimi sunar, mübarek ellerinizi öperim. Cenab-ı Hak Teâlâ Hazretlerinden daima sıhhat, âfiyet ve selâmet üzere olmanızı âcizane olarak dua ve niyaz eyler, dualarınızı isterim.
    "Saniyen: Kıymetli mektubunuzu aldım. Çok memnun ve mesrûr oldum. Bilhassa Siracunnûr'ları temin edeceğimize son derece sevindim. Rabbim Telâlâ Hazretleri siz sevgili ağabeyimi ve bütün ümmet-i Muhammedîyi de (a.s.m.) daima sevindirsin.Âmin.
    "Salisen: Son hadise dolayısiyle sevgili Üstadımız Hazretlerinin İstanbul'a teşrifleri, inşaallah, zulüm ve gaflet perdelerinin yırtılmasına ve Risale-i Nur'un parlamasına; sevgili, müşfik Üstadımız cihad-ı ekberinde muzaffer olmasına vesile olacaktır. Ve böyle olması ve büyük Üstadımız sıhhat, âfiyet ve selâmet üzere uzun ömürleri için Halık-ı Zülcelâl ve Teâlâ Hazretlerine dua ve yalvarmaktayız.
    "Bu münasebetle dün derin bir düşünceye vardığım sırada şu gönderdiğim şiire benzeyen cümleler kendi kendilerine sıray dizildiler. Bu fakirin haddi değil, belki hata ve kusurları fakire aittir ki, af buyurmanızı rica ederim. Elhamdülillah, bu âna kadar cümlemiz iyiyiz. Merakı mûcip birşeyimiz yoktur. Sizlerin de sıhhat ve afiyette olmanızı dileriz.
    "Siracünnûr'ları posta ile gönderebilirsiniz. Çok memnun olurum. Zira Gaziantep'ten ısrarla istiyorlar. Hediyelerini inşaallah aybaşında takdim ederim."



    Seni çok Özledim Annem

  5. #5
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Isparta Şahİtlerİ

    ŞEFİK SARIOĞLU

    1321 (1905)'de doğdu. 1954'te Milas'ta vefat etti.

    "Üstada selam verince hapishaneye atıldı
    Bediüzzaman "Yirmi Sekizinci Lem'a"da bir yazısı bulunan Milâslı Şefik Sarıoğlu'nu Eskişehir Mahkemesinde şöyle müdafaa ediyordu:
    "Isparta hapishanesinde iken, bir münasebetle bir selâm almıştım. Ben de selâm gönderdim. Sonra o zat memleketinin hapishanesine nakledilmiş, benim has kardaşlarımdan Halil İbrahim'e hemşerilik münasebetiyle gıyabî benimle sırf bir uhrevi dostluk tesis etmiştir. Bu zat hapishanede bulunduğu cihetle, mahpusların lüzumsuz faidesiz zamanlar veya gazeteler veya oyunlarla meşgul olmalarına mukabil, Şefik, faideli ve menfaatli ve zararsız okunacak ve mahpusları da namaz ve hüsn-ü ahlâka sevk edecek risaleleri diyaneti ve hüsn-ü ahlâkı noktasında alırmış, okurmuş. Belki o zararsız, faideli risaleler içinde benim de bir risalem eline geçmiş olabilir.
    "Acaba böyle ciddî bir hüsn-ü ahlâk sahibi dindar bir gencin benim ile bu kadar cüz'i bir münasebetini i'zam edip, en büyük vasıta-i nâşir-i efkarım olduğunu ve bende hiçbir cihetle bulunmayan ve bir emaresi görülmeyen gizli entrikalarıma vasıta göstermek ve benim mevhum cürmümden ona bir hisse vermeyi, elbette mahkemenin nazar-ı adaleti kabul etmez.Farz-ı muhal olarak benim entrikalarım bulunsa da, bu zat mahpus iken tek birz selâmımla nasıl o gizli fikrimi bilecek, iştirak edecek ve vasıta olacak? Böyle kıymettar gençleri ehemmiyetsiz bahanelerle çürütmeyi vicdan kabul etmez."
    Milâslı Şefik Sarıoğlu 1905'de Milâs'ta doğdu. Babası Emin Ağa, annesi ise Fatma'dır. Kendisinin Emin Sarıoğlu adında bir oğlu, Bakiye Acar isminde birde kızı bulunmaktadır. Kırk dokuz yaşındayken, 27 Ağustos 1954'de Yatağan'ın Bözük ılıcasında vefat etmişti.
    Milâs'ta Şefik Bey olarak bilinen bu Eskişehir maznunu Milâs'ta meftun bulunmaktadır.
    "28. Lem'adaki yazısında bahsini ettiği hemşiresinin kocası olan Feyzullah Ağa, Kuva-yı Millîye reisliği yapan kahraman bir zattı. Şair ve edip Nur talebesi Milâslı Halil İbrahim Çöllüoğlu 12 Haziran 1930 tarihini taşıyan bir şiirinde de şunları ifade etmektedir:
    "Bir tahassüngâh yok, bu değirmenin dairesinden dışarı
    Âsiyab mahv-ı inkıraz durmayıp dönüyor
    Melekül'l-mevt hergün önümüzden, arkamızdan
    Êynemâ tekûnu yüdrikkülmevt^âyetini okuyor.
    Zengin gafletle mir'at-zamir cilâsız kalmışHâdisat-ı eyyam bizi bir yandan bir yana tutup atıyor
    Tamâ'mız yelken ve hırsımızdan bir rüzgârla bahr-i emelde
    Sefinemizi ecel enginlerinde mehalikle çalkıyor
    Küme küme evham-ı hayalet bulutları arasında hâlâ
    Oyuncağa dönüp hatif-i zeval kulaklarımızı tıkıyor
    Dîde-i ruşnâmız yok, cemâl-i ba-kemâli görecek zira
    Kemâl-i eşrakiyle beraber güneş âmâya ne fayda veriyor
    Gündüzsüz bir gece gelip, bir gecede irtesiz kalacak
    Enfas-ı mâhudun sayısı gün gün bitiyor.
    Teyakkuz gelmemekte, zira yok kuvvet-i bâsıramız
    Mezarların karanlık çukurları bizi bekliyor
    Gözslerimiz perdeli, hakaikten in'ikas yok
    Nur-u ilham dahi âyine-i kalbe girmiyor
    Halil, içtiğin zehrabe-i seyyiat-ı hata elverir
    Rah-i helâki bırak, necata doğru yol gidiyor."
    Bu mısraların devamında Halil İbrahim not defterine şunları da kaydetmiş:
    "Şarablarda mest olan gece yarısı uyanabilir
    Fakat sâkînin mest ettiği kimse gözlerini mahşer sabahı açar.
    Âyat-ı tabiîdir ilham-ı tabiat
    Bir ism-i celâl olsa gerek, nağme-i tabiat.
    Abdülhak Hamid

