KİRÂ, ÜCRET
İcâre, bir malın, kendini değil de, menfe’atini ya’nî kullanılmasını satmak olup, kirâya vermek demekdir. Îcâb ve kabûl ile yapılır. Bu satışın semenine (Kirâ, ücret) denir. Mal sâhibine (Âcir) veyâ (Mûcir), kirâcıya ve işverene, ya’nî ücreti ödeyene, (Müste’cir), kendi kuvvetini veyâ san’atini kirâya verene, ya’nî çalışan kimseye (Ecîr) denir. Müste’cir, mûcirin malından, ecîrin de kuvvetinden veyâ san’atinden fâidelenip, buna karşı ücret ödeyen kimsedir.
(Dürr-ül-muhtâr)da ve (Redd-ül-muhtâr)da diyor ki, bir mal, şer’an ve aklen nerede kullanılabilirse, o maksadla kullanmak için kirâya verilir. Kumaşı, ev ve mutbah eşyâsını, süs, gösteriş olarak bulundurmak için; evi, oturmayıp, köleyi, altını, gümüşü ve otomobili kullanmayıp, başkalarına gösteriş yapmak için kirâ ile almak fâsid olur. Ücret vermesi lâzım gelmez. Çünki, bu mallar, îcâb eden yerlerde kullanmak için kirâya verilmemişdir. Bunlar yersiz kullanılsa bile, kirâ vermek lâzım olmaz. Koklamak için çiçeği, kokan şeyi ve okumak için kitâbı kirâya vermek câiz değildir. Ücreti ve zemânı söylenerek âriyet vermekle de kirâya verilmiş olur. Fekat ücreti söylemeden kirâya vermek âriyet olmaz. Fâsid icâre olur.
İcârenin sahîh olması için, ücretin ve menfe’atin bildirilmesi şartdır. Mekânın ve tarlanın menfe’ati, zemân bildirmekle belli olur. San’at sâhiblerinin, menfe’ati, zemânı ve işi birlikde söylemekle, nakl vâsıtalarında ise, bu ikiden herhangi birini söylemekle belli olur. Vakfın, yetîmin, Beyt-ül-mâlın olan tarla, üç seneden, ev, dükkân ise, bir seneden fazla kirâya verilemez. Uzun zemân kirâya verilmeleri için, Hanbelî mezhebi taklîd edilmelidir. Fekat, kirâ şartlarının hepsinin Hanbelî mezhebine uygun olması lâzım olur. Kirâ süresi içinde bozulup telef olan veyâ kullanırken helâk olan şeyleri kirâya vermek câiz değildir. Meselâ para kirâya verilmez. Çünki, kullanırken elden gider. Sütü için hayvânı, meyvesi için ağacı veyâ asmayı, koyun otlatmak için tarlayı, yünü için hayvânı kirâya vermek câiz değildir, fâsiddir. Altından ve gümüşden zînet eşyâsı süs olarak kullanmak için ve elbise, kumaş, giymek için kirâya verilir. Kadınlar yalnız zevclerine karşı süslenebilirler.
(Fetâvâ-yı Feyziyye)de diyor ki, (Bey’de olduğu gibi, icâre de, lâzım olmıyan şart ile fâsid olur. Meselâ, değeri ma’lûm olan malını gemi ile belli iskeleye götürmesi için, belli ücret ile sözleşirken, gemicinin malın gümrüğünü kendi malından vermesini şart etmek fâsid olur. Fâsid icârelerde, sözleşilen ücret değil, ecr-i misl verilir. Bey’de olduğu gibi, icâreyi de ikâle ve fesh etmek câizdir).
Müslimânın [Dâr-ül-islâmda] kâfire ücret ile hizmet etmesi mekrûhdur. İbni Âbidîn beşinci cild, ikiyüzellibirinci sahîfede diyor ki, (Ücret ile kâfirin şerâbını taşımak, kilise ta’mîr etmek ve hıristiyana zünnâr gibi küfr alâmetlerini satmak İmâm-ı a’zama göre câizdir. Müslimân müşterîye mecûsî mesti yapmak veyâ fâsık elbisesi dikmek mekrûhdur. Çünki, mecûsîye ve fâsıklara benzemeğe sebeb olmakdır). Kâfir kadının müslimân çocuğa ve müslimân kadının kâfir çocuğa süt anne tutulması câizdir. [Buradan anlaşılıyor ki, ölümden kurtarabilmek için, müslimâna kâfir kanı da vermek câiz olur.] Bir menfe’ati, başka cins menfe’at karşılığı kirâya vermek câizdir. Meselâ evin kirâsı karşılığı olarak tarlayı kirâlamak câizdir. Fekat, elbiseyi kirâya verip, kirâ olarak başka elbise almak câiz olmaz. Bir yeri, nemâz kılmak için kirâya vermek câiz değildir. Bunun kirâsını almak harâm olur. Burasını bir iş yapmak için kirâlamalı ve nemâz da kılmalıdır.
Tahtâvî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Dürr-ül-muhtâr) hâşiyesi, son cildin sonunda diyor ki, (Zâlim sultânların uşr olarak milletden alıp kullandıkları malları, uşr denilse dahî, uşr olmaz. Divândan Câmekiyyelerini almış olurlar, ya’nî, millete hizmet edenlere, devletin vereceği ücretleri, milletden toplamış olurlar. Bu aldıklarını, hizmet edenlere vermeleri lâzımdır. Tüccârdan aldıkları vergiler de böyledir.)
Bir san’at sâhibine malzeme vererek birşey yapdırmak da, onu kirâ ile tutmak demekdir. Kirâ, deyn de, ayn da olabilir. Bey’de olduğu gibi, icâre de şart ile fâsid olur. (Mecmû’a-i Cedîde) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki, (Vakf dükkânın kirâcısı, mütevellînin izni ile dükkânı başkasına ferâğ [devr] ederken, dükkândan ölünceye kadar çıkarmamağı şart eylese, bu ferâğ câiz olmaz. Dükkânı geri alabilir). Burada da, üç dürlü muhayyerlik vardır: İcâre de ikâle olunabilir. Söz kesilince, ücret vermek lâzım olmaz. Ya’nî, âcir ücrete mâlik olmaz. Fekat, kendiliğinden peşin verir ise veyâ sözleşirken peşin verilmesi şart edilmeyip de, ayrılmadan önce, peşin olması şart edilirse, ücret mûcirin mülkü olur. Kirâyı vermezse, malı teslîm etmez. Etmiş ise, kirâcıyı habs etdirebilir. Mukâveleyi fesh edebilir. Fekat, malını geri teslîm almadan satamaz. Söz kesilirken şart etmekle, kirâ peşin olmaz. Peşin olan ücret verilmezse, âcir malı vermekden, ecîr de işi görmekden vazgeçebilir. Ücretin, müddet bitince verilmesi de şart olunabilir. Mal sâhibi veyâ başkası, malı kirâcıdan zorla alırsa, kirâcı kullanamadığı zemânın kirâsını vermez.
Mal sâhibi, kirâyı peşin alıp, malı teslîm etmezse, geçen zemânın ücretleri mülkünden çıkar. Kirâcıya geri vermesi lâzım olur. Peşin verilmiş böyle paranın zekâtını hangisinin vereceğini, (Fetâvâ-i hindiyye) şöyle anlatıyor: Kirâladığı evin on senelik kirâsı olarak bin lira peşin veriyor. Ev kendine teslîm edilmiyor. Âcir, bir sene sonra, elindeki bin liradan dokuzyüz lirasının zekâtını verir. İki sene sonra sekizyüz liranın verir. Her sene yüz lira noksânının ve ödediği zekât noksânının zekâtını verir. Müste’cir, bir ve iki sene sonra zekât vermez. Çünki, kendine geri verilecek para, nisâb mikdârını aşmaz. Üç sene sonra, üçyüz liranın, her sene, yüz lira fazladan, vermiş olduğu zekâtları düşerek kalanların zekâtlarını verir. Kirâ olarak, bin lira kıymetinde bir câriye vermiş olsaydı, âcir hiç zekât vermezdi. Çünki, aldığı câriye ticâret malı değildir. Müste’cir ise, eskisi gibi zekâtını verir. Ücret olarak hacm ile veyâ vezn ile ölçülen mal vermiş olsaydı, mal deyn ise, para gibidir. Ayn ise, câriye gibi olurdu. Âcir evi teslîm etmiş, parayı peşin almamış ise, zekât vermeleri aksine döner. Ya’nî âcir, müste’cir için yazdığımız gibi, müste’cir de, âcir gibi zekât verirler.
Mal sâhibi, günlük kirâyı, her akşam istiyebilir. San’at sâhibleri, işçilik ücretini eşyânın sâhibinden alıncıya kadar, eşyâyı vermiyebilir. Eşyâ helâk olup, teslîm edemezse ücret alamaz. Kendisinin yapması şart edildi ise, başkasını çalışdıramaz. İşçiliği olmıyan hizmetlerde, meselâ hammâl, kayıkcı, şoför, ücret almadığı için eşyâyı habs edemez. Eşyâ helâk olursa ücretini alır.
Ev ve dükkân kirâya verilirken içinde ne yapılacağı söylenmez ise, binâya zarar vermiyecek her iş yapılabilir. Kirâcı evi ve dükkânı teslîm almadan önce, başkasına da kirâya verebilir. Taşınabilen şeyleri veremez. Kirâya verilmiş malı, başka bir kimse kullansa, gasb etmiş olur. Kirâcı kirâ vermez.
Velîsinin izni olmadan, çocuğa iş yapdıran, ücret vermeğe mecbûrdur.
>Kirâya verilen mal, kirâcıya teslîm edilince emânet olup, kirâcının elinde kasdsız telef olunca ödemez. Âdet hâricinde kullanmak kasd sayılır. Tarla kirâya verilirken, ne ekileceği bildirilmeli veyâ herşey ekilebilir demelidir. Tarla, binâ yapmak, ağaç dikmek üzere de kirâlanabilir. Müddet bitince, bunları kaldırmak veyâ tarla sâhibinin bunları satın alması lâzımdır. Yonca da ağac gibidir. Ekin yetişmeden kirâ müddeti biterse, oluncıya kadar müddet uzatılır. Hayvân, binmek ve yük taşımak için, elbise, giymek için kirâlanır. Şarta uymayıp, hayvân, ev ve elbise zarar görürse, kirâcı tazmîn eder. Zarar vermiyen şeyleri şart ederse, yapmak lâzım olmaz. Meselâ, evde iki kişi oturacak denirse, üç, beş de oturabilir. Hayvâna, kamyona konacak eşyânın cinsi değil, ağırlık şart edilir. Fekat, zararlı şey yüklenmez. Hayvânı çekerek veyâ döğerek sakat ederse öder. Hammâl, kamyon, şart edilen yoldan gitmeyip, eşyâ telef olsa, gitdiği yol işlek değilse veyâ ârızalı ise öder. Böyle değilse ödemez. Mektûblaşma ile de kirâlamak câizdir. Kirâlamada cevâb vermemek, kabûl demekdir. Kirâcı, tarlaya buğday ekeceğim deyip de yonca ekerse, sâhibi kirâyı artdırabilir. Terzi, caket yerine pantalon dikse, kumaş sâhibi, isterse pantalonu alır, isterse kumaşı ödetir. Mal sâhibi, dahâ fazla kirâ veren bulunca, müddet bitmeden, mukâveleyi bozamaz. Kirâda bulunan malı satın alan başka kimse, kontratı bitmeden kirâcıyı çıkaramaz. Müşterî, kontrat bitinciye kadar bekler veyâ bey’i mahkeme ile fesh etdirir. Senelik kirâsı söylenip, müddet söylenmez ise, müddet bir sene olur. Müddet, söz kesildiği gün başlar. Ücret ise, malı teslîm aldığı gün başlar.
Bir dükkânı kirâlayıp teslîm alan kimse, bir müddet iş yapmayıp, dükkân kapalı kalsa, kirâyı tam vermesi lâzımdır. Bir senelik olmak üzere, her aylığı şu kadar liraya olarak câiz olduğu gibi, senelik toptan söylemek de câizdir. Kirâcı, san’atını değişdirirse, iflâs ederse, başka şehre yerleşirse kirâ fesh olur.
Bir evin, bir odası yâhud bir dıvârı yıkılsa, kirâcı çıkabilir veyâ tam ücret ile başka odasında oturur.
Kirâdaki binânın ve eşyânın ta’mîri ve zemânla tıkanmış boruların ta’mîri ev sâhibine âiddir. Ta’mîr etmezse, kirâcı evden çıkabilir. Fekat, yapdırmağa ev sâhibini cebr edemez. Ev sâhibinin izni ile kendi yaparsa, parasını kesebilir. Kendiliğinden yaparsa, kesemez. Kullanmağa lâzım şeylerin [meselâ hamur ocağı] ta’mîr parasını kirâdan kesemez.
Kirâcı, mala zarar verirse, mal sâhibi çıkaramaz. Fekat, mahkemeye verir.
Habshâne ve gardıyan ücretini (Beyt-ül-mâl) öder. Beyt-ül-mâl yoksa, alacaklı öder. Mahkeme masraflarını, da’vâcı öder. Kirâ müddeti hitâmında, ev sâhibi gâib ise, kirâ müddeti, kendiliğinden bir misli uzar. Kirâcı gâib olunca da böyledir. Ya’nî, mal sâhibi, kirâcının çoluk çocuğunu evinden çıkaramaz. Fekat müddet bitmeden önce, başkasına kirâya vermiş ise, müddet sonunda, birinci akd biter. İkincisi başlar. Birinci kirâcının çoluk çocuğunu evden çıkarabilir. Müddet hitâmında, iki taraf da, icâreyi fesh edebilir. Fekat, akd yapılmış olanın yanında fesh edilmesi lâzımdır.
Kirâ müddeti bitince, mal sâhibi uzatmaz ise, kirâcı çıkar. Malı, olduğu gibi teslîm etmesi lâzımdır. Teslîm etmezse, gasb etmiş olur. Fekat, kullanma sebebi ile, herkes için hâsıl olması âdet olan harâblık, kabâhat sayılmaz.
Bir mahalden, bir mahalle gitmek üzere mu’ayyen bir hayvân, araba, motor, kamyon kirâlandığı gibi, mu’ayyen insanın veyâ eşyânın götürülmesi de sözleşilebilir. Vâsıta, yolda kalırsa, birinci şekldeki kirâlamada, müşterî muhayyer olup, dilerse, ta’mîr oluncıya kadar bekler, dilerse, vazgeçip oraya kadar olan parayı verir. İkinci sözleşme hâlinde ise, vâsıta sâhibi, başka vâsıta ile hemen götürmeğe mecbûrdur. Vâsıtadan eşyâyı indirmek de ona âid olur. Yol tehlükeli olup geri dönülürse, hiç ücret verilmez.