2 sonuçtan 1 ile 2 arası

Konu: Mahmut Ustaosmanoğlu Hoca Efendi

    Share
  1. #1
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mahmut Ustaosmanoğlu Hoca Efendi

    Askerlikten sonra İstanbul'a yerleşen Mahmud Hocaefendi'nin sade bir talebe olarak sürdürdüğü İstanbul yaşamı Ali Haydar Efendi'nin "İsmailağa Camii'ne imam olacaksın" emri ile yeni bir boyut kazanmıştı. Üstadının vefatının ardından eğitim ve hizmet bayrağını devralan Mahmud Ustaosmanoğlu, Halidiye kolunun süre geldiği İsmet Efendi Tekkesi'ne gitme yerine hocasının görevlendirdiği camide kalıp eğitim hizmetlerini oradan yürütmeyi uygun gördü. İsmailağa Camii'ndeki sohbetleri, vaazları ve dersleriyle binlerce kişinin ilimle aydınlanmasına vesile oldu. Süleymaniye Dersiamlarından Dursun Efendi ile Fatih Dersiamlarından Ali Haydar Efendi'nin ders usullerini günün şartlarını dikkate alarak yeniden programlayan Mahmud Hocaefendi, bu hizmetini 1960'tan 2000 yılına kadar devam ettirdi. Emaneti devraldığı büyüklerinin okuttuğu kitapları terk etmeyi, onlara karşı vefasızlık kabul ettiğinden kitap bitirmeye dayalı klasik eğitim sisteminden ödün vermedi.

    BİLEZİKLERİ BOZDURDU

    Hocaefendi olumsuz şartlar altında sürdürdüğü eğitim faaliyetleri esnasında talebelerinin özel sorunlarıyla ilgilenmekten de geri durmadı. Hocaefendinin bu yanıyla ilgili 1962 yılında ders halkasına katılan Konyalı bir öğrencisi şunları anlatıyor: "Fatih'te müezzindim. Sabah namazından sonra İsmailağa'ya gider öğleye kadar Hocaefendi'den ders okurdum. Öğleden sonrada müzakere ve mutâlaa ile ilgilenirdim. O gün itibariyle 5 tane çocuğum vardı. İkamet ettiğim evin kirasını ödemekte zorlanıyordum. Ek işte çalışmaya karar verdim. Bunun için ders okumayı bırakmam gerekiyordu. Bir gün dersten sonra Hocaefendi'ye durumu arz ettim. Hocaefendi, beklememi söyledi. Evine gitti, hanımının bileziklerinden 3 tane alıp geldi. "Al, bunlar sana hediyemizdir. Bozdur kiranı öde. Lakin dersten geri kalma" dedi.

    ANADOLU'YU İHMAL ETMEDİ

    Mahmud Ustaosmanoğlu Hocaefendi, her yıl bir defa, bazı öğrencilerini yanına alarak Anadolu gezisine çıkıyordu. 1997'ye kadar devam eden bu geziler, İstanbul'dan başlıyor, Trabzon üzerinden Erzurum'a, oradan İç Anadolu'daki vilayetlere kadar uzanıyordu. Gittiği yerlerde camilerde vaaz veriyor ve insanları okumaya, Kur'an'ı, Sünnet'le birlikte yaşamaya ve milletimizi var eden değerlere bağlı kalmaya çağırıyordu. Sabah namazından gece geç saatlere kadar insanlarla birlikte oluyor, onlara sohbet ediyordu. Bu yüzden geziyi maksadı ile isimlendirmişti: "Allah'ın rızasına uygun yaşama daveti". Hocaefendi'nin böyle tanımladığı kitleleri eğitme faaliyetinin mekan ve muhatap olarak sınırı yoktu. Bu yüzden O, gerek İstanbul'da gerekse Anadolu'daki şehirlerde dolaşırken karşılaştığı kişilere İslam'a dair ayak üstü sohbetler yapıyordu. Hocaefendi bütün bir milletin eğitimi olarak kabul ettiği "Allah'ın rızasına uygun yaşama" faaliyetlerini, en az klasik eğitim kadar önemli görüyor.

