***
DIŞARDA
Points: 455.346, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 100,0%
Achievements


Nasıl Bir Rasul’e İman Ettik?
Musa Bayoğlu
Rasul-il Ekrem SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’in Rasul olarak gönderilmesinden itibaren İslâm ile küfür arasındaki çatışma başlamıştır. İlk etapta fikrî olarak başlayan bu çatışma, daha sonra Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’in Medine’de İslâm Devleti’ni ikame etmesinin ardından maddî alana kaymıştır. Maddî alandaki bu çatışma, 3 Mart 1924 senesine yani Hilâfet’in ilgasına kadar sürmüş, bu tarihten itibaren Hilâfet’in ilgasıyla birlikte Müslümanlar başsız kalmış, kendilerini koruyan kalkan kırılmış ve arkasında savaştıkları komutan öldürülmüştür. Serveti yağmalanan yetim bir çocuk misali, servetini, yeraltı kaynaklarını tarumar etmek, talan etmek ve çalıp çırpmak için aynen aç kurtların sofraya üşüştükleri gibi kafir devletler, bu Ümmet’in başına üşüşmüşlerdir. Kâfirler, Ümmetin servetlerini tarumar etmekle yetinmemişler Müslümanların kalplerinin derinliklerindeki İslâmî mefhumlara, hükümlere, fikirlere, değerlere saldırmışlar ve zihinlerinde bir nebze olsun yok ettikleri İslâm’ı Müslümanların vicdanlarından bir daha geri dönmemek üzere silip atmaya çalışmışlar ve hâlâ da bu çabalarına devam etmektedirler. Bununla da iktifa etmemişler, Ümmetin çocuklarının ağzıyla İslâm’ın mukaddesatlarına harp açmışlar; Salman Rüşdi ile Kur’an ayetlerine, Kaddafi ve Edip Yüksel ile hadislere, sonra Afganistan’da Kur’an’a, şimdi de bu Risaleti getiren şanlı, yüce Rasul-il Ekrem SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’e kinlerini bir türlü kusmuşlardır. Bunlar ilk değil, son da olmayacak... 27.02.2008 Çarşamba günü Almanya İçişleri Bakanı’nın, tüm Avrupa gazetelerine, Rasul-il Ekrem SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’e yönelik hakaret içerikli karikatürlerin yeniden yayınlanması çağrısında bulunması da yine bu kinin açığa çıkartılmasıdır. Bundan birkaç gün önce de 17 Danimarka gazetesi, yaklaşık iki sene önce bir Danimarka gazetesinin yayınladığı bu iğrenç karikatürleri yeniden yayınlamıştı. Çünkü İslâm’ın değerlerini, mukaddesatını, hükümlerini koruyan mekanizma yok olmuş, Ümmetin yöneticileri olduklarını iddia eden kişiler ise, kınamakla veya Büyükelçiliklerini çağırarak ilgili kişilere, devletlere protesto mektubu sunmakla yetinmişlerdir. Oysa elinde orduları harekete geçirerek İslâm’a hakaret eden kişileri yerle bir etme, bulundukları yeri kendilerine mezar etme imkânı olduğu halde, bu kişileri veya devletleri kınama, protesto etme acizliğin ifadesidir. Bu kişiler tarafından serzenişte bulunmak yetmez, hadlerini bildirmek gerekir. Tıpkı İslâm aleyhine tiyatro oynatmak isteyen Fransa’ya, bu oyunu sahnelememesi gerektiğini aksi halde bedelini ağır ödeyeceğini söyleyerek İslâm Ordusu ile tehdit eden Halife AbdulHamid gibi. Kınamak, protesto etmek acizliktir, korkaklıktır, çaresizliktir. Evet, belki bu fertler için kabul edilebilir, ama devletler için, ehli kuvvet için asla kabul edilemez.
Bütün bu saldırılardan sonra karikatürleri kınayan Müslümanların haykırışlarına şahit olmuştuk ki onlar, Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’e yardım edebilmek için seslerini yükseltiyorlardı…
Bütün bu yaşananlar, artık Ümmete sahih bir İslâm anlayışı ve İslâmî hayatı başlatma özlemi doğurmuş ve artık bu yolda çalışmalar insanların fevç fevç akını ile bereketlenmiştir. Ancak hâlâ bazı İslâmî mefhumlar, tam anlaşılamamış durumdadır. En bariz örneği, Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’e iman, bu konulardandır. Hâlâ İslâm’ı anlamamış insanlarca vahyin kuşandığı bir Rasul anlatılmamakta. Rasulullah’ı, doğup yaşamış ve ölmüş bir insan kimliğiyle kabul ettirme gayretleri günümüzde ön plana çıkartılmakta. Tarihte yaşamış ancak bugüne taşınmayan, bugün bize yol göstermeyen, örnek ve şahit olmayan, hikâyelerdeki kahramanlar misali anlatılan, yaptığı bugün yapılamayacak olan bir Rasul anlayışı Ümmete dayatılmakta. Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’e inanmak ile iman etmenin farklı şeyler olduğunu unutmamalıyız. Tarihsel kimlik olarak MuhammedSallALLAHu Aleyhi ve Sellem yaşamamıştır, diyen bir kişi var mıdır? Gerek İslâmî, gerekse gayri İslâmî tüm tarih kaynakları, Muhammed İbni Abdullah (SallALLAHu Aleyhi ve Sellem) adında bir insanın 63 seneye yakın bir süre yaşadığını yazar. Bu inkâr edilemez bir tarihî gerçektir. Bu, Muhammed SallALLAHu Aleyhi ve Sellem isminde bir insanın zatına inanmaktır. İman etmek ise; Muhammed SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’e zatıyla birlikte O SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’in ALLAHu Teâlâ tarafından gönderilmiş bir Rasul olduğunu dil ve kalp ile tasdik etmektir. Böylelikle Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’in zatına ve sıfatına iman etmektir. İnanma ve iman etme arasındaki bu fark, Asr-ı Saadet ile günümüz “Rasul” anlayışı açısından en büyük farklılıktır. Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’in zatından hiç kimse rahatsız değildir. Hatta o dönemin müşrikleri O’na “el-Emin” diyerek zatı ile ilgili kanaatlerini künyeleştirmiştir. Ama Rasulullah’ın getirdiği vahiy gündeme geldiğinde, davası açığa çıktığında mümin, münafık, müşrik, kâfir ayrımı başlamıştır, bugün de başlayacaktır.
Özellikle “Mevlid Kandili” diye nitelendirilen günlerde, Kutlu Doğum Haftalarında tıpkı babalar günü, anneler günü gibi, yılbaşı, noel baba gibi, senenin bir günü veya bir haftasında hatırlanan bir Rasul anlayışı ile kandırılmak istenmekte, bu Ümmet… Herkese mavi boncuk dağıtan, herkesle iyi geçinen, kimseyi kırmayan bir Rasul! Sadece ruhî yönü ile örnek alınan, şeklen takip edilen bir Rasulullah anlayışı. Çocukları seven, kadınlara iyi davranan Rasul anlayışı... Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem, sadece insanlarla iyi geçinmeyi öğretmek için değil, kâfirlerle de dost olmamayı öğretmek için de gönderilmiştir. Müminlere karşı yumuşak ve güler yüzlü olan Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem, kâfirlere karşı sert ve katı da olmuştur.
Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’in adil bir Kadı olduğu, Yahudi’yle münafığın mahkemesinde Yahudi’nin lehine hükmettiği anlatılırken, hain Medine Yahudilerini muhasara edip, Yahudi erkeklerin tümünün boynunu vurdurttuğu hiç anlatılmıyor.
Taif’te, kendisine zulmedenlere dua eden Rasul SallALLAHu Aleyhi ve Sellem anlatılırken, Hendek’te, savaş meşakkatinden dolayı namazını kazaya bırakmak zorunda kalıp da bu ıstırabından dolayı kâfirlere “Ya Rabbi onların evlerini ateşle doldur, onların evlerini başlarına yık” diye beddua etmesi anlatılmıyor. Bugün Ümmeti namazdan uzaklaştıranlara -eğer hayatta olsaydı-, Rasul’ün düşman olacağı anlatılmıyor. İslâm’ın ilk düğümünün Hilâfet, son düğümünün ise namaz olduğu ve bu düğümleri çözmeye çalışanlara karşı -sonu ölüm dahi olsa- İsa Aleyhi’s-Selam’ın havarilerini örnek vererek “ALLAH’a isyan içinde yaşamaktansa itaat içinde ölmek daha hayırlıdır” bilinciyle mücadele etmek gerektiğini söyleyen Rasulümüzün mesajı hep saklanmaya çalışılıyor... Savaşta esirlere merhamet eden Rasulullah örnek gösterilirken fitneyi ortadan kaldırmak, dini yalnız ALLAH’a ait kılmak için cihat eden Bedir’in komutanı Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem örnek gösterilmiyor.
وَالْجِهَادُ مَاضٍ مُنْذُ بَعَثَنِي اللَّهُ إِلَى أَنْ يُقَاتِلَ آخِرُ أُمَّتِي الدَّجَّالَ لا يُبْطِلُهُ جَوْرُ جَائِرٍ وَلا عَدْلُ عَادِلٍ
“ALLAH beni gönderdiği zamandan beri, ümmetimin son ferdi Deccal ile savaşasıya kadar cihad geçerlidir. Zalimin zulmü ve adilin adli onu iptal etmez.” diyen Rasulullah’ın fiili, cihadı değil lafzının dahi yasaklandığı bir yönetimde Ümmetin ne yapması gerektiği bilinmiyor.
İyi aile reisi olan Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’in İslâm Devleti kuruduğu, bu Devleti yönettiği inkâr edilmeye çalışılıyor. Kendinden istenildiğinde kimseyi boş çevirmeyen Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’in mümin kadının feryadına da aynen icabet ettiği ve edilmesi gerektiği malum zevat tarafından hiç söylenmiyor. Bugün Ümmetin namusu saldırıda iken hâlâ ibadetten bahseden, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın misali, duyarsız insanlar acaba Mahşer’de ne diyecekler?
ALLAHu Teâlâ’nın Nizamı’na verilen önem, ganimet dağıtımında anlatılırkenلَوْ كَانَتْ فَاطِمَةُ بِنْتُ مُحَمَّدٍ لَقَطَعْتُ يَدَهَا “Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yapmış olsa mutlaka onun da elini keserdim.” diyen Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem anlatılmıyor. ALLAH’ın Nizamlarının iptal edildiği, yerine küfür nizamları getirildiği ve Kur’an ve Sünnet’in bu nizamlara savaş açtığı gizleniyor.
Kur’an, güzel sesli hafızlardan dinleniyor ama Kur’an’ın bir ayetinin ahkâmını yaşamaya, hayatta var etmeye davet edince neden kimse kıpırdamıyor?
Rasul SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’in zatını anlatmaya ve dinlemeye halk coşkuyla katılmakta, ama “Haydi, Rasul’ün zatını ve sıfatını yaşamaya diyelim!”, bakalım kimler bu davete iştirak edecek, ya da kaç kişi bunu anlatmaya cesaret edecek acaba?
Kur’an ziyafetini dinlemek için salonlar doluyor, boyalı basında bir kaç yıldır Kur’an’ın mucizevî bir kitap olduğu anlatılıyor, Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’in gerçek bir Nebi olduğu anlatılıyor… O halde haydi Kitap’ın ve Sünnet’in ahkâmından bahsedelim… Kur’an, yaratılış ile ilgili konularda tarihsel ve astronomik ya da tıbbî konularda yanılmayan Kitap, mucizevî oluyor da, “faiz, içki, kumar, domuz eti haramdır; namazı kılın, zekâtı verin, başınızı örtün, haksız yere cana kıymayın, ırkçılık yapmayın…” deyince çağdışı, anlaşılmaz bir Kitap oluyor, öyle mi?
Temizlik, komşu hakları, yemekten önce ve sonra elleri yıkamaktan bahseden Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem sorunsuz kimlik oluyor, misvakın tıbbi faydalarını yüzyıllar önce ifade ettiği için müthiş insan oluyor da; zina edene recm uygulayan Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem, niçin sorun oluyor? Ehli Kitap’a ve müşriklere benzememek için bir takım ahkâmlar ortaya koyan Muhammed SallALLAHu Aleyhi ve Sellem neden sorun oluyor? Bizler, Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’in zatından mı razıyız, sıfatından mı ya da hem zatından hem sıfatından mı? Ehli Tevhid olabilmenin yolu ALLAHu Teâlâ’ya imandan sonra Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’e her yönü ile iman etmektir. İman, ibadet, muamelat ve ukubat (ceza) hukuklarından müteşekkil mutlak İslâm Dini, kayıtsız ve şartsız, eksiltme ve çıkarılma yapılmaksızın kabul edilecek bir dindir. Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem de, bu nizamı tebliğ etmek ve icra etmek için gönderilmiştir. Bu dört temel İslâm hukukundan herhangi bir yönü Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’den ayrı görmek Rasul tanımlamasını bozacaktır. Rasul SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’in gerçek takipçileri, önderlerini sadece gül koktuğu için değil, sadece gül yüzlü olduğu için değil aynı zamanda dikenli yollarda gül ahkâmıyla nasıl yürüyeceğini öğrettiği için, Nemrud’a kıyam edip İbrahim Aleyhi’s-Selamgibi olmadan, ateşin gül bahçesine dönüşemeyeceğini öğrettiği için takip ederler. Maymunlaştırılmış İsrail oğulları gibi taklidî değil, tahkikî iman ile tabi olurlar. İman ehli, kanun koyucu ve terbiye edici olarak ALLAHu Teâlâ’dan Dünya ve Ahiret nizamını düzenleyen İslâm Nizamı’ndan, önder ve örnek şahsiyet olarak Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’den razı olanlardır. Kitap’ın ve Sünnet’in (Rasulullah’ın) bir kısmını kabul edip, bir kısmını reddetmek imansızlığın ilanıdır. Doğumundan hoşnut olunan ancak yaşamasından hoşnut olunmayan bir Rasul’den bahsetmek; “Emin” Rasulullah’tan razı olup, “Emir” Rasulullah’a düşman olmaktır.
أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ فَمَا جَزَاء مَن يَفْعَلُ ذَلِكَ مِنكُمْ إِلاَّ خِزْيٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَى أَشَدِّ الْعَذَابِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
Yoksa siz Kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezillik, Kıyamet gününde ise azabın en şiddetlisine uğratılmaktır. Çünkü ALLAH yaptıklarınızdan habersiz değildir. (el-Bakara 85)
Rasulullah’ı sevmenin en güzel örneğini onun Ashabı verdi. Onlar ‘Rasul, müminlere kendi öz canlarından daha önceliklidir’ ayetinin ilk muhatabıydılar. Bunu yaşayarak O’na yardımcı olarak gösterdiler: Hicret’in 3., Miladın 625. senesidir; Uhud’un yaraları henüz tazedir. Medine civarındaki kabilelerden biri, içlerinden yeni Müslüman olanlar için İslâm’ı öğretecek bir muallim kadrosu istemektedir. ALLAH Rasulü, öz elleriyle yetiştirdiği seçkin öğretmen kadrosu arasından 6 kişilik bir ekibi gönderir. Kafile bir subaşında mola verince haince bir saldırıya uğrar. Saldıran Huzeyl kabilesinin eşkıyasıdır. Öldürmek için değil, Kurayş’e satıp para kazanmak için bu tuzağı kurduklarını söylerler. Buna rağmen kafileden üçü şehit oluncaya kadar çarpışır. Geri kalan üçünü esir edip Mekke’ye götürürler. Abdullah b. Tarık, yolda eline bağlanan ipi keserek ellerinden kaçar. Geride Zeyd b. Desinne ve Hubeyb kalmıştır. Hain Haramîler, Zeyd’i, Saffan b. Ümeyye’ye satarlar. O, Müslümanlar tarafından öldürülen babası Ümeyye b. Halef’e karşılık olarak Zeyd’i öldürmek için satın alır. Zeyd asılmaya götürülürken, yolda Ebu Süfyan bunlarla karşılaşır ve Zeyd’e sorar: “Şu anda senin yerinde onun (Rasulullah) olup; asılmasını, senin de ailenin yanında olmanı ister miydin?” Zeyd’in cevabı açıktır: “Değil onun asılması, ayağına diken batmasına dahi gönlüm razı olmaz!” Ebu Süfyan, bunun üzerine şu itirafta bulunur: “VALLAHi böylesine bir bağlılık ve sevgiyi dünyanın hiçbir tarafında görmedim.” Sıra Hubeyb b. Adiyy’e gelmiştir. Yirmili yaşlarının başlarında, fidan gibi bir gençtir Hubeyb. Kendisinden sonrasına muhteşem bir sünnet bırakmıştır: İdamdan önce kılınan iki rekât namaz… Bu namaz, imanın ölüme meydan okumasıdır. Bu namaz, tüm zalimlere “Hiçbir gerçek mümini ölümle korkutamazsınız!” mesajıdır. Bu namaz,“Ölüme giderken dahi Rabbime karşı esas duruşumu bozmadım” mesajıdır.
İşte bu, ayetin tabiriyle ‘içinde yakınlık bulunan’ sevgidir. Zira bedeli ödenmiş, hesabı verilmiş, lafta kalmamıştır. Akla şöyle bir soru gelebilir: ALLAH Rasulü vefat edip gitmiştir. Şimdi biz Ona sevgimizi bu şekilde ifade etmeye kalksak bile edemeyiz. O halde, bizim sevgimizin de “yakın” vasfını kazanması için ne yapmamız gerekir? Bu sualde yanlış bir mantık var: Sahabe-i Kiram, durduk yerde sevgi edebiyatı yapmadı ki… Mesela; Zeyd ve Hubeyb, din öğretmek için Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’in görevlendirmesiyle yola düştü ve şehit edildi. O, “Asılayım da sevgimi ispat edeyim” de demedi. Yaptığı, İslâm’ı öğretmek için ölümü göze almaktı. O da onu yaptı. Peki, şimdi İslâm Daveti’ni taşımak Müslümanlara farz değil mi? O halde, Hubeyb’in sevgisinin çağımızdaki karşılığı, ucunda ölüm dahi olsa, İslâm’ı âleme taşımak için hiçbir fedakârlıktan çekinmemektir. Bu, Hubeyb’in yolunu izlemektir. Bu, Rasulullah’ı sevmenin bedelini ödemektir.
Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’in bize en büyük emaneti şüphesiz ki, 23 yıllık hareket metodu ile kurduğu İslâm Devleti’dir. O Devlet ile Din hayata hâkim kılınmış ve tatbik edilmiş, davet ve cihad yolu ile âleme Risalet olarak taşınmıştır. Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem İslâm Devleti’ni kurmak için canı ile malı ile gece gündüz çalışmış ve ALLAH’ın nusreti ile felah bulmuştur. Bu yolda karşılaştığı tüm sıkıntılara sabretmiş, sebat göstermiş ve İslâm’ın hayata hâkimiyeti için çalışmayı ölüm-kalım meselesi yapmıştır. Peki, bugün O’nun Ümmeti olan bizler hangi durumdayız? İslâm’ı hayata hâkim kılma çalışması bizim için ne kadar önemli; olmazsa olmazlarımızdan mı? O’nun emanetine sahip çıkamadık maalesef, ancak O’na yapılan bunca hakaret ve saldırıya “Dur!” demenin zamanı geldi, hatta geçiyor…