    Bir bardak suda koparılan Eskişehir dâvâsı, zamanın gazetelerinde şöyle yer almıştı:
    Akşam, 9 Mayıs 1935 Perşembe
    "Isparta hadisesi tahkikatı:
    "Isparta 8: İçişleri Bakanı Şükrü Kaya yanında Jandarma Umum Kumandanı General Kâzım olduğu halde buraya gelmiş. Vekil, Said Kürdî hadisesi hakkında validen izahat aldı ve gereken emirleri verdi.
    "Bay Şükrü Kaya öğleden sonra Said Kürdî'nin evvelâ ikamete memur edilmiş olduğu Eğirdir'e gitmiş, akşam üzeri dönmüştür.
    "Hadisenin esası ne?
    "Son tarikatçılak hadisesinin reisi olduğu anlaşılan Said Kürdî peygamberlik lâkâbına kinaye olarak Ümmî âlim lâkâbını takınmıştı.
    "Bediüzzaman, Seyh Said isyanı zamanında Eğirdir'in Barla nahiyesine ikamete memur edilmiş, üç ay evvel mürit toplamaya başlamış, umumî harbten beri Isparta'da kalmış olan üç Kürt, kendisine mürit olmuştur. Bu üç Kürdün teşvikiyle Sivaslı bir mütekait, üç-dört yobaz Said Kürdî'ye devama başlamışlardır.
    "Said Kürdî ile arkadaşları Eskişehir'e gönderilmişlerdir."
    Akşam, l0 Mayıs 1935
    "Milâs'ta sekiz tarikatçı tevkif olundu:
    "Said Kürdî ile otuz mürtecinin mahkemeleri Eskişehir'de yapılacak.
    "Milâs'ta bir kişinin Isparta'da tarikatçılık yapmak isteyen Said Kürdî ile muhaberesi anlaşılmış ve yapılan aramada bu adama gelen mektuplar ve risalelerde Milâs'ta yedi kişinin adı geçmiş olmasından ötürü bu sekiz kişi adliyece tevkif edilerek Isparta'ya gönderilmiştir.
    "İçişleri Bakanı Şükrü Kaya Isparta muhabirimize şu beyanatta bulunmuştur:
    "925 Şeyh Said isyanı münasebetiyle Isparta'ya naklolunan ve kendisine Bediüzzaman adını takan Said Kürdî dini siyasete âlet yaparak irticaî propagandalara girişmiş ve birtakım saf adamları kandırarak doğru yoldan şaşırtmaya çalıştığı anlaşılmıştır. Adliye hadiseye el koyarak Said Kürdî ve muhtelif yerlerde kandırabildiği otuz kadar mürteci tevkif edilmiştir. Temyiz mahkemesinin kararlarıyla mahkeme Eskişehir'de yapılacaktır.
    "Genel emniyet idaresindeki sicile nazaran Said Kürdî 3l Mart irticaına karışmış ve Şark vilâyetindeki irticaî Kürt hareketlerinde faaliyetten geri durmadığından Isparta'ya naklolunmuştur. Anlaşılıyor ki, Bediüzzaman otuz senelik bir mürteci olup, irşad edecek vatandaş aramaktadır. Şimdiye kadar elde edilen mâlûmata göre, hadise mahdut ehemmiyetli bir zabıta vak'asından ibarettir ve halk arasında hiçbir tesiri olmamıştır.
    "Vak'a Halil İbrahim isminde bir âlimin Said Kürdî ile mektuplaşması ve mektubuna marangoz, kahveci ve saatçı çırağı gibi şuursuz ümmî yedi kişiden selâm yazması ve hanesinde kitap bulundurmasından ibaret.
    "Hadiseyi ortaya çıkaran müdde-i umumî Mustafa'dır."
    Tan, 11 Mayıs 1935
    "Dinar: Bobobey Camii hatibi Hasan ve Mehmed Zekâi Eskişehir hapsine gönderildi."
    Tan, 13 Mayıs 1935
    "İrtica şebekesini hazırlayanlar:
    "Bediüzzaman'la beraber Şükrü ve Bâki isminde iki Nur talebesi Isparta hapsinden Eskişehir'e gönderilirken."
    Tan, 7 Mayıs 1935 Salı
    "İrtica şebekesinde yeni suçlular.Ve alâkadar olarak Bursa'da on kişi sorguya çekildi."
    Tan, 8 Mayıs 1935 Çarşamba
    "Bir mürteci ifade verirken öldü.
    "Bursa'da Isparta'da yeni tevkifler yapıldı. Otuz mevkuf var.
    "Bediüzzaman ve arkadaşları 29 Nisan'dan beri mevkufturlar. Antalya Müftüsü Çil Ahmed tevkif edilenler arasında.
    "Isparta'da ifade veren bir binbaşı ölmüştür."
    Tan, 6 Mayıs 1935 Pazartesi
    "Antalya'da dört kişi yakalanarak Isparta'ya gönderildi.
    "Said Kürdî'nin mektuplaştıkları Müftü Ahmed Hamdi ve Aşçı Hasan yakalanmıştır. Aşçı Antalya'da, Müftü Korkuteli'de tevkif edilmiştir. Rejim aleyhine baş kaldırmışlardır."
    Tan, 5 Mayıs 1935
    "İrtica hazırlayan bir şebeke tutuldu. Suçlular Isparta'ya gönderildi.
    "İrtica şebekesi, Kürt isyanında istiklal mahkemesi tarafından
    Isparta'ya sürülen Şeyh Bediüzzaman Said Kurdî tarafından kurulmuştur. Said Kurdî Aydın, Milâs Eğirdir, Bolvadin ve sair yerlerde bir irtica şebekesi meydana getirmiştir. Orada bulunan muhabirleri ile daimî muhabereye girişmiştir. Şeyh bir takım risaleler neşretmiştir. "Antalya zabıta ve adliyesinin uyanıklığı bütün menfur teşebbüsün önüne sed çekmiştir. Bir ip ucu elde eden Antalya adliyesi derhal şifre ile Milâs adliyesini keyfiyetten haberdar etmiştir. Milâs zabıtası 26 Nisan'da işe başlamıştır. Ve 27 Nisan'da tahkikatı bitirmiştir. Milâs'ta sekiz kişi tevkif edilmiştir.
    "Çöllüoğlu Hanı sahibi Halil İbrahim, İnce Mehmed, Manifaturacı Mehmed, Saatçı Hafız Mehmed, Marangoz Halil İbrahim, Hatip Hüseyin İbrahim, Molla Hüseyin, Kaputçu Mustafa, Milâslı Şefik, Tahsildar Ali Rıza 3 Nisan'da Muğla hapishanesinden ısparta adliyesine gönderilmiştir."