    O'NUN BÖLÜĞÜNDE HİÇ VUKUAT OLMAMIŞTI

    Vaazlarında sık sık vatan müdafaasından bahseden Mahmut Ustaosmanoğlu Hocaefendi, gençleri askerliğin manasını idrak etmeye çağırdı. Bir hutbesinde şunları söylemişti: "Askere gidenler illa Allah rızası için gitsinler. Giderken de şöyle niyet etsinler: 'Ben askere nice canları, namusları korumak için, vatanımı, İslam'ı müdafaa etmek için gidiyorum." Askerde iken Hocaefendi'nin tavır ve konuşmalarının bölükteki erler üzerinde tesirler bıraktığı yine asker arkadaşları tarafından şu örnekle anlatılıyor: "Onun bölüğünde hiç vukuat olmaz. Bölük yüzbaşısı, merak ettiği bu durumu bir gün Başçavuş'la paylaştığında, Başçavuş şunları söylemişti: "Komutanım! Bölükte Mahmud isminde bir er var. Sivil hayatında hoca imiş. Müsaade ettim, akşamları askerle sohbet ediyor. Bölük ondan çok etkilendi. Vukuat olmamasında onun etkisi büyüktür." Yüzbaşı Mahmud Hocaefendi'nin ne konuştuğunu merak edip, bir akşam sohbet ederken kapı arkasından onu dinlemiş, sonra başçavuşa dönüp "Bu hoca askerliği bizden iyi bili-yor" demişti. Hocaefendi'nin askerliğe olan sevgisi ise üstadı Ali Haydar Efendi'den kaynaklanıyordu. Osmanlı Devleti'nin müdafaasında fiili olarak görev alan Ali Haydar Efendi, uzun süre görev yaptığı Çanakkale cephesinde askerin moralmen diri kalmasında etkili olmuştu.

    Hocaefendi'nin dostluk halkası

    Sohbetlerinde tarikattan ziyade İslam'a, Kur'an'ı Kerim'de emredilen helaller ve haramlara vurgu yapan Mahmud Hocaefendi'nin Sultan Selim Camii'ndeki vaazlarını içeren "Sohbetler" kitabı da onun bu yönünü örneklerle ortaya koyuyor. Mahmud Efendi'nin bu tarz bir üslup benimsemesi, farklı cemaatlere mensup insanlar nezdinde de saygınlığını artırıyor. Mehmed Zahid Kotku'dan Salih Efendi'ye, Dursun Efendi'den Aşıkkutlu'ya, Muzaffer Ozak'tan meşhur vaiz Timurtaş Uçar'a kadar birçok ilim, fikir ve irşad adamının cenaze namazını Mahmud Hocaefendi'nin kıldırması, bu sevgi ve saygının göstergesi olarak kabul ediliyor. Mahmud Hocaefendi, sohbet ve derslerinde ümmet bilincine sürekli vurgu yapıyor. Muhataplarına daha çok İslam'ın ameli boyutunu anlatırken, cemaatler arası dayanışmaya önem veriyor. Nitekim gençlik yıllarında farklı cemaatlerin büyükleriyle çok defa görüşmeler yaptığı yakınları tarafından anlatılıyor. Yakınları, Mehmed Zahid Koktu ve Sami Efendi'nin O'nun belli periyotlarla ziyaret ettiği şahısların başında geldiğini kaydediyor.

    DÜNYA TANIYOR

    Mahmud Hocaefendi'yi en az Türkiye kadar İslam dünyası da tanıyor. Çağımızın meşhur müfessirlerinden "Safvetu't- Tefasir" adlı tefsirin sahibi olan Muhammed Ali es-Sabuni başta olmak üzere İslam coğrafyasından çok sayıda müfessir, muhaddis ve fakih seveni olduğu biliniyor. İsmailağa Camii Said Ramazan el-Buti, merhum Muhammed Bin Alevi gibi muasır alimlerin İstanbul'da ilk uğrak yeriydi.

