BEDENİN ÖLÜMÜ

(Dışarıdan Görünen Ölüm)

Hayır; can köprücük kemiğine gelip dayandığı zaman "Son müdahaleyi yapacak kim" denir. Artık gerçekten kendisi de bir ayrılık olduğunu anlamıştır. (Ölüm korkusundan) Ayaklar birbirine dolaştığında; O gün sevk yalnızca Rabbinedir. (Kıyamet Suresi 26-30)


Ölüm anında ruh bu dünyadaki insanların içinde yaşadıkları boyuttan ayrılırken geride cansız bedenini bırakır. Deri değiştiren canlılar gibi bu dünyadaki bedenini geride bırakır ve asıl hayatına doğru ilerler.

Ancak geride kalan bedenin hikayesi de anlamlı ve önemlidir. Özellikle bu bedene hayattayken gereğinden fazla değer verenler için.

Peki öldükten sonra bu bedenin başına neler geleceğini ayrıntılı olarak düşündünüz mü hiç?

Bir gün öleceksiniz. Belki hiç beklenmedik bir şekilde. Ekmek almak için bakkala giderken yolda biraraba tarafından çiğneneceksiniz. Ya da amansız bir hastalık hayatınıza son verecek. Veya bir anda kalbiniz atmaktan vazgeçecek.

Böylece ölümü tatmaya başlayacaksınız.

Bu andan itibaren de bedeninizle hiçbir ilişkiniz kalmayacak. Hayat boyu "ben" dediğiniz ve sahiplendiğiniz o beden sıradan bir et parçası haline gelecek. Ölümünüzle birlikte bedeninizi başka insanlar taşımaya başlayacaklar. Etrafta ağlayanlar "daha dün buradaydı" "dağ gibi adamdı" diyenler olacak. Sonra o bedeni alıp evin bir odasına belki de morga koyacaklar. Orada bir gece bekleyecek. Ertesi gün gömme işlemleri başlayacak. Cansız bedeni alıp gasilhaneye götürecekler. Görevli kaskatı kesilmiş olan bedeninizi soğuk suyla yıkayacak. Ancak bu aşamada ölümün izleri de bedende aşikar hale gelecek. Morarmalar başlayacak.

Daha sonra bedeni beyaz bir bezle kefenle saracaklar. Sonra da tahta tabuta koyup üstüne yeşil bir örtü örtecekler. Cenaze arabası gelecek tabutu devralacak. Araba mezarlığa doğru ilerlerken yolda hayat devam edecek. Bazı insanlar cenaze geçiyor diye saygı gösterecek çoğu kendi işine bakacak. Sonra mezarlığa gelinecek. Tabut sizi sevenler ya da seviyor gibi görünenler tarafından ellerde taşınacak. Etrafta muhtemelen yine ağlayanlar sızlananlar olacak. Sonra o kaçınılmaz yere mezara gelinecek. Üstünde sizin isminiz yazılı... Bedeni tabuttan çıkarıp beyaz kefenle birlikte mezarın içine atacaklar. Dualar okunacak. Ve sonra son iş yapılacak. Ellerine kürek alanlar beyaz kefenin içindeki bedenin üzerine toprak atmaya başlayacaklar. Kefenin ağzını açıp içine de toprak atacaklar. Ağzınıza burnunuza boğazınıza gözlerinize topraklar dolacak. Topraklar yavaş yavaş kefeni örtecek. Biraz sonra işleri bitecek ve gidecekler. Mezarlık her zamanki derin sessizliğine bürünecek. Gidenler kendi hayatlarına geri dönecekler ama gömülen beden için artık hayatın hiçbir anlamı kalmamış olacak. Dünyadaki hiçbir güzellik hiçbir güzel ev güzel insan güzel manzara artık o beden için bir şey ifade etmeyecek. Bedeniniz hiçbir dostunuzla artık görüşemeyecek. Beden için var olan tek şey artık yalnızca toprak ve onun içindeki bakteri ve kurtlar olacak.

Öldükten Sonra Ne Hale Geleceğinizi Hiç Düşündünüz mü?

Zaten gömülmenizle birlikte bedeniniz hem içten hem de dıştan gelen etkilerle hızlı bir parçalanma sürecine girecek.

Vücutta oksijen kalmayacağından bir süre sonra mikroplar faaliyete geçerek bedene yayılacaklar.

Karında toplanan gazlar cesedi şişirecek ve bu şişlik vücudun her tarafına yayılarak bedeni tanınmaz hale getirecek.

Bundan sonra gazın diyaframa yaptığı basınçtan dolayı ağızdan ve burundan kanlı köpükler gelmeye başlayacak.

Çürüme ilerledikçe kıllar tırnaklar avuç içleri ve tabanlar yerlerinden ayrılacaklar.

Bu dış değişmeyle beraber iç organlarda da (akciğer kalp ve karaciğerde) çürüme başlayacak.

En korkunç olay ise bu noktada gerçekleşecek; karın bölgesinde toplanan gazlar deriyi zayıf noktasından patlatacaklar ve bedenden tahammül edilmez derecede pis kokular yayılacak. (Ölü insan kokusu dünyanın en iğrenç kokusudur.)

Bu süre içinde kafadan başlamak üzere adaleler de yerlerinden ayrılacak.

Cilt ve yumuşak kısımlar tamamen dökülecek ve iskelet gözükmeye başlayacak.

Beyin tamamen çürüyecek ve kil görünümünü alacak kemikler bağlantılarından ayrılacak ve iskelet dağılmaya başlayacak...

Bu olay ceset bir toprak ve kemik yığını haline gelene kadar böylece devam edecek.

"Ben" sandığınız bedeniniz böylelikle korkunç ve iğrenç bir şekilde yok olacak. Geride kalanlar sizin için "helva"lar yapıp yerken topraktaki tüm kurtlar böcekler ve bakteriler sizin etlerinizi kemirecekler.

Eğer bir kaza sonucunda ölür de gömülmezseniz o zaman çok daha feci bir manzara ortaya çıkacak. Bedeniniz sıcak havada açıkta kalmış bir et gibi kurtlanacak birkaç gün içinde bir kurt yumağı haline dönüşecek. Kurtlar son et parçasını da yiyene kadar iskeletin kıvrımları arasında dolaşacaklar.

Böylece "en güzel bir biçimde" yaratılmış olan insan hayatı olabilecek en korkunç biçimde sona erecek.

Peki neden?

İnsan vücudunun öldükten sonra bu hale getirilmesi Allah'ın dilemesiyledir. Ve bunun çok büyük bir anlamı vardır. İnsan kendisinin aslında beden olmadığını bedeninin yalnızca kendisine giydirilmiş geçici bir kılıf olduğunu bu korkunç sonu görerek anlamalı bedenin ötesinde bir varlığı olduğunu hissetmelidir. Kendini "et ve kemikten" ibaret sanan insana bunun bir aldanış olduğunu kavratmak için böyle çarpıcı ve ibret verici bir son hazırlamıştır.

İnsan bedeninin ölümüne bakmalı bu geçici dünyada adeta sonsuza kadar kalacakmış gibi sahiplendiği ve bütün arzularına boyun eğdiği bedeninin akıbeti hakkında düşünmelidir. O beden toprağın altında çürüyecek kurtlanacak ve iskelete dönüşecektir.




Dünya Hayatının Geçiciliği

Hiç düşündünüz mü?

Neden insan sık sık temizlenmek zorundadır? Neden temizliğine bakımına dikkat etmezse vücudu ağzı kokar cildi ve saçı yağlanır? Neden terler ve bu terin kokusu son derece kötüdür?

İnsanın aksine çicekler son derece güzel kokulara sahiptirler. Gül ya da karanfil pis çamurlu bir toprakta yetişmelerine rağmen binlerce yıldır son derece güzel kokarlar. Ama insan kötü kokmaya mahkumdur ve bunu ancak iyi bir bakımla engelleyebilir.

Neden böyle olduğunu insanın neden bu şekilde bir eksiklikle yaratıldığını hiç düşündünüz mü? Allah'ın neden çiçekleri güzel kokulu yaparken insan bedeninin bu şekilde acizliklerle dolu olduğunu hiç aklınıza getirdiniz mi?

İnsan yalnızca bu saydığımız özelliklerle kalmaz; yorulur acıkır susar canı acır midesi bulanır hastalanır...

İnsanlara bunlar doğal şeylermiş gibi gelir ama bu bir aldanıştır. İnsan hiçbir zaman kötü kokmayabilir hiçbir zaman baş ağrısı çekmeyebilir hiçbir zaman hasta olmayabilirdi. Sahip olduğu tüm bu kusurlar "tesadüfen" oluşmuş değil özel olarak yaratılmışlardır. Allah insanı belirli bir amaç belirli bir hikmet doğrultusunda bu şekilde eksik yaratmıştır.

Bunun iki amacı vardır: Birincisi insanın aciz bir varlık bir "kul" olduğunu anlamasıdır. Eksiksiz mükemmel olmak Allah'ın vasfıdır O'nun kulu olan insan ise sonsuz derecede eksiktir zayıftır ve dolayısıyla O'na sonsuz derecede muhtaçtır. Bir ayet konuyu çok hikmetli bir biçimde özetler:

Ey insanlar siz Allah'a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız; Allah ise Ganiy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır Hamid (övülmeye layık)tır. Dileyecek olsa sizi giderir (yok eder) ve yepyeni bir halk getirir. Bu Allah'a göre güç değildir. (Fatır Suresi 15-17)

İnsanın bedenindeki eksiklikler ona aczini ve zaafını sürekli olarak hatırlatır. İnsan kendini üstün ve kusursuz bir varlık sanmaya başlayabilir ama her gün tuvalete gitmek zorundadır ve orada içine düştüğü zavallılık gerçek mahiyetini kendisine bildirir.

İnsanın sahip olduğu kusur ve eksikliklerin ikinci amacı ise bu yurdun geçiciliğini hatırlatmasıdır. Çünkü söz konusu kusur ve eksiklikler bu dünyadaki bedene mahsusturlar. Ahirette cennet ehli yeni bir bedenle eksiksiz ve kusursuz bir şekilde yaratılacaktır. Bu dünyadaki zayıf eksik kusurlu beden müminin gerçek bedeni değildir geçici bir süre içinde kaldığı bir kalıptır.

Bundan dolayıdır ki dünyada kusursuz bir güzellik elde edilemez. Fiziksel yönden en güzel en çekici en kusursuz olduğunu sandığımız bir insan da diğer tüm insanlar gibi tuvalete gitmekte terlemekte kimi zaman ağzı kokmakta kimi zaman yüzünde sivilce çıkmaktadır. Temiz kalabilmek için sürekli yıkanmak ve bakım yapmak zorundadır. Kimi insanın yüzü güzeldir ama fiziği o kadar düzgün değildir. Bunun tersi de mümkündür. Kimisinin gözü güzel fakat burnu eğri olabilir. Bu özelliklerin sonsuz varyasyonlarını sayabiliriz. Dış görünüş olarak gerçekten kusursuz gibi görünen bir kimsede de hiç umulmadık bir hastalık rahatsızlık ya da kusur bulunabilir.

Herşeyden önemlisi en mükemmel görünen insan bile mutlaka yaşlanır ve ölür. Beklenmedik bir anda bir kazayla paramparça olabilir. Dünyadaki beden gibi dünyanın bizzat kendisi de eksik kusurlu yetersiz ve geçicidir. Bütün çiçekler mutlaka solar en güzel yiyecekler çürür bozulur kokuşur. Tüm bunlar bu dünyaya mahsus eksik ve kusurlardır. Bizlere tanınan kısa dünya hayatı da taşıdığımız beden de Allah'ın çok kısa bir süre için verdiği geçici emanetlerdir. Sonsuz bir yaşantı ve mükemmel bir yaratılış ise yalnızca ahirete mahsustur. Bir ayette şöyle denir:

Size verilen herhangi bir şey dünya hayatının metaı (kısa süreli faydalanması)dır. Allah katında olan ise daha hayırlı ve daha süreklidir. (Bu da) iman edip Rablerine tevekkül edenler içindir. (Şura Suresi 36)

Bir başka ayette dünyanın gerçek mahiyeti şöyle anlatılır:

Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama' bir süs kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu) mal ve çocuklarda bir 'çoğalma-tutkusu'dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir sonra kuruyuverir bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş sonra o bir çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azab; Allah'tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya hayatı aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir. (Hadid Suresi 20)

Kısaca bu dünyada Allah sonsuz kudret ve bilgisinin bir göstergesi olarak birçok güzellik sanat ve harikalık ile çok çeşitli kusur ve eksiklikleri de aynı anda yaratmaktadır. Mükemmellik ve kalıcılık bu dünyanın kanununa aykırıdır. Gelişen teknoloji de dahil olmak üzere insan aklının düşünebileceği hiçbir şey Allah'ın bu kanununu değiştiremeyecektir. Böylece insanlar bir yandan ahireti özleyip ona kavuşmak için çabalasınlar ve Allah'a gereken şükür ve takdiri göstersinler. Bir yandan da bunların gerçek yerinin bu geçici dünya değil eksik ve kusurlardan arındırılmış ve müminler için hazırlanmış ebedi cennet hayatı olduğunu anlayabilsinler. Kuran'da bu gerçek çok açık bir biçimde özetlenir:

Hayır siz dünya hayatını seçip üstün tutuyorsunuz. Ahiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir. (A'la Suresi 16-17)

Bir başka ayette ise "gerçekten ahiret yurdu ise asıl hayat odur" (Ankebut Suresi 64) denir. "Asıl hayat"ımız olan ahiret ile geçici bir yurt olan dünya arasında perde kadar ince bir sınır vardır. Ölüm işte bu perdeyi kaldıran araçtır. Ölümle birlikte bu dünya ve bedenle olan ilişki kesilecek yepyeni bir yaratılışla sonsuz hayata başlangıç yapılacaktır.

Ölümle birlikte başlayacak olan hayat gerçek hayattır. Eksiklik kusur geçicilik dünyaya ait kanunlardır. Gerçek kanunlar; kusursuzluk ölümsüzlük mükemmellik üzerine kuruludur. Bir başka deyişle normal olan bir çiçeğin hiç solmaması bir insanın hiç kirlenmemesi hiç yaşlanmaması bir meyvenin hiç çürümemesidir. Asıl kanunlar insanın her istediğinin anında gerçekleşmesini insanın hiçbir acı ve hastalık yaşamamasını hiçbir zaman üşümemesini ya da terlememesini gerektirir. Ancak asıl kanunlar asıl hayatta; geçici kanunlar da geçici olan bu dünya hayatındadır. Bu dünyada yaşanan tüm eksiklik ve kusurlar asıl kanunların özel olarak bozulup yerlerine geçici kanunların konmasıyla oluşmaktadır.

Asıl kanunların yurdu yani ahiret ise sanıldığının aksine uzakta değildir. Allah dilediği an insanın buradaki yaşamına son verip onu ahirete geçirebilir. Bu geçiş bir göz açıp-kapaması kadar çabuk gerçekleşecektir. Rüyadan uyanmak gibi... Ölümle birlikte sona erecek olan dünyanın ahirete göre ne denli kısa olduğu Kuran'da şöyle anlatılır:

Dedi ki: "Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?" Dediler ki: "Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık sayanlara sor." Dedi ki: "Yalnızca az (bir zaman) kaldınız gerçekten bir bilseydiniz" "Bizim sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?" (Müminun Suresi 112-115)

Ölümle birlikte rüya sona ermiş ve gerçek yaşam başlamıştır. Yeryüzünde "bir gün ya da bir günün birazı kadar" hatta "bir göz çarpması" kadar kalmış olan insan yaptıklarının hesabını vermek üzere Allah'ın huzuruna çıkar. Eğer dünyada iken ölümü aklında tutmuş Allah'a kavuşacağının bilincinde olmuş ise kurtulacaktır. Kuran'da "kitabı sağ eline verilen" bu kurtulmuşların şöyle diyeceği haber verilir:

"... Alın kitabımı okuyun. Çünkü ben gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış (anlamış)tım." (Hakka Suresi 19-20)




Ölümden İbret Almayanların
Dünya ve Ahiretteki Durumları

İnsanların çoğunda "ölüm yaşamın bittiği andır" şeklinde eksik ve yetersiz bir inanış vardır. Oysa biraz daha derin düşünülse ölümün diğer bir hayatın da başladığı an olduğu anlaşılacaktır. Bu eksik bakış açısı yüzünden inkar edenler hedefledikleri herşeyi dünyadaki kısa sürenin içine sığdırmaya çalışırlar. Ahireti tanımayanların bu dünyadan gözü kapalı bir şekilde sınır tanımadan yararlanmak istemelerinin sebebi de budur. Bunlar ölümle birlikte herşeyden mahrum kalacakları endişesiyle doğru-yanlış ayrımı yapmadan yaşamaya bu dünyadan maksimum derecede faydalanmaya nefislerini tatmin etmeye çalışırlar. Önlerinde çok uzun yılların var olduğuna kendilerini inandırıp uzun vadeli planlar peşinde koşarlar. Böylelikle kendilerini çok akıllı Allah'a ve ahiret gününe inancı tam olan ve ölümden sonrası için hazırlık yapan müminleri de akılsız olarak görürler. Bu şeytanın insanı aldatmak için kullandığı en klasik yöntemdir. Şeytanın inkarcılar üzerinde uygulamak istediği oyununu Allah Kuran'da şu ayetlerle haber verir:

Şüphesiz kendilerine hidayet açıkça belli olduktan sonra gerisin geri (küfre) dönenleri şeytan kışkırtmış ve uzun emellere kaptırmıştır. (Muhammed Suresi 25)

(Şeytan) Onlara vaadler ediyor onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan onlara bir aldanıştan başka bir şey vaat etmez. (Nisa Suresi 120)

Bu dünyada sonsuza dek yaşayacakmış gibi mal ve servet biriktiren inkarcılar hayatlarını mal ve evlat çokluğu ile övünecekleri bir yarış haline getirirler. Bu sahte üstünlüğün verdiği gurura kapılarak ahiretten tamamen uzaklaşırlar. Ancak içinde bulundukları büyük yanılgının kendilerini nereye doğru yönlendirdiği ayetlerle açıkça bildirilmiştir:

Onlar sanıyorlar mı ki kendilerine vermekte olduğumuz mal ve çocuklarla biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)? Hayır onlar şuurunda değiller. (Müminun Suresi 55-56)

Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin; Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azaplandırmak ve canlarının onlar küfür içindeyken zorlukla çıkmasını ister. (Tevbe Suresi 55)

Allah insana imtihan için gönderildiği bu dünyada ölümü ve ahireti düşündürecek pek çok mesaj gönderir. Bir ayette insana uyarı olsun diye verilen belalara dikkat çekilir:

Görmüyorlar mı ki gerçekten onlar her yıl bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar. (Tevbe Suresi 126)

Gerçekten çoğu insan sık sık tevbe etmesine öğüt alıp düşünmesine vesile olacak belalarla karşılaşırlar. Bunlar ayette denildiği gibi yılda bir kaç kez karşılaşılabilen büyük belalar ya da günlük küçük sıkıntılar olabilir. İnsan kaza sakatlanma ve ölümle sonuçlanan birçok olaya tanık olur. Gazeteler ölüm haberleriyle ilanlarıyla doludur. İnsana düşen bu tip olayların kendi başına da gelebileceğini her an kendi imtihanının da sona erebileceğini hatırlamak hemen Allah'a sığınıp bütün samimiyeti ile bağışlanma dilemektir.

Müminlerin gördükleri olaylardan aldıkları ders ve ibret kalıcı olur. Fakat aynı olayların iman etmeyenler üzerindeki etkisi ve bunlara verdikleri tepki çok daha farklıdır. İnkarcılar kendilerinde uyandırdığı dehşet hissinin bir sonucu olarak ölümün gerçekliğini kabullenmeyerek ya da unutmaya çalışarak kendilerini rahatlatmak için uğraşıp-dururlar. Ancak bu yanıltıcı metodla kendilerine zarar vermekten öteye gidemezler. Çünkü Allah "Onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir" (Nahl Suresi 61) ve bu süre sandıklarının aksine aleyhlerine işlemektedir. Kuran'da şöyle buyrulur:

O küfre sapanlar kendilerine tanıdığımız süreyi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar biz onlara ancak günahları daha da artsın diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılatıcı bir azap vardır. (Al-i İmran Suresi 178)

Ölüm en yakınındaki kimseye isabet ettiğinde bile bu uyarıyı hiç üzerine alınmayan bundan bir öğüt ve ders çıkaramayan gaflet içindeki insan günün birinde kendisi ölümle karşı karşıya kalsa içinde bulunduğu durumdan kurtulmak için bir anda dünyanın en ihlaslı insanı haline geliverir. Kuran'da bu psikoloji bir örnekle şöyle tasvir edilir:

Karada ve denizde sizi gezdiren O'dur. Öyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman onlar da güzel bir rüzgarla onu yüzdürürlerken ve (tam) bununla sevinmektelerken ona çılgınca bir rüzgar gelip çatar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken dinde O'na 'gönülden katıksız bağlılar (muhlisler)' olarak Allah'a dua etmeye başlarlar: "Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan muhakkak sana şükredenlerden olacağız." (Yunus Suresi 22)

Ancak bu insanlar Allah kendilerini kurtardığında tekrar eski gafletlerine geri döner ve Allah'a verdikleri sözü unutarak en ufak bir vicdani rahatsızlık duymadan sahtekarlık ve nankörlüklerini ortaya koyarlar. Oysa bu sahtekarlıkları kıyamet günü kendi aleyhlerine bir delil olacaktır. Ayetin devamında şöyle denir:

Ama (Allah) onları kurtarınca hemen haksız yere yeryüzünde taşkınlığa koyulurlar. Ey insanlar sizin taşkınlığınız ancak kendi aleyhinizedir; (bu) dünya hayatının geçici metaıdır. Sonra dönüşünüz bizedir biz de yaptıklarınızı size haber vereceğiz. (Yunus Suresi 23)

Bu psikolojideki insan ümitsiz bir çabayla aynı sahtekarlığı ölüm esnasında da dener. Fakat kendisine tanınan süre artık sona ermiştir:

Sonunda onlardan birine ölüm geldiği zaman der ki: "Rabbim beni geri çevirin. Ki geride bıraktığım (dünya)da salih amellerde bulunayım." Asla gerçekten bu yalnızca bir sözdür bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir engel (berzah) vardır. (Müminun Suresi 99-100)

İnkarcıların bu tutumunun Allah'ın huzurunda bile devam ettiğini görürüz. Bu durum ayatlerde şöyle haber verilir:

Suçlu-günahkarları Rableri huzurunda başları öne eğilmiş olarak: "Rabbimiz gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir salih bir amelde bulunalım artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız" (diye yalvaracakları zamanı) bir görsen... Öyleyse bu (azab) gününüzle karşılaşmayı unutmanıza karşılık azabı tadın. Biz de sizi gerçekten unuttuk; yaptıklarınıza karşılık ebedi azabı tadın. (Secde Suresi 12-14)

Aynı sonuçsuz çırpınışların cehennemde de devam ettiğini haber veren ayetler şöyledir:

İçinde onlar (şöyle) çığlık atarlar: "Rabbimiz bizi çıkar yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım." Size orda (dünyada) öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyaran da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur. (Fatır Suresi 37)

Ahiretteki bu ümitsiz çırpınışlar ve acı sonuç hep insanın dünyanın gerçek amacını ve değerini takdir edemeyişinden kaynaklanır. İman etmemiş insan; dünyadayken Allah'ın etrafında yarattığı hikmetli olaylardan ibret almaz Allah'ın gönderdiği uyarıları dinlemez vicdanını bastırarak anlamazlıktan görmezlikten gelir ölümü kendinden çok uzakta görür Allah'ın rızası değil nefsinin istekleri doğrultusunda hareket eder. Tüm bunlar sonunda geri dönüşü olmayan ölüme hazırlıksız yakalanmaya ve yukarıdaki ayetlerde geçen umutsuz duruma düşmeye sebep olur. Bu nedenle ölüm gelip uyandırmadan gafletin derin uykusundan uyanmak gerekir. Çünkü ölüm anında uyanmak insana hiçbir fayda sağlamayacaktır. Allah bu durumdan insanları şöyle sakındırır:

Sizden birinize ölüm gelip de: "Rabbim beni yakın bir süreye (ecele) kadar geciktirsen ben de böylece sadaka versem ve salihlerden olsam" demezden önce size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. Oysa Allah kendi eceli gelmiş bulunan hiçbir kimseyi kesinlikle ertelemez. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (Münafıkun Suresi 10-11)

Biraz aklı olan insanın yapması gereken ölümden sürekli kaçmak değil onu her an hatırda tutmaktır. Ancak bu şekilde gerçek hedefinin bilincinde olarak hareket edebilir nefsinin ve şeytanın kendisini bu geçici dünya hayatı ile aldatıp oyalamasına izin vermez.