    Halil İbrahim'in müdafaası
    Asîl Nur talebisi Halil İbrahim Çöllüoğlu, Denizli'de mahkemede şu müdafaayı yapmıştı:
    "Efendim.
    "Şu kısa ifademin zapta geçmesini rica eylerim.
    "Eskişehir hadisesinden evvel elime geçe ve o vak'ada çoğu alınmış ve geri kalan birkaç tanesini çok ısrarlarla Ahmed Feyzi'nin aldığı, bende kalıp bu defa elinize geçen 'On Dokuzuncu Mektup' namındaki mucizat-ı Peygamberîden bahis. Risale-i Nur'larda cemiyet ve tarikata ait bir tek harf bile iddianamelerde kayda geçmemiştir. Çünkü böyle birşey yoktur. Dinimi öğrenmek ve imanımı takviye ile ahlâkımı düzeltmek hususunda çok istifade ettiğim ve evvelce hesabı verilmiş bu eserlerin yüzünden mahkemeye sevk olunuyor ve hayat-ı içtimaiyemdeki mevkiim sarsılıp maddî çok zararlara uğruyorum.
    "Ben ahlâkı ve iyiliği sever, ilmî ve dinî ve ahlakî eserler okur ve kendi halinde geçinir dindar bir insanım. Elhamdülillah, hiçbir ahlâksızlık ve kimseye tecavüz ve incitmek yüzünden bin münazaamı hükûmet kaydetmemiştir. Bu gibi dürüstlüğe vesile olan ve ehl-i vukufun, hâşâ,cemiyetçi ve tarikatçı namı taktığı Risale-i Nur mizanlarına medyun-u şükran olduğumu bilâtereddüt açıkça siylemekle müftehirim.
    "Muhrerem heyet-i hakime: Şurada şahit bir dindar İslâm sıfatıyla ve Türk kanının iktizası sebebiyle derim ki: Risale-i Nur tarikat değil ki, tasavvuf olsun. Dünyevî bir gayesi kaydedilmiyor ki, cemiyet olsun. Belki, siyasî ihtiraslardan men eden bir hakikat-ı ilmiyedir. Ve bir heyet-i ilmiye tedkik ederse anlaşılır ki: Şimdiye kadar yazılan eserlerin fevkindedir. Ezcümle, haklarında ehl-i vukufun bir tek harf bile kaydetmediği "Yirmi Beşinci Söz' Kur'ân'ın Kelâmullah olduğunu kat'î isbat eder. Ve'Onuncu Söz' ve 'Yirmi Dokuzuncu Söz' melâike ve ahiretin vücudunu kör gözlere gösterecek derecede ispat ve tavzihi ve bunlara mümasil 'Otuz İkinci' ve diğerleri hakaik-ı İlâhiye ve kevmiyeyi öyle vâzıf bir surette serd ve beyan eyler ki, en büyük âlim ve bir feylesof ve benim gibi bir ibtidaî tahsilli kimseler dahi onlardan çok müstefid olur ve hattâ bin senelik çok itirazlara maruz kalan Sevr ve Hut meselesini akıllara hayret verecek derecede isbat ve izah eyler.Eğer bu gibi ilmi ve dinî eserleri okuyup, dinini ve imanını takviye etmek bir cezayı müstels-zim ise, maaliftihar kabul ediyorum. Ölüm cezaevinde var. Memlekette, aile kucağında da var olduğuna çok vâkıalarla herkes gibi ben de şahid ve kaniim.
    "Eğer kanun-u adalet hakkımızda tam tecellî ederse, vesile olanlara,'Allah sizden razı olsun' derim."

    Halil İbrahim



    Seni çok Özledim Annem

  6. #6
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Isparta Şahİtlerİ

    ŞEFİK SARIOĞLU

    1321 (1905)'de doğdu. 1954'te Milas'ta vefat etti.

    "Üstada selam verince hapishaneye atıldı
    Bediüzzaman "Yirmi Sekizinci Lem'a"da bir yazısı bulunan Milâslı Şefik Sarıoğlu'nu Eskişehir Mahkemesinde şöyle müdafaa ediyordu:
    "Isparta hapishanesinde iken, bir münasebetle bir selâm almıştım. Ben de selâm gönderdim. Sonra o zat memleketinin hapishanesine nakledilmiş, benim has kardaşlarımdan Halil İbrahim'e hemşerilik münasebetiyle gıyabî benimle sırf bir uhrevi dostluk tesis etmiştir. Bu zat hapishanede bulunduğu cihetle, mahpusların lüzumsuz faidesiz zamanlar veya gazeteler veya oyunlarla meşgul olmalarına mukabil, Şefik, faideli ve menfaatli ve zararsız okunacak ve mahpusları da namaz ve hüsn-ü ahlâka sevk edecek risaleleri diyaneti ve hüsn-ü ahlâkı noktasında alırmış, okurmuş. Belki o zararsız, faideli risaleler içinde benim de bir risalem eline geçmiş olabilir.
    "Acaba böyle ciddî bir hüsn-ü ahlâk sahibi dindar bir gencin benim ile bu kadar cüz'i bir münasebetini i'zam edip, en büyük vasıta-i nâşir-i efkarım olduğunu ve bende hiçbir cihetle bulunmayan ve bir emaresi görülmeyen gizli entrikalarıma vasıta göstermek ve benim mevhum cürmümden ona bir hisse vermeyi, elbette mahkemenin nazar-ı adaleti kabul etmez.Farz-ı muhal olarak benim entrikalarım bulunsa da, bu zat mahpus iken tek birz selâmımla nasıl o gizli fikrimi bilecek, iştirak edecek ve vasıta olacak? Böyle kıymettar gençleri ehemmiyetsiz bahanelerle çürütmeyi vicdan kabul etmez."
    Milâslı Şefik Sarıoğlu 1905'de Milâs'ta doğdu. Babası Emin Ağa, annesi ise Fatma'dır. Kendisinin Emin Sarıoğlu adında bir oğlu, Bakiye Acar isminde birde kızı bulunmaktadır. Kırk dokuz yaşındayken, 27 Ağustos 1954'de Yatağan'ın Bözük ılıcasında vefat etmişti.
    Milâs'ta Şefik Bey olarak bilinen bu Eskişehir maznunu Milâs'ta meftun bulunmaktadır.
    "28. Lem'adaki yazısında bahsini ettiği hemşiresinin kocası olan Feyzullah Ağa, Kuva-yı Millîye reisliği yapan kahraman bir zattı. Şair ve edip Nur talebesi Milâslı Halil İbrahim Çöllüoğlu 12 Haziran 1930 tarihini taşıyan bir şiirinde de şunları ifade etmektedir:
    "Bir tahassüngâh yok, bu değirmenin dairesinden dışarı
    Âsiyab mahv-ı inkıraz durmayıp dönüyor
    Melekül'l-mevt hergün önümüzden, arkamızdan
    Êynemâ tekûnu yüdrikkülmevt^âyetini okuyor.
    Zengin gafletle mir'at-zamir cilâsız kalmışHâdisat-ı eyyam bizi bir yandan bir yana tutup atıyor
    Tamâ'mız yelken ve hırsımızdan bir rüzgârla bahr-i emelde
    Sefinemizi ecel enginlerinde mehalikle çalkıyor
    Küme küme evham-ı hayalet bulutları arasında hâlâ
    Oyuncağa dönüp hatif-i zeval kulaklarımızı tıkıyor
    Dîde-i ruşnâmız yok, cemâl-i ba-kemâli görecek zira
    Kemâl-i eşrakiyle beraber güneş âmâya ne fayda veriyor
    Gündüzsüz bir gece gelip, bir gecede irtesiz kalacak
    Enfas-ı mâhudun sayısı gün gün bitiyor.
    Teyakkuz gelmemekte, zira yok kuvvet-i bâsıramız
    Mezarların karanlık çukurları bizi bekliyor
    Gözslerimiz perdeli, hakaikten in'ikas yok
    Nur-u ilham dahi âyine-i kalbe girmiyor
    Halil, içtiğin zehrabe-i seyyiat-ı hata elverir
    Rah-i helâki bırak, necata doğru yol gidiyor."
    Bu mısraların devamında Halil İbrahim not defterine şunları da kaydetmiş:
    "Şarablarda mest olan gece yarısı uyanabilir
    Fakat sâkînin mest ettiği kimse gözlerini mahşer sabahı açar.
    Âyat-ı tabiîdir ilham-ı tabiat
    Bir ism-i celâl olsa gerek, nağme-i tabiat.
    Abdülhak Hamid