    Milletine hizmete devam ediyor

    Ülkemizin ve İslam Dünyası'nın, Osmanlı'nın son dönemlerinden itibaren maruz kaldığı tehditlerle, bugün de karşı karşıya olduğu bir dönemde Halidiliğin tabiî dokularını olduğu gibi koruyan ve kamuoyunda da saygınlığı ile dikkat çeken Mahmud Hocaefendi, ümmet-millet bilincinin oluşturulması noktasında önemli roller ifa etti ve bugün de etmeye devam ediyor.

    Evinden camiye elektrik çektirdi

    Hayatının ilk yıllarından itibaren kul hakkını ihlal etmeme noktasında son derece titiz davranan Hocaefendi'nin bu yanıyla ilgili olarak talebeleri, şunları anlatıyor: "Hocaefendi, devlet malını şahsı adına kullanmamaya aşırı özen gösterir. Sağlığı bozulana kadar her yıl Ramazan ayının son on gününde itikafa girerdi. Ramazan kış aylarına dönünce geceleri cami çok soğuk oldu. Hocaefendi ısınmak için camideki elektriği kullanma yerine evinden camiye kablo çektirdi. Bu noktada bir asker arkadaşı ise şunları naklediyor: "Mahmud Efendi istirahat saatinde öncelikli olarak mescide giderdi. Abdest, namaz derken genellikle yemek ictimalarına yetişemezdi. Geç kaldığı günler ona yemek ayırırdım. Yemeği alınca sorardı, 'bu bizim bölüğün karavanasından mıdır?' Hayır deyince başka bölüğün istihkakı bana helal olmaz der, yemeği yemez, aç beklerdi."

    Bardağı geri vermek için Tekirdağ'a döndü

    Hocaefendi'nin bir talebesi de Tekirdağ'a yaptıkları bir ziyaret sırasında şahit olduğu hatırasını şöyle dile getiriyor: "Yanımıza bardak almayı unutmuştuk. Su içmek için bardak lazım oldu. Tekirdağ'da vaaz ettiğimiz caminin imamından bardak istedik. Sağ olsun getirdi. Hizmet bitti, geri dönüyoruz. İstanbul sınırları içerisine girdik. Mahmud Efendi: "Bardağı hocaefendi'ye verdiniz mi?" diye sordu. Kimsede ses yok. Sonra öğrendik ki bardak arabada unutulmuş. Hocaefendi şoför arkadaşa "Hemen dönüyorsun, Tekirdağ'a gidiyoruz" dedi. Evlerimize girmeden gittik. Bardağı verdik, sonra İstanbul'a döndük."

    'ŞÖHRET AFETTİR' Şöhreti afet olarak gören ve bu yüzden medya kuruluşlarına fotoğraf ve demeç vermeye sıcak bakmayan bu sufi büyüğün tasavvuf disiplini bağlamında düşünüldüğünde keramet olarak değerlendirilecek çok sayıda söz ve ameli de var. Fakat kendisinin bu konudaki prensibi ise Nakşibendiliğin kurucusu Bahauddin Nakşibend'ten naklen söylediği "En büyük keramet Hz. Resulullah'ın sünnetine tâbi olmaktır" ifadesinde özetleniyor.


  2. #2
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Mahmut Ustaosmanoğlu Hoca Efendi

    Nakşi geleneğini sürdüren Mahmud Ustaosmanoğlu Hocaefendi, bu geleneğin özündeki "Kur'an-ı Kerim ve Sünnet'e tabi olmak" şeklinde açıklanan istikamet anlayışına sıkı sıkıya bağlı. Sünnet ibadetler konusunda gösterilen hassasiyet, Hz.Peygamber'in sürekli kullandığı giyim kuşam tarzına riayeti de beraberinde getiriyor. Bir talebesinin Hocaefendi'den naklettiği şu ifadeler O'nun istikamet anlayışının sahip olduğu çerçeveyi gözler önüne seriyor: "Bu Mahmud, Rabbimin izni ile ömründe Kur'an'dan başka bir şeyle uğraşmamıştır."; "Hz. Peygamber'in aralıklar vererek dahi olsa tekrarladığı ikindi namazının sünneti terk edileceğine Mahmud ölsün daha iyidir." Cemaat mensupları farklı giyim kuşamlarını severek ve isteyerek tercih ederken, blucinli ya da saçları açık birinin camiye, vaazlara, derslere gelmesine karışılmıyor. Mahmud Hocaefendi, ilmin ibadet için öğrenilmesine ve mutlaka ilim adamlarının ihlas sahibi olmaları gerektiğine de vurgu yapıyor. Talebeleri birçok dersten sonra hocalarının; "Arkadaşlar! Bugünkü derslerimiz ibadet hayatımızda nasıl bir etki yapacaktır?" şeklinde ikazlarına muhatap olduklarını anlatıyor.

    Öğrencilerinin namaz kılarken sarık takması, namazın şartlarından olan vücut hatlarının belli olmaması mecburiyetinin yerine getirilmesi için titiz davranmaları ve bu nedenle geniş elbiseler giymeleri, sakal bırakmaları da "ilim-amel-ihlas" vurgusu bağlamında değerlendiriliyor.

    SÜNNETİN İHYASINA ÇALIŞTILAR

    Nakşibendi büyüklerinin en çok önemsedikleri nokta sünnetlere özen gösterilmesi. Nakşi büyüklerin hemen hemen hepsi, gerek Peygamber Efendimiz'in hiç terketmediği, gerekse de ara sıra yerine getirip, bazen de yapmadığı sünnetlerin hiç bir çeşidinin terkine rıza göstermemeleriyle biliniyor. Tarihin çeşitli dönemlerinde karşılaşılan zor durumlarda dahi, sünnetin ihyası adına fedakar duruşlar sergilemeleri bu hassasiyetlerine dair ipuçları veriyor. Örneğin, İslam'ı çağrıştıran giyim tarzının yasaklandığı dönemlerde Ali Haydar Efendi'nin önemli bir sünnet olarak kabul edilen sarığı başından indirmediği Mahmud Ustaosmanoğlu Hocaefendi'ye de bu yönde telkin ve ikazlarda bulunduğu kaydediliyor. Mahmud Hocaefendi, bir defasında üstadının yanına sarıksız girince şu ifadelere muhatap olduğunu anlatıyor: "Oğlum Mahmud! Bir daha yanıma sarıksız gelirsen seni kovarım." Hocaefendi'nin Allah Resulü'ne (S.A.V) tabi olmayı son derece içselleştirdiğini anlatan yakınları ve talebeleri, onun üstadının bu sert ikazını her hatırlayışında içinin sevinçle dolduğunu anlatıyor ve yine onun dilinden şu sözleri naklediyor: "Efendi Babam'ın sözü bana öyle tatlı gelmişti ki, onun lezzet ve tadını bugün bile hissediyorum."

    CEMAATTE HİYERARŞİ YOK

    Nakşibendiliğin Halidiye kolunda irşad eden lider merkezli bir yapılanma bulunuyor. Bu liderin en saygın talebeleri ise bulundukları bölgelerde liderleri adına irşat faaliyetlerini devam ettiriyor. Cemaatlerde olduğu gibi hiyerarşik bir yapılanmadan uzak duran Halidi büyükler, bağlılarının siyasi, toplumsal ve iktisadi meselelerini programlama ya da geliştirme yerine, onlara hayatlarını İslam'a göre ayarlayabilmeleri için nasıl bir duruş belirlemeleri gerektiğini gösteriyor. Toplumsal hayatın kurum ve kuruluşlarını değil, o kurumların başlarındaki insanların kalplerini önemsiyorlar. Dağınık gibi görünen bu yapılanma aslında hiyerarşik bir yapıyla birbirine bağlı olan toplumsal gruplara nispetle daha kalıcı etkiler bırakıyor.

    Üniversite mezunu da var, ilkokul da

    İlahiyatçı Mahmut Eren cemaatin, eğitim ve sosyal hayatına ilişkin şu dile getirdi: "İsmailağa Cemaati'nin sünneti tavizsiz yaşama-yaşatma gayreti tüm Müslümanların takdirine sebep olurken bağlılar halkası sevenler halkasından daha küçük kalmıştır. Mahmud Hocaefendi, yaptıklarından fazlasını değil de bilakis yapıp yaşadıklarından bir kısmını anlattığı için zengin fakir, okumuş okumamış herkesi etkilemiştir. Tasavvuf geleneğinde olduğu gibi gönül merkeze alındığı için hiçbir eğitim almamış saf akıl sahipleri ile yüksek eğitimli insanlar da cemaat içinde yer almıştır. Ancak şöhret afettir düşüncesinden hareketle hem hocaefendi, hem de cemaat isimlerini duyurmaktan uzak dururken, cemaat yapısı şöhret amaçlayanlara için de cazibe merkezi olmamıştır. Kendisi ile barışık olmayanın çevresi ile barışık olmayacağı inancıyla öncelikle cemaat nefislerinin kötülükleri ile uğraşıp kendi ayıbını görmeye, diğer insanların ise iyiliklerini görüp onları üstün bilmeye teşvik edilmiştir.

    'ŞUCU, BUCU' DEMEK YASAK

    İlahiyatçı Eren, cemaatte farklı cemaatlerden bahsederken "şucu, bucu" denilmesinin kesinlikle yasaklandığını da kaydetti. Eren şöyle dedi "Cemaat mensupları Allah'a yakın olma gayreti ve düşüncesiyle zorunlu olmayan her türlü meşguliyetten uzak duruyor. Bununla beraber dünyadaki gelişmeleri yakından takip ederek sorunlara karşı duyarlılıklarını da ihmal etmiyorlar. Makam ve mevki talebinin hakikat talebine mani olması sebebiyle siyasetle uğraşmak yerine memleketi idare edenlere dua ederek onlar için "doğruluk ve salah" temenni ettiklerini belirtiyorlar. Cemaatin dış görünüşüne yansıyan, cübbe, sarık, bol pantolon gibi giysiler, topluma karşı zıtlaşma ya da belirgin olma amacıyla değil, Peygamber Efendimiz'e tabi olmanın dış görünüşe yansıtılması şeklinde kabul ediliyor."

    Derslerde ne işleniyor?

    Mahmud Hocaefendi'nin eğitim faaliyetlerinin önemli bir ayağı ise tasavvuf hizmetleri. Onun sufi eğitimin nihai noktasında Bahauddin Nakşibend'in şu ifadesinde kendisini bulan kişiliği görmek mümkün "Tasavvuf surette insanlarla, hakikatte ise Allah Teala ile beraber olmaktır." Sufilikte derslerin içeriği Hadis-i Şeriflerden ve Nakşi büyüklerine ait farklı kompozisyonlardan oluşuyor. Bu derslerde Peygamber Efendimiz'in gün içerisinde farklı zamanlarda söylediği duaların tekrar edilmesi ve bu duaların sünnetle bütünleşmesi hedefleniyor. Allah'ü Teala'ya yaklaşmanın mutlaka sünnetleri hakkıyla yerine getirerek olması gerektiğine vurgu yapan Mahmud Hocaefendi, bu konuyu şu örnekle vurguluyor: "Birisi dağ başında yüz yıl ibadet etse fakat ibadet şekilleri sünnete uygun olmasa birisi de öğle vaktinde Rasulullah uyudu diye uzanıp uyusa yapsa, ikincisi ilkinden daha fazla ecir alır."

    'Sarığı, inatlaşmak için sarmıyoruz'

    Mahmud Ustaosmanoğlu, sarıkla ilgili olarak Sohbetler kitabında şunları söylüyor: "Sarık sarmamızı inatlaşmak olarak anlayanlar var. Ali İmran Suresi'nde Bedir Muharebesi'nde yardıma gelen meleklerin sarıklı olduğu bildiriliyor. Eğer bu örf olsaydı melekler sarık takarlar mıydı? Resulüllah (SAV) namazda, seferde hep sarıklıydı. Miğferinin üzerinde bile sarık vardı. Ben sarık sarıyorsam kimsenin inadına sarmıyorum ki. Allah'ımın emri, Efendimiz'in sünneti olduğu için sarıyorum. Biz inatlaşmaya değil, husumetleri ortadan kaldırmaya, bilmeyenler için dua etmeye memuruz."

    Saraç: İsmailağa, Ali Haydar Efendi'nin kerametidir

    İsmet Efendi Tekkesi'nin değerli miraslarından Emin Saraç Hocaefendi de mazi ile günümüz arasında koridor vazifesi gören alimlerden biri. Bugüne kadar yüzlerce öğrenci yetiştiren Emin Saraç Hocaefendi, Mahmud Ustaosmanoğlu'nun üstadı Ali Haydar Efendi'nin insanları sürekli olarak ilme teşvik ettiğini, yaşadığı devrin ilim adamlarının kendisine çok hürmet gösterdiğini anlattı. Emin Saraç Hocaefendi, "O ilme teşvik ederdi, onun devamı olan İsmail Ağa Cemaati'nin de ilme yapıştıklarını, ibadetlerine ehemmiyetli bir şekilde ısrarla devam ettiklerini, tasavvuf geleneğini devam ettirdiklerini görüyoruz. Bu onun için hem en büyük eserdir, hem de en büyük keramettir. Asıl olan insanları irşad edip hak yolda bir istikamet vermektir. Bu, Allah'ın ona olan ikramıdır. Yani Allah'ın ikramı olaraktan onun sözleri havada kalmamıştır. Öyle olmasa ne o zaman ne de şimdi İsmailağa civarında bu kadar cemaat göremezdik." diye konuştu. Mahmud Hocaefendi'nin hizmete devam ettiğini belirten Emin Saraç Hocaefendi, "Hele şu camilerin mihrabına imam yetiştirme konusundaki hizmetleri çok takdire şayan bir manzara arz ediyor. Kadınların tesettürüne ve Peygamber Efendimiz'in sünnetine uyma konusundaki dikkatleri, memleketimiz için manevi bir destek" dedi. Günümüzde bazı cami görevlilerinin bir kaç farklı kitaptan birkaç kelimeyi alıp, camii kürsüsünde söylemeyi marifet sandığını ifade eden Emin Saraç Hocaefendi, "Eğer hocaların elleri kitap tutup da camilerde ders okuturlarsa milletimizin ilmi ve manevi seviyesi o zaman yükselir." diye konuştu.

Benzer Konular

  1. İskilipli Atıf Hoca Efendi
    By İslam-Gülü in forum İslam Büyüklerimiz ve Alimlerimiz..
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 01.11.08, 15:20
  2. Vermeyince mabud, neylesin sultan mahmut
    By SiLa in forum Hikayeler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 05.09.08, 17:01
  3. Fetullah Gülen Hoca efendi
    By BaRLa in forum İslam Büyüklerimiz ve Alimlerimiz..
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 04.08.08, 18:27
  4. Efendi Hazretleri'nden MAHMUT USTAOSMANOGLU
    By İslam-Gülü in forum İslam Büyüklerimiz ve Alimlerimiz..
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.06.08, 17:05

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •