Kahvehanelerde Edebi Sanatlar
Tarih: 26 Ocak 2008 Cumartesi
“Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek,
İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar.”
Diyor Faruk Nafiz. Dumanlı dağların eteklerinde hayata tutunmak tarifi imkansız bir duygu. Türkülerimize bakın, çoğunda dağlar ya sevgiliye ulaşmada bir engel, ya bir sırdaş , ya da aşığın ruhundaki asalet duygusunu pekiştiren bir abide. Dağlıların deli bir tutkuları vardır ki ovalılar bir türlü anlayamaz.
Yaşanılan coğrafya insanın dilinden duygularına kadar her alana tesir eder. Toprak, rengimiz; dağlar, sevdamız; soğuk pınarlar menzilimizdir. Dağlar olmasaydı yükseklere bakmaya alışkın gözlerimiz böyle çakmak çakmak açılmayacaktı.
Ovadakiler yalnız ve soğuk. Evleri gibi insanları da kopuk. İletişim zayıf, muhabbet tatsız. Saatlerce tatlı tatlı sohbet etmenin tadını bilmezler.
Bir memleketin fotoğrafından sosyolojik çıkarımlardan bulunulabilir mi?
Mesela Çelikhan’ın diz dize, kucak kucağa oturtulmuş evlerinin arazi darlığı dışında bir açıklaması olamaz mı? Duvarları bitişik, balkonları ortak evler nefes nefese aynı kaderi paylaşma arzusunu anlatmıyor mu? Bu ilçenin erkekleri aynı saatte kahveye gider, aynı saatte evlerine dönerler. İşe beraber gidilir, yangınlar beraber söndürülür, dumandan tilki damanı dönmüş çay ocaklarında beraber lafın beli kırılır. Gariptir biriyle alay edilecekse beraber edilir. Bu yazımda söz konusu etmek istediğim uzun kış mevsimi ve kahvehane kültürünün beslediği mükemmel bir dil becerisidir. Hep kahvehanelerin olumsuz taraflarından bahsettim; ancak kahvehanelerin bu faydasını görmezden gelmek insafsızlık olur. Özellikle yetişkinlerde gördüğüm akıcı, zarif, ince manalarla örülmüş cezbedici bir dil var. Hele tanıdığım birkaç kişi var ki onları saatlerce dinlesem bıkmam. Türkçeyi aynı düzeyde bilseler çok iyi bir roman veya hikaye yazacak kadar ustalar. Bir gün bir kahvehanede yan masadakilerin birbirlerine ince dokundurmalarını duyunca hayran kalmıştım. Öğrencilerimize öğretinceye kadar göbeğimizin çatladığı edebi sanatların her çeşidinin bu yerlerde dillendirildiğini gördüm, çok şaşırdım.
Ahmet Hamdi Tanpınar Beş Şehir adlı eserinde Erzurum’u anlatırken uzun süren kış mevsiminden dolayı Erzurumluların kapalı ortamlarda kaldıklarını, can sıkıntısını gidermek için birbirleriyle daha sıkı bir iletişim içine girdiklerini, bu durumun onların espri yeteneklerini geliştirdiğini anlatıyor. Aynı durum memleketimde de var. Hava soğuk, muhabbet sıcak, kahvehanede şenlik var.
Celal Kaplan