Muharrem Ayı
"Şehrullahi'l-Muharrem" olarak meşhur olan, yani "Allah'ın ayı Muharrem" olarak bilinen
Muharrem ayı, İlahi bereket ve feyzin, Rabbani ihsan ve keremin coştuğu ve bollaştığı bir aydır.
Allah'ın ayı, günü ve yılı olmaz, ancak Allah'ın rahmetine ermenin önemli bir fırsatı olduğu için
Peygamberimiz tarafından bu şekilde ifade edilmiştir.
Hicri Yılbaşı -> 29 Aralık 2008 Pazartesi (1 Muharrem 1430)
Muharrem ayı, 12 ay ve 355 gün olan kameri yılın ilk ayıdır.
Adından da anlaşılacağı üzere, kameri yılda -güneşin değil-
ayın hareketleri esas alınmaktadır.
Hicrî tarih, Hz. Muhammed (s.a.s.)' in Mekke'den Medine'ye göç edişi ile başlar.
Hicretin takvim başlangıcı olarak kabul edilmesi Hz. Ömer devrinde olmuştur.
Onun devrine gelinceye kadar, Araplar, düzenli bir tarih belirleme sistemine sahip değillerdi.
Fil vakası gibi önemli olayları kıstas olarak benimsemişlerdi.
Hz. Ömer devrinde, Hz. Peygamberin Mekkeden Medineye hicret ettiği yıl
(Miladi 622) İslami takvimin başlangıç yılı (Hicri 1) olarak,
Muharrem ayı da bu takvimin ilk ayı olarak kabul edildi.
Aşure günü
Âşura Günü ise Muharrem'in 10. günüdür.
Âşura Gününün Allah katında ayrı bir yeri vardır.
Bugünde Cenâb-ı Hak on peygamberine on çeşit ikramda bulunmuş
ve kudsiyetini arttırmıştır. Bu günlerde oruç tutmak çok faziletlidir.
Hicrî Senenin ilk ayı olan Muharrem ayının 10. günü Âşura Günüdür.
Muharrem ayının diğer aylar arasında ayrı bir yeri olduğu gibi,
şura Gününün de diğer günler içinde daha mübarek ve bereketli bir konumu bulunmaktadır.
Âşura Gününün Allah katında da çok seçkin bir yerinin olduğunu
Fecr Sûresinin ikinci âyeti olan "On geceye yemin olsun" ifâdelerinin
tefsirinden öğrenmekteyiz.
Bazı tefsirlerimizde bu on gecenin Muharrem'in Âşurasine kadar geçen gece
olduğu beyan edilmektedir.(1)
Cenâb-ı Hak bu gecelere yemin ederek onların kudsiyet ve bereketini bildirmektedir.
Bugüne "Âşura" denmesinin sebebi, Muharrem ayının onuncu gününe denk geldiği içindir.
Hadis kitaplarında geçtiğine göre ise, bu güne bu ismin verilmesinin hikmeti,
o günde Cenâb-ı Hak on peygamberine on değişik ikram ve ihsan ettiği içindir.
Bu ikramlar şöyle belirtilmektedir:
1. Allah, Hz. Musa'ya (a.s.) Âşura Gününde bir mucize ihsan etmiş,
denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.
2. Hz. Nuh (a.s.) gemisini Cûdi Dağının üzerine Âşura Gününde demirlemiştir.
3. Hz. Yunus (a.s.) balığın karnından Âşura Günü kurtulmuştur.
4. Hz. Âdem'in (a.s.) tevbesi Âşura Günü kabul edilmiştir.
5. Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan Âşura Günü çıkarılmıştır.
6. Hz. İsa (a-s.) o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir.
7. Hz. Davud'un (a.s.) tevbesi o gün kabul edilmiştir.
8. Hz. İbrahim'in (a.s.) oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur.
9. Hz. Yakub'un (a.s.), oğlu Hz.Yusuf'un hasretinden dolayı kapanan gözleri
o gün görmeye başlamıştır.
10. Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.(2)
Hz. Âişe'nın belirttiğine göre, Kabe'nin örtüsü daha önceleri Âşura gününde değiştirilirdi.
İşte böylesine mânalı ve kudsî hâdiselerin yıldönümü olan bu mübarek gün ve gece,
Saadet Asrından beri Müslümanlarca hep kutlana gelmiştir.
Bugünlerde ibadet için daha çok zaman ayırmışlar, başka günlere nisbetle
daha fazla hayır hasenatta bulunmuşlardır.
Çünkü, Cenab-ı Hakkın bugünlerde yapılan ibadetleri,
edilen tevbeleri kabul edeceğine dair hadisler mevcuttur.
Âşura Gününde ilk akla gelen ibadet ise, oruç tutmaktır.
Muharrem ayı ve Âşura Günü, Ehl-i Kitap olan Hıristiyan ve Yahudiler tarafından da
mukaddes sayılırdı. Nitekim,
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Medine'ye
hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi.
"Bu ne orucudur?" diye sordu.
Yahudiler, "Bugün Allah'ın Musa'yı düşmanlarından kurtardığı Firavun'u boğdurduğu gündür.
Hz. Musa (a.s.) şükür olarak bugün oruç tutmuştur" dediler.
Bunun üzerine Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam da,
"Biz, Musa'nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz" buyurdu
e o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti.(3)
Aşûra günü yalnız ehl-i kitap arasında değil, Nuh Aleyhisselâmdan itibaren
mukaddes olarak biliniyor, İslam öncesi Cahiliye dönemi Arapları arasında
İbrahim Aleyhisselâmdan beri mukaddes bir gün olarak biliniyor ve oruç tutuluyordu.
Bu hususta Hazret-i Âişe validemiz şöyle demektedir:
"Âşûrâ, Kureyş kabilesinin Cahiliye döneminde oruç tuttuğu bir gündü.
Resulullah da buna uygun hareket ediyordu. Medine'ye hicret edince bu orucu devam
ettirmiş ve başkalarına da emretti. Fakat Ramazan orucu farz kılınınca kendisi
Âşûrâ gününde oruç tutmayı bıraktı. Bundan sonra Müslümanlardan isteyen
bugünde oruç tuttu, isteyen tutmadı." 'Buhari, Savm: 69.
O zamanlar henüz Ramazan orucu farz kılınmadığı için Peygamberimiz ve Sahabileri
vacip olarak o günde oruç tutuyorlardı. Ne zaman ki, Ramazan orucu farz kılındı,
bundan sonra Peygamberimiz herkesi serbest bıraktı.
"İsteyen tutar, isteyen terk edebilir" buyurdu.(4)
Böylece Âşura orucu sünnet bir oruç olarak kalmış oldu.
Âşura orucunun fazileti hakkında da şu mealde hadisler zikredilmektedir.
Bir zat Peygamberimize geldi ve sordu:
"Ramazan'dan sonra ne zaman oruç tutmamı tavsiye edersiniz?"
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam, "Muharrem ayında oruç tut.
Çünkü o, Allah'ın ayıdır. Onda öyle bir gün vardır ki,
Allah o günde bir kavmin tevbesini kabul etmiş ve o günde
başka bir kavmi de affedebilir" buyurdu.(5)
Yine Tirmizide de geçen bir hadiste Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Âşura Gününde tutulan orucun Allah katında, o günden önce
bir senenin günahlarına keffaret olacağını kuvvetle ümit ediyorum."(6)
"Ramazan ayından sonra en faziletli oruç,
Allah'ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur(7)
hadis-i şerifi ise, bu günlerde tutulan orucun faziletini ifade etmektedir.
Bu hadisin açılamasında İmam-ı Gazali,
"Muharrem ayı Hicrî senenin başlangıcıdır. Böyle bir yılı oruç gibi hayırlı bir temele dayamak
daha güzel olur. Bereketinin devamı da daha fazla ümit edilir" demektedir.
Gerek Yahudilere benzememek, gerekse orucu tam Âşura Gününe denk getirmemek için,
Muharrem'in dokuzuncu, onuncu ve on birinci günlerinde oruç tutulması tavsiye edilmiştir.
Bu mânâdaki bir hadisi İbni Abbas rivayet etmektedir.
Bunun için, müstehap olan, aşure Gününü ortalayarak,
bir gün önce veya bir gün sonra oruç tutmaktır.
Bu günde oruçtan başka hayır, hasenat ve sadaka gibi güzel âdetlerin de
yaşatılması isabetli ve yerinde olacaktır.
Herkes imkânı nisbetinde ailesine, akraba ve komşularına ikramda bulunur;
bugünlerin faziletini bildiren hâdiseleri hatırlayarak ihsanda bulunursa şüphesiz
sevabını kat kat alacaktır. Bilhassa, Peygamberimiz, mü'minin
aile efradına Âşura Gününde her zamankinden daha çok ikramda bulunmasını tavsiye etmiştir.
Bîr hadiste şöyle buyurular:
"Her kim Aşura Gününde ailesine ve ev halkına ikramda bulunursa,
Cenab-ı Hak da senenin tamamında onun rızkına bereket ve genişlik ihsan eder."(9)
Bu aile mefhumunun içine akrabalar, yetimler, kimsesizler, konu komşular da girmektedir.
Fakat, bunun İçin fazla külfete girmeye, aile bütçesini zorlamaya lüzum yoktur.
Herkes imkânı ölçüsünde ikram eder.
Âşura gününün manevi ve berraklığı üzerinde Kerbela karanlığının kesafeti de görülmektedir.
61. hicret yılının Muharrem'ine ait 10. gününde Hazret-i İmam Hüseyin (r.a.) 55 yaşında iken
Sinan bin Enes isimli bir hain tarafından Kerbelâ'da hunharca şehit edilmiştir.
Bu gadr ve zulmün arkasında Emevi Halifesi Yezid, onun Küfe valisi İbni Ziyad vardır.
Yarım asır öncesinden Peygamberimizin bizzat haber verildiği bu ciğerleri yakan olay
Hazret-i Hüseyin'i Cennet gençlerinin efendisi olma şanına yüceltmiştir.
Şehitler mükâfatını almış en yüce mertebelere ulaşmıştır.
Yüce Allah'ın da zalimlere hak ettikleri cezayı en âdil bir şekilde vereceğinden şüphemiz yoktur.
Kader hükme boyun eğen her mü'min bu olaya üzülür, ancak itidalini ve soğukkanlılığını kaybetmez.
Duyguları yanlışlara ve taşkınlıklara götürmez. Çünkü meydana gelen bütün olaylar
ezelî takdirin bir hükmüdür. Bu açıdan bunu bir "yas merasimi" haline dönüştürmek
ehli-i sünnetin itikat ve inancına aykırıdır.
1) Hak Dini Kur ân Dili. 8 5793.
2) Sahih-i Müslim Şerhi, 6:140.
3) Ibtıı Mâce, Siyam: 31.
4) Müslim. Siyam: 117.
5) Tîrmizî. Savm: 40.
6) A.g.e., Savın: 47.
7) İbni Mâce. Siyam: 43.
8) İhyâ, 1:238
9) et-Tergîb ve'l-Terhİb, 2:116.