SEN DE BENİ SORACAK OLURSAN…


15 Aralık 2007 Cumartesi


kestane kebap
Acele cevap

Mektup vardı. Defalarca okutulan, gözyaşlarıyla mürekkebi dağıtılan mektuplar…Sandıklarda saklanır, güzel kokular sürülür, dudaklarda hasret dolu bir tebessüm veya usulca süzülen bir gözyaşı damlası olurdu. Hele asker mektupları vardı ki sormayın.

“ Oğlanın mektupları geliyor mu?” sözü mektupla beraber duman oldu, uçtu. Asker mektupları tek başına bir müjdeydi. Gözü yaşlı, bağrı yanık anaların ciğerparelerinden gelen nameler… Kağıdı, zarfı kutsal, mürekkebi mübarekti.

Okur yazar olmayan annelerin mektuplarını çok okuduğum için bu mektupların sözleri hala ezberimdedir. Çoğu zaman berbat bir yazıyla yazılmış mektupları okumak hem beceri hem ezber işiydi. Mektubunu okuduğumuz analar eteklerinin ucuyla gözyaşlarını silince biz de duygulanır, giderek ses tonumuzu yükseltirdik. Bu duygu atmosferinde bizim de bir hissemiz varmış gibi nefsimiz şımarır, gizli bir gurur duyardık. Okuyamadığımız yerleri ezberimizdeki mektup cümleleriyle doldururduk.

“Canım Anneciğim, nasılsın, iyi misin? İyi olmanı Cenabı Allah’tan dilerim. Sen de beni soracak olursan çok şükür canım sağ, sıhhatim yerinde. Tek düşüncem var , o da sizlersiniz. Sizler de inşallah iyisiniz…”diye başlar ( Yüzlerce defa okuduğumuz bu sözleri unutmak mümkün mü?) sonra sıra ellerinden öpüleceklerin listesine gelirdi. Genellikle yaşlılardan başlanır, en küçük yengeyle bitirilirdi. Ellerinden öpüleceklerden biri kazara unutulmuşsa evde kısa süreli bir küskünlük havası eser, okuyucuya kaş göz işaretleri yapılır, ikinci okuyuşta iş tatlıya bağlanırdı. Arkasından gözleri öpülecekler sıralanırdı. Ben on kişi diyorum, siz yirmi kişi deyin. Mektubun sonunda sanki çok merak ediyormuşuz gibi orada havaların nasıl olduğu anlatılır, memleketin havaları sorulurdu. Arka sayfada yer kalmışsa gönderici elini kağıdın üstüne koyar, elinin etrafını çizerek elinin kopyasını kağıda çıkarırdı. Ne kadar çocuksu ne kadar safça… Alt tarafa klasik asker mektubu lafları yazılır, dinlediklerinin yarısını anlamayan annelerin gözyaşları sel gibi akıtılırdı.

Eski zamanda asker ve mektup kelimeleri ayrı düşünülemezdi. Postacı, asker, mektup, müjde…
Dünya ne kadar çabuk değişti.



Celal Kaplan