    Bir bardak suda koparılan Eskişehir dâvâsı, zamanın gazetelerinde şöyle yer almıştı:
    Akşam, 9 Mayıs 1935 Perşembe
    "Isparta hadisesi tahkikatı:
    "Isparta 8: İçişleri Bakanı Şükrü Kaya yanında Jandarma Umum Kumandanı General Kâzım olduğu halde buraya gelmiş. Vekil, Said Kürdî hadisesi hakkında validen izahat aldı ve gereken emirleri verdi.
    "Bay Şükrü Kaya öğleden sonra Said Kürdî'nin evvelâ ikamete memur edilmiş olduğu Eğirdir'e gitmiş, akşam üzeri dönmüştür.
    "Hadisenin esası ne?
    "Son tarikatçılak hadisesinin reisi olduğu anlaşılan Said Kürdî peygamberlik lâkâbına kinaye olarak Ümmî âlim lâkâbını takınmıştı.
    "Bediüzzaman, Seyh Said isyanı zamanında Eğirdir'in Barla nahiyesine ikamete memur edilmiş, üç ay evvel mürit toplamaya başlamış, umumî harbten beri Isparta'da kalmış olan üç Kürt, kendisine mürit olmuştur. Bu üç Kürdün teşvikiyle Sivaslı bir mütekait, üç-dört yobaz Said Kürdî'ye devama başlamışlardır.
    "Said Kürdî ile arkadaşları Eskişehir'e gönderilmişlerdir."
    Akşam, l0 Mayıs 1935
    "Milâs'ta sekiz tarikatçı tevkif olundu:
    "Said Kürdî ile otuz mürtecinin mahkemeleri Eskişehir'de yapılacak.
    "Milâs'ta bir kişinin Isparta'da tarikatçılık yapmak isteyen Said Kürdî ile muhaberesi anlaşılmış ve yapılan aramada bu adama gelen mektuplar ve risalelerde Milâs'ta yedi kişinin adı geçmiş olmasından ötürü bu sekiz kişi adliyece tevkif edilerek Isparta'ya gönderilmiştir.
    "İçişleri Bakanı Şükrü Kaya Isparta muhabirimize şu beyanatta bulunmuştur:
    "925 Şeyh Said isyanı münasebetiyle Isparta'ya naklolunan ve kendisine Bediüzzaman adını takan Said Kürdî dini siyasete âlet yaparak irticaî propagandalara girişmiş ve birtakım saf adamları kandırarak doğru yoldan şaşırtmaya çalıştığı anlaşılmıştır. Adliye hadiseye el koyarak Said Kürdî ve muhtelif yerlerde kandırabildiği otuz kadar mürteci tevkif edilmiştir. Temyiz mahkemesinin kararlarıyla mahkeme Eskişehir'de yapılacaktır.
    "Genel emniyet idaresindeki sicile nazaran Said Kürdî 3l Mart irticaına karışmış ve Şark vilâyetindeki irticaî Kürt hareketlerinde faaliyetten geri durmadığından Isparta'ya naklolunmuştur. Anlaşılıyor ki, Bediüzzaman otuz senelik bir mürteci olup, irşad edecek vatandaş aramaktadır. Şimdiye kadar elde edilen mâlûmata göre, hadise mahdut ehemmiyetli bir zabıta vak'asından ibarettir ve halk arasında hiçbir tesiri olmamıştır.
    "Vak'a Halil İbrahim isminde bir âlimin Said Kürdî ile mektuplaşması ve mektubuna marangoz, kahveci ve saatçı çırağı gibi şuursuz ümmî yedi kişiden selâm yazması ve hanesinde kitap bulundurmasından ibaret.
    "Hadiseyi ortaya çıkaran müdde-i umumî Mustafa'dır."
    Tan, 11 Mayıs 1935
    "Dinar: Bobobey Camii hatibi Hasan ve Mehmed Zekâi Eskişehir hapsine gönderildi."
    Tan, 13 Mayıs 1935
    "İrtica şebekesini hazırlayanlar:
    "Bediüzzaman'la beraber Şükrü ve Bâki isminde iki Nur talebesi Isparta hapsinden Eskişehir'e gönderilirken."
    Tan, 7 Mayıs 1935 Salı
    "İrtica şebekesinde yeni suçlular.Ve alâkadar olarak Bursa'da on kişi sorguya çekildi."
    Tan, 8 Mayıs 1935 Çarşamba
    "Bir mürteci ifade verirken öldü.
    "Bursa'da Isparta'da yeni tevkifler yapıldı. Otuz mevkuf var.
    "Bediüzzaman ve arkadaşları 29 Nisan'dan beri mevkufturlar. Antalya Müftüsü Çil Ahmed tevkif edilenler arasında.
    "Isparta'da ifade veren bir binbaşı ölmüştür."
    Tan, 6 Mayıs 1935 Pazartesi
    "Antalya'da dört kişi yakalanarak Isparta'ya gönderildi.
    "Said Kürdî'nin mektuplaştıkları Müftü Ahmed Hamdi ve Aşçı Hasan yakalanmıştır. Aşçı Antalya'da, Müftü Korkuteli'de tevkif edilmiştir. Rejim aleyhine baş kaldırmışlardır."
    Tan, 5 Mayıs 1935
    "İrtica hazırlayan bir şebeke tutuldu. Suçlular Isparta'ya gönderildi.
    "İrtica şebekesi, Kürt isyanında istiklal mahkemesi tarafından
    Isparta'ya sürülen Şeyh Bediüzzaman Said Kurdî tarafından kurulmuştur. Said Kurdî Aydın, Milâs Eğirdir, Bolvadin ve sair yerlerde bir irtica şebekesi meydana getirmiştir. Orada bulunan muhabirleri ile daimî muhabereye girişmiştir. Şeyh bir takım risaleler neşretmiştir. "Antalya zabıta ve adliyesinin uyanıklığı bütün menfur teşebbüsün önüne sed çekmiştir. Bir ip ucu elde eden Antalya adliyesi derhal şifre ile Milâs adliyesini keyfiyetten haberdar etmiştir. Milâs zabıtası 26 Nisan'da işe başlamıştır. Ve 27 Nisan'da tahkikatı bitirmiştir. Milâs'ta sekiz kişi tevkif edilmiştir.
    "Çöllüoğlu Hanı sahibi Halil İbrahim, İnce Mehmed, Manifaturacı Mehmed, Saatçı Hafız Mehmed, Marangoz Halil İbrahim, Hatip Hüseyin İbrahim, Molla Hüseyin, Kaputçu Mustafa, Milâslı Şefik, Tahsildar Ali Rıza 3 Nisan'da Muğla hapishanesinden ısparta adliyesine gönderilmiştir."

    Halil İbrahim'in müdafaası
    Asîl Nur talebisi Halil İbrahim Çöllüoğlu, Denizli'de mahkemede şu müdafaayı yapmıştı:
    "Efendim.
    "Şu kısa ifademin zapta geçmesini rica eylerim.
    "Eskişehir hadisesinden evvel elime geçe ve o vak'ada çoğu alınmış ve geri kalan birkaç tanesini çok ısrarlarla Ahmed Feyzi'nin aldığı, bende kalıp bu defa elinize geçen 'On Dokuzuncu Mektup' namındaki mucizat-ı Peygamberîden bahis. Risale-i Nur'larda cemiyet ve tarikata ait bir tek harf bile iddianamelerde kayda geçmemiştir. Çünkü böyle birşey yoktur. Dinimi öğrenmek ve imanımı takviye ile ahlâkımı düzeltmek hususunda çok istifade ettiğim ve evvelce hesabı verilmiş bu eserlerin yüzünden mahkemeye sevk olunuyor ve hayat-ı içtimaiyemdeki mevkiim sarsılıp maddî çok zararlara uğruyorum.
    "Ben ahlâkı ve iyiliği sever, ilmî ve dinî ve ahlakî eserler okur ve kendi halinde geçinir dindar bir insanım. Elhamdülillah, hiçbir ahlâksızlık ve kimseye tecavüz ve incitmek yüzünden bin münazaamı hükûmet kaydetmemiştir. Bu gibi dürüstlüğe vesile olan ve ehl-i vukufun, hâşâ,cemiyetçi ve tarikatçı namı taktığı Risale-i Nur mizanlarına medyun-u şükran olduğumu bilâtereddüt açıkça siylemekle müftehirim.
    "Muhrerem heyet-i hakime: Şurada şahit bir dindar İslâm sıfatıyla ve Türk kanının iktizası sebebiyle derim ki: Risale-i Nur tarikat değil ki, tasavvuf olsun. Dünyevî bir gayesi kaydedilmiyor ki, cemiyet olsun. Belki, siyasî ihtiraslardan men eden bir hakikat-ı ilmiyedir. Ve bir heyet-i ilmiye tedkik ederse anlaşılır ki: Şimdiye kadar yazılan eserlerin fevkindedir. Ezcümle, haklarında ehl-i vukufun bir tek harf bile kaydetmediği "Yirmi Beşinci Söz' Kur'ân'ın Kelâmullah olduğunu kat'î isbat eder. Ve'Onuncu Söz' ve 'Yirmi Dokuzuncu Söz' melâike ve ahiretin vücudunu kör gözlere gösterecek derecede ispat ve tavzihi ve bunlara mümasil 'Otuz İkinci' ve diğerleri hakaik-ı İlâhiye ve kevmiyeyi öyle vâzıf bir surette serd ve beyan eyler ki, en büyük âlim ve bir feylesof ve benim gibi bir ibtidaî tahsilli kimseler dahi onlardan çok müstefid olur ve hattâ bin senelik çok itirazlara maruz kalan Sevr ve Hut meselesini akıllara hayret verecek derecede isbat ve izah eyler.Eğer bu gibi ilmi ve dinî eserleri okuyup, dinini ve imanını takviye etmek bir cezayı müstels-zim ise, maaliftihar kabul ediyorum. Ölüm cezaevinde var. Memlekette, aile kucağında da var olduğuna çok vâkıalarla herkes gibi ben de şahid ve kaniim.
    "Eğer kanun-u adalet hakkımızda tam tecellî ederse, vesile olanlara,'Allah sizden razı olsun' derim."

    Halil İbrahim



    Seni çok Özledim Annem

  7. #7
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Isparta Şahİtlerİ

    MEHMED BABACAN

    Mehmed Babacan 1801 yılında Isparta'da doğdu. Terzilik yaptığı için, "Terzi" lakabıyla anılmaktadır.

    "O ulvî halleri anlatamam"
    "Üstad Bediüzzaman'ı ilk defa 1934 senesinde Isparta hapishanesinin penceresinde görmüştüm. Hapishanenin penceresinden bana selâm vermişti. Daha sonra Eskişehir hapishanesine giderken de mübarek şahsiyetini yakından görmüştüm. O zaman ellerini kelepçeleyerek kamyonlara bindirilmişlerdi. Topladıkları 120 Nur Talebesini dokuzu kamyonla Eskişehir'e sevketmişlerdi.
    "O günlerde Binbaşı Âsım Bey mahakeme olurken, âniden düşüp ölmüştü. Hacı Mülazım isimli bir zat vardı. Cenazesiyle o zat ilgilenmeşti. Isparta Ulu cami cenaze namazını kıldık. Cenazesinde beş-altı kişiydik. Cenaze namazından sonra binbaşı Âsım Bey'i Isparta'daki Alaeddin mezarlığına defnettik.
    "Jandarma karakolunun üst katından Üstadı alıp mahkemeye götürüyorlardı. O zaman ellerini öpmek istemiştim, ama maalesef öpemedim, sadece yakından görebilmek saadetine erdim. Maalesef bu büyük şahsiyetin mahiyetini tam anlayamadık.
    "Üstad Bediüzzaman'la bir kaç kere seyahatlerimiz de olmuştu. l950'lerden sonra Eskişehir Yıldız Oteli'nden alarak Isparta'ya getirmiştim. Daha sonra l952başlarında İstanbul'da açılan Gençlik Rehberi mahkemesi için İstanbul'a giderken ben de Üstada refakat etmiştim. Kendilerini Sirkeci'deki Akşehir Palas Oteli'ne indirmiştim. Kendileri otele inince, "Sen, biraz git de İstanbul'u gez' demişti.
    "Eskişehir Yıldız Otelinden alıp Isparta'ya getirmek için Urgancı Hilmi ile birlikte gitmiştik. Yıldız Otelinde akşamdan sonra gördüğümde bambaşka bir ibadet halindeydi. O ulvî halleri anlatabilmem mümkün değil, akşamdan sonra odasına girdiğimde bana rahatsız ettiğim için çok kızmıştı.
    ***
    "Üstad Hazretlerini İsmet Gülcügil'in arabasıyla İstanbul'a götürmüştüm. Üstad ismini sorduğunda şoförümüz 'İsmet' deyince, Üstad 'Bırak şu pis herifi, senin ismin Mâsum olsun bundan sonra' demişti. Ayrıca yolda İsmet Gülcügil'in arabayı durdurarak sigara içmesine de kızdı. 'Gel sigarayı burada iç, beklemeyelim, gençken ben de sigara içtim' demişti. Yine Üstad Hazretleriyle bir gün Findos köyüne gitmiştik. Üstad namazdan sonra bana 'Fatiha ile namaz tamamdır' dedi.
    "Otobüs tutarak beraberce Isparta-Gölcük'e gitmiştik. Yolda otobüs bozulup da durunca Üstad Aşçı Ali'nin motosikletine binerek yola devam etmişti. üstad Gölcük'ü çok severdi. Oradaki İlâhî güzelliğe hayrandı. Oranın güzelliğini saatlerce seyredip, tefekkür ederdi. Bir defasında: 'Bu mübarek göle günde altı damla Cennetten iniyor. Bu damlalar bu mübarek şehir Isparta'yı ihya ediyor' demişti.
    "Üstad Bediüzzaman'ın Urfa'daki kabrini parçalayıp da mübarek naaşını Isparta'ya getirip gömdükleri 27 Mayıs ihtilalinden sonraki günlerde bizleri hep toplayıp 99 gün nezaret altında tutmuşlardı.

    "Üstada Isparta'da ev kiraladım"
    "1950 senelerinden sonra Isparta'da Fitnat Hanım'ın kocası ölünce evinin bir kısmını Üstad için kiralamıştık. üstadı Nur Talebelerinden Nuri Benli'nin otelinden bir fayton tutarak Fitnat Hanımdan kiraladığımız eve getirdik. Üstad, Fitnat Hanımın ismine hayret etti. Bu nasıl bir isim diye hayretini belirtti. Fitnat Hanım da, Üstad için bana 'Mehmed Efendi bu zat kimdir?' diye sorunca ben de kendisine şu cevabı vermiştim.
    "Bu zat Bediüzzaman'dır. Hazret-i Peygamberin merkadini getirip senin evine koydular. Bu zat onun torunudur


    Seni çok Özledim Annem

  8. #8
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Isparta Şahİtlerİ

    FÂZIL DOYRAN

    l894'de Selanik'in Doyran kazasında doğdu. l986'da vefat etti. Balkan Harbinde Aydın'a geldi. Aydın Vali Kaleminde ve Isparta Tümeninde muhasebecilik yaptı. 1926-1937 yıllarında Isparta'da kaldı.
    25 Temmuz 1934 ile 25 Nisan 1935 arasında tam dokuz ay Isparta'da kalan Bediüzzaman'ı üç defa ziyaret edip görüşmüştü. Isparta'da Hüsrev Altınbaşak'ın komşusu olan Fâzıl Doyran, onun vasıtasıyla Bediüzzaman'la tanışmış ve Nur Risalelerini güzel yazısıyla yazmıştı. Yazılarının sonunda Bedizüzzaman'ın yaptığı ve Refet Barutçu'nun yazdığı dualar bulunmaktadır.
    Selânikli Fâzıl Doyran, Bediüzzaman'ı sevgiyle, hürmetle ve rahmetlerle anlatıyordu. Bu sohbet esnasında heyecandan rahatsızlanmış, ondan bahsedince "Dayanamıyor, heyecanlanıyorum, çarpıntı geliyor" diyerek, rahatlamak için hap almıştı.

    "Odasında Kur'ân-ı Kerimden başka kitap yoktu"
    Koşsuları olan Nur talebelerine kabat tatlısı yapan hanımı ise, kocasına sofî, kendisine ise safî diyerek hatıraları zevkle takip ediyordu.
    Şahidi olduğu günleri bize şöyle anlatıyordu:
    "Ben Isparta'da Hüsrev Altınbaşak ile komşuydum. Beni ilk defa Bediüzzaman'a Hüsrev götürdü. l934'de dokuz-on ay kadar Isparta'da kalan Bediüzzaman'a üç defa gittim. Kendileri Bağlar'da oturuyordu. Daha önceleri camide cemaatten, 'Barla'da büyük ve muhterem bir zat var' diye medhini duymuştum.
    "Yanında daima talebeleri, Refet Barutçu, Hüsrev Altınbaşak gibi zatlar duruyorlardı. Benim memur olduğumu bilmişti. 'Galiba memursunuz?' demişti. Odasında Kur'ân-ı Kerîmden başka bir kitap yoktu. Hüsrev Altınbaşak beni 'Güzel yazısı var' diye tanıtmıştı. Kapısında ve civarda daima polisler bekliyorlardı. Bunlardan Dündar isimli bir polisle komşuyduk. Bana, 'Ben nöbetçi olunca gel' derdi. Dündar nöbetçiyken hep Üstadı ziyaret ederdim. Bana kolaylık ve müsamaha gösterirdi. Nöbetçi olduğu zaman, 'Bugün ben oradayım, eğer istersen gel' derdi. Ben de cesaret alarak giderdim. O zamanlar ziyaretine meb'uslar da gelirdi. Daha sonra benim hakkımda soruşturma yapmışlar. Isparta'daki tümende muhasebe işlerine bakıyordum. Beni Tümen KomutanıRüştü Paşadan sordular, 'Bu nasıl adam?' diye. Çünkü Bediüzzaman'a gidip geldiğimi, Risale-i Nur'lardan yazdığımı biliyorlardı. Rüştü Paşa, 'Benim muhasebecimdir, tmiz ve dindar bir zattır. Herkes gazete okuyor, bu ise dinî kitapları okuyor' diye beni müdafaa etmişti.

    "Röntgen gibi içinizi bilirdi"
    "Üstad Bediüzzaman çok heybetli bir zattı. Şu anda bahsederken bile çok heyecanlanıyorum. Sanki burada, yanımızda canlanıyor. Röntgen gibi içinizi, dışınızı bilirdi. Daima ibadet ve tefekkürle meşguldü. Söke'den bir kilo kadar bal gelmişti. 'Bunu bir Ramazan yersiniz' diye Hüsrev'e vermişti.
    "Üstaddan himmet ve dua istemiştim. 'Merak etme, ben arkandayım' diyerek iki boynumdan öpmüştü. Ben de ellerinden öpmüştüm.
    "Yazdığım risalelere yaptığı duaları yüzbaşı Refet Barutçu yazıların sonuna yazmıştı.
    "Sözler'den ve Lem'alar'dan yazmıştım. Yazılarımın sonuna 'yazan' mânâsında 'Münşî Fâzıl' diye yazmıştım.
    "O yıllarda yeni yazılan İktisat ve Ramazan risalelerini de yazmıştım."


    Seni çok Özledim Annem

  9. #9
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Isparta Şahİtlerİ

    AHMED HAMDİ OKUR
    (Çil Müftü) (1877-1953)

    Yakın tarihimizin ismi meçhul hakikat kahramanlarından bir mübarek şahsiyetin lâkabı: Çil Müftü. Asıl ismi ise. Antalya Müftüsü Ahmed Hamdi Okur.
    Bu faziletli zat hakkında Antalya'nın demokrat gazetesi İleri'de, eski Antalya Müftüsü Hafız Osman Çandır Efendi, 20 Ağustos 1953'de Kurban Bayramının birinci günü, İslâm dünyasında tekbir sadâlarının başladığı bir zamanda vefat eden, Çil Müftü'yle alakâlı bir yazıda şöyle demektedir:

    Çil Müftünün hizmetleri
    "Çil Müftümüz çok hareketli, dışa açık, yüksek ilmî cesaret ve kariyere malik, binlerce cemaate hitap etmesini bilen, binlerce cemaati arkasından sürükleme maharetini gösteren, memleketin sosyal hizmetlerinde canla-başla çalışan ve koşan hocamızdı.
    "Merhum hocamız Birinci Cihan Harbi boyunca Antalya müftülüğünde bulunmuş, bir şeyhülislâm gibi etrafa fayda dağıtarak hayat sürmüştü.
    "Hilâl-i Ahmer, yani Kızılay reisi bulunduğu Millî Mücadele yıllarında Antalya'mıza yaptığı değerli hizmetlerini doğrusu şükranla anmaktayız."
    Müftü Ahmed Hamdi Efendi bu kıymetli hizmetlerinden dolayı, Osmanlı sultanları tarafından fermanlarla ve ilmî rütbelerle taltif edilmişti.

    Müftünün elini çamaşır ipiyle bağladılar
    Garipliklerle ve acı hadiselerle dolu 1935 senesi, Eskişehir mahkemesine, Bediüzzaman sadece bir selâm gönderdiği için, Antalya'nın bu asîl müftüsünü de hapsederek götürdüler.
    Bu heybetli ve pehlivan endamlı zatın ellerine vuracak kelepçe bulamamışlardı. Bağlamak istedikleri kelepçeler hep dar geliyor, ellerini bağlayamıyorlardı. Kendisini seyreden ehl-i imânın gözyaşları arasında, vazifelilere şöyle diyordu: "Bu eller, bu devlete çok hizmet etti. Şimdi biraz da kelepçesini vurun!" Sonra Jandarmalar Çil Ahmed Efendinin ellerini çamaşır ipiyle bağlamışlardı.
    Eskişehir hapsinde bir rüya gören Çil Müftü Ahmed Hamdi Efendi sevinçlerle uyanmış, gökyüzünde "Said" yazılı olduğunu müjdelemişti.
    Hapishanede Üstad Bediüzzaman'la görüşmenin ve konuşmanın sevincini ve bahtiyarlığını iftiharla anlatırdı. Eskişehir'de üç ay hapis yattıktan sonra, Çil Müftüyü serbest bırakmışlardı. Antalya'ya dündüğü zaman Müftü Efendi, "Gittiğimiz yer hapishaneye benzemiyordu. Orada Bediüzzaman'la görüşmek, konuşmak benim için bir şeref oldu" diye anlatıyordu.

    "İçinizde Müftü Efendi var, fetvayı ona sorun"
    Eskişehir hapsinde, fıkhî meselelerde, Üstad Bediüzzaman'a sual sordukları zaman, Üstad, Çil Müftü'yü eliyle göstererek "İçinizde Müftü Efendi var; o varken fetva vermek bana düşmez," diye tevazu ile ahmed Hamdi Efendiye iltifat ederdi. Üstad Bediüzzaman'ın namaza duruşundaki heybeti ve ihtişamı da muhabbet ve merakla anlatan Çil Mütftü, 1936 yılının Temmuz başlarında men-i muhakeme kararıyla serbest bırakılıp Antalya'ya dönmüştü.

    _________________


    Seni çok Özledim Annem

  10. #10
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Isparta Şahİtlerİ

    ABDULLAH LÜTFİ ÖZERDEM
    (l88l-l974)

    Esnaf Şeyhi Âsım Efendinin torunu olan Saatçı Lütfi, Mehmed Âkif Efendinin oğluydu.
    Üstad Bediüzzaman'ın Ispartalı ilk talebelerindendi. 1935 yılında Üstadıyla birlikte Eskişehir Hapishanesinde yattı. Üç defa evlenen Lütfi Efendinin dokuz evlâdı olmuştu. İzmir'de vefat etmiştir.
    Eskişehir Hapishanesindeyken kayıtlardaki hüviyeti şöyle geçmektedir: "Cami-i atik Mahallesinden: Saatçı Lütfi."
    Barla Lâhikası'nın muhtelif kısımlarında imzası ve ayrıca bir de mektubu vardır.
    Arşivimizdeki üstadın el yazısı notlarından birisinde ise şunları okumaktayız:
    "Kardaşım Lütfi'nin On Üçüncü Söz'üne bak, bana bir nüsha yaz. Kur'ân lâfzında tevafuku muhafaza et. Lütfi başka risaleleri yazsın. Evvel demiştim ki, o yazsın. Şimdi sen bu On Üçüncü Söz'ü yazsan daha iyi olur."


    Seni çok Özledim Annem

Sayfa 1/3 123 SonSon

Benzer Konular

  1. Isparta hayatı tarihçe-i hayat
    By Konyevi Nisa in forum Tarihçe-i Hayat
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 17.02.11, 19:54
  2. KeŞkek YemeĞİ.. Isparta.YALVAÇ
    By SiLa in forum Yöresel Yemekler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 09.01.09, 09:35
  3. Minyatür,(ISPARTA) HALISI..
    By SiLa in forum EL EMEĞİ, GÖZNURU
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 21.11.08, 18:53
  4. 125- Madem Isparta benim hakikî bir memleketimdir
    By BaRLa in forum Emirdağ Lâhikası II
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 11.08.08, 22:02
  5. Isparta hayatı tarihçe-i hayat
    By BuRaK in forum Bediüzzaman'ın Hayatı
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 08.06.08, 12:47